Cumhuriyet davası: Akın Atalay'ın tutukluluk halinin devamına karar verildi

Cumhuriyet davasının 7'nci duruşması bugün görüldü. Esas hakkındaki mütalaasını açıklayan duruşma savcısı Hasan Bölükbaşı, 13 kişi hakkında 7.5 yıl ile 15 yıl arasında değişen hapis cezaları talep etti. Kararını açıklayan mahkeme heyeti, Akın Atalay ve "Jeansbiri" isimli Twitter hesabını kullanmakla suçlanan Ahmet Kemal Aydoğdu'nun tutukluluk halinin devamına karar verdi.

Abone ol

DUVAR - Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarlarına yönelik aralarında Akın Atalay, Murat Sabuncu ve Ahmet Şık'ın da bulunduğu 2'si tutuklu 20 kişinin yargılandığı davaya devam edildi. İstanbul 27'nc, Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi karşısındaki binada görülen duruşmaya, tutuklu sanıklar Akın Atalay ve Ahmet Kemal Aydoğdu getirildi. Murat Sabuncu, Bülent Utku ve Aydın Engin'in aralarında bulunduğu bazı tutuksuz gazeteciler de duruşmada hazır bulundu.

Mütalaasını açıklayan savcı, aralarında Akın Atalay, Ahmet Şık, Murat Sabuncu'nun da bulunduğu 13 kişinin "örgüte üye olmamakla birlikte örgüte yardım"dan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapsini, 3 kişininse beraatini talep etti.

Mahkeme heyeti, Akın Atalay ve Ahmet Kemal Aydoğdu'nun tutukluluk halinin devamına karar verdi. Gelecek duruşma; 24-25-26 ve 27 Nisan'da görülecek.

Duruşma öncesi CHP Medya Komisyonu üyesi milletvekilleri Tuncay Özkan, Barış Yarkadaş, Sezgin Tanrıkulu, Atilla Sertel, Nihat Yeşil ve CHP Parti Meclisi'nden Erbil Aydınlık ve Gamze Pamuk Ateşli Silivri Cezaevi önünde basına açıklama yaptı.  Grup adına basın açıklamasını okuyan CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan, "Silivri Cezaevi'nin önünde olmak arkadaşlarımla benim ne yazık ki 12 yıllık kaderimiz. Bu kaderden kurtulmak istiyoruz. Biz artık gerçeğin, hakikatin Türkiye için gömülü olduğu bu Silivri Cezaevi yerleşkesinden, bu cezaevi mantığından kurtulmak istiyoruz. Adalet istiyoruz, özgürlük istiyoruz, mutluluk istiyoruz" dedi.

'HAKİKATİN YOK EDİLME DAVASI'

Cumhuriyet gazetesi davasının aslında "hakikatin yok edilme davası" olduğunu ifade eden Özkan, davanın Türkiye'nin utanç davalarından biri olduğunu söyledi. Silivri'de 'tutsak' olan gazeteciler, milletvekilleri için özgürlük istediklerini de söyleyen Özkan, "Bu böyle devam ederse felaketimiz olacak. Bunu herkesin anlaması lazım. Konuşan, düşünen eleştiren herkesin cezaevine tıkılması, herkesin adliyeye taşınması Türkiye'yi toptan bir cezaevine dönüştürür. Suç ve suçluyla mücadele böyle olmaz. Bu iddianamelerde suç yok, suçlu yok. Türkiye kandırılmaktadır. Biz hakikati biliyoruz. Türkiye için adalet, özgürlük, barış, huzur ve mutluluk istiyoruz. Bir an önce bu davaların sona ermesini Cumhuriyet gazetesi davasından yargılanmakta olan Akın arkadaşımızın da diğer arkadaşlarımız gibi özgürlüğe, ailesine, Türkiye'ye, gazetesine kavuşturulmasını bekliyoruz. Bu davadan beklentimiz özgürlüktür" diye konuştu

POLİSTEN YANIT GELMEDİ

Duruşma saat 11.00'de başladı. Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, sanıklar Ahmet Kemal Aydoğdu ve Yusuf Emre Hiper yönünden emniyete yazı yazıldığını, ancak herhangi bir cevap gelmediğini söyledi. Duruşmada ByLock kullanıcısı olduğu iddia edilen tutuklu Aydoğdu, ek savunma yaptı.

Daha sonra Başsavcıvekili Hacı Hasan Bölükbaşı esas hakkındaki mütalaasını okumaya başladı.

Savcının 4 saat boyunca okuduğu mütalaada; Akın Atalay, Murat Sabuncu, Hikmet Çetinkaya, Orhan Erinç, Ahmet Şık, Önder Çelik, Musa Kart, Mustafa Kemal Güngör, Hakan Karasinir, Güray Tekinöz, Bülent Utku, Aydın Engin, Kadri Gürsel'in "örgüte üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etme" suçundan 7,5 yıldan 15'er yıla kadar hapisleri talep edildi.

Muhasebe çalışanı Yusuf Emre İper'in, Twitter'daki paylaşımları nedeniyle "FETÖ/PDY propagandası yapmak" suçundan 2 yıldan 7,5 yıla kadar hapsi istendi.

3 KİŞİYE BERAAT İSTENDİ

Cumhuriyet gazetesi kitap eki sorumlusu Turhan Günay ile gazete çalışanları Bülent Yener ve Günseli Özaltay'ın ise beraatleri istendi. Mütalaada, bazı sanıklar hakkında "Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak" suçundan dava açılmışsa da haklarında yeteri kadar delil elde edilemediği gerekçesiyle beraatleri talep edildi.

JEANSBİRİ KULLANICISINA 'FETÖ YÖNETİCİLİĞİ' SUÇLAMASI

Twitter'da "Jeansbiri" isimli hesabın sahibi olduğu iddia edilen Ahmet Kemal Aydoğdu'nun ise "FETÖ yöneticiliği" suçlamasıyla 10 yıldan 15 yıla kadar hapsi talep edildi. Mütalaada, tutuklu sanıkların tutukluluk halinin de devamı talep edildi.

Öte yandan yurt dışında olan Can Dündar ve ABD muhabiri İlhan Tanır'ın dosyalarının ayrılması talep edildi.

Mütalaada, Cumhuriyet Vakfı'nın yönetim kurulu seçimlerine geniş ölçüde yer verilerek seçimler sonrasında gazetenin yayın politikasının değiştiği ifade edildi.

Duruşmadaki gelişmeler şöyle;

11.00 - Mahkeme heyetinin yerini almasıyla duruşma başladı.

11.05 - Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ: Mahkememizin usul işlemleri tamamlandı. Müşteki müdahil taraf olmadığına göre iddia makamından esasa yönelik olarak mütalaasını talep edebiliriz.

11.10 - Savcı Hacı Hasan Bölükbaşı mütalaasını (görüşünü) açıklıyor: Üye olmamakla birlikte yardım suçundan kamu davası açılan Can Dündar ile üyelik suçlamasıyla kamu davası açılan İlhan Tanır tüm aramalar karşı bulunamadığı için iki sanık hakkındaki kamu davasının tefriki, yakalama kararının sürmesi mütalaa ettik. Cumhuriyet gazetesinin basın özgürlüğü ile bağdaşmayan hukuka aykırı yayın yapması sürecinde, yönetim kurulu seçimi etkili olduğundan, seçimde, İnan Kıraç'ın oyu Akın Atalay'ın müdahalesiyle kabul edilmedi. Vakıf Senedine ve hukuka aykırı işlemlerle Cumhuriyet gazetesinin yayın politkasının değiştirilmesi sürecinde ilk adım atıldı. Toplantı nisabı oluşmadan toplantı yapıldı, bu şekilde yönetim kurulu seçimi yapılması usulsüz. Aynı seçimde başkanın oyu 2 oy kabul edilerek senede aykırı davranıldı. Vakfın 11 üyesi olması rağmen Önder Seçim'in seçildiği toplantıya 6 üye katılıp, 7 üye şartı gerçekleşmediğinden bahisle bu üye seçimlerinde alınan kararlar senede aykırı. Bu seçime dair iptal kararı hala istinaf aşamasında. Akın Atalay özellikle etkin rol oynayarak, Erinç ve Çetinkaya'nın birlikte hareket etmesini sağlayacak şekilde gazete politikasını değiştirerek PKK/KCK/DHKPC eylemlerine yardım niteliğinde ortam sağladı. Balbay, Coşkun gibi Atatürk ilkelerine bağlı kişiler tasfiye edildi Gazetede etkin söz sahibi olan vakıf yönetimi bu şekilde dizayn edildi.

Dündar ile birlikte Aydın Engin, Murat Sabuncu, Ahmet Şık, İlhan Tanır gibi yayıncı ve muhabirlerin görevlendirmesiyle, belli amaçlara bağlı yayın politikası sürdüren ve okurlarıyla kuvvetli etkileşimi olan gazetenin 90 yıllık geçmişi ve kuruluş felsefesi değişime uğradı. MİT TIR'ları gibi kamuyu yanlış yönlendirici, Türkiye'nin terörü destekleyen bir devlet olduğu yönünde algı yarattı. Zaman, Taraf, Bugün gazetelerinin taraftarları dışında kamuoyundaki itibarı kaybolduğu için örgüt Cumhuriyet'i bir araç olarak kullandı. Terör örgütlerinin eylemlerini gerçekleştirmeye yardım eden, sevimli ve meşru gösteren, Türkiye'yi terör örgütlerine yardım ediyor gibi gösteren faaliyette bulundu. Gazeteye bir bakımdan el konuldu, kurucu Yunus Nadi'nin amaç ve hedeflerinin dışına çıktı. Cumhuriyet bu dönemde FETÖ, PKK, DHKPC savunucusu ve kollayıcısı oldu. Basın özgürlüğüyle bağdaşmayan bir şekilde terör örgütlerinin eylemlerini meşru göstererek onların amaçlarına zemin hazırlayacak yayın faaliyetine girdi. Seri röportajlarla bu örgütlerin amacı örtülmek istendi.

Yayın faaliyeti basın özgürlüğü ile açıklanamaz. 17-25 Aralık döneminde ve sonrasında artık kaçan olan savcılarla röportajların yer alması, Can Dündar ile birlikte bu kişilerin kahramanlaştırılması dikkat çekici. Cumhuriyet devletçi, ulusalcı, lakin çizgisi 2013'ten sonra birden değiştirilip devleti hedef aldı. Cezaevinden çıktıktan sonra Balbay FETÖ'yle ilgili görüşlerini açıkladığı için yazılarına son verilmesinden dolayı mağdur edildiğini açıklamıştır. Güncel olaylarla ilgili görüş ortaya koyuyor gibi olsa da Aydın Engin'in terör örgütlerini desteklediği, "Fakirhaneme Malikane Dediler" haberiyle terör örgütünün başının masum gösterilmesi de yayın politkasının değişikliğinin göstergesi.Bu Alev Coşkun'un ifadesinde de belirtildi. Ayşe Yıldırım'ın Kandil haberinde, barıştan ziyade terör ve kargaşayla beslenen örgütü kamuoyunda olduğundan farklı gösterecek ve övücü beyanlara yer verildi. Yazıda gençler ve sivil toplum kuruluşlarının son derece hassas olduğu çevre ve orman konusu, kadın ve erkek eşitliği konularıyla ilgili, örgüt üyelerinin yaşam tarzı üzerine, kamuyu ilgilendirmeyen ve merak unsuru olmayan nitelendirmeler yapıldı. "Yurtta Sulh" manşetiyle, 15 Temmuz'daki "Yurtta Sulh Konseyi" isminin benzerliği dikkat çekicidir. Gülen hareketi terör örgütüdür demedim" diye açıklamalarda bulundu, yayılan Karayılan'a ait röportaj ile internet sitesi sorumlusu terör örgütünün açıklamasını basmaktan cezalandırıldı. Zaman ile aynı manşet kullanıldı. Ankara'da TAK tarafından üstlenilen bombalı saldırının ardından Zaman ve Cumhuriyet aynı "Devletin Kalbine Bomba" manşeti yayınladı. Benzerliğin tesadüf olduğu, başka örnekler olduğu belirtilse de çizgisi farklı Zaman ile Cumhuriyet'in aynı manşeti atması tesadüfle açıklanamaz.

SAVCI: ASİLİK MEŞRU GİBİ YANSITILDI!

Sabuncu'nun beyanına göre gazete toplantılarına katılan Gürsel, "Erdoğan Babamız Olmak İstiyor" yazısında Erdoğan'ın sigara eleştirilerine yönelik görüşlerini yazıyor gibi gösterse de en sonunda devlete yönelik isyan gibi antidemokratik görselleri meşru gösterdi. Kadri Gürsel 'Erdoğan Babamız Olmak İstiyor' yazısında asiliği normal, meşru ve kabul edilebilir olarak yansıttı. Aydın Engin, 15 Temmuz'dan iki gün önce "Cihanda Sulh Peki Yurtta Ne" başlığı ile kaleme aldığı yazısının başlığıyla, 15 Temmuz'u gerçekleştiren asker üniformalı teröristlerin kendilerine verdiği isim arasında benzerlik bulunuyor. Bu basit bir tesadüf değildir. http://cumhuriyet.com.tr 'de 15 Temmuz'da ve darbeden saatler önce "Bir haftadır yoktu" başlığıyla Erdoğan'ın yeri yayınlandı. "Sokaktaki Tehlike" başlığıyla darbeyi protesto edenlerin Ankara Garı saldırısı için yapılan anıta saldırdığı, Hatay ve Malatya'da Alevi mahallelerinde gerginlik yaşandığı, Gülen cemaatine ait Samanyolu Koleji'ne saldırı olduğu, Suriyelilere ait ev ve işyerlerinin ateşe verildiği, Kadıköy'de içki içen gençlere mitingten dönen Ak Partililerin saldırdığı şeklinde ilk bakışta  haber gibi duran ama aslında özgürlüğünü aşan beyan ve tasniflere yer vererek darbe girişimini eleştirenlere karşı yayın yapan, darbe girişimi ile amaçlanan hedefe hizmet eder yönde yayın yapıldı. Halkı birbirine düşürecek yayınlar yapıldı. "Sokaklarda demokrasi yok" denerek darbe girişimine karşı sokaklarda nöbet tutanlar hedef gösterildi.

AHMET ŞIK'A 'PKK, DHKP-C, FETÖ' SUÇLAMASI

Ahmet Şık'ın MİT TIR'larının durdurmasıyla ilgili savcıyla yaptığı röportajda, eski savcı Aziz Takcı'nın yaptıkları meşru gösterilmeye çalışıldı. Ahmet Şık'ın Cemil Bayık ile röportajında PKK'nin meşru bir silahı örgüt olduğu algısı oluşturmaya çalışıldı, açıklamalarını kamuoyuna ulaştırarak propagandası yapıldı. Ahmet Şık'ın Twitter'da kullandığı beyan ve paylaşımların iddialar ile benzerlik taşıdığı, eylemleri savaş olarak kabul ettirmeye çalıştığı, güvenlik güçlerine katil gibi nitelemeler yaptığı görüldü.

Her ne kadar Şık'ın FETÖ mağduru olduğu savunulsa da, iddianameye konu röportaj ve açıklamalar dikkate alındığında DHKP-C, PKK hedefleri doğrultusunda hareket ettiği gibi FETÖ ile hareket eden savcılara ilişkin haber ve röportajlar var. Bu örgütler [DHKP-C, PKK, FETÖ ] ortak düşman üzerinden benzer emellere sahip ve yöntemleri bir üst akla bağlı. Bu nedenle Şık'ın savunmasına itibar edilemez.

Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandıktan sonra Fuat Avni "geçmiş olsun" diye yazdı. Akın Atalay ve Murat Sabuncu FETÖ'ye yönelik operasyonlara karşı paylaşımlar yaptı, FETÖ lehine algı yaratmaya çalıştı. Sanık vekilleri ByLock ve FETÖ sanıklarıyla sürekli görüşme olmadığını çoğunun SMS'ler olduğunu beyan etse de, bu kişilerin Cumhuriyet ve Atatürkçü olduklarını beyan eden sanıklar ile bir kere bile olsa iletişim kurmaları hayatın olağan akışına aykırı. Daha önce bu savcılara eleştirel yaklaşan Cumhuriyet'in 17/25 Aralık'tan sonra birden yolsuzluk soruşturmasını yapan savcılarla röportaj yapmaları dikkat çekici. MİT TIR'ları haberleri tahmine dayalı yayınlardı. Kamuoyunda algı yaratıp TC hem yurt içinde hem de uluslararası camiada itibarsızlaştırılmaya çalışıldı, bu şekilde IŞİD'le mücadele eden Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekatı'na ağır darbe vuruldu.

SAVCI: YAYINLAMA FAALİYETİ YARGILAMA KONUSU

13.00- Savcı Hacı Hasan Bölükbaşı, mütaalasında yer verdiği tanık ifadeleri özetini bitirdi. Bölükbaşı şöyle devam etti: Yayın ve faaliyetler, gazete, gazete sitesi ve sosyal medyadaki yayınlar göz önünde bulundurulunca örgüt içindeki hiyerarşiye dahil olmamakla birlikte örgüte yardım iddiasıyla kamu davası açıldı. Sanıkların talebi savunması olan Basın Kanunu'nun 11. maddesiyle, yayınlanan haberlere ilişkin yasal dava açma süresi burada uygulanamaz. Münferit olarak haberler değil bir yayınlama faaliyeti yargılama konusudur. Bağımsız yayın yürüttüklerini beyan etmişseler de sanıkların tarafsızlıktan uzak, gerçek dışı örgütlerin emelleri lehine yayıncılık düzenlemiştir...

13.17- Savcı:Osman Kavala ile Aydın Engin arasındaki cep telefonu görüşmesi tespit edilmiş olup, bu mesaj içeriklerine göre kimseden emir talimat maddi destek almadıklarına yönelik beyanlarının aksine, Engin'in AB fonları ya da STK'lardan fon aradığı anlaşılıyor. Aydın Engin'in söz konusu mesajlarına bakıldığında savunmalarda ısrarla bağımsız ve emir almadıkları yayınlarını AB'den fon arayarak nasıl sürdürecektir? Savunmaları aksine gazete PKK, KCK, DHKP-C ve FETÖ PDY'ye destek olan bir yayın faaliyeti yürüttüğü anlaşılmaktadır. Devlet ve toplumun sürekliliği için her özgürlük gibi basın özgürlüğünün de sınırı vardır. Sınırsız özgürlüğün anarşi doğuracağı insan hakları teorisyenleri tarafından kabul edilmiştir. (Savcı, hangi teorisyenlerden bahsettiğini belirtmedi)

'ELEŞTİRİYLE ÇÖKERTİLMİŞ DEVLETLER VAR'

13.55 - Terör emellerine yönelik yayınlar basın özgürlüğünün arkasına sığınılarak savunulamaz. İfade özgürlüğü her zaman çok da masum amaçlarla kullanılmıyor, tarihte eleştiri adıyla önce yıpratılmış sonra çökertilmiş devletler var. Basın yayın faaliyetlerinde her zaman kamu yararı, toprak bütünlüğü gözetilmeli. Haber yapılırken kullanılan ifadeler de önem taşıyor, ifade bir tahkir ya da karalamaya basın özgürlüğü açısından değerlendirilemez. Bu devlet güvenlik meselesinde daha da önemli. Bu ifadeler daha güvenli seçilmeli.

14.20- (Savcı Bölükbaşı özetle, AkSilahlanma hashtagiylee yapılan haberlerin sanıkların bazılarının ortak hareket ettiğini gösterdiğini ileri sürdü.)

İddianamede İper'in Bylock kullandığı bilgisi yer aldı. Fakat bilirkişi Koray Peksever, telefonunda Bylock kullanımına rastlayamadı, yüklendiğini de bulamadı. İper'e ByLock kullandığından bahisle üyelikten dava açılmışsa da sanığın programı kullandığına dair her türlü şüpheden uzak delil elde edilemedi. Ancak 15 Temmuz sonrası tweetlerinde darbe girişiminin başarısızlığa uğramasından memnuniyetsiz tavır sergiledi. (Savcı Bölükbaşı, Emre İper'in 15 Temmuz sonrası tweetlerinde kullandığı "sanal darbe", "darbe edebiyatı" gibi ifadelerini "terör örgütü lehine algı oluşturma" çabası olarak değerlendirdi.) Bu, örgütün propagandası yönünde yapılan beyanlar basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez.

HALİL BERTAY'IN YAZISINI DELİL DİYE SUNULDU

14.45- 249 kişinin şehit olduğu, 2000 kişinin yaralandığı darbe girişiminin vahim tablosu ortadayken yapılan yayınlar masum değildir. Türkiye'yi ulusal ve uluslararası alanda terör destekleyicisi olarak gösterilmesi basın özgürlüğü faaliyeti içinde değildir. Özetle, sanıkların Atatürk ilkelerine bağlı, basın özgürlüğü kapsamında yayın yaptıkları savunmalarına itibar edilmesi mümkün değil. Türkiye, özellikle uluslararası alanda zor durumda bırakılarak, IŞİD gibi terör örgütlerini desteklediği algısıyla uluslararası hukuk sorumluluğu altına sokulmak amaçlanmıştır. MİT TIR'larının yeniden Dündar tarafından yayına sürülmesi Suriye krizinin derinleştiği döneme denk düştüğüne ilişkin Halil Berktay'ın Serbestiyet'te yayınlanan yazısı Cumhuriyet ve FETÖ ilişkisini çözümlüyor.

'ATALAY-ÇETİNKAYA-ERİNÇ SÜRECİ BAŞLATTI'

Toplumu etkilemek ve akıllarını karıştırmak için bilgi ekleyip çıkararak, gerçekleri değiştirerek eylemleri meşrulaştırmaya çalışmış, kaos ortamı oluşturmaya çalışmış, lobi şirketleriyle anlaşma yapıp Türkiye'yi Avrupa karşısında zor duruma düşürmeye çalışma amacına uygun algı yaratmaya çalışan terör örgütünün kendi organları Zaman ve Bugün'den sonra bunu Cumhuriyet'le yürütmüştür. FETÖ, Zaman, Kanalturk gibi yayın organlarının inanırlığını kaybetmesi üzerine aynı hedefte buluştukları Cumhuriyet'i seçti. Atatürkçüleri tasfiye etmek adına vakfın yöneticisi olan Akın Atalay, Hikmet Çetinkaya ve Orhan Erinç süreci başlattı. Örgüte üye olmamakla birlikte yardım ettikleri suretiyle Akın Atalay'ın tutukluluğunun devamına karar verilmesini talep ederim.

15.10- Savcı, aralarında Akın Atalay, Ahmet Şık, Murat Sabuncu'nun da bulunduğu 13 kişinin 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapsini talep etti. Savcı; Ahmet Şık, Akın Atalay, Hikmet Çetinkaya, Orhan Erinç, Önder Çelik, Musa Kart, Mustafa Kemal Güngör, Hakan Kara, Güray Öz, Bülent Utku, Aydın Engin, Kadri Gürsel ve Murat Sabuncu'nun örgüte üye olmamakla birlikte yardım suçlamasıyla cezalandırılmasını istedi. Savcı, bu 13 ismin Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) Madde 220/7'ye göre cezalandırılmasını istedi. Bu madde "Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım" suçunu düzenliyor.

Savcı; Akın Atalay, Orhan Erinç, Önder Çelik, Hakan Kara, Musa Kart, Turhan Günay, Hikmet Çetinkaya, Mustafa Kemal Güngör, Güray Öz ve Bülent Utku hakkında 'hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak' suçlamasından ise beraat talep etti.

Emre İper'in örgüt propagandası yapmaktan cezalandırılması talep edildi.

Ahmet Kemal Aydoğdu hakkında terör örgüt yöneticiliğinden ceza istendi.

15.30- Duruşmaya 1 saat ara verildi.

ATALAY: NE ZAMANDAN BERİ YAYIN POLİTİKALARINI SAVCILAR BELİRLİYOR

16.40- Aranın sonrasında Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay söz aldı.

Soruşturma aşamasında "Cumhuriyet Vakfı'nı ve Cumhuriyet gazetesini ele geçirmiş, yayın politikasını değiştirmişsiniz, bu hususta ifadenizi verin" sorusunun yöneltildiğini belirten Atalay, "Bu konuda savcıya verilecek cevap bellidir: Sana ne! Sana mı soracağız, senden izin mi alacağız? Ne zamandan beri gazetelerin yayın politikasını savcılar belirlemeye başladı? Yayın politikasını beğenmiyorsanız almaz ve okumazsınız, hepsi bu. Onun ötesi sizin haddinizi de, yetkinizi de aşar" diye konuştu.

Usulsüz toplantı yapıldığı iddiasına da değinen Atalay, "Suçumuz 'usulsüz toplantı yaparak gazetenin ele geçirilmesi' ise, usulsüz toplantıya ve karara katılanlardan (Arcayürek dışındaki) üçü (Erinç-Çetinkaya-Atalay) bu suçun sanığı, ikisi (Balbay-Yıldız) neden ve nasıl tanığı oluyorlar?" dedi.

Savcını mütalaada Avrupa Birliği fonlarından bahsettiğini hatırlatan Akın Atalay, "Savcı mütalaasında AB fonları nedir diye polemik yaptı. Türkiye'deki yargıçların çoğu insan hakları gibi fonlardan yararlanarak eğitim aldılar. Onlar bağımsızlığını yitirmiş mi oluyor?" ifadelerini kullandı.

'BURADA EDİTÖRYAL BAĞIMSIZLIK VAR'

17.30- Tutukluluğun karar verildiğinde icra kurulu başkanı olmasından dolayı gazetenin içeriğinden sorumlu tutulduğunu belirten Atalay, şöyle devam etti:

"Gazetenin içeriğine, yayınına, haberlerine, yazılara ilişkin önceden bir denetim, kontrol görevim olduğu kanaatinde heyetiniz. Oysa ben sorgumda belirtmiştim. Dinlediğiniz diğer sanıklara, iddia tanıklarına, eski genel yayın yönetmenlerine de sordunuz. Hep aynı cevabı aldınız: Burası Cumhuriyet gazetesi… Burada editöryal bağımsızlık vardır. Burada yönetim kurulu üyeleri, icra kurulu üyeleri yayınları, gazeteyi önceden denetleyip, kontrol etmez, edemez… Manşetlere, hangi haberlerin yayınlanıp yayınlanmayacağına, ne şekilde yayınlanacağına, köşe yazarlarının yazılarına karışılmaz. Ertesi gün çıkacak gazete önceden yönetim kurulunun bilgisine ve onayına sunulmaz. Hep böyleydi; umuyor ve diliyorum ki bundan sonra da, gelecekte de böyle olur."

Hakimliğin sorumluluğu ağır bir meslek olarak kabul edildiğini söyleyen Akın Atalay, "Sadece, bundan 42 yıl önce verilmiş bir karardaki tanımlamaya değineceğim. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 31 Aralık 1976 tarihli kararında, hakimlerin görevine dair şöyle bir tanımlama yapılmış: 'Hakim; insana, gerçeğe, tabiata, olağana sırt çevirmeden, uyuşmazlığa insan kokusu taşıyan bir çözüm bulmak zorundadır" dedi.

"Bu yargılamada şu ana kadar bırakınız insana ve gerçeğe sırt çevrilmesini, yasaya ve hukuka bile sırt çevrildiği kanaatimi ifade etmek isterim" diyen Atalay, "Bırakınız insan kokusu taşıyan bir çözümü, hakkaniyet ve adalet, ölçülülük ve insafın kırıntısıyla bile muhatap olamadık. "En ağır tedbir olan tutuklama yoluyla peşinen cezalandırılmış olduk" diye konuştu.

18.30- Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, Akın Atalay ve Ahmet Kemal Aydoğdu'nun tutukluk halinin devamına karar verildi. Bir sonraki duruşma 24-25-26 ve 27 Nisan'da, Silivri Adliyesi'nde görülecek.