Cumartesi Anneleri Şırnak'ta öldürülen 11 kişi için adalet istedi
Cumartesi Anneleri, Şırnak'ta 1996 yılında işkenceyle öldürülen 11 kişi için adalet istedi. Diyarbakır ve Batman'da da kayıp aileleri açıklama yaptı.
DUVAR - Cumartesi Anneleri, 15 Ocak 1996 tarihinde Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde gözaltındaki 11 kişinin bir minibüs içerisinde kurşunlanıp, yakılmasıyla sonuçlanan katliamı anarak yetkililere seslendi, adalet istedi.
11 KİŞİ ÖLDÜRÜLDÜ
Devletin resmi kayıtlarına da geçen Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu’nun raporuna göre, 1996 yılının 10-12 Ocak tarihleri arasında askerler, Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Çevrimli ve Yatağan köylerine baskın yaptı. Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç’u gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar, Taşkonak Jandarma Taburu’na götürüldü. Köylüler burada ağır işkence sonucunda öldürüldü.
15 Ocak 1996 tarihinde de Koçyurdu köy muhtarı ve aynı zamanda korucu olan Mehmet Öner'i arayan jandarma, gözaltındakileri serbest bırakacaklarını, onları almak için tabura bir minibüs göndermelerini istedi. Durumdan şüphelenen Öner, sürücüyü yalnız göndermek istemedi. Korucular Hamit Yılmaz, Abdülhalim Yılmaz ve Lokman Özdemir’i de yanına alarak Ramazan Nas’ın kullandığı 56 AH 320 plakalı minibüsle Taşkonak Jandarma Taburu’na gitti. Gelen korucular da öldürüldü ve daha önce öldürülen 6 köylü ile birlikte, 10 kişinin cansız bedenleri minibüsün koltuklarına bağlandı, başlarına da çuval geçirildi. Ramazan Nas'ın kullandığı minibüs jandarmanın kontrolünde yola çıktı. Yol askerler tarafından trafiğe kapatıldı.
KATLİAMIN ARKASINDA JİTEM ÇIKTI
Minibüs bir noktaya gelince aracın içindeki jandarmalar inerek uzaklaştı. Ardından minibüs önce silahla tarandı. Atılan roketler sonucu minibüsün içindeki 10 kişinin bedeni kömür haline geldi. Kaçmaya çalışan sürücü de taranarak öldürüldü. Adeta kül olmuş bedenler, ailelere teslim edilmedi. Üzerinde kimliklendirme çalışması yapılmadan, dini vecibeler yerine getirilmeden güvenlik güçlerince toplu halde gömüldü.
Genelkurmay Başkanlığı 16 Ocak 1996 günü Ankara’dan yerli ve yabancı gazetecileri helikopterle Güçlükonak’a getirdi. Gazetecilere açıklama yapan Albay Oğuz Kalelioğlu “Katliamı PKK’nin gerçekleştirdiğini” açıkladı. Katliamdan 13 yıl sonra, 2009 yılında dönemin bakanlarından Adnan Ekmen, “Olayı araştırınca arkasından devlet çıktı. JİTEM’in işiydi, söyleyemedik” dedi.
Katliamla ilgili Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı'nın yürüttüğü soruşturmada o dönemde bölgede görev yapan pek çok kişinin ifadesinin alındığı, savcının önemli tanıklara ulaştığı ve Güçlükonak katliamında şüphelilerin JİTEM'le bağlantılı görevliler olduğu şeklinde haberler basına yansıdı. Ancak bugüne kadar suçun failleri yargı önüne çıkarılmadı.
DİYARBAKIR'DA KAYIP YAKINLARI İSA SOYSAL'I SORDU
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları da, faili meçhul cinayetlerle katledilenler ve gözaltında kaybedilenlerin akıbetlerini sormak için “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle 674’üncü kez Koşuyolu Parkı’nda bulunan Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi. Bu haftaki eylemde, 1 Ocak 1988’de Şırnak’ın Silopi ilçesinin Bozalan köyüne bağlı Karox (Karuğ) mezrasında kaybedilen İsa Soysal’ın hikayesi anlatıldı.
İSA SOYSAL’I 3 KİŞİ KAÇIRDI
İHD Şube Sekreteri Ferhat Berkpınar, Soysal’ın evli ve üç çocuk babası olduğunu ve sivil giyimli kişiler tarafından 1988’de mezrada kaçırıldığını söyledi. 1988’den bu yana Soysal’dan bir daha haber alınamadığını ifade eden Berkpınar, “İsa Soysal, tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Daha önce hiç gözaltına alınmamıştı. Eve gelen kimliği bilinmeyen sivil iki kişi, ‘Seninle işimiz var, Diyarbakır’a gideceğiz’ diyerek köyden götürdüler O günden itibaren İsa Soysal’dan bir daha haber alamayan ailesi, 10 gün kadar bekledikten sonra, Cizre İlçe Jandarma Komutanlığı’na giderek İsa’nın kayıp olduğunu, orada olup olmadığını sordu. Ancak olumsuz cevap aldılar. Ailesi ve yakınları, polis, hastane ve hapishanelerden İsa Soysal’ı sordu. Gelen ihbarlar üzerine Soysal ailesi, Irak’taki hastane ve hapishanelerde de İsa’yı aradı. Ancak bir sonuç elde edemedi” dedi.
İSA SOYSAL NEREDE?
Soysal ailesi ve diğer mezra sakinleri üzerindeki baskının yıllarca devam ettiğini söyleyen Berkpınar, sonraki süreçte yaşananları şöyle anlattı: “1994 yılının başında ise Karox Köyü askerler tarafından boşaltıldı. İsa Soysal’ın yakınları döneme hakim olan korku atmosferi nedeniyle 2009 yılına kadar resmi bir şikayette bulunamadı. 2008 yılında gazeteci Faruk Arslan’ın kaleme aldığı ‘Karakutu: Ergenekon’un Karanlık İsmi Tuncay Güney’ isimli bir kitap yayımlandı. Kitapta, Tuncay Güney’in, 1990’lı yıllarda JİTEM tarafından öldürülen birçok kişinin Silopi Botaş Askeri Tesislerine gömülmüş olduğu beyanı yer alıyordu. Bunun üzerine dönemin Şırnak Baro Başkanı Nuşirevan Elçi, Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunarak bahsi geçen yerlerde kazı yapılmasını talep etti. Kazıların yapılacağı yönünde çıkan haberlerde 54 kişinin öldürüldüğü ya da zorla kaybedildiği iddiası üzerine 57 kişi tarafından soruşturmaya dahil olma talebiyle başvuru yapıldı. İsa Soysal’ın kardeşi Musa Soysal da başvurucular arasında yer aldı. 2009 yılının mart ayında Botaş Askeri Tesisleri'nde (eski adıyla Sinan Lokantası'nda) yapılan kazılarda kemik ve giysi parçalarına ulaşıldı. Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen raporda kemik ve kumaş parçalarının DNA incelemesine cevap vermediği belirtildi.”
SAVCILIĞIN TAKİPSİZLİK KARARINA TEPKİ
İHD Şube Başkanı Abdullah Zeytun da kayıpların bulunmasını ve faillerinin yargılanmasını isteyen ailelerin hukuki ve siyasi engellerle karşılaştığını söyledi. Otoriter ve güvenlikçi politikalarla karşı karşıya olduklarını belirten Zeytun, gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır dosyasında savcılığın zamanaşımı gerekçesiyle verdiği takipsizlik kararına tepki gösterdi. Zeytun, şunları söyledi: “İnsanlığa karşı suçların zaman aşımıyla kapatılmasının ne evrensel ne hukuk ne de vicdanla bağdaşır yönü bulunmamakta. İnsanlığa karşı işlenen suçların zaman aşımı gerekçesiyle üstünün örtülmesini kabul etmiyoruz. Bu ve benzeri suçları şimdilik kapatmak için bunları bahane edebilirsiniz. Ama annelerin, barış savunucularının ve kayıp yakınlarının mücadelesi onların yargısal kararlarının üstündedir. Azimleri, faillerin yargılanması sağlayacaktır. Üstü kapatılmaya çalışılan bu dosyalar karşısında yargıdan evrensel hukukun gereklerini yerine getirmesini istiyoruz. Faillerin işlediği suça ortak olmamaları gerektiğini ifade ediyoruz.”
'GÜNDÜZ VAKTİ GÖZALTINA ALINDILAR'
İnsan Hakları Derneği Batman Şubesi ise 511'inci hafta eyleminde kayıp yakınları ile bir araya geldi. İnsan hakları savunucuları, 2001 yılında kaçırılarak kaybedilen Aslan ailesinin akıbetini sordu.
Basın açıklamasını İHD şube yöneticisi Hüseyin Elçi okudu. Elçi, 1 Mart 2001’de Batman’da kaçırıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Tahir ile Mehmet Ali Aslan’ın akıbetlerini sorarak faillerin ortaya çıkarılmasını talep etti.
Elçi, Aslan ailesinin fertlerinin öğlen saatlerinde Batman'ın en işlek caddelerinden birinde sivil giyimli, silahlı ve telsizli kişiler tarafından 72 AF 678 plakalı araç ile gözaltına alındıklarını hatırlattı. Aslan ailesinin yakınlarının ise olaydan bir gün sonra Batman Valiliği, Batman Cumhuriyet Savcılığı ve Batman Emniyet Müdürlüğü nezdinde yapılan başvuruları yaptığını belirten Elçi, "Başvuru sonrası ise yakınlarına Tahir ve Mehmet Ali Aslan’ın jandarma tarafından gözaltına alındığı ve Batman Jandarma Alay Komutanlığı’nda bulunduğu bilgisi verilmiştir" dedi. Verilen bilgiye rağmen Aslan ailesinin iki ferdinden bir daha haber alınamadığını belirten Elçi, "Kalbimizden, bedenimizden, ruhumuzdan kopartılarak kaybedilen kayıp insanlarımız bulununcaya ve failler yakalanıp cezalandırılıncaya dek bu eylem ve etkinliklerimizden asla vaz geçmeyeceğimizi buradan bir kez daha yineliyoruz. Aslan ailesinin fertlerinin akıbetleri ve tüm kayıpların akıbetlerinin açıklanmasını talep ediyoruz" diye konuştu. (HABER MERKEZİ/YURT HABERLER)