Covid-19 sonrası ve 'normale dönme' söylemindeki sorun

Yeni gerçekliğimizle başa çıkabilmek için yapmamız gereken bazı şeyler var. Kusursuzmuş gibi özlem duyulan sorunlu bir 'normale dönmek' yerine, gerçekçi bir bakış açısıyla güvenli ve adil bir 'normal yaratmak' zorundayız.

Abone ol

Brittany Wong

Son aylarda kaç defa “İşler normale döndüğünde…” ifadesini dile getirdiniz?

“İşler normale döndüğünde, nihayet izin günlerimin tamamını kullanacağım ve İtalya’da bir tatile çıkacağım.”

“İşler normale döndüğünde, arkadaşlarımın hafta sonları dışarı çıkma davetlerine asla ‘hayır’ demeyeceğim.”

Küresel salgınla geçen yedi ay içinde, 'işler normale döndüğünde' nakaratı da yaygınlaştı. Covid yorgunluğu fazlasıyla büyük bir gerçeklik. Okullar, sinemalar, spor salonları ve kuaförlerin açık olmasına ve ABD’deki kimi eyaletlerde kapalı alanlarda yemek yemeye izin veriliyor olmasına rağmen, şu anki gündelik hayat bir yıldan daha kısa süre öncesinde tanıdığımız şeyin soluk bir yansıması niteliğinde.

Mümkün olan en kısa sürede ‘normale dönmek’ için daha iyi günlere duyulan özlem, bir başa çıkma mekanizması olarak akla yatkın görünüyor. Ne var ki, uzmanlar peş peşe ‘normalleşmenin’ -en azından salgından önce tanımladığımız haliyle- geri dönüşüne kadar fazlasıyla uzun bir zaman geçeceği hususunda uyardığında, başvurulacak en sağlıklı bakış açısı bu olabilir mi?

Ülkenin en iyi bulaşıcı hastalıklar uzmanı olan Dr. Anthony Fauci, ilkbahar aylarında Amerikalılara yaptığı bir açıklamada, normale dönüşün 'açıp kapattığınız bir lamba düğmesi gibi olmayacağını' ifade etmişti. Fauci, gerçekçi olmak gerekirse ABD’nin, Covid-19’a karşı bir aşının yaygın biçimde dağıtılabileceği 2021 yılının sonlarına kadar ‘normallik’ gibi bir şeye geri dönemeyeceğini ifade etti.

YOKSULLARIN HAYATI DAHA DA KÖTÜLEŞTİ

Aynı zamanda bazı şeyler geri dönülemez biçimde değişti. Çok büyük sayılardaki Amerikan işçileri için geçici işten çıkarmalar kalıcı iş kayıpları haline geliyor. Kimi endüstriler tamamen yok olma riskiyle karşı karşıya. ‘Yelp’ adlı alışveriş sitesinden alınan verilere göre, korona virüsü salgını sırasında görülen küçük işletme kapanmalarının yaklaşık yüzde 60’ı artık kalıcı hale geldi.

‘Normal’ dediğimiz şey Covid sonrasında epey farklı görünecektir. Tıpkı 11 Eylül terör saldırılarından sonra olduğu gibi, yeni güvenlik önlemlerine uyum sağlamamız gerekecek. Henüz buna tanık olmayanlar için, büyük olasılıkla kamusal alanlarda vücut ısısı kontrolleri ve daha düşük kapasite sınırlamaları olağan bir hale gelecek. Maskeyle yaşayan bir kültür haline de gelebiliriz.

Ve Covid yüzünden ölen 220 binden fazla Amerikalının aileleri ve dostları için, sevdiklerinin etraflarında olmadığı bir ‘normale dönme’ ihtimali karmaşık bir meseledir.

Komedyen Rhea Butcher’ın son günlerde dile getirdiği gibi, bu noktada, 'karantinada değil, aslında bitmeyen ve normalleşmiş bir salgındayız'.

Kuzey Carolina’da bulunan Charlotte kentinden bir psikolog olan Ryan Kelly’ye göre, bu cesaret kırıcı gerçeklik göz önünde bulundurulduğunda, ihtiyaç duyduğumuz şey gerçekçi bir iyimserlik ve bir tür ılımlı umut olmalı.

Kelly, Huffpost’a verdiği demeçte, “Başarılı olmak için umuda ihtiyacımız var” diyor. “Öte yandan, gerçekçi olmayan iyimserlik de bir sorun olabilir. Tıpkı, ‘Bu bardağın yarısında su var ve bir daha asla suya ihtiyacımız olmayacak!’ diyen bir kişi gibi” diye ekliyor.

MAKUL VE GERÇEKÇİ OLMALIYIZ

Kelly’nin hastaları ‘normale dönüş’ umutlarını dile getirdiklerinde bunu anlıyor. “Çoğunlukla kastettikleri şey, yeniden güvende ve rahat hissetmek istedikleri ve bu anlaşılabilir bir durum. Bununla birlikte, dünün normaline dönmeyi amaçlamanın sağlıklı bir durum olduğunu düşünmüyorum.”

Büyük bir çizgi roman hayranı olan Kelly, Marvel’ın yaratıcısı Stan Lee’nin zor zamanlarda kullandığı ünlü sloganı ‘Excelsior!!’ sloganı üzerinde kafa yormanın akıllıca olduğunu düşünüyor. Kelly, Latince bir kelime olan ‘Excelsior’ sloganının anlamının ‘daima yukarı’ olduğunu söylerken, "Ama asla eskisi gibi olmayacak” diyor.

“Bizler yalnızca ‘var olmak’ için değil, aynı zamanda uyum sağlamak ve gelişmek üzere tasarlandık” diyor. “Ve bu ancak sıkıntıların üstesinden gelmek ve ilerici bir değişimi kucaklamakla elde edilebilir.”

Covid sonrası bir dünya 'epeyce farklı olmalıdır' diyor. "Bu, bazı şeylerin ‘normal’ veya ‘rahat’ olmayacağı anlamına geliyor. Fakat buna da uyum sağlayacak ve bu sayede daha güçlü olacağız."

DC Danışmanlık ve Psikoterapi Merkezi’nin terapisti ve kurucusu olan Elisabeth LaMotte, süratle normale dönmeye odaklanmak yerine, zihinsel açıdan zor geçecek bir 2021 için hazırlanmamızı, bu sayede Covid cephesinde olumlu bir gelişme meydana gelirse, bu gerçekleştiğinde hoş bir sürpriz yaşayabileceğimizi dile getiriyor.

Lamotte’un salgının psikolojik etkisini yönetme konusunda aldığı en iyi tavsiye, mart ayı sonlarında terapisini sürdürdüğü bir hastasından gelmiş. Bu kadın, ABD Donanma Komutanı Yardımcısı James Stockdale’in Vietnam’da en yüksek rütbeli deniz subayı olarak geçirdiği yaklaşık sekiz yıllık esaretle ilgili düşüncelerini gündeme getirmiş.

Stockdale, duygusal açıdan güçlü kalan savaş esirlerinin, çok uzun bir süre boyunca esaret altında yaşayabileceklerini fark eden kişiler olduğunu gözlemlemişti. Benzer biçimde, LaMotte da “Tüm umutlarını serbest bırakılmaya bağlayan iyimser mahkûmlar psikolojik açıdan dağıldı” diyor.

Bu fikir 'Stockdale paradoksu' adıyla anılmaya başlandı.

STOCKDALE PARADOKSU’NDAN KAÇINMAK

LaMotte, “Bu salgın ve yaşanan kısıtlamalar, açıkçası bir savaş esiri olarak tutulmaya benzeyen bir şey değil ama uzun vadeli bir hazırlık yapmak en doğru olan şey” diyor.

Bu doğrultuda, şu anda kontrol edebileceğimiz şeylere odaklanmalıyız. LaMotte, boş zamanlarınızı üretken bir günlük düzen oluşturmak, ilişkilerinizi geliştirmek, düzenli biçimde egzersiz yapmak ve kendinize iyi bakmak için kullanmanızı öneriyor.

“Hiç kimse sonsuza dek böyle yaşamak istemez ve umudu sürdürmek de uyarlanabilir bir şeydir” diyor. “Bununla birlikte, içinde bulunduğumuz durumun en azından öngörülebilir gelecek için kalıcı yeni normalimiz olduğunu varsaymak, duygusal açıdan ihtiyatlı bir yaklaşım olur.”

Tüm bunlara bakmanın ‘normale dönüşten’ daha iyi bir yolu var mı?

Eğer ‘normale dönme’ fikri işe yaramazsa, daha ılımlı bir ifade bulabilir miyiz? Yani, umut verici ama uzun vadede bu durumun içinde olabileceğimizi kabul eden bir şey…

Kuzey Carolina’nın Hendersonville kentinden bir psikoterapist olan Elizabeth McCorvey, daha soyut bir ‘normallik’ düşüncesinden ziyade işin teknik boyutuna değindiği için, 'kapalı yerler yeniden açıldığında' demeyi daha makul bulduğunu söylüyor.

“İnsanlara, ‘normale dönüş’ dediklerinde aslında ne söylediklerini bir düşünmelerini söylüyorum” diyor. “Aslında, ‘kendimi güvende, sevgiyle kuşatılmış, olağan haliyle, duygusal ve ekonomik açıdan istikrarlı ve sağlam hissettiğim normale’ dönmekten mi bahsediyorsun? Eğer öyleyse, bunu böyle söylemeyi dene.”

Bu, ruh halinizin (‘normale dönüş’ üzerine) daha az odaklanmasına ve bundan ziyade neyi kaçırdığınız üzerinde yoğunlaşmasına yardım edebilir. Kimi zaman, hedefleriniz daha kesin olduğunda onlara yaklaşmak için gerçekleştirebileceğiniz pratik şeyler vardır.

McCorvey, “Belki de ‘Keşke her şey normale dönseydi’ derken, aslında ‘Keşke anneme sarılabilseydim’ veya ‘Keşke mali durumumla ilgili olarak güvende hissedebilseydim’ demek istiyorsunuzdur” diyor. “Neye ihtiyacınız olduğu konusunda belirli bir anlayışa sahip olmak, daha sağlıklı bir duruma geri dönmek için daha belirgin bir eylem planına sahip olabileceğiniz anlamına gelir.”

ESKİ ‘NORMAL’ ÇOK MU İYİYDİ?

Unutulmaması gereken başka bir nokta daha var: Covid öncesinde ‘normal’ olan, çoğumuz açısından pek de geri dönmeye değecek bir yer değildi.

Bu son derece yorucu seneye bir bütün olarak baktığımızda -salgın, ırksal adaletsizlik nedeniyle yaşanan toplumsal huzursuzluk, ekonomik kriz-, geçmiştekine benzer bir ‘normal’e dönmeyi istememek gibi bir duygu ortaya çıkabilir.

Çünkü, ‘normal’, 87 milyon kişinin sigortasız veya yetersiz bir sigortaya sahip olduğu ABD’de gibi sanayileşmiş bir ülkede hüküm sürüyordu ve her sene 30 bini aşkın insan ihtiyaçları olduğunda doktora gidemedikleri için hayatını kaybediyordu. ‘Normal’, sağlık hizmetlerini istihdama bağlayan bir sistemdi ve bu, bu yılın şubat ve mayıs ayları arasında 5,4 milyondan fazla insanın işten çıkarılmasının ardından sağlık sigortası kapsamından da çıkarıldığı anlamına geliyordu. Bu, küresel bir hastalık salgınının tam ortasında şimdiye dek kaydedilen en yüksek seviye anlamına geliyor.

‘Normal’, 38,1 milyon kişinin -yani nüfusun %11,8’lik kısmının- yoksulluk içinde yaşadığı ve pek çoğunun yalnızca günlük geçimini sağlamak için bile iki işte birden çalışmak zorunda kaldığı bir Amerika’ydı. (Salgın sürdükçe sayılar iyileşmekten ziyade daha da kötüye gidiyor.) Birçoğumuz evden çalıştığımız ve az ya da çok tecritte kaldığımız için, birçok Amerikalı işçi hâlâ ‘normal’ günlerdeki gibi çalışmaya devam ediyor, kendilerini en yüksek Covid riskine maruz bırakıyor ve böylece insanlar bir şeyleri teslim alabiliyor ve mağazalar ve restoranlar açık kalabiliyor. Covid, düşük gelirli ve beyaz olmayan insanları orantısız biçimde etkiledi.

YENİ BİR ‘NORMAL’ YARATMALIYIZ

‘Normal’, siyah bir başkan seçebileceğimiz ama yine de siyah insanların polisler tarafından iç karartıcı bir süreklilikle ve çok az ceza ile yanıtlanan bir biçimde öldürüldüğüne veya işkenceye uğradığına tanık olduğumuz bir ülkeydi.

McCorvey, bu eski ‘normal’i kusursuzmuş gibi görmek yerine, elimizdeki zamanı herkes için daha güvenli ve sağlıklı bir sistem yaratmak için kullanmanın daha akıllıca olabileceğini söylüyor. Eğer elimizdeki kartları doğru oynarsak, Covid-19 ve şu anki gerçekliğimizin büyük bir uyanış çağrısı olabileceğini inanıyor.

“Kimin güvende olup olmadığından emin olmadığınız bir dünyada yaşamanın güç olduğunu mu düşünüyorsunuz? Hangi binalara girdiğiniz konusunda dikkatli olmanız gereken yerlerle veya koşulların yalnızca evden çıkmamanın daha güvenli olduğunu düşündürdüğü bazı günlerle mi karşılaşıyorsunuz? McCorvey, beyaz olmayan birçok insan için her gün böyle geçiyor” diyor. “Ve pek çok engelli, nörodiverjan* ya da transseksüel insan için de durum aynı.”

McCorvey, artık hepimiz bunun tadına vardığımıza göre şu sorunun sorulmaya değer olduğunu söylüyor: “Hiç kimse bununla uğraşmak zorunda kalmasın diye, daha güvenli ve sağlıklı bir dünya yaratmadaki rolüm nedir?”

“İşte bu, benim yaratmakla ilgilendiğim ‘normal’” diye ekliyor.

Yazının orjinali Huffpost sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)