Çözümsüzlük süreci nereye kadar ?
Türkiye özelinde yeni bir çözüm sürecinden bahsetmek zor. Türkiye özelinde yeni yöntemle bir çözüm sürecinden de bahsetmek zor. Ancak yeni yöntemin Suriye ağırlıklı ilerisi için sorunun geneline de tatbiki olası sınırlı sınamasından bahsetmek mümkün.
Sedat Kaya
Açlık grevi ve ölüm oruçlarının Öcalan’ın dahliyle çözülmesi kamuoyunda haklı olarak yeni bir çözüm süreci mi sorusunu beraberinde getirdi. Soruyu haklı kılan bir çok gelişmenin eş zamanlı temadi etmesi. Bu eş zamanlı gelişmeler soruyu kaçınılmaz hale getirse de paradoks olarak sorunun yanıtını güçleştiriyor. Buna rağmen ortaya çıkan bilgi belge ve görüntüler mutfakta bir şeylerin pişmekte olduğunu göstermiyor değil. Sürecin sonu Türkiye Kürtlerine musakka, Suriye Kürtleri’ne antrikot olabilir.
Devlet kademelerinde özellikle askeri bürokrasi içinde çözüm sürecinin yöntemine dair başından beri bir itiraz olduğu malum. İtirazların iç içe geçmiş iki temel dayanağı vardı. Suriye’de meydana çıkan konjonktürel durumla birlikte yapılan görüşmelerin PKK ve Öcalan’ı meşrulaştırdığı kaygısı. İtiraz ve tespit zamanın Genelkurmayı Org. Necdet Özel ağzından 25.03.2015 tarihinde Al Jazeera Türk’te şöyle dile gelmişti:
"Irak ve Suriye’de yaratılan ortam IŞİD’in giderek güçlenmesine, bütün dünyadan birçok radikal savaşçının bölgeye akmasına ve PYD/PKK’nın terör örgütü kimliğinden ziyade IŞİD ile savaşan meşru bir güç olarak bölgede görülmesine yol açmaktadır. Bölücü terör örgütü, Irak ve Suriye’de yaşanan gelişmeler doğrultusunda elde ettiği kazanımları artırmaya çalışırken aynı zamanda kendisini ve diğer ülkelerdeki uzantılarını masum göstererek farklı bir algı oluşturmaya çalışmaktadır ”
Havacılık ve Savunma Dergisi'ne yaptığı açıklamada bölgesel konvansiyonel savaş riskine işaret eden Özel aslında bugünü tasvir etmiş gibi. Gel zaman git zaman bu itiraz devlet kademelerinde resmi bir politika haline geldi. Bu politika değişikliği seçimlerden önce kurulacağı iddia edilen ve sosyal medyada görünüp yok olan "Yeni Bir Parti" hesabında özlü şekilde ifadesini bulmuştu. Bir başka ifadeyle çözüm süreci olsa dahi eski yöntemlerle sürdürülmeyeceği ortak politika haline geldi. Bunun daha üstü kapalı tamamen güvenlik eksenli genellikle istihbarat ağırlıklı görüşmeler manasına geldiği açık. İmralı’ya ilişkin son dönem tutumda bu yöntemin denendiği açık. Yönteme ilişkin karşılıklı hassasiyet bu yüzden dikkat çekmektedir.
Yönteme ilişkin bu tespit yapıldıktan sonra görüşmelerin eşzamanlı zuhur eden spesifik konulara mı ilişkin olduğu yoksa cılız da olsa sorununun geneline mi ilişkin olduğunu tartışmak için ortaya çıkan spesifik konuların tek tek irdelenmesinde yarar var. Son görüşmeler avukat ve yakınlara sınırlı izin verilmesi salt açlık grevleriyle mi ilgili yoksa bunu aşan durumlar mı var ? Bütün bu trafiğin yerel seçimlerle özellikle kritik hale gelen İstanbul seçimleriyle ilgi ve alakası nedir ? Son görüşmelerin dengelerin sessiz ve derinden değiştiği Suriye’deki gelişmelerle bağı nedir ?
Açlık grevleri ve can kayıplarıyla birlikte toplumsal tepkinin artması tutuklu ve hükümlü annelerinin direnci İmralı kapılarını zorladıysa da işin başında ortaya konan refleksler bu hususta taviz verilmeyeceği yönünde görünmekteydi. Tepkilerin zorla bastırılması, annelerin tutuklamaya sevki, cenazelerin kaçırılarak sessizce gömülmesi açlık grevleri bittikten sonraki tutumlar ve başkaca bir çok gelişme bu konuda oldukça katı bir tutuma işaret etmekteydi.
Bu arada açlık grevlerindekilerin durumu kritikleşirken yerel seçimlerde iktidar için bir o kadar kritik hale gelmekteydi. Bu durumun da İmralı kapılarını zorladığı rahatlıkla söylenebilir. İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener seçimlerden bir kaç gün önce katıldığı Fox Tv yayınında ulakların gidip geldiği ve görüşmelerin yapıldığını iktidarın terör uzantılarıyla iş tutuyorsunuz propagandasına karşı savunma olarak beyan etmişti.
Suriye’de dengelerin sessiz ve derinden değiştiği malum. Tam da bu konjoktürde Kürtlerle dolaylı görüşmelerin olduğu da basına sızdı. Öcalan’ın ilk açıklamasındaki "Türkiye’nin Suriye hassasiyetlerine dikkat edilmesi gerektiği ” vurgusu da bu konuda bir tartışmanın yürütüldüğünü kuvvetle muhtemel hale getirmektedir. Bu parantezde bahsi geçen ABD Suriye Temsilcisi James Jeffrey temasları olduğu açık. Öcalan’ın Suriye vurgusunun Al Monitor’dan Amberin Zaman'ın Ahval portalındaki” ABD S-400 konusundaki kriz bağlamında TSK’nın Suriye’ye girişi için Kürtlere baskı yapıyor ” beyanına uygun düşmesi dikkat çekici görünmektedir. Burada Suriye'den kastın güvenli bölge olduğunu söylemeye gerek yok. Zaman devamla İmralı görüşmelerinin bu konuyla da ilgili olabileceğini kimliği belirsiz kaynaklardan hareketle şöyle ifade ediyor :
“Ancak hükümetin Kürt dosyasına vakıf kaynaklar, İmralı’daki görüşmenin daha kapsamlı bir girişimle yakından ilgili olduğunu vurguluyorlar. Buna göre ABD’den destek alan ve SDG’nin belkemiğini oluşturan PKK bağlantılı Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) hâkim olduğu kuzey Suriye’de PKK ile bir anlaşmaya varılması amaçlanıyor”
Bütün bu gelişmelerden İmralı kapılarının açılmasını zorlayan bir çok gelişmenin bir araya geldiği açıkça görülmekle birlikte bunların sorunun geneline ilişkin olduğunu söylemek zor. İstanbul seçimlerinin yenilenmesiyle birlikte görüşmelerin iktidar açısından zaruri hale gelmesini de ekleyip devam edersek yine de ancak sorunun geneline ilişkin bir çözüm niyetinden ziyade çok sınırlı bir tutum değişikliğinden bahsedilebilir. Hatta ortaya çıkan başkaca bir dizi gelişme bu konuda dahi iktidar içinde bir konsensustan bahsetmeyi zorlaştırmaktadır.
Bu noktada devlet kademelerinde ortaya çıkan görüş ayrılıklarını şu şekilde de anlamak mümkün: Öcalan’la görüşmelerin Suriye’ye ilişkin kısmının sınırlı kabulü ancak Türkiye içi bakımından reddi. İstanbul seçimlerinin bunca kritik olmasına rağmen eski yöntemin tekrarı olabilecek bu duruma cevaz verilmemesi resmin geneline de uygun. Daha açık ifadeyle güvenlik bürokrasisi artık sorunun iç politikaya alet edilmesini uygun görmemektedir. Öyle ki bu konuda iktidarın ortağı ve bu konularda görüşlerinin önemi tartışılmaz olan Devlet Bahçeli tutumu dahi ortaya çıkan diğer bazı görüntülerle tezat teşkil etmektedir. Bahçeli” bana sorarsanız Öcalan avukatlarıyla görüşsün” demişti. Açlık grevi sonrası tutuklu ve hükümlülere karşı tutumların bu beyanlarla çeliştiği açık.
Sonuç olarak Türkiye özelinde yeni bir çözüm sürecinden bahsetmek zor. Türkiye özelinde yeni yöntemle bir çözüm sürecinden de bahsetmek zor. Ancak yeni yöntemin Suriye ağırlıklı ilerisi için sorunun geneline de tatbiki olası sınırlı sınamasından bahsetmek mümkün. Bu konuda dahi süratle değişen şartlar nedeniyle bir görüş birliğinin olduğunu net bir politikanın olduğunu söylemek zor. Türkiye-Suriye ayrımı yaparak ortaya çıkan bu yeni yöntemi ve buradaki deneyimi bir yere not edip soruyu çözümsüzlük süreci nereye kadar şeklinde değiştirmek ve sormak daha sağlıklı ve gerçekçi sonuçlara ulaştırabilir.