4 Ağustos Metin Erksan’ın ölüm yıl dönümü. Sinemamızın kendine has isimlerinden biri olan Erksan, derinlikli ve fikir eksenli oluşturduğu sinematografisiyle sinemamızın en orijinal isimlerinden biriydi. 1982’den hayata gözlerini kapadığı 2012’ye kadar ömrünün son 30 yılında film çekmemesine rağmen ulusal sinemamızda etkisi silinmeyecek izler bırakmıştı. Özellikle Türk sinemasının ilk üçlemesi olan "Mülkiyet Üçlemesi" filmleriyle öncü kimliğinin ilk izlerini ortaya koymuştu. 1962’de Yılanların Öcü, 1964’te Susuz Yaz, 1968’de Kuyu filmleriyle sırasıyla; toprak, su ve erkeğin kadına karşı oluşturmaya çalıştığı mülkiyet ilişkileri üstünde durmuştu. Türk sinemasının uluslararası alanda ilk büyük ödülü olan Berlin Film Festivali’nde "Altın Ayı Ödülü" de bu üçlemenin en güçlü halkası, aynı zamanda Necati Cumalı uyarlaması olan Susuz Yaz’la kazanılmıştı.
CUMALI'DAN ERKSAN'A SUSUZ YAZ
Susuz Yaz, birçok yönden üstünde durulması gereken bir uyarlama. Hem ilk büyük ödüle vesile olması hem de Avrupa ve Amerika’da sonradan filmin ortak yapımcısının eklediği pornografik görüntülerle vizyona girmesi, ayrıca yazarla yönetmenin arasını açması gibi birbirinden bağımsız özellikleriyle oldukça özel bir yapım.
Yüksek lisans tezim Necati Cumalı uyarlamalarıydı. Bu vesileyle de Metin Erksan ve Necati Cumalı’nın Susuz Yaz yüzünden aralarının açık olduğunu da öğrenmiştim. Bu iki yaratıcı insan sinema ve edebiyatın ayrışan yerlerine yelken açıp bir daha bir araya gelememişler.
Cumalı, kendi ifadesiyle 1950 yazında, Urla Sulh Ceza Mahkemesi'nde, duruşma sırasını beklerken duyduğu adli vakadan hareketle önce öyküsünü sonra da oyununu yazdığı Susuz Yaz’da hem suyun kırsal hayattaki önemi üstünde durur hem de modern bir Habil-Kabil ilişkisi anlatır. Cumalı, kendi eserini oldukça titiz bir eleştirmen gözüyle analiz etmiş: "Susuz Yaz'ı ilkin öykü olarak 1960 yılında yazdım… Öyküde, kırsal kesim insanlarının toprak ve su savaşlarını, cinsel sorunlarını, yüzeysel kalan adalet ilişkileri ile yoğurup bütünleştirerek tek bir olay olarak işledim. Bu acı gözlemler eski Yunan trajedilerinin salt imgelem gücü olmadığını, temelde değiştirilmesi güç toplumsal ilişkilere dayandığını öğretti bana. Bunun içindir ki, Susuz Yaz'da yer alan olayları, dramdan çok, yazgılarını katı yaşam koşullarının belirlediği insanların trajik yaşamı olarak yorumlamak eğilimi duydum” (Temel,2007: 31).
Metin Erksan’ın ise Susuz Yaz’ı uyarlamak için en önemli motivasyonu da su meselesine bakış açısıdır. Erksan uyarlama nedenlerini açıklarken bunun üstüne özellikle durmuş: “Neydi Susuz Yaz’ın meselesi? Su meselesiydi. Değil mi? Film yaparken mülkiyet meselesini düşünmüştüm. Mülkiyet meselesi beni kalül beladan beri çok ilgilendirir. Mülkiyet nedir, ne değildir? Mülkiyet nerden çıkmış? vb. Su üzerine mülkiyet bu dönem beni çok etkiledi. … Suyun mülkiyet sınırlarını tanımayan bu öğesi beni çok ilgilendirdi.” (Erksan,1985: 28).
SUSUZ YAZ PORNO YOLUNDA
Berlin Film Festivali’nde büyük ödülün gerekçesi olarak “Dünyanın en eski konularından birini çağdaş bir düşünce ve çarpıcı bir anlatımla veriyor” (Altıner, 2005: 59) ifadesini kullanırlar. Filmin, “Altın Ayı" almasından sonra Avrupa ve Amerika’da gösterimi için imkân doğunca filmin ortak yapımcısı, filmde başrolde Hasan rolünde oynayan Ulvi Doğan, filme pornografik eklemeler yaparak gösterimin bu şekliyle olmasına neden olmuş. Ali Özgentürk bu gelişmeleri su şekilde özetler: “Almanya’da, bir kamera, bir mekân bulur, kurulur “yönetmen” koltuğuna, Erol Taş’la Hülya Koçyiğit planlarına (Erol Taş’ın, Koçyiğit’i, anahtar deliğinden dikizleme sahnesi ile tecavüz..) eklemeler yapmaya başlar.. Artist ajanslarından Hülya Koçyiğit’e benzer bir “figüran” kotarmış, sonuna ve dibine kadar soydurmuş ve filme pornografik bir durum katmıştır kısacası! Çünkü "el kapıları"ndaki dağıtımcılar (!) erotik ve porno sahnelerin ticari başarı getireceğini söylemişler ve yapımcı(!) Ulvi Doğan da, denileni yapmış…. Film, beş ya da on dakika (parça konarak) eklemeyle Avrupa ve Amerikan pazarına girer, hem de 32 kısım tekmili birden pornografik bir Susuz Yaz olarak” (Özgentürk, 2004).
YAZAR YÖNETMENE; YÖNETMEN YAPIMCIYA DÜŞMAN
Tartışmalı bir film haline gelen Susuz Yaz, Necati Cumalı’yla Metin Erksan’ın da arasını açar. Necati Cumalı filmin metne sadık kalmadığını, deforme ettiğini belirtir. Cumalı’ya göre film, öyküden uzaklaşmıştır. Bu konuda şu ifadeleri kullanır:“Metin, Susuz Yaz’ı okuduğunu beğendiğini ve filme çekeceğini söyledi… Bir gün Ses dergisini aldım elime. Filmden 60 kadar kare var orta sayfada. … kadının bacağını yılan sokuyor. Onu öğrenmiş rejisör: Ağzında yara olmayan biri yılanın ya da akrebin soktuğu yeri kanatıp emerse, o kişi zehirlenmez, iyileşir, Erol Taş da emiyor… Kadın da teslim oluyor. Burada bahar karakterinin hiç değeri kalmıyor. Eğer baldırına dokunana verecekse kendini, o benim çizdiğim, benim anlattığım Bahar değil…Ben Susuz Yaz’ı hiç görmedim, çünkü üzüntüden verem olmaya niyetim yok! Dergide gördüğüm bu kareler yetti bana… Yeşilçam, Anadolu halkını anlamıyor, bir kahveye gidip bir-iki çay içmekle Anadolu tanınmaz” (Cumalı,2006: 11-12).
Necati Cumalı ile Metin Erksan arasındaki tartışma, tatlıya bağlanmadan iki sanat adamının hayatının sonlarına kadar devam etti. Metin Erksan, Cumalı’nın iddialarına şu şekilde cevap verir: “Bugüne kadar hep Necati, ‘Bu benim hikâyem değildir’ dedi. Ben hiç ağzımı açıp bir kelime etmedim. Şimdi söylüyorum, evet bu onun hikâyesi değildir…. Necati’nin hikâyesinde adamı kız tüfekle öldürüyor. Hikâyede kanalda cesedin yüzüşü yoktur. Necati’nin hikâyesinde kızın bir de çocuğu vardır. Kısacası Necati’nin dediği gibi onun hikâyesiyle senaryonun hiçbir alakası yoktur” (Akt.Altıner, 2005: 63-64).
Cumalı’nın öyküsünde olmayıp da Erksan’ın filme ekledikleri sadece Susuz Yaz için değil Türk sinema tarihinin benzeri daha önce çekilmemiş sahneleriydi. Bu sahnelerin başında Osman (Erol Taş) karakterinin Bahar’a (Hülya Koçyiğit) olan ilgisini göstermek adına inekten süt sağarken ineğe zoofobik yakınlaşmalarla dokunması ve ineğin memelerinden süt emmeye başladığı sahnedir. Türk sineması adına son derece benzersiz olan bu sahne, öyküde yoktur. Ayrıca Cumalı’nın da örnek göstererek eleştirdiği Bahar’ın (Hülya Koçyiğit) baldırından zehir emme sahnesi de Türk sinemasında o güne kadar benzeri çekilmemiş ancak daha sonra birçok kez kullanılan bir yakınlaşma sahnesiydi. Burada erkeğe güç unsuru yüklenirken, kadın muhtaç ve etkilenen halde resmediliyordu.
Necati Cumalı ve Metin Erksan’ın Susuz Yaz uyarlaması üzerinden yaşadıkları sorunun temelinde esasen iki yaratıcı insanın üslup farkı olduğunu söylemek mümkün. -Yönetmenle filme korsan sahneler ekleyen ortak yapımcı arasındaki anlaşmazlık içinse para hırsından başka söyleyecek söz bulmak zor.- Açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, iki sanat insanı da Susuz Yaz’ın çıkış noktasını iki temel ögeye dayandırır. Bunların ilki su sorununun yarattığı toplumsal mülkiyet sorunu, ikincisi ise kardeşler arasındaki Habil-Kabil mitiydi. Susuz Yaz’da metnin temel dayanaklarından uzaklaşmaktan ziyade yönetmenin yaratıcı unsur olarak kendi algısını devreye sokmasının söz konusu olduğu söyleyebiliriz. Belirtmekte fayda var, Metin Erksan’la arasını bozsa da Necati Cumalı sinemayla bağını hiç koparmadı. Özellikle Atıf Yılmaz’ın seksenlerde çektiği çok sayıda kadın filmi onun eserlerinden uyarlamaydı. Susuz Yaz, film olarak çok sayıda ilki bünyesinde taşıyan, emeği geçenleri birbirine düşüren sinema tarihimizin özel yapımlarından biri olarak tarihteki yerini aldı. Erksan’ın ölüm yıl dönümünde renksiz biçimi ve oldukça renkli içeriğiyle tekrar hatırlanmayı hak eden bir yapım.
ALINTILAR
Altıner Birsen, Metin Erksan Sineması, Pan Yayıncılık,İstanbul,2005
Özgentürk Nebil Pornografik Susuz Yaz, http://arsiv.sabah.com.tr/2004/03/13/ozgenturk.html (Erişim Tarihi 15 Temmuz 2015)
Erksan Metin, Susuz Yaz, Cumhuriyet Gazetesi, İstanbul 14 Mart 1994
Erksan Metin, Türkiye’de Entelijansiya Yok, Ve Sinema Dergisi, Yıl:1985, sayı 1 s24-38
Temel Tamer, Necati Cumalı'nın Oyunlarındaki 'Kadın Karakterler'in İncelenmesi, Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sahne Sanatları Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum, 2007