Üzüm adası burası. Bağ bahçeyle uğraşanlar için zaman en çok bağbozumuna göre belirlenir burada. Bağbozumu vakti fabrikalara traktörlerle kasa kasa üzümler taşınır, sokaklar üzüm şırası kokar, şarap fabrikalarında hummalı bir çalışma başlar. Üzüm bağbozumunda rüştünü ispat eder ve şaraba yatırır kendisini… Zaman, şarabın en büyük mayası…
Uzun, upuzun bir öykü şarap. Hikâye bağlarda başlar önce. Onlar sağlam olacak ki bağbozumu bereketli geçsin. Bu sebeple evlat yetiştirir gibi bakılır bağlara. İlacı, toprağı, suyu derken bağın ihtiyacı neyse onu vermekle yükümlüdür bağcı. Sonra iş fabrikalarda, çelik tanklarda, meşe fıçılarda, cam şişelerde devam eder.
Bu coğrafyayı anlamak benim için üzümü anlamakla eşdeğer. Son bir yıldır bağlar en büyük gözlem noktam. Her biri birer heykeli andıran o kupkuru kütüklerden bordo renkli bir akışa geçildi. Bağlar budandı, filizler kırıldı. Azaldıkça çoğalan bir hikâye bu. Çapalar yapıldı. Su yürüdü bağlara, sürgün verdi asmalar… Ortada hiç üzüm filan yokken minik minik su keseleri belirmeye başladı gövdelerde ve bir baktım ki aylardan ağustos, bağbozumuna varmışız bile. Ne çabuk büyüdüler!
Geçtiğimiz haftalarda bir traktör dolusu bağ işçisi kadın ve erkekle ben de yollara düştüm. Güneş henüz doğmamıştı. Sabah serinliği, uyku mahmurluğu… Erkenden uyanıp kumanyamı hazırladım, küçük bir sandviç, bolca su, bir termos kahve. Sıcaklık bastırmadan üzümler kesilecek, kasalara konacak sonra saat 14.00 gibi de merkeze geri dönülecek. Sadece yarım saat öğle molamız var. Haydi bakalım hayırlısı! Bedensel iş yapmaya alışık olmayan ben ölüp kalmam inşallah oralarda. Traktörün kasasında kadınlar oturuyor, ön tarafta erkekler. Hepsi birbiriyle akraba. Bazısı çoluk çocuk gelmiş. Çoluk çocuk dediysem en küçüğü 14 yaşında. Her yerlerini örtmüşler, güneş kavurmasın, asmaların dalları ciltlerini haşat etmesin diye. Traktör hareket eder etmez kadınlardan iki tanesi sigaralarını tellendirmeye başladı. Kısa bir tanışma faslından sonra bana da sigara uzattılar. Yok dedim, kullanmıyorum.
Bağa vardık. Herkesin elinde bağ bıçağı, el çabukluğuyla nasıl da kesiyorlar üzümleri, ben de onlarla birlikte kesmeye başladım, onların yanında epey mıymıntı sayılırım. Arada üzüm de yiyorum. İkişerli gruplar halinde herkes bir bağ sırasını tutmuş, ben de bir o sıradayım, bir bu sırada. Bir ona yardım ediyorum bir buna. Kendi aralarında çekiştirdikleri bazı akrabalar var, bir yandan gıybet, bir yandan iş, en güzel mesai! Arada bana bakıp yoruldun mu diyorlar, bizim iş seninkine benzemez diyorlar. Evet diyorum. Üzümleri alttan tutacaksın diyorlar. Tamam diyorum. Samimiyeti biraz ilerletince nedir bu işin günlük kazancı diye soruyorum. Kadınlar 120 TL, erkekler 130 TL, bir de kasa taşıyanlar var onlar da 150 TL alıyor diyorlar. 10 TL'lik farkın neyden kaynaklandığını merak ediyorum. Çünkü bir günü bağda üzüm keserek geçiren biri olarak kadın ve erkeğin yaptığı iş arasında herhangi bir fark göremedim ben. Hatta kadınların daha çok çalıştıklarına tanık oldum diyebilirim. Sözgelimi bir kadının telefonu çalıyor, telefonunu yemenisinin içine sıkıştırıp bir yandan üzüm kesip bir yandan telefonla konuşuyor. Telefonu çalan bir erkek de görüyorum, amcam telefon konuşmasını bir sigarayla taçlandırıyor. Kasa taşıyıcılar için bir şey diyemeyeceğim, o hakikaten daha başka bir iş. Günü bitiriyoruz, yine traktörlere doluşup merkeze dönüyoruz, her yanım yapış yapış. Sırtımın ve belimin ağrısı ancak 3 gün sonra geçiyor. Kadınlar beni uyarmıştı zaten, etin kesilecek demişlerdi. Ama birkaç gün sonra alışıyormuş insan, şimdi benim ilk günümmüş tabii. "Yarın da gelicen mi" diye sordular. Yok dedim, yarın kendi mesaim var. Yine de iyi dayanmışım, böyle benim gibi heveskarlar gelip daha günü tamamlamadan kaçıp gitmişler çoğu kez. Yok dedim, ben bayıldım hep beraber üzüm kesmeye. Alışık olmadığım bir yorgunluk halindeyim.
Sorup soruşturuyorum bu 10 TL'lik farkı, kimse dişe dokunur bir cevap veremiyor. Tarım Kooperatifi’nin belirlediği rakam bu diyorlar. Tarım kooperatifinin camında ücretlerin yazılı olduğu bir kâğıdın asıldığını görüyorum. Gerçi asılan kâğıt belli ki geçen bahardan kalma, çünkü orada çapa ücretleri yazıyor, kadın işçi 120 TL, erkek işçi 130 TL. Kadın da erkek de bedenlerinin sınırları el verdiği ölçüde o işe emek veriyor. Neden diyorum bu 10 TL'lik fark? Yıllardır bu iş böyle diyorlar. Arada hep 10 TL fark hep var diyorlar. Anlamıyorum. Çük farkı 10 TL demek ki diyorum. Çük farkı! 10 TL!
Kentte kadın haklarının çıtası gitgide yükseliyorken kırsalda kadınlar hâlâ 18. yüzyıl kurallarıyla, emek sömürüsünün tillahını yaşıyor. Bu şarapları yudumlayan biz kadınların, o yudumlarda ezilenin sadece üzümler olmadığını bilelim istedim. Bahsettiğim sırf bu coğrafyada olanlar, peki ya pamuk, zeytin gibi diğer tarım alanlarında hatta diğer sektörlerde -plazalar da dahil- çalışan kadın işçiler için durum ne alemde acaba?
Ve ayrıca bu 10 TL’lik çük farkına Tarım Kooperatifi'nden açıklık getirecek biri olursa da çok sevineceğim.
Fotoğraflar: Tuğçe Isıyel