Covid-19 ve Beyaz Türk tipi inançsızlık
Bütün bu zihin dünyasının arkasında AKP’ye asla inanmamak düşüncesi vardır, bunu AKP’nin zihin dünyasına cepheden karşı birisi olarak bir miktar anlayabiliyorum da. Ancak Stephen Fry’ın ateizm tarifinde olduğu üzere inanmamak yetmez, reddetmek gerekir ve reddederken de doğru argümanları koymak mecburiyetindeyiz.
Bilgehan Baykal
Stephen Fry özellikle “V for Vendetta”daki rolüyle tanınan önemli bir İngiliz, aktör komedyen ve yazardır. Sahne dünyasındaki başarılarının yanında Fry’ı popüler kültürün önemli figürlerinden birisi kılan unsur gizlemediği eşcinselliği ve tanrı tanımazlığıdır.
İrlanda’nın RTE Televizyonunda “The Meaning of Life-Hayatın Anlamı” programında Stephen Fry’a eğer bir gün ölürse ve Tanrı’nın karşısına çıkarsa ona ne söyleyeceği sorulur. Fry çarpıcı örneklerle süslediği konuşmasının sonunda ateizmin tanrıya inanmamak ile ilgili değil aslında onu reddetmekle ilgili olduğunu açıklar. Argümanı basittir. Çocuklarda kemik kanserine izni veren, dünyada bu kadar acıya sebep olan bir tanrının saygıyı hak etmediğini ve onu reddetmenin dünyayı daha yaşanır kılındığına inandığını anlatır.
Fry’ın ateizm yorumu ilk dinlediğim günden beri zihnimden çıkmamıştır. Umberto Eco’nun sinik agnostizmini referans almış ben, ayakları üzerinde duran her bireyin inanma ve inanmama eylemi arasındaki git-gellerini kurcalıyordum bir süredir. Uzun süredir Taleeb’in siyah kuğusu üzerine bir şeyler karalamaya çalışırken kendimizi Covid-19’un göbeğinde bulduk. Covid-19’un dünyamıza girişi göz göre göre, teller ve duvaklarla süslenmiş bir tırın düğün salonuna girmesi gibi oldu. Uzaktan geldiğini görüyorduk ve hiçbir şey yapmadık. Hükümetlerin geç karar almaları sonucunda bütün dünya gibi bizler de evlere tıkıldık. Sanırım bir aya yakındır evdeyiz ve çokça sosyal medyada zaman geçiriyoruz. Sosyal medyada biraz zaman geçirince uzun zamandır ihmal ettiğim birçok arkadaşımla virüs ve yayınımı ile ilgili fikir teatilerinde bulunmaya başladım. Bu yazının esin kaynağı da bu mülahazalardır.
Türkiye’de ilk Covid-19 vakası resmi kayıtlara göre 11 Mart 2020’de açıklandı. Bu tarihten itibaren hükümet attığı çeşitli adımlarla kendi meşrebince bir iletişim stratejisi uygulamaya başladı. Bir bilim kurulu oluşturuldu. Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca akşam saatlerinde TV karşısında çıkarak süreç ile ilgili kamuoyunu bilgilendirdi. Gazetecilerin sorduğu sorulara cevap verdi. Bu iletişim esnasında Türkiye’deki meslektaşlarının sorduğu soruları dinlemeyen ve aynı soruyu da içerecek şekilde üst üste 4 soru soran muhabirleri izledik. Buna rağmen bakanın kimseyi azarlamaması ve olması gereken asgari saygıyı göstermesi, konuya olan hakimiyeti ve verilerle konuşması nedeniyle içinde benim de bulunduğum en koyu AKP muhalifleri bile bakana saygı duydu, referans aldı. Bakanın toplumdan istekleri toplumda ciddi oranda karşılık buldu. Birkaç aykırı örnek dışında sosyal mesafe kuralına olabildiğince uyuldu, virüsün en büyük merkezi İstanbul’da toplu taşıma yoğunluk oranının yüzde 83, trafik yoğunluğunun yüzde 9’lara düştüğü anlar oldu. WHO Türkiye temsilcisi Pavel Ursu, Türkiye’nin yeni tip korona virüsü (Covid-19) ile mücadelede örnek bir ülke olduğunu belirtmişti. 10 Nisan Cuma gecesi yaşanan ve her tür iletişim fakültesinde okutulması gereken “Sokağa Çıkma Yasağı” duyurusuna kadar da işler iyi gidiyordu. Belirli bir siyasal krize de evrilen 10 Nisan gecesinin sonuçlarını muhtemelen iki hafta içinde göreceğiz.
Bu yazının konusuna gelirsek, bütün bu süreç dahilinde Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan verilere dair etrafımdaki çok kişide büyük bir inançsızlık var. Ben bu inançsızlığı 4 başlıkta kategorileştirdim.
Bu grafiğe göre Türkiye’de Covid-19 kaynaklı toplam vefatın toplam vaka içindeki oranı 0,021’e sabitlenmiştir. Böyle bir sabitlemenin bakanlık eli ile yapıldığından şüphe bulunmamakla birlikte neden yapıldığına dair temel bir izah yoktur.
Peki aynı tabloyu Almanya ve Türkiye için farklı bir gösterimle karşılaştırmalı olarak ortaya koyarsak sonuç nasıl çıkacaktır? Tabloyu önce şu şekilde gösterelim.
Şaşırdınız mı? Aynı veri, farklı gösterimler. Zaman geçtikçe toplumların pandemi karşısındaki bilincinin yükselmesi ve aldığı önlemleri arttırması ölüm adetlerini düşürürken, daha fazla test yapılması ise doğal olarak tespit edilen vaka sayısını arttırıyor. Dip toplamda ne mistisize edilecek bir şey var ne de arkasında komplo teorisi aranacak bir plan.
Gelelim senaryo 3’e. Burada bir CHP milletvekili Veli Ağbaba’nın iki tweetine bakalım sırayla.
İlk tweet 29 Mart saat 18.13’te atılmış ve 39 bin 400 kişi tarafından beğenilip, 13 bin 400 kişi tarafında retweet edilmiş. Bu tweette Veli Ağbaba E-Devlet kayıtları ile Sağlık Bakanlığı verileri arasında bir uyuşmazlık olduğundan bahsederek 'bu saatten sonra kime inanacağız' diye veryansın ediyor.
İkinci tweette ise -ki arada yaklaşık 4,5 saat var- Ağbaba Sağlık Bakanı ile görüştüğünü ve verilerdeki farklılığın resmi açıklama yapıldıktan sonra yaşanılan ölümlerden kaynaklanabileceğini işittiğini, yani Sağlık Bakanına inandığını ifade ediyor. Bu tweeti sadece 6 bin 7 kişi beğenirken bin 79 kişi retweet ediyor.
6007/39400- 1079/13400
Keşke Veli Ağbaba bu tweeti atmadan önce Sağlık Bakanı ile konuşsaydı ve NEDEN sorusunu sorsaydı.
Nedensellik arayışının olmadığı bir başka argüman ise Mart-Nisan ayında İstanbul’daki ölüm adetlerinin geçmiş yıllara göre anormal yüksekliği. Rakam dedektiflerimiz bu sefer de yine E-Devlet marifetiyle İstanbul’da Mart-Nisan aylarındaki vefatları karşılaştırıp ciddi bir fark olduğunu tespit ederler. Bu tespitten varılacak nokta yine aynıdır, hükümet ölüm adetlerini gizlemektedir. Oysa tekrar nedensellik aranmış olsaydı, Türkiye’nin kültürel kodları gereği İstanbul’da hayatını kaybeden birçok vatandaşın memleketlerinde toprağa verildiği, karantina uygulaması ve şehirlerarası seyahatin önce kısıtlanması sonra yasaklanması nedeniyle definlerin mecburen İstanbul’da yapılmak zorunda olduğu tespit edilebilirdi. MS Excel’in kolay ara yüzü, E-Devlet'in erişim kolaylığı tezviratın yayılmasına yardımcı olabiliyor.
Yukarıda kategorize ettiğim düşünce dünyası gerçekten ciddi anomaliler tespit ediyor olabilir. Rakamlarda sehven girişler, hatalar, bilfiil yanıltma gayretleri de olabilir. Bütün bu zihin dünyasının arkasında dördüncü senaryoda vücut bulan AKP’ye asla inanmamak düşüncesi vardır, bunu AKP’nin zihin dünyasına cepheden karşı birisi olarak bir miktar anlayabiliyorum da. Ancak Stephen Fry’ın ateizm tarifinde olduğu üzere inanmamak yetmez, reddetmek gerekir ve reddederken de doğru argümanları koymak mecburiyetindeyiz.
Özetle pandemi ile mücadele ederken devlet otoritesi yanlış yaptığı yerde eleştirilmeli ancak bunu yaparken rakamların fetişizmine kapılmak yerine devlet harcamaları, sağlık sektöründeki verimsizlikler, siyasi mahkumların aftan faydalanamamasının getireceği toplumsal bölünme, Covid-19’dan hemen önce Yunanistan’la yaşanan göçmen krizinin pandemiye etkisi, Türkiye’de Covid-19’a maruz kalan göçmenler ve onların sağlık koşulları, Türkiye sınırlarının güvenliği, ekonomik manada kırılgan endüstrilerin durumları gündeme getirilmeli. Evet belki getiriliyordur. Ancak sabah akşam Türkiye’deki vakaların doğruluğu sorgulanacak ise veri tabanlı, safsata ve tezvirattan uzak bir yaklaşım izlenmeli diye düşünüyorum.