Cumhurbaşkanına hakaret davaları: Siyasette eşitsizlik yaratıyor

Son yıllarda soruşturma sayılarındaki artış nedeniyle sıkça gündeme gelen ‘cumhurbaşkanına hakaret suçu’, ifade özgürlüğü, kanunlar önünde eşitlik ilkesi, partili cumhurbaşkanlığı sisteminin yarattığı sorunlar, sanal devriye uygulamaları, savcılıklardaki iş yükü gibi yönleriyle tartışmalara sebep oluyor. Avukat Özgür Urfa, bu suçlama ile tutuklananların sayısının yüksekliği nedeniyle Silivri Cezaevi'nde ayrı koğuşlar oluşturulduğunu söylüyor.

Abone ol

DUVAR - Cumhurbaşkanına hakaret suçunun düzenlendiği Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesi kapsamında 2014-2019 arası dönemde 128 bin 872 kişi hakkında soruşturma yürütüldü, 27 bin 717 kamu davası açıldı. Toplam 903 çocuğun yargılandığı bu davalarda 9 bin 556 kişi hakkında çeşitli mahkumiyet kararları verildi. Önceki dönemlerde görülmemiş düzeyde artan soruşturma ve davalar kamuoyunda da birçok yönüyle tartışılıyor.

‘SİYASİ PARTİLER ARASINDA EŞİTSİZLİK KAYNAĞI BİR MADDEYE DÖNÜŞTÜ’

Aslı Kazan

Eleştirilerin çok kolay yargıya yansıdığını ve soruşturmaya dönüştüğünü söyleyen Avukat Aslı Kazan, “299’uncu madde düzenlenirken cumhurbaşkanının partili olacağı düşünülmemişti. Ancak şu andaki sistemde söz konusu maddenin bir siyasi partinin başkanını koruyan, siyasi partiler arasında eşitsizlik kaynağı bir düzenlemeye dönüştüğünü görüyoruz” dedi.

Partili cumhurbaşkanlığı sisteminin cumhurbaşkanına hakaret suçundaki artışları etkilediğini belirten Avukat Özgür Urfa da “Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olabilir ama aynı zamanda AK Parti’nin genel başkanıdır. CHP’nin, HDP’nin ya da diğer partilerin genel başkanlarından ayrı bir korumaya sebebiyet veren bu madde, 2017 referandumu sonrası bir kez daha anayasa aykırı hale gelmiştir” ifadelerini kullandı.

Urfa ayrıca, 299’uncu maddenin anayasadaki eşitlik ilkesi ile çeliştiğini vurgulayarak, “Tüm yurttaşlar kanun önünde eşittir. Cumhurbaşkanına hakaret suçu şöyle eşitsizlik yaratıyor; 80 milyon kişinin şerefini, haysiyetini, onurunu koruyabilen, hakaret suçunu düzenleyen bir 125. madde var. Ama cumhurbaşkanını koruyan özel bir madde var. Cumhurbaşkanını 80 milyondan daha üstün kılan, ayrıca korunmasını sağlayan bir düzenleme, anayasanın eşitlik ilkesine açıkça aykırılık teşkil ediyor” dedi.

‘ELEŞTİRİLERİN KABA, KIRICI, SERT OLMASI DA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KORUNMASI KAPSAMINDADIR’

Yıldız İmrek

AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı döneminde soruşturma ve dava sayılarındaki artışın sosyolojik, politik ve yargı alanını ilgilendiren nedenleri olduğuna dikkat çeken Avukat Yıldız İmrek, “Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesi, ifade özgürlüğünü tehdit eden, en yaygın şekilde ceza soruşturmasına konu edilen yasal düzenlemelerden biri. Ceza hukuku doktrininde, demokratik bir hukuk devletinden söz ediyorsak hakaret suçunun ceza yaptırımı konusu olmaktan çıkarılması gerektiği kabul ediliyor artık. Demokratik sistemlerde; siyasi eleştiri özgürlüğünün sistemin temeli olduğu, yöneticilerin, siyasilerin sıradan insana göre daha fazla eleştiriye açık olması gerektiğine dikkat çekiliyor. AİHM kararlarında da çokça vurgulandığı gibi bu eleştirilerin kaba, kırıcı, sert eleştiri olması da ifade özgürlüğünün korunması kapsamındadır. Az çok demokratik kuralların uygulandığı ülkelerde, devlet başkanına hakaret gibi bir suç türü bulunmuyor veya geçmişten kalan bir hüküm varsa bile pratik olarak uygulanmıyor” şeklinde konuştu.

'46 AVRUPA KONSEYİ ÜYESİ ÜLKE İLE KIYASLANDIĞINDA EŞİ BENZERİ YOK’

Benan Molu

Avukat Benan Molu henüz AİHM tarafından 299’uncu madde ile ilgili verilmiş bir ihlal kararı olmadığını, ancak daha önceki ceza kanunun ilgili maddeleri hakkında verilen çok sayıda ihlal kararı olduğunu belirterek, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında herhangi bir devlet başkanının bulunduğu statüsü sebebiyle ayrı bir korumayı, imtiyazı hak etmediği, bu sebeple cumhurbaşkanına hakaretin ayrı bir suç olarak düzenlenmemesi gerektiği ve bu bağlamda verilecek hapis cezalarının, özellikle bizdeki gibi ağır hapis cezalarının, ifade özgürlüğünün ihlaline sebep olacağını söylüyor” dedi.

Molu ayrıca, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, İnsan Hakları Komiserliği ve Venedik Komisyonu’nun 299’uncu maddenin geri kalan 46 Avrupa Konseyi ülke ile kıyaslandığında eşi benzeri olmayan bir madde olduğunu, aynı şekilde eşi benzeri olmayan bir şekilde uygulandığını ve yıllardır bu maddenin kaldırılması için çağrılarda bulunduğunu aktardı.

‘BAKANLIK, İSTATİSTİKİ VERİLERİ AÇIKLAMIYOR’

Cumhurbaşkanına hakaret suçundaki artışla ilgili, “Tüm bu soruşturma ve yargıları ‘Hakaret ve küfür ediliyor’ diye açıklamak ve yorumlamak mümkün değil” diyen Prof. Dr. Yaman Akdeniz, “Dolayısıyla, eleştirilere tahammül edilmediği ve cezai yaptırımlarla tüm toplumun susturulmasının amaçlandığı anlaşılıyor. Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde bu istatistikler aslında Türkiye'de git gide azalan ve daha fazla kısıtlanan ifade ve basın özgürlüğünün vahim durumunu ortaya seriyor” şeklinde konuştu.

Ceza yargılamaları ile ilgili detaylı bilgi ve verilere ulaşmanın zor olduğunu belirten Akdeniz, “Örneğin, TCK 299 suçu Adalet Bakanlığı nezdinde ‘kovuşturma izni’ne tabi, fakat bu izinlerle ilgili istatistiki veriler hiçbir zaman açıklanmıyor. Bilgi edinme hakkı talebi ile yapılan başvurular da reddediliyor. Ben idari yargı yoluna gitmek zorunda kaldım bu konuda ve yakın tarihte bir dava açtım” dedi.

‘ADALET BAKANLIĞI’NIN UYGULAMALARI ADİL YARGILAMAYI ETKİLİYOR’

Mahkemelerin tarafsız ve bağımsız olması gerektiğine vurgu yapan Avukat Özgür Urfa , “Tüm etkenlerden uzak adil bir yargılama yapmak zorundalar. Ancak yürütmenin bir parçası olan Adalet Bakanlığı’nın sürekli mahkemeye yazı yazıp hesap sorması bir basınçtır ve adil yargılamayı etkilemektedir. Cumhurbaşkanına hakaret davalarının neredeyse tamamında Bakanlık bu uygulamayı yapıyor” dedi.

Adalet Bakanlığı’nın dava sürecindeki uygulamalarını eleştiren Avukat Aslı Kazan da “Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması Adalet Bakanlığı’nın iznine bağlıdır. Örneğin Abdullah Gül döneminde soruşturma taleplerinin yarısından fazlasına Adalet Bakanlığı ‘Olur’ vermemişti, yani davası açılamamıştı. Ancak Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı sürecinde en azından bizim kendi takip ettiğimiz dosyalar açısından Adalet Bakanlığı’nın soruşturmalarda kovuşturma izni vermediği bir örnekle karşılaşmadığımızı söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.

‘SİLİVRİ’DE CUMHURBAŞKANINA HAKARET KOĞUŞLARI DİYE AYRI KOĞUŞLAR VAR’

Özgür Urfa

Hakaret suçunun ceza miktarı ve tutuklamanın şartları açısından tutuklamaya elverişli olmayan bir suç olduğunu ve tutuklamaların hukuka aykırı olduğunu söyleyen Urfa, “Şarkı söyleyen, konuşan, otobüste sohbet eden insanlar gözaltına alınıyor. En son sokak röportajı veren bir vatandaş, İsmail Demirbaş, sokak röportajı nedeniyle tutuklandı. Şöyle enteresan veriler var; Silivri Cezaevi’nde ‘cumhurbaşkanına hakaret koğuşları’ diye ayrı koğuşlar var. Tutuklanan insanlarla biz cezaevine gidip görüştüğümüzde hangi tip suçlularla birlikte kaldıklarını tabii ki soruyoruz. ‘Biz yan yana koğuşlarda sürekli cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla tutuklananlarla birlikte kalıyoruz’ diyorlar. O suçtan o kadar fazla tutuklu var ki ayrı bir bölüm oluşturmuşlar” şeklinde konuştu.

EMNİYETİN SANAL DEVRİYE UYGULAMALARI

Cumhurbaşkanı’na hakaret soruşturmalarının Emniyet tarafından yürütülen sanal devriye faaliyetleri, vatandaş şikayetleri ya da cumhurbaşkanının avukatlarının suç duyuruları neticesinde başlatıldığını söyleyen Avukat Aslı Kazan, “Sadece bu dosyaların takibi için Emniyet’te oluşturulan özel birim 7/24 sanal devriye faaliyeti yürütüyor. Facebook, Twitter, Instagram paylaşımları inceleniyor. Kullanıcısı belli olmayan hesaplar açısından tespitler yapılıyor, hiçbir somut delil olmadan davalar açılıyor. Elbette, tüm gayrete rağmen tespit edilemeyen kullanıcılar da oluyor. Bunlara ilişkin soruşturmalar o aşamada kalıyor” ifadelerini kullandı.

Avukat Özgür Urfa da sanal devriye faaliyetlerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini belirterek, “Kendileri ‘hastag’leri tarıyorlar ya da belirledikleri, tespit ettikleri kişilerin hesaplarına bakıyorlar ve tutanak tutup savcılığa iletiyorlar. AYM bu düzenlemeyi iptal etti. Sanal devriye uygulamasının anayasaya aykırı olduğuna hükmetti. Ancak bugün ne kolluk kuvvetleri ne savcılar ne mahkemeler bu kararı uygulamıyorlar” dedi.

‘ESKİ SEVGİLİSİNE CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇUNDAN KAMU DAVASI AÇTIRDI’

Sanal devriyelerin yanı sıra “muhbir vatandaş” ihbarlarının da soruşturma açılmasında önemli bir yeri olduğunu vurgulayan Avukat Aslı Kazan, CİMER’e yapılan her başvurunun dikkatle incelendiğini söyledi. Kazan verdiği bir örnekte, “Bir vatandaş şikayetinde 10 yıllık birlikteliğinin sona ermesini kabul edemeyen sevgilinin, ayrılık öfkesiyle eski kız arkadaşına ‘Bak seni nasıl tutuklatacağım’ mesajı attığını, sonrasında kendisini terk eden eski kız arkadaşı adına sosyal medya hesabı açarak paylaşımlar yaptığını ve daha sonra cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla CİMER’e başvuruda bulunduğunu biliyoruz. Eski sevgilinin bu başvurusu, hakaret suçuna bakan Basın Savcılığı tarafından ciddiyetle soruşturuldu ve kadın hakkında iddianame düzenlenerek kamu davası açıldı” dedi. 

Avukat Yıldız İmrek de “muhbir vatandaş” ispiyonlarının otoriter dönemlerin karakteristiği olduğunu belirtirken sosyal medya taramaları ile ilgili de “Yıllarca geriye doğru adeta arkeolojik kazı yapılarak Erdoğan'a dokunabilecek bir söz mü söylenmiş bulup onu ceza soruşturmasının konusu haline getiriyorlar” ifadelerini kullandı.

‘SAVCILIKLAR İŞ YÜKÜNDEN DİĞER DAVALARLA İLGİLENEMİYORLAR’

Cumhurbaşkanın hakaret dosyalarının savcılıklarda ciddi bir iş yükü yarattığını söyleyen Avukat Özgür Urfa, “Gerçekten soruşturulması gereken olaylar ve suçları soruşturabilecek savcılar bu iş yüküyle boğuşmaktan diğer dosyalarla ilgilenemiyorlar. Örneğin taciz davaları, cinsel saldırı davaları gibi Türkiye’de çok yoğun işlenen suçlara ilişkin dava süreleri uzuyor. Türkiye gerçek sorunları ile uğraşamıyor, siyasal iklim sebebiyle yaratılan dosyalarla uğraşmak zorunda kalıyorlar” şeklinde konuştu.