Demokratik müzakerelerin yerini arka kapı diplomasisine bıraktığı çok belli. Hiçbir parti ve liderin doğrudan birbirinin yüzüne bakarak konuş(a)madığı tuhaf birliktelik Cumhur İttifakı. Demokrasi karşıtlığı, kadın karşıtlığı, eşitlik karşıtlığı, hukuk dışılık, yasa ve kural tanımazlık ittifakın birleştiği temel ilkeler. MHP, Medeni Yasa için kurulan bu tuzak karşısında ölü taklidi yapmakla meşgul. Diğer ortaklar ise Medeni Yasanın tümden ortadan kaldırılmasından yana.
İttifakların netleşmesiyle Türkiye siyasetinin genel görünümü hakkında düşünceler de berraklaştı. Örneğin dilimize pelesenk olan kutuplaşmanın kimliği olmadığı görünür hale geldi. Siyasal ve toplumsal kutuplaşmanın kimlik siyaseti ile açıklanması yaygın alışkanlıktı. Bugün gelinen aşamada ittifakların yapısına bakarak kimlik siyasetinin her durumda geçerli olmadığı söylenebilir. Her şeyden önce AKP ve Erdoğan’ın yıllardır özenle inşa edip hala çaresizce sürdürmeye çalıştığı dindar-seküler karşıtlığının uzun süredir aşınmasıyla birlikte bu seçim yolculuğumuz için artık belirleyici olma vasfını yitirdiğinin ilanıyla karşı karşıyayız. Etnik, dini, kültürel kimliklerin yerini zihniyetlere dayalı ayrışma ve birleşmeler almış halde. Otoriter sistemden yana olanlar Cumhur, demokratik sistemden yana olanlar Millet, sınıf çatışmasını gözardı etmeyen sol sosyalist blok Emek Özgürlük, ırkçılığa kayan aşırı milliyetçiler Ata ittifakında yer aldılar. İttifakların politika ile şekillenmesi ülke siyasetinde, uzun yıllar sonra nihayet taşların yerine oturması, takım tutar gibi siyasi tercih yapma alışkanlığının değişmesi anlamına gelir mi, bunu zaman gösterecek kuşkusuz.
Bugün Cumhur İttifakı'nı bir araya getiren zihniyete biraz yakından bakmak istiyorum. Ortaklaştıkları konuların başında şüphesiz tek adam rejimine tam sadakat geliyor. Genişletilmiş AKP gibi ilginç bir yapı var orada. Demokratik müzakerelerin yerini arka kapı diplomasisine bıraktığı çok belli. İkişerli görüşmeler halinde bir araya gelen eklektik bir yapılanma şekli seçildi. Hiçbir parti ve liderin doğrudan birbirinin yüzüne bakarak konuş(a)madığı tuhaf birliktelik Cumhur İttifakı. MHP, BBP, YRP, HÜDAPAR liderleri aynı ittifakın içinde hiç göz göze gelmiyor. Her biri sadece Erdoğan ile konuşuyor. Her partinin ittifaktan beklentisini bilen tek kişi Erdoğan. Bilgi güçtür ve bilgi nerede toplanıyorsa iktidar orada kurulur. İttifak ortakları ne kadar görüşme yapmış, ne kadar isteklerini kabul ettirmiş olursa olsun, ittifak protokolünde ne yazılırsa yazılsın altına imza atanların Erdoğan’a yüzde yüz biat ettiği anlamına geliyor ikili görüşmelerle bir araya gelen Cumhur İttifakı. AKP’nin de kendi içinde bir nevi koalisyon parti halinde şekillendiğini düşünürsek tüm farklı grup ve zihniyetlerin Cumhur İttifakı'nda sadece Erdoğan’ın iradesine teslimiyette ortaklaştığını söylemek gerekir. Otoriter sistem, seçimli otoriter sistem, diktatörlük, dini diktatörlük gibi isimlendirmeler birbirinden az çok ayrılsa da Cumhur İttifakı'nın birleştiği tek yer burası.
Demokrasi karşıtlığı, kadın karşıtlığı, eşitlik karşıtlığı, hukuk dışılık, yasa ve kural tanımazlık Cumhur İttifakı'nın birleştiği temel ilkeler. Yapıştırıcı unsur ise Erdoğan’ın şahsından ve her birine ayrı ayrı dağıttığı mavi boncuklardan ibaret. Seçime gidiyoruz ama seçmen bu partilere ne vaat ettiğini bilmiyor. AKP’liler seçim kampanyası yürütecek ama ama ittifak ortaklarına verilen sözlerden habersiz. Ortaklar birbirine düşmanlık denebilecek düzeyde rakip ama aynı seçim listelerinde ve oy pusulasında buluşacaklar. O nedenle kampanyalarını sadece karşıtlıkları üzerine kurmak zorundalar. Ne yapmak için seçime katıldıklarına dair seçmene verebilecekleri tek hayal neleri yaptırmayacaklarına dair üretecekleri sözlerde gizli kalacak.
Yine de madem seçim ittifakı için oluşturulan protokol esas, orada yazılanlarla seçmene neleri vaat edeceklerine bakalım. Cumhur İttifakı kadın seçmenlere “nafakanı keseceğim” diyor örneğin. Yasada yoksulluk nafakası adı verilen düzenlemeye itiraz ediyorlar. Ancak ekonomik eşitsizlik ile ilişkisini gözden kaçırmak için kara kampanyalarda kullandıkları o “süresiz nafaka” isimlendirmesine yer vermişler. İktidar partisi AKP, tek kişilik yürütme organı kimliğindeki Erdoğan, uygulamakla yükümlü olduğu Medeni Yasa hükmüyle sabit yoksulluk nafakası ismi yerine kadın düşmanlarının verdiği ismi ittifak protokolüne yerleştirmiş. Kadınların nafakasını kesme vaadi aynı zamanda seçimlerden sonra Medeni yasanın budanacağı anlamına geliyor. Kadınların, boşanma, velayet, edinilmiş malların ortak bölüşümü, aile konutu şerhi gibi hakları kırpılmak isteniyor tek kelimeyle nafaka dendiğinde, hele bunu süresiz nafaka olarak isimlendirdiklerinde arka planda çocuklar için verilen iştirak ve tedbir nafakalarının da karşıtlık halini içerdiğini bu isimlendirmeyi duyan hemen anlamalı.
Ortaklarından birisi “inkılap kanunlarına sahip çıkma” ilkesiyle övünen MHP, Medeni Yasa için kurulan bu tuzak karşısında ölü taklidi yapmakla meşgul. Diğer ortaklar ise Medeni Yasanın tümden ortadan kaldırılmasından yana. Öyle ki Osmanlının son yıllarında yürürlüğe girmiş 1917 Aile Hukuku Nizamnamesi’ne bile itiraz eden yapılar. İtiraz ediyorlar çünkü halen Lübnan ve yakın geçmişe kadar Suriye’de Sünniler için uygulanan bu yasada kadınlar için evlilik yaş alt sınırı 18 idi. Hüdapar ve Yeniden Refah'ta ise kız çocuklarının evlilik yaşını 12’nin de altına 6 ila 9 yaşlara indirilebileceğini söyleyenler veya bu taleplere itiraz etmeyenler var. Karalama kampanyaları sırasında “ninelerimiz erken evlendi ve çok mutluydu” gibi absürt iddialarla gündeme gelen Fatih Erbakan ve Laik hukuk sisteminin tümüyle kaldırılmasını savunan Zekeriya Yapıcıoğlu, Medeni Yasanın ve laik hukuk sisteminin ilgasını istediğinde Devlet Bahçeli, şimdi itiraz etmeyip altına imza attığı bu protokolün uygulanmasına karşı çıkmayı düşünemez bile. AKP iktidarında verilen sözlerin atılan imzaların uygulanma garantisi olmadığı, “seçim kazanmak için takıyye yapılabileceği” savunması gelebilir. AKP’li kadınların da bu yolla ikna edildiği, onların da kolayca iknaya hazır olduğu camianın malumu elbette. Ne seçmen, ne partili, ne ittifak ortağı bundan rahatsız olur. Seçim kazanmak, iktidara tutunmak, otoriter sistemin gölgesinde kendi küçük iktidarlarının sefasını sürmek için her yolu mubah bulan çıkarcılık egemen çünkü.
Gelelim protokoldeki şiddet yasasına. Yasanın adı yok. Yasanın adından daha çok bilinen numarası da yer almıyor. Ancak yıllardır yürütülen kara propagandayla şiddet yasasına itiraz ettikleri her ifade protokolde yazılı. Protokolde yasanın ismi yok ama cismi var ve seçim kazanılırsa ismi var cismi yok olacak kuşkusuz. Protokolden şu bölüme bir bakalım: “Aile bütünlüğünün korunması için mevcut yasalardaki aykırı hükümlerin ayıklanmasına, manevi değerlerimize aykırı fiillerin ve sapkınlıkların önlenmesine yönelik yasal düzenlemelere, süresiz nafaka konusundaki mağduriyetlerin giderilmesine ağırlık verilecektir.” 2016’dan bu yana 6284 karşıtlığını yürütenlerin tüm iddiaları bu cümlelerde yer alıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden bu karalama kampanyaları eşliğinde hukuksuz çıkma kararı verildiğinden bu yana AKP’de dile getirilmekte olanlardan farkı yok. Kimilerinin tuhaf şekilde AKP’li kadınlardan, kadın kollarından 6284 lehine çıkış beklediğini görmek de ilginç. 2016’da kurulan BoşanMA komisyonu ile bu karalama kampanyalarının organize olduğu, sözlerin o komisyondaki iddialarla kurulduğu ortada. Ve o komisyonun başkanı bugün kadın kollarının başkanı. Parti için, ideoloji için, kişisel ya da ailevi çıkar için temel kimliğini, kadın bilincini yok sayanlar çoğunlukta orada.
Özlem Zengin ve Derya Yanık şiddete maruz kaldığında desteklemek de bu kadın bilincini her türlü ideolojinin önüne geçirme mahareti gerektiriyor. Değer bilinsin gibi bir beklentiyle değil, siyasette karar verici makamlara ulaşmış kadınların uğradığı şiddet geniş kadın kitlesinin siyasete girmekten kaçınmasını önlemek için gerekliydi. İsteyen istediği gibi anlayabilir ama AKP seçmen kitlesindeki kadınlar, onların varlığına güvenip “6284’e bir şey olmaz” deme gafletinden uyanır umarım.