Cumhuriyet davasının ikinci duruşması görüldü

Cumhuriyet davasının ikinci duruşmasında hâkimin, işe alımların hangi kriterlere göre yapıldığını ve 'Eksik Demokrasi' başlığını sorması dikkat çekti. Mütalaasını açıklayan savcı, 6 kişinin tutukluluk hallerinin devamını istedi. Hakkında çıkan haberlere değinen Ahmet Şık, "Heyetinizden, kaleminizden ya da soruşturma savcılarından biri bu tetikçilere belge sızdırıyor" diye konuştu. Ara kararını açıklayan mahkeme, 6 kişinin tutukluk halinin devamına karar verdi. Duruşmanın ardından konuşan İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, "Yargının Cumhuriyet'e büyük bir adalet borcu var" dedi.

Abone ol

SİLİVRİ - Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının duruşmasını izlemek ve dayanışma amacıyla Silivri'ye giden gazetecilerin adliye önünde basın açıklaması yapmasına izin verilmedi. Engelleme nedeniyle gazeteciler adına basın açıklamasını HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu okudu.

Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

"Gazetecilere yönelik baskıların simgelerinden Cumhuriyet davası için buradayız. Sadece onların değil bütün gazetecilerin özgür olmasını istiyoruz. Binlerce gazeteci işsiz kaldı. Sayısız dava ve ev hapsi cezası var. Muhalif gazeteciler ve gazeteler her haber nedeniyle soruşturma ve davalara maruz kalıyor. Gazetecilerin tutuklanmaları arasında yayın politikaları dahi var. Yüzlerce internet sitesi anayasaya aykırı erişim kararıyla engelleniyor. Onlarca gazeteci işsizlik nedeniyle ülkeyi terk etti. Basın özgürlüğü için hakikati dillendirmeye devam ediyorlar. Türkiyeyi aydınlığa çıkartacak olan da hakikatin ışığıdır."

Silivri'de görülen Cumhuriyet duruşmasını HDP ve CHP milletvekillerinin yanı sıra birçok yabancı medya kuruluşu, gazeteci sendikaları ve onlarca avukat da izledi.

DURUŞMA İPER'İN SAVUNMASIYLA BAŞLADI

Cumhuriyet davasının ikinci duruşması saat 11.00'e doğru başladı. 90 avukat sınırlaması nedeniyle duruşma salonuna alınmayan avukatlar, güvenlik görevlileri arasında duruşma öncesi tartışmalar yaşandı.

AK Partili Avcı: Cumhuriyet gazetesini FETÖ ile birlikte anmak doğru değil

Duruşma, gazetenin muhasebe çalışanı Yunus Emre İper'in savunmasıyla başladı.  İddianame kendisine ulaştığında adının baş harfleriyle rumuzlandığını ve Bylock kullanıcısı olmakla suçlandığını gördüğünü belirten İper, şunları söyledi: "Bunu görünce hemen gazetemizin yönetim kurulu başkanı Orhanı Erinç'i aradım. Telefonumda böyle bir uygulama yoktu. Bunun üzerine gazetemizin bilgi işlem yöneticisine gittim. İmaj almasını istedim. Gerçek bir suçlu böyle mi yapar? Ben kaçmadım tek delil olan telefonumu da denize atmadım. Benim telefonumda Bylock yok. Bilirkişi Koray Peksayar 'Telefonda Bylock'a rastlanmadı' dedi. Emniyet raporu da 'Bylock vardır' diyemiyor. Benim bir ByLock kullanıcısı olmadığım açıktır. Bu nedenle iddianamede belirtilmiş olan 'mesajlaşma programını telefonuna yükleyerek sisteme dahil olmuştur' ifadesi yanlış bir ifadedir. Gerçeğe tamamen aykırıdır. Tweette yazmış olduğum 'elbise DAR Beğenmedi' ifadesindeki “DAR” ve "beğenmedi" kelimesindeki “BE” hecesini büyük yazarak oluşturmuş olduğum 'DARBE' kelimesinin 15 Temmuz darbesi ile ilişkilendirilmesi tam bir zorlamadır. Burada amaç, Sayın Davutoğlu’nun Pelikan dosyası ile medyaya da konu olan AKP başkanlığından alınma sürecine gönderme yapmaktır.

BENDEN FETÖCÜ ÇIKMAZ

Gözaltında evimden alınan CD, flaş disk ve bilgisayarda da herhangi suç unsuruna rastlanmamıştır. FETÖ/PDY örgütünden hiç kimseyle irtibatlı olmadığım onlarla hiçbir organik bağım olmadığı belgelenmiştir. Sonuç olarak benden de FETÖ'cü çıkmaz. Beni FETÖ'den bir gün tutmanızdansa ömür boyu sorgusuz sualsiz tutmanızı tercih ederim. Utanç verici bu davadan beraatimi talep ediyorum."

CUMA GÜNÜ DOSYAYA EKLEMELER YAPILMIŞ

İper'in ardından Avukat Tora Pekin söz alarak, savcının cuma günü mesai bitiminde dosyaya yeni bilgeler sunduğunu, son dakikada sunulan bu bilgilere karşı hazırlanmanın mümkün olmadığını söyledi.

'BAĞIMSIZ GAZETECİLİK DERDİ VAR'

Daha sonra tanık olarak dinlenmek üzere Cumhuriyet'in eski Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız çağrıldı. Mahkeme başkanının "'Gazete kötü yönetildi, batırıldı' şeklinde bir değerlendirmeniz var. Açar mısınız?" sorusu üzerine Yıldız şu yanıtı verdi: Sanıyorum bana sorulan bir soruya verdiğim yanıt üzerine röportajı yapan arkadaşın yaptığı bir yorumdur. Cumhuriyet en eski gazetedir ama ne var ki iyi bir mali yapıya ulaşamamıştır. Patronlar döneminde de, vakıf döneminde de böyleydi. Çünkü bağımsız gazetecilik derdi vardır. Gazetede bir patron olmadığı için mali bir yapılanmaya gitmemiş, vakıflaşarak Türkiye ve Avrupa'da bir öncülük göstermiştir."

Bunun üzerine mahkeme başkanı "Cumhuriyet'in çizgisinin değiştiğinden ne anlamalıyız?" sorusunu yöneltince Yıldız, "Ben öyle bir şey demedim. Terörün tanımını yaptım. Arkadaş öyle yazmış" dedi.

'İŞE ALIMLAR NASIL YAPILDI?'

Mahkeme başkanı Yıldız'a ayrıca "Sizin Genel Yayın Yönetmeni olduğunuz dönemde kimler nasıl işe alınırdı? Vakfa seçilmek ya da vakfa girmek için örtülü olan olmayan bir gelenek var mıdır? Muhabirler, köşe yazarları girer gibi bir kriter?" diye sordu. Yıldız ise "Böyle bir kriter yok. Sadece Genel Yayın Yönetmeni doğal olarak üyedir. Muhabirler stajyerken alınır, yetiştirilir" açıklamasında bulundu.

Çizim: Halil Yavuz Ertürk

SAVCI: DAHA ÖNCE DÜNDAR ÖRNEĞİ VAR MI?

Bu sırada araya giren savcı ise "Daha önce Cumhuriyet'te çalışmamış, Cumhuriyet ekolünden gelmeyen Can Dündar Genel Yayın Yönetmeni oldu. Böyle başka bir örnek var mı? Can Dündar örneği gibi bir örnek hatırlamıyorum" diye sordu. Yıldız ise "Can Dündar örneği gibi bir örnek hatırlamıyorum" dedi.

'İÇERDEKİ ARKADAŞLARIN BİLMEDİĞİ BİR ŞEYİ AÇIKLAMAK İSTİYORUM'

Yıldız'dan sonra Cumhuriyet Gazetesi Haber Kordinatörü Aykut Küçükkaya tanık olarak dinlendi. Küçükkaya şunları söyledi:

"İçerideki arkadaşlarımızın bilmediği bir şeyi açıklamak istiyorum. 2 Ocak günü hakkında FETÖ soruşturması olan Savcı İnam tarafından çağrıldım. Hangi sıfatla çağrıldığım çağrı kağıdında yazmıyordu. Bu ifade sorgusu 2 saat sürdü. 2 saat süresince bize 100'e yakın soru yöneltildi. Ancak ne yazık ki ifade tutanağına böyle geçmedi. bu süreçte bazı yanlış anlaşılmalar olmuş olabilir. Yanlışlıklar derken, ifadeye avukatsız olarak gittik, bu nedenle itirazımız dikkate alınmadı. Sorulan soruya yanıt verirken açıklama gibi yer aldı. İfade tutanağındaki bazı bölümler iddianameye alındığı için sanki soru sorulmadan böyle bir açıklama yapmışız gibi anlaşılıyor."

Mahkeme başkanı da, Küçükkaya'ya, "Can Dündar'ın kendi ekibiyle gelmesi, dışarıdan GYY olması geleneğe uygun mu?" sorusunu yöneltti. Küçükkaya bunun üzerine, "Genel Yayın Yönetmlenini vakıf atar. O da kendi ekibiyle çalışmak ister. Bu çok normal bir şey. Dündar da kendi güvendiği ve eskiden beri tanıdığı ekibiyle geldi ve 1,5 yıl boyunca gazeteyi yönetti. Bu gazetecilikte çok normal bir olaydır" diye konuştu.

'İLHAN TANIR HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUN?'

Mahkeme başkanı "İlhan Tanır'ın gelmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Can Dündar ile mi geldi?" sorusunu yöneltince de Küçükkaya "Evet, daha önce Cumhuriyet'te değildi. Ben Cumhuriyet'e uygun olmadığını düşünüyordum. Ama biz buradan gazeteciliğimizi yaptık o da Amerika'dan yapmıştır. Gazeteciliği ile ilgili çekincelerim vardır. Bunu da Cumhuriyet gazetesinde açık yüreklilikle söylemişimdir. Bir yazar bu kadar" dedi.

"Siz kişisel olarak Taraf'ı bir operasyon gazetesi olarak görüyorsunuz ve iddianameden anladığım kadarıyla Murat Sabuncu'nun taraf hakkındaki sözlerini eleştiriyorsunuz?" sorusu üzerineyse Küçükkaya "Sabuncu, Yıldız döneminde yayın koordinatörü olarak geldi, Dündar döneminde haber koordinatörü oldu. Yayın koordinatörü genel yayın yönetmeninden sonra gelen bir yer. İddianamede bu ayrıntıya yer verilmemiş. Savcı önüme Sabuncu'nun attığı tweetleri gösterdi, tarihlerini hatırlayamıyorum. Yaklaşık olarak 5 yıl önce atılan bu tweetleri sorarak "Ne düşünüyorsunuz?" dedi. "Sabuncu'nun kendi kanaatidir" dedim. "Siz ne düşünüyorsunuz?" dedi. Taraf'ın operasyon gazetesi olduğunu Cumhuriyet'te de yazmıştık. Bu benim şahsi kanaatim, diğeri de Sabuncu'nun kendi kanaatidir" ifadelerini kullandı.

'HABER BAŞLIĞININ SORGULANMASI ABES'

Mahkeme başkanın, "Eksik Demokrasi başlığını GYY attı demişsiniz..." demesi üzerine tepki gösteren Küçükkaya "Başlıklar yazı işleri masasında tartışılır. 'Eksik Demokrasi' başlığını GYY atmıştır ya da yazı işleri müdürü atmıştır. Bir muhabirin haber başlığıyla ilgili sorgulanması abes bir durum" diye konuştu.

'MUHABİRİN BAŞLIĞI BEĞENMEMESİ ONUN ŞAHSİ KANAATİ'

Savcı da, "Ali Açar (muhabir) ifadesinde bu başlıkla ilgili rahatsızlık duyduğunu ve size söylediğini, sizin de bunu yönetime ileteceğinizi söylemiş. Bunu hatırlıyor musunuz?" diye sordu. Küçükkaya bu soruya da şu yanıtı verdi: "Muhabirlerimin her gün şikayetleri olur. Muhabirlerimizin devamlı dinamik olması için onları motive ederim. Onda da herkes çok iyi olduğumu bilir. Bir muhabirimizin bir başlığı beğenmemesi onun şahsi kanaati. Ama bu yazı işlerine bildirildi mi kısmına gelince, olabilir ya da olmayabilir. Benim önümden her gün yüze yakın haber geçer. Muhabirlerin özellikle 1. sayfa için başlıkla ilgili bir problemi olamaz."

EKONOMİK SORUNLAR

Aykut Küçükkaya'nın ifadesi tamamlandıktan sonra Cumhuriyet Vakfı Eski Yönetim Kurulu Üyesi Nevzat Tüfekçioğlu tanık olarak dinlendi. Tüfekçioğlu, eski ifadesinin üstüne ekleyeceği bir söz olmadığı söyledi. Sorularıyla devam eden mahkeme başkanı "Mali durumun düzeltilmesi için gerekli tedbirlerin alınmamış olması istifamızda etkili olmuştur" ifadenizi açıklar mısınız?" dedi. Tüfekçioğlu ise "Gazetenin basıldığı şirket iki yıl üst üste iflas etmişti. Basılan gazetelerin iadesi çoktu. Bazı ekonomik tedbirler alınması gerekiyordu ama alınmadı. 'Personel çıkarmak için kıdem tazminatı ödemek gerekir bunun için de yeterli kaynak yok' denmişti" yanıtını verdi.

Bu aşamada Orhan Erinç söz alarak "Kıdem tazminatları şirketten ödendi, daha sonra Vakıf tarafından bu meblağ şirkete hibe edildi" diye konuştu.

İLKNUR: ZORAKİ TANIĞIM

Tüfekçioğlu'nun ardından Cumhuriyet muhabiri Miyase İlknur tanık olarak çağrıldı. İlknur şunları söyledi: "Ben zoraki bir tanığım çünkü kendi isteğimle gitmedim. İki kez çağrıldım. Telefonla çağrıldığımda tanıklık yapmayacağımı, gazetede yöneticilik sıfatımın olmadığını, vereceğim bilgilerim duyum ya da yorum olacağını ve hukuku delil olmayacağını zabıt katibine söyledim. Sonra celp geldi. Ben sadece haberlerim olduğu zaman yazı işleri toplantısına çıkan biriyim. Bilgilerim duyum ve yorumlarım. Tanıklığımın işe yarayacağını düşünmüyorum. (Gazetenizde uygulama nasıl? Siz eski bir muhabirsiniz. Bir haberi getirdiğinizde nasıl bir yöntem izleniyor? sorusu üzerine) a ben getiriyorum, bazen de onlar bana bir öneri getiriyor. Haberin girip girmeyeceği, hangi sayfada gireceği yazı işleri toplantısında konuşulur. İlhan Tanır gelmesin demedim, Ayşe Yıldırım'la ilgili sorulara bilmiyorum yanıtını verdim."

Çizim: Murat Başol

'İLHAN SELÇUK SİLİVRİ'DE YIKILDI'

Şükran Soner de, tanık olarak geldiği duruşmada, mahkeme başkanının "Burada sanıklar terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım ve kasıtlı olarak vakfı mali zarara uğratmakla yargılanıyorlar. Neler söyleyeceksiniz?" sorusu üzerine, şu açıklamalarda bunlundu:

Uzunca bir ömür Cumhuriyet geçmişiyle baktığımda, ister askeri ister sivil darbe olaylarında gazetecilik yaptım. Vakıfla ilgili söyleyeceklerim olabilir ama terörle ilgili hayır. Vakıf gazetenin iflas etmesinin önüne geçilmek için Yunus Nadi'nin 'Atatürk'ün gazetesini kapatmam' diyerek kurdurduğu bir oluşum. İlhan Selçuk 12 Mart'ta ağır işkence gördü orada yıkılmadı ama Silivri'de yıkıldı. İlhan Selçuk'u siz bir terör örgütü kurgulamasında bir numaralı sanık haline getirirseniz... İlhan Selçuk yaşamadığı yıkımı o dönem yaşadı. Yine aynı şey yaşanıyor. İster askeri olsun ister sivil darbe davalarında bir kurgu var. Tek kriteri vardı, Cumhuriyetle olan bağımız. Kendisi gidiyordu, bir boşluk olacaktı bunun doldurulması gerekiyordu."

AYDINLIK YAZARI DİNLENDİ

Duruşmaya, Aydınlık yazarı Mustafa Pamukoğlu'nun dinlenmesiyle devam edildi. Pamukoğlu'na yöneltilen soru ve yanıtı şöyle:

Mahkeme Başkanı: İnan Kıraç'ın oyunun geçersiz sayıldığı oylama hakkında neler biliyorsunuz?

Mustafa Pamukoğlu: 2001-2013 arasında Vakıf ve şirketin mali müşavirliğini yaptım. Benim de aday olduğum seçimlerle ilgili Vakıf senedine aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz ettik, dava açtık.

Akın Atalay: 2008'den sonra İcra Kurulu Başkanı ile yaşanan anlaşmazlık nedeniyle gazetenin mali müşavirliği sona erdi. Savcılıktaki bilgi alma tutanağında şöyle bir ifadesi var: İtiraz dilekçesi doğru mudur? 'Kim tarafından verileceği tartışması nedeniyle vakfın denetçisi sıfatıyla yaptım' diyor. Bu beyana göre bu tartışmayı kimlerle yürüttü?

Mustafa Pamukoğlu: İzin verirseniz cevap vermeyeyim. İlgili ve uzmanlarla tartıştık.

Akın Atalay: Dosyaya da yansıdığı gibi Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün tüm klasörleri geldi. O toplantıyla ilgili iki şikayet dilekçesi var. Biri el yazısıyla, diğeri bilgisayar çıktısı. Her iki dilekçe de isimsiz ihbar dilekçeleridir. Olabilir. Acaba tanığın verdiğini söylediği şikayet dilekçesi bunlardan hangisidir?

Mustafa Pamukoğlu: İkisi de değildir. Benim şikayet dilekçem kendi imzamla Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne verdiğim dilekçem var. Şikayet aşamasından itibaren bu soruları sormanız doğru değil. Dava sonuçlandığına, usulsüz olduğuna dair yargı kararı olduktan sonra...

Akın Atalay: Atalay: Kesinleşmiş değil.

Pamukoğlu: Görev Vakfı bu kuruluşların çatı kurtuluşudur ben de başkanıyım. Aday gösterildiğim seçimde seçimin hukuka aykırı olduğunu tarihe not düşmek için yaptım. Cumhuriyet'teki misyonumu tamamladım.

Akın Atalay: Görev Vakfı, Aydınlık gazetesi, Ulusal Kanal'ın sahibi midir?

İNAN KIRAÇ: OYUMU SAYMADILAR, BEN DE İSTİFA ETTİM

Bu diyaloğun ardından eski Cumhuriyet Vakfı Yöneticisi İnan Kıraç'ın tanık olarak dinlenmesine başlandı.

İnan Kıraç

Kıraç, emniyetteki ifadesini kabul ettiğini belirterek şunları söyledi:

"2004'te İlhan Selçuk'un davetiyle Le Monde'u tanıyabilmek ve Cumhuriyet'i benzer bir vakfa çevirmek üzere davet edildim. Sebebim, vakıfçılık konusundaki tecrübemdir. 10'un üstünde vakfın ya idari heyetindeyim ya da yöneticisiyim. Selçuk'un bu arzusunu yerine getirmek için çalışmaya başladım, kendisiyle muhtelif tarihlerde görüştüm. Selçuk tarafından 2009'da Yönetim Kurulu'nda görevlendirildim, bir istifa üzerine benim vakfa girmemi istedi. Ölümünden bir süre önce rahmetli beni çağırdı ve 'Sana bir vakıf bırakıyoruz ama bundan sonra durumumuz zor. Güveneceğin kişiler Alev Coşkun ve Aydın Aybay'dır' dedi.

Cumhuriyet Vakfı'nın içindeki 11 üyenin tümünün gazete içinden olması vakfı dışarı karşı zora sokuyordu. Bunun 9'a indirilmesi, 4'ünün gazeteden seçilmesi, isteniyordu. Fakat toplantılarda bir başarı elde edemedim. Bu arada Aydın Aybay'ı kaybettik. Yerine bir kişinin seçilmesi lazımdı. O tarihte çok önemli bir yurtdışı seyahatim vardı. Alev Coşkun'a ve Orhan beye de sordum. 'Oyumu zarf içinde kullanabilir miyim ya da toplantıyı bir süre geciktirebilir misiniz?' dedim. Aynı zamanda Mustafa Balbay da tutuklu olduğu için oyumu kullanma hakkı verdiler. Bu şekilde oyumu bırakarak yurtdışına çıktım. Ama öğrendim ki oyumu saymadılar. Ondan sonraki toplantıda gerek Alev Coşkun gerekse Şevket Tokuş, yapılan seçim sonunda vakıftan çıkarıldılar ve ben de o tarihte istifa ederek vakıftan ayrıldım.

KASTIM, TERÖR ÖRGÜTLERİYLE TEMAS DEĞİLDİ

Hemen şunu söylemek isterim, ifademde, 'Bir Cumhuriyet okuruydum ama artık Cumhuriyet gazetesini okumuyorum ve yayın politikasını da doğru bulmuyorum' derken bundan katiyetle terör örgütleriyle temas edilmesini kast etmedim. Temastan kastım örgütle temas değildir. Kastım İlhan Selçuk, Uğur Mumcu'nun yolundan kademe kademe ayrılmalarıdır. Dolayısıyla vakıf ne olmuştur derseniz öyle zannediyorum ki büyük sorunlar içerindedir. 50 binin üzerinde tiraj ancak vakfı bir yerde tutabiliyordu ama bu rakamın altına düştüklerini duydum. Tüm gayrimenkullerinin satıldığını duydum ve çok üzüldüm.

ERİNÇ: KIRAÇ BENİ KARIŞTIRIYOR

Orhan Erinç, tanık olarak ifadesinde şu açıklamada bulundu: TGC ve TGS'de 45 yıl yöneticilik yaptığımı ileride lazım olur diye ilk ifademde belirtmiştim. en yöneticilik süremde yönetim kurulu kararından bağlı olan hiçbir konuda hiç kimseye söz vermedim. Ben sayın Kıraç ile görüşmedim. Beni çok rahat yalanlayabilir. Yurtdışından davet yazısının gelmesinden sonra ya beni telefonla aramıştır ya da davet etmiştir ama sanıyorum ki Alev Coşkun ile karıştırmaktadır. Mustafa Balbay'ın oyu hakkında önceki toplantılarda alınmış bir karardır. İnan beyin oyunun kabul edilmemesi oy çokluğu. Balbay'ın oyu oy birliği ile kabul edilmiştir. Tutukluluk hali gözönüne alınmıştır. Bu, İnan beye karşı bir tavır değildir. Katkıları için yazılarımda da her zaman takdir etmişimdir. İnan bey güvendiği bir üyeye vekalet vermiş olsaydı oyunu kullanabilecekti. Mücbir sebeple oyunu kullandırmaya kalkmasının ceremesini bize ödetmeye çalışmaktadır.

DURUŞMAYI İZLEMEYE GELEN METİNER'E TEPKİ

Öte yandan AK Parti Milletvekili Mehmet Metiner duruşmayı izlemek için Silivri'deki mahkemeye geldi.

Ancak Metiner davayı takip edenlerden tepki görünce Silivri'den ayrıldı.

BYLOCK'DA KARIŞIKLIK GENEL IP'DEN ÇIKIYOR

Duruşma, verilen öğle arasının ardından saat 14.30 civarında yeniden başladı. Emre İper'in avukatı Abbas Yalçın, Bylock'un Whatsapp gibi telefon bazlı değil kod bazlı çalıştığını belirterek, şöyle devam etti:

"Bylock ile iletişim kurabilmek için karşılıklı iki kullanıcının kod girmesi gerekiyor. ByLock’un telefona bile yüklenmesi gerekmediği ifadesi doğru değil. 4 ay boyunca telefon incelemesi istedik ama bu yapılmadı. ByLock programı kullanıcı listesini MİT hazırlamıştır. MİT bu listeyi BTK verilerine dayanarak yapmıştır. BTK verileri ise erişim sağlayıcıların/operatörlerin kayıtlarına dayanmaktadır. Karışıklık da buradan çıkıyor. ByLock sunucusuna dek uzanan bağlantı uçtan uca doğrudan bir bağlantıdır. Ancak genel kullanıcılara bu bağlantı sunulmuyor. Uçtan uca bağlantı almak istiyorsanız satın almanız gerekiyor. Her IP adresinde 65535 adet port bulunmaktadır Telefonunuz internete bağlanmak istediğinde operatörünüz bu portları bölerek her bir kullanıcıya farklı bir port üzerinden aynı IP adresini vererek internete çıkış yapmasını sağlamaktadır. Bu tekniğin kullanılması sebebiyle aynı anda binlerce kullanıcı, aynı IP adresi üzerinden bağlantı çıkışı yapıyor gibi görünmektedir. Genel IP, genel ağlarda kullanılan, farklı portlar üzerinden birden fazla cihaza atanabilen IP adresidir. Aynı genel IP adresinin, aynı anda kaç farklı cihaza atanacağı operatörler arasında farklılık gösterebilmektedir. Peki sizle aynı IP adresini paylaşayan kişilerden biri suç işlediğinde bunu sizin işlemediğinizi göstermek için operatörlerinizin ne yapması gerekir? 5651 sayılı karara göre operatörlerimiz burada saklanan tüm verileri ayrıntılı olarak saklamak zorundalar. Peki yapıyorlar mı? Hayır.

Dosyadaki ikinci kayıt, Emre İper’in 1 Ocak 2013 – 6 Nisan 2017 tarihleri arasındaki arama-mesaj-internet kayıtlarının tamamını içeren ve 2577 sayfadan oluşan HTS kaydıdır. Buradaki kayıtlar da yasada belirtildiği şekilde tutulmamış, eksik. Hedef IP yok, erişilen sayfa bilgisi yok. Hiçbir kayıt doğru tutulmamış. Örneğin baz istasyonu verilerindeki hatalar; Emre İper’in sadece 14 saniyede Boğaz Köprüsü'nden Galata Kulesine gittiğini gösteriyor. Elbette böyle bir şey mümkün değildir. Sonuç olarak, kayıtlar hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle karşılıklı bir biçimde çelişkilidir. ByLock kullanma suçunun, suç aleti cep telefonudur. Suç aleti üzerinde bilimsel bir inceleme yapılmaksızın, hatalı ve eksik olduğu tartışmasız olan kayıtlara, bilimsel bir delil gibi davranmak mümkün değildir."

PEKSAYAR: BYLOCK SİLİNSE DAHİ TESPİT EDİLİR

Avukat Yalçın'ın savunması üzerine adli bilişim uzmanı Koray Peksayar sanık tanığı olarak ifade verdi. Mahkeme başkanı, Peksar'a, "Bir telefonda Bylock uygulamasının yüklü olup olmadığını, silinmiş olup olmadığını mümkün müdür" diye sordu. Peksayar "Kesin olarak mümkün" yanıtını verdi.

Savcı da "Bir telefonda Bylock kullanılmış ise terdüde yer vermeyecek şekilde mutlaka çıkar diyor musunuz?" sorusunu yöneltti. Peksayar "Benim gördüğüm kadarıyla çıkar" dedi.

Peksayar'ın ifadesi soru-yanıt şeklinde şöyle devam etti:

Mahkeme Başkanı: Sizin bilginize göre, bir baz istasyonunun kapsama alanı nedir? Abbas bey savunmasına buna değindi.

Peksayar: E-Devlet'ten girerek alan etkinlik sorgulaması yapılabilir ama hepsi için standart değildir. Yerleşim yerlerinde bunlar sıklıkla konur ve düşük kapsamlı olur. 500 m veya 1 km olur. Ağaçlık alan ya da ormanlık alanda bu dalga yayılımları soğurulduğundan bu alanların dışına konur. SİM kartını kullanıcı adı olarak kabul ederseniz PİN de şifremizdir. Şebeke bağlantısı kurulumunda 'Benim numaram budur' diyor. Kişinin illiyet bağı IMEI numarasıdır. SIM kartı kişi doğrulamadır. Dolayısıyla ben SIM kartımı değiştirip başka bir numaradan bağlandığım takdirde aynı IMEI numarası ile bağlanıyor görünürüm.

Mahkeme Başkanı: Sanığa da sordum. Kendi ev ve iş güzergahının kısmen de olsa eşleşen bir ByLock güzergahı olduğunu fark ettik.

Peksayar: Bende de o dökümler var. Ancak CGNAT kayıtlarda oturum süreleri yok. Ziyaret edilen sayfa bilgisi yok. CGNAT verisi, 5651 sayılı kanuna göre kaynak hedef IP tarih saat alan veri miktarını tutması gerekiyor.

KADRİ GÜRSEL: SUÇLAMALARI ÇÖKERTMİŞTİM ANCAK...

Peksayar'ın ardından 316 gündür tutuklu olan Kadri Gürsel savunma yaptı. Gürsel, şunları söyledi:

"Ara kararınızda Cumhuriyet'e isnat edilen sözde yayın politikasının değiştiğine ilişkin tanıkların dinlenmemiş olmasını tutukluluğum devam edilmesine sebep gösterdiniz. Tanık ifadeleri yönünden de böyle bir iddia olsa da buna iştirak edemeyeceğim kanıtlandı. Ayrıca 92 ByLock kullanıcısı ve hakkında FETÖ soruşturması olan 145 kişiyle iletişimim olduğu iddiasını tutukluluğumun devamına sebep göstermiştiniz. Heyetinizin karşısında söylediğim, benim bu kişilerle iletişim kaydımın olabileceğini ama irtibatımın olamayacağını, bu kişilerden sadece 8'i ile karşılıklı iletişim kurduğumu, 5'inin ByLock kullanıcısı olduğunu söylemiştim. Matematiksel olarak suçlamaları çökertmiştim ancak heyetiniz bana bu konuyla ilgili tek bir soru sormadı. Ara kararı görene kadar bunun nedeninin, safiyane bir şekilde, ifademin tatmin edici bulmuş olabilirdiniz, ya da siyasi bir tercih olarak bana tek bir soru sormamayı karşılaştırmış olabilirdiniz. Bir de üçüncü bir neden olabilirdi, terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek suçunu işlediğimi sadece ve sadece ByLock konusundaki polis fezlekesine bakarak hakkımda peşinen hüküm vermiş olabilirdiniz.

SAVUNMAM DİKKATE ALINMADI

Benim 45 gün daha tutuklu kalmam konusunda savunmam hiç dikkate alınmadı. Adil yargılanma hakkım engellendi. Polis fezlekesi dikkate alınarak tutuklu kalmam için sözde yayın politikası değişikliğine etkim olduğu iddiası sebep gösterildi. Bu nedenle neden bu kişilerle irtibatlı olmadığımı ayrıntılandıracağım. HTS raporunu, tetkik etmediyseniz ediniz lütfen. O ara kararı yazdığınız tarihe kadar HTS raporuna bakmamıştınız. Bunu ara kararınızdan anlıyorum. Rapor incelendiğinde 'olağandışı' olarak tabir edilen kayıtların bana bir defaya mahsus gönderilmiş ve cevapsız kalmış SMS'lerden oluştuğunu görürdünüz. Görüşmek, iştesli fiil olarak tanımlanır. İşteşli fiil oluşması için iki kişi arasında gerçekleşmesi gerekir. Rapor incelenmiş olsaydı benim bu 'olağandışı' sayıdaki ByLock kullanıcısyla sözde irtibatımın Cumhuriyet'te görev yaptığım sırada gerçekleştiği gibi bir ifade ara kararda yer almazdı. Yani zannediliyor ki benim bu toplam 112 kişiyle 5 ay 20 gün süren Cumhuriyet yazarlığım ve 34 günlük yayın danışmanlığım sırasında oluşmuş. Gerekçeli ara kararınızı okuduğumda başka bir anlam çıkarılması imkansızdır. HTS raporu incelenmiş olsaydı bana söz konusu kayıtlardaki son raporun 26 Ekim 2015'te olduğu görülürdü. Yani son ByLock'cu beni Cumhuriyet'e başlamamdan 6,5 ay önce aramış.

ARA KARARDA BAHSEDİLEN GERÇEKLİĞİN TAM ZIDDI

10 Mayıs'tan sonra bir FETÖ şüphelisinden sadece 1 SMS atılmış. Bu kişi yine Murat Aksoy. Bir ByLock kullanısından bana atılan 9 Nisan 2015 tarihli bir SMS var. Cumhuriyet'e başlamamdan tam 13 ay önce. Bana bir mesaj atmış ve benden bir mesaj almış. Yani aslında bu ByLock'cular ben Cumhuriyet'te başlamamdan çok önce yakamdan düşmüş. Gerçeklik budur. Ara kararda bahsedilen gerçeklikliğin tam zıttıdır. Cumhuriyet yöneticilerine aynı suçlamayla yaklaşmak hatalıdır. HTS raporunun okunmadığını, bunun da benim adil yargılanma hakkımı engellediğini düşünüyorum. Sadece 1 defaya mahsus SMS'lerin bir görüşme olarak nitelendirilemeyeceği bir gerçektir. Bu SMS'ler bir kampanya kapsamında yapılan bir taciz eylemidir.

YÜZLERCE KİŞİ SMS YAĞMURUNA TUTTU

Beni 2014 yazında yüzlerce kişi SMS yağmuruna tuttu. Bunların bir kısmı aynı formattadır. Bazıları FETÖ şüphelisidir. Bu mesajların çoğu açılmamıştır. Çünkü 6 gün boyunca bunaltıldım, çoğunu açmadım bile. iPhone 4S telefonum vardı. İleride lazım olur diye bir kısmını stokladım ama böyle bir şey olacağı aklıma gelmemişti. Mesaj atanların sayısı 83'ten çok fazladır. İşte bu 'olağandışı rakam'ı oluşturan hadise budur.

BURADA OLMAMIN NEDENİ MUHALİF GAZETECİ OLMAM

Burada tutuklu olmamın sebebi sorgulayıcı, eleştirel, bağımsız ve muhalif bir gazeteci olmamdır. Kesin bir güçler ayrılığı ilkesini, laik demokratik parlamenter bir demokrasiyi savunduğum için kaçınılmaz olarak muhalifim. Öngörülü ve barışçıl bir dış politikayı savunduğum için muhalifim. Bunların hiçbiri Türkiye'de yok. Bunları savunduğum için hak savunuculuğu yapıyor olduğum için muhalifim. Basın ve ifade özgürlüğünü savunduğum için tüm bu ByLock'cuların ve FETÖ'cülerin hedefi haline getirildim. 26 Temmuz 2014'te Tolga Güzeltaş işimli bir ByLock'cu ile en uzun konuşmam olmuş. Ama ben bir kadın ile konuştuğumu hatırlıyorum. Bir polis eşi idi. Ama HTS kaydında Tolga Güzeltaş ile konuşmuş olarak görünüyorum. Ancak o sırada Tolga Güzeltaş tutukluydu. Yani onunla konuşmam imkansız. Bunu da böyle karşı delil olarak sunayım. Hak savunucusu bir muhalif olduğum için bu yapı tarafından hedefe alındım. 17-25 Aralık sonrası kendini cemaat olarak nitelendiren bu yapı hak ihlaline uğradığını savundu ancak ben bu kampanyada hiçbir şekilde yer almadığımı daha önce de dile getirdim. Bu süreçten sonra iki FETÖ şüphelisiyle görüşmem oldu. Biri tutuklu bulunan, beraber program yaptığım Nazlı Ilıcak, diğeri ise bugün yurtdışında olan Abdülhamit Bilici. Bunun dışında defalarca bu yapıdan medya temsilciler aradı görüş istedi ama hiçbir zaman görüş vermedim.

SAVCI TUTUKLULUĞUN DEVAMINI İSTEDİ

Mütalaasını açıklayan savcı tutukluk halinin devamını istedi. Savcı, delillerin karartılma şüphesi olduğunu ve adli yetersiz kalacağını savundu. Savcı, "Tanık anlatımlarına ekleyeceğimiz yoktur. Ara kararda belirtilen eksikliklerin giderilmesi talep olunur" dedi.

'BU DAVA CUMHURİYET DAVASI DEĞİL'

Daha sonra İstanbul Barosu Başkanı ve sanık avukatı Mehmet Durakoğlu söz aldı. Davanın OHAL döneminde görüldüğüne dikkat çeken Durakoğlu, şunları söyledi:

"Bu dava OHAL ve KHK rejiminde görülüyor. Bu rejim bizi başka bir noktaya götürüyor. Bu dava mahkemenizin davası olmanın ötesinde anlam içeriyor. Bu kadar avukat ondan, bu kadar kişinin izlemesi ondan. Bu ülkede halkın yüzde 70'i yargıya güvenmiyor. İnsanlar, 'Bu dava hukuki falan değil, siyasi bir davadır' diyorlar. Bu dava, Cumhuriyet davası değil. Yargı bağımsız mı değil mi onun kararının çıkacağı bir dava. Biz çok borçlandık. Yargının kurucu unsuru avukatlar olarak halka adalet borçlandık. Ben sizden tahliye talep ediyorum da aslında talep ettiğimin tahliyenin çok ötesinde bir şey olduğunu söylemeye çalışıyorum."

Kadri Gürsel'in avukatı Köksal Bayraktar, "Bir kişinin bir makale ile devlet güvenliğini tehlikeye atması mümkün değil. Ara kararınızda 'yardım suçunun oluşabildiği dikkate alındığında' diyorsunuz, bakın bu ihtimaldir, sonra 'Somut delillerin mevcudiyeti var' diyorsunuz. Hangi somut deliller? Bu gerekçe değil. Bu AYM ve AİHM'in anladığı bir gerekçe değil. Ama siz gerekçesiz olarak 10,5 aylık tutukluluğu devam ettirmeye karar veriyorsunuz" şeklinde konuştu.

MAHKEME BAŞKANI: BİR DAHA OLURSA SALONU BOŞALTIRIM

Uzmanların telefon görüşmesi yapılan bir kişinin telefonun ByLock olduğunu anlayamayacağını belirttiğini aktaran Bayraktar, "O zaman nasıl 112 telefon ve SMS ile sorumlu tutuluyor? Suç işleme kastı yok ki. Bir kimsenin 112 tane ByLock'çu SMS'i alması 'olağandışı' imiş. Ceza hukukunda nerede 'olağandışılık' yazıyor? Böyle delil olmaz. Müvekkilim bir gazeteci. Hiç telefon konuşması yapmasaydı, hiç SMS almasaydı o zaman sizler ya da sayın savcı, 'Kadri Gürsel bir gazeteci öyleyse kendini gizleyen bir kişi' diyecektiniz" ifadelerini kullandı.

Duruşmayı izleyenler Bayraktar'ın sözlerini alkışladı. Seyircileri uyaran mahkeme başkanı, "Bir daha olursa salonu boşaltırım" dedi.

Mütalaanın hukuka aykırı olduğunu savunan Köksal Bayraktar, Kadri Gürsel'in tahliye edilmesini talep etti.

'DOSYAYI EŞELEDİKÇE ADALETSİZLİK FIŞKIRDI'

Söz alan Cumhuriyet Vakfı İcra Yönetim Kurulu Başkanı Akın Atalay, "Tutukluluğuma devam sebebim tarafıma yöneltilen yardım suçuna ilişkin 'kaçıp delilleri karartmama' tedbiridir. Yani, yardım suçlamasına ilişkin peşin bir kanaat oluşmuştur. Hakimler Anayasa'ya ve kanunlara uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verirler" diye konuştu.

Anayasa'nın OHAL döneminde sınırlandırılabileceğini kaydeden Atalay, "Bu sınırlamanın ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağını söylüyor. Heyetinizin tutuklulukta geçirilen süreyi dikkate alarak bir karar vermesi gerekiyor. Hepimiz adalet göçüğünün altında yaşıyoruz. Öyle bir dava görülüyor ki dosyayı eşeledikçe adaletsizlik fışkırdı. Burada öyle bir dava görülüyor ki dosyayı eşeledikçe adaletsizlik fışkırdı. Ne olursa olsun adalet talebimden vazgeçmeyeceğim. Umarım toplumca bu büyük beladan sağ salim kurtuluruz." dedi.

'12 AYLIK YÖNETMENLİĞİMİN 10.5 AYINI CEZAEVİNDE GEÇİRDİM'

Atalay'ın ardından Cumhuriyet'in genel yayın yönetmeni Murat Sabuncu söz aldı. Sabuncu, şunlar söyledi:

"12 aya varan yayın yönetmenliğimin 10,5 ayını cezaevinde geçirdim. Cumhuriyet iddianamesinin bilirkişisi 28 yaşında, benim meslek hayatım kadar yaşı var. Hiç gazetecilik yapmamış biri. Manşetlerden cımbızlayarak bizi Türkiye'de adı terörle anılan herkese yardımla suçluyor. Hayatta en hakiki mürşit ilim değilse biz Atatürkçü değiliz, fikir ve ifade özgürlüğünü, adaleti savunmamak Atatürkçülükse biz Atatürkçü değiliz. Bu dava fikir ve ifade özgürlüğünün tarihine kara bir leke olarak geçti. Bu davayı yıl sonuna kadar bitireceğiz."

AHMET ŞIK: YILMAZ'A MESLEKTAŞIM DEMEKTEN UTANIRDIM

Sabuncu'dan sonra konuşan Ahmet Şık, "Kendisine tanınan yetki ve sorumlulukları kendi çıkarları için kullananlar her meslekte çıkıyor, keza medyada da çıkıyor. Asla bunlar içinde olmadım, olmayacağım da. Öyle olanlar da her ne kadar benimle aynı meslekte olsalar da 'meslektaşım' demedim, demeyeceğim. Çünkü bu mesleğe hakaret olur" dedi.

Savcı Hasan Yılmaz imzasıyla mahkemeye sunulan Karlov suikastıyla ilgili dosyayı hatırlatan Şık, şöyle devam etti: "Ben hakim ya da savcı olsaydım Hasan Yılmaz'a meslektaşım demekten utanırdım. Katledilen bir meslektaşınızla ilgili davaya konu olan şey bir telefon ya da savcı olsaydım Hasan Yılmaz'a meslektaşım demekten utanırdım. Katledilen bir meslektaşınızla ilgili davaya konu olan şey bir telefon.

O gün bütün gün adliyedeydim. Hakim ve savcıların, meslektaşları rehin alınmışken nasıl adliyeden kaçtıklarını gördüm. O gün telefonla konuştum, gazetede de bu şekilde yer aldı. Fahrettin Kemal Yerli beni çağırdı, avukatımla odasına gittim. 'Gazetecilik faaliyetimi sorgulamak kimsenin haddi değildir 'dedim ve aynı ifademi tekrarladığımı söyledim.

"Cezaevine girdim, önümüze klasörler geldi. Ben örgüt propagandasından tutuklanmışken diğer arkadaşlarımın dosyasına dahil edildiğimi gördüm.

Bunun da 'Ahmet'i içeride tutma' planı olduğunu anladım. Çünkü beni bu suçlamalarla tutuklu bırakamazlardı. Sabah'ta yeni bir haber 'Ahmet Şık'a Şok'. Çok da Şok olmuşum. Kim yazmış? Nazif Karaman. Bu daha önce de yapıldı. Daha önce Yeni Şafak'ın manşetiydim. Diyor ki 'Ahmet Şık Mihraç Ural'dan talimat aldı.'

Devlet gelip bana bu adam seni öldürecek, diyor benim talimat almam mümkün mü? Ya sizin heyetinizden biri, ya kaleminizden biri, ya da soruşturma savcılarından biri bu tetikçilere belge sızdırıyor. Böyle yargılama yapılmaz."

'NESNEL GAZETECİLİKTEN SUÇ ÇIKARMA GAYRETİ VAR'

Ahmet Şık, Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarla ilgili polis yazısında, "suç delili olarak değerlendirilebilecek..." ifadesinin geçtiğini belirtti.

Şık, "Tweetimde, Mert Altıntaş hakkında FETÖ soruşturması olup olmadığını sormuşum. Kaldı ki savcı, suikastı FETÖ, PDY yaptı diyor. O hala açık bir soruşturma, ya hukuk bilmiyor ya da ülke gündemini takip etmiyor. İran medyasından bir haber düşmüş, bunu duyurmuşum. Daha sonra bunun asparagas olduğu ortaya çıkmış, onu da duyurmuşum. Nesnel bir gazetecilik var ama savcının bu suç çıkarma gayreti var" ifadelerini kullandı.

'BEN GAZETECİYİM SORU SORACAĞIM'

Savcının da paylaşımlarda soru sorulduğunu aktardığını belirten Ahmet Şık, şunları söyledi:

"Ben gazeteciyim başka ne yapacağım. Dahası devletin yapması gerekeni yapıyorum. Kimse beni bununla FETÖ/PDY ile ilişkilendirme hadsizliğine girmesin. Hala diyorum, o zaman da dedim. Suikastçı Mert Altıntaş, El Nusracı olabilir ya da olmayabilir ama önemli olan polis olmasıdır. Bir cihatçı polis olabiliyor. Bunu sormayayım istiyorlar ki 15 Temmuz gibi olguları tartışmayalım. Ben bir gazeteci olarak bir konuyla ilgili şüphelerimi dile getiriyorum.

'Askeri kendi halkını katleden darbeci; polisi, cihat sloganları atan suikastçı; yargısı iktidar sopası; medyası lağım ama yaşasın başkanlık' demişim buna takmışlar. Nesi yanlış bunun. Ben böyle düşünüyorum ve böyle düşünmeye de devam edeceğim.

Kamuoyu kendisiyle dalga geçildiğini düşündü 'Ahmet Şık'a cemaatçi dediler' diye ki iddianameden düştü bu. PKK ve DHKP-C olarak geçti. E peki bu 'FETÖ'nün suçunu perdelemeye çalıştığı' ifadesini ne yapacağız? Bu suçlama PKK'ye mi DHKP-C'ye mi giriyor?"

Şık'ın konuşmasının ardından duruşmaya ara verildi.

'SAVCININ TEK DOĞRU İŞİ, EMRE'NİN DAVASINI BİRLEŞTİRMEK'

45 dakikalık aranın ardından avukat Tora Pekin konuştu. Dosyaya sonradan eklenen belgelere değinen Pekin, "Mesai saatinden sonra bu belgelerin dosya konması kötü niyetlidir" diye konuştu.

Emre İper'in dosyasında "kaçma şüphesi var" denildiğini aktaran Pekin, "Hangi delili karartacak? Savcı telefon incelenmesinin sonucunu beklemenizi istiyor. Emre İper kendisinden kaynaklanmayan sebeple mağdur durumdadır. Savcının yaptığı tek doğru işlem Emre'nin davasını Cumhuriyet davasıyla birleştirmesi. Çünkü bu Cumhuriyet davasıdır" dedi.

'İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NIN SONUNDA KALMIŞ BİR YARGILAMA'

İddianameyi eleştiren avukat Fikret İlkiz, "Bu iddianamenin dili yoktur ama dil çok önemlidir. Bir iddianamenin dili yoksa anlaşma olanağı da tartışma olanağı da yoktur. Örgüte üye olmamakla birlikte gazete, manşet ve yazılarıyla örgüt adına suç işlenebilir mi? Üye olmamakla birlikte yardım edilebilir mi?" şeklinde konuştu.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Ahmet Şık hakkındaki kararını hatırlatan İlkiz, şunları kaydetti:

"Hiçbir basın savcısı terör örgütü üzerine iddianame yazamaz, yazmamalıdır. Bazı uluslararası kararları sevmiyor olabilirsiniz. AİHM'in Ahmet Şık kararı vardır. Şık'ı sevmiyor olabilirsiniz ama böyle bir karar vardır. Devletin yargıladığı kişi aslında devletin demokratik meşruiyetini ve hatta devletin var olup olmadığını yargılarsa, verilecek en iyi yanıt: Venedik Komisyonu, 15 Mart 2016'da 'örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek' maddesinin kaldırılmasını tavsiye etmiştir. Terk edilmiş bir ceza hukuku anlayışıyla kaleme alınmış bir iddianame, İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda kalmış bir yargılamadır."

ARA KARAR AÇIKLANDI

Duruşmaya, 1 saat ara verildi. Aranın sonrasında ara kararı açıklayan mahkeme başkanı Ara kararların bir kısmı önceki ara kararlarımızla aynı. Emre İper ile ilgili kısıtlılık kaldırıldı. İncelenmemiş dijital deliller için bilirkişi incelemesine karar verildi. Can Dündar ve İlhan Tanır'ın yakalamalarının infazı bekleniyor" dedi.

6 kişinin tutukluluk halinin devamına karar verildiğini açıklayan mahkeme başkanı, "Bir kişiye yönelik bir arkadaşımızın muhalefet şerhi var Kadri Gürsel için. Sanıkların tutuklulukların devamına karar verildi. Diğer üç tanık dinlendikten sonra tutuklulukla ilgili daha sağlıklı karar vereceğiz" diye konuştu. Alev Coşkun, Rıza Zelyüt, Mehmet Faraç ve Leyla Tavşanoğlu tanık olarak dinlenecek.

Bir sonraki duruşma 25 Eylül'de, İstanbul Adalet Sarayı'nda görülecek.

'YARGININ CUMHURİYETE ADALET BORCU VAR'

Duruşma ardından basın açıklaması yapıldı. Duruşmaya umutla geldiklerini aktaran İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, şunları söyledi:

"Bugün büyük bir umutla geldik. Yargı bir nevi kendini yargıladı. Yargı tarafsızlığının söz edilmezliğinden büyük fırsatı da kaçırmış olduğumuzu düşünüyoruz. 2 hafta sonra Çağlayan'da bizim için bir ümit daha olacak. Yargının Cumhuriyet'e büyük bir adalet borcu var. Bu gerçekleşmedi ama. Çürütülmüş iddianameyle verilen kararın ardından üzüntü duyduk. Biz çalışmalarımıza ve umudumuza devam edeceğiz. Yargı bugün kendini yargıladı. Yargı tarafsızlığına ilişkin yeni umutlar elde edemedik."

Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu ise "Sonuna kadar direneceğiz. Bütün arkadaşlarımız adına söz veriyorum bütün gazeteciler cezaevine çıkana kadar savaşımız devam edecek" dedi.

TANAL: BAKIN AKİT NE DEMİŞ

Duruşma salonundan çıkarak, gazetecilere bilgi veren CHP'li Mahmut Tanal, mahkeme heyetinin bazı sorularına tepki göstererek, şunları söyledi: "Mahkeme, gazetecilere, 'Siz muhabiri nasıl işe alıyorsunuz?' diye soruyor. Cumhuriyet gazetesinin terör örgütleriyle hiçbir bağlantısı olamaz. Cumhuriyet gazetesini Fetö terör örgütüyle ilişkilendiriyorlar. 2005 tarihinde bu siyasi iktidar bu gazeteye baskı yapıyordu, şu an başka bir baskı uygulanıyor. Oysa 2002'de Cumhuriyet gazetesi uyarmış, 2005'te uyarmış. Bunları nazara almadılar. Ama bakın Akit ne demiş; "Gülen'i AKP kurtardı."

316 GÜNDÜR TUTUKLULAR

Cumhuriyet gazetesinin 17 yöneticisi ve çalışanı hakkında açılan davanın ilk beş oturumu, ilk duruşmanın yapıldığı Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde görüldü. Altıncı oturum ise ikinci duruşmanın görüldüğü Silivri Adliyesi'nde yapılıyor.

Duruşmada 316 gündür tutuklu bulunan Akın Atalay, Murat Sabuncu ve Kadri Gürsel ile 255 gündür tutuklu Ahmet Şık'ın tahliye talepleri reddedildi. 158 gündür tutuklu olan gazetenin muhasebe çalışanı Yunus Emre İper ise ilk kez mahkemeye çıktı.