DAİŞ “halife”si neyimiz oluyor? / 1

El-Mevla’nın ya da “halife”lik adıyla el-Kureyşi’nin isminin özellikle anıldığı iki büyük DAİŞ operasyonu var. İlki, Musul’un “fethi” ve idaresi, öbürü Şengal Ezidi soykırımı... Zaten kendisi, muhtemelen din bilgisinden ötürü kendisine layık görülmüş “profesör” lakabının yanısıra “yıkıcı” gibi, muhtemelen daha gerçekçi bir lakapla da anılıyor. DAİŞ Şura Konseyi’nin soykırım kampanyasındaki başarısından ötürü onu liderliğe yükseltmiş olabileceğini düşünmek bile insanı hasta edebilir.

Ümit Kıvanç yazar@gazeteduvar.com.tr

İki bölümlük bu yazıda, önce son ABD Özel Kuvvetler operasyonuyla, TC sınırının bir-iki kilometre ötesinde öldürülen DAİŞ “halife”si hakkında bilgi vereceğim, sonra operasyonun ve bu adamların oralarda -önceki “halife” de şimdikinin pek yakınındaydı- barınıyor olmasının ötesi berisi hakkında konuşacağız.

* * *

Geceyarısını biraz geçe, 3 Şubat’ın erken saatlerinde, İdlib’in kuzeybatısında ABD helikopterleri uçmaya başladı. İdlib-Afrin sınırına yakın, Türkiye sınırının hemen dibindeki bu alan, ABD hava araçlarının sıkça görüldüğü bir yer değil. Daha önce İdlib’in içlerine sadece nokta atış suikast operasyonları için gelmişlerdi.

Önce operasyonun Türkiye sınırına 500 m uzaktaki Deyr Bellut köyünde bir evi hedef aldığı haberi yayıldı. Sonra, baskının daha güneyde, sınıra biraz daha uzakta, ama bilemediniz 2 km mesafede cereyan ettiği anlaşıldı. Helikopterler Atme mülteci kampının 2 km kadar doğusunda, Atme kasabasının 800 m kadar kuzeyinde bulunan bir eve operasyon düzenlemişti. İndirme yapıp askerlerinin hayatını tehlikeye atacak kadar önemsediğine göre, ABD için evdeki hedef kişi çok önemli biri olmalıydı. Nitekim, gün ağardıktan, mesailer başladıktan sonra ABD Başkanı'nın bizzat yaptığı özel açıklamadan anladık ki, hedef büyüktü: İki saatten fazla süren operasyonda, DAİŞ’in el-Bağdadi’den sonraki lideri, “halifelik” adıyla Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi, ABD Başkanı Joe Biden’ın ifadesiyle “sahadan silinmiş”ti. Biden, “Amerikan halkı ve müttefiklerini korumayı ve dünyayı daha güvenli hale getirmeyi” amaçlayan operasyon için bizzat emir vermişti.

Kimdi, eşleri, çocuklarıyla beraber kendini havaya uçuran?

YERSEN KUREYŞİ

Başa geçtiğinde, El-Kureyşi’nin, asıl adı Emir Muhammed Said el-Selbi el-Mevla olan, el-Bağdadi zamanında da DAİŞ’in karar mekanizmasında yeralan, örgütün kıdemli yöneticilerinden Türkmen asıllı tecrübeli cihatçı olduğu tahmini öne sürülmüştü. Belirsizliği yaratan, örgüt adı olarak kullandığı ismi o güne kadar, istihbaratçılar dahil, kimsenin bilmeyişiydi. Üst kademesinin ezici çoğunluğu Iraklı olan örgütün, Iraklı olmayan bir lideri kolay kolay kabul etmeyeceği varsayıldığından, el-Kureyşi’nin Iraklı olması gerektiği düşünülüyordu. Nitekim sonradan, örgütte zaten iki numara gibi bir konumda bulunan Iraklı Türkmen cihatçı, yani el-Mevla olduğunda karar kılındı.

El-Mevla, 1976’da Telafer yöresinde El-Mehelebiye’de, iki eşinden yedi erkek dokuz kız çocuğu olan bir imam ve müezzinin en küçük oğlu olarak dünyaya gelmişti. Babası, Musul’un El Baas semtinde, Furkan Camisi’nde imamdı. DAİŞ Musul’u ele geçirdikten sonra El-Mevla da bu camide vaazlar verecekti.

Doğduğu yöre DAİŞ’in kalelerindendi. 2017’de yaklaşık yüz bin askerin katıldığı, dokuz ay süren harekâtla Musul DAİŞ’in elinden kurtarıldıktan bir hafta sonra örgütün hâlâ hakim kalabildiği bir yerdi. 10 Temmuz’da Musul’un tamamen kurtarıldığı ilan edilmişti, ama bir hafta sonra Iraklı yetkililer hâlâ “Telafer’i de kurtaracağız” açıklamaları yapıyorlardı.

DAİŞ’in yeni halifesinin etnik kökeni uzun süre tartışma konusu oldu. Türkmen çoğunluklu yörede dünyaya gelmişti, Türkmen olmalıydı. (Türkmenler 1300’lerin sonu-1400’lerden beri Telafer yöresinde yerleşik olduklarını söylerler.) Ancak Türkmen kökenliyse peygamber soyundan geliyor olamaz, dolayısıyla DAİŞ’e halife yapılamazdı. Buna karşı, onun mensubu olduğu aşiretlerin Kureyşi’lerle uzaktan akrabalık bağları olduğu öne sürüldü. Vaktiyle onu sorgulayan Amerikalılar daha sonra tartışma yaratacak bu ayrıntılara takılmamış, el-Mevla için kayıtlara “Arap” yazmışlardı.

Lâkin ağabeyi Adil’in Irak Türkmen Cephesi’ndeki faaliyetleri yüzünden arandığı için Türkiye’ye kaçmak zorunda kalması gibi bir gerçek vardı ortada. Irak’tan ABD askerlerinin çekilmesinden az önce de Musul Üniversitesi’ndeki Türkmen Öğrenci Birliği’nin başkanı olan kardeşi Ömer’in faili meçhul cinayete kurban gitmesinin yanısıra. Bu cinayetten ötürü El-Kaide suçlandıysa da kanıt bulunamadı. Türkiye’ye kaçan ağabeyi Adil’in aynı zamanda Irak istihbaratınca El-Kaide’yle ilişkilendirilmesi işi daha karmaşık hale getiriyor. Adil el-Mevla Türkiye’de de Irak Türkmen Cephesi faaliyetleriyle ilgili olarak bir süre ortalıkta gözükmüştü.

Yeni halifenin kökeni üst yönetimi çoğunlukla Araplardan meydana gelen DAİŞ içinde onun aleyhine bir durum gibi gözüküyorsa da, değildi; örgütte üst düzey Türkmenler vardı. Ebu Müslim el-Türkmeni, 2015 Ağustos’unda Musul’da, arabası havadan vurularak öldürülene kadar örgütün askerî hiyerarşisinde ikinci adamdı, yine Türkmen Abdul Ali el-Anbari, 2016 Mart’ında, Suriye’den Irak’a geçerken ABD kuvvetleriyle çatışmada can verene kadar teşkilatın öndegelen liderlerindendi.

El-Mevla, Musul Üniversitesi’nde Şer’î Hukuk okumuş, mezun olmuş, Baas döneminde (2001-2002) orduda piyade eri olarak 18 ay masabaşı görevlerde bulunmuştu. Saddam devrildikten sonra, 2007 Şubat’ında El-Kaide’ye katıldığı herhalde doğru, ancak “resmî” biyografisinde belirtildiği üzere, 2004’te tutuklanıp meşhur El-Bucca Hapishanesi’ne konduğu, selefi el-Bağdadi ile orada tanıştığı, dolayısıyla ileride DAİŞ’e dönüşecek Irak El-Kaidesi’nin en kıdemli militanlarından olduğu yanlış. Zira ABD ordusunun onun hakkındaki sorgu kayıtları yalnız 2008 yılına ait. Gerçi daha önce çeşitli cihatçı örgütlere katılmıştı, ama tutuklandığına dair veri yok. Camp Bucca’da el-Bağdadi’nin kurduğu şebekeye dahil olma, örgüt tabanı gözünde yeni liderin değerini artırmak için biyografisine eklenmiş gibi duruyor. Bu yaşamöyküsünde birçok tutarsızlık var. Ancak bunlar daha çok, el-Mevla’nın “derin teşkilat” adamı oluşundan kaynaklanıyor. Esrarengiz hadise gibi görülen, örgütteki aşırı hızlı yükselişi bile, bu zamana kadarki konumu bilindiğinde normal gözüküyor.

HAPİSHANE MACERASI

EL-Mevla’yı sorgulayan ABD’li hapishane yetkilileri, 326175 numaralı tutuklunun kendi yakasını kurtarmak için muhbirlik yaptığını, özellikle sonradan DAİŞ’e dönüşecek Irak İslâm Devleti (eski Irak El-Kaidesi) örgütündeki yabancılara karşı düşmanlığını açıkça ifade ettiğini ileri sürüyorlar.

Geleceğin halifesi, ABD’li sorguculara 88 ayrı kişiden sözetmiş, bunlardan 64’ünün Irak İslâm Devleti örgütündeki görevlerine dair temel bilgiler vermişti. Musul’daki teşkilata dair anlattıklarıyla, ABD’liler 40 kişinin adını ve görevlerini içeren bir şema hazırlayabilmişlerdi. Tabiî verilen isimlerin hepsi “savaşçı adları”ydı ve el-Mevla’nin bu ifadelerini tasarlarken sorguculara ne kadar oyun oynayabildiği anlaşılmış değildi. Yine de o esnada yakalanmış ya da sahada aktif olan 14 kişi hakkında verdiği bilgilerin işe yaradığı söyleniyor. Daha fazlası da var, ayrıntısına girersem laf çok uzayacak.

El-Mevla 6 Ocak 2008’de Musul’da yakalandığında, ABD Merkez Komutanlığı ertesi gün, “Irak El-Kaidesi’nin şehirdeki teşkilatının ikinci adamı olduğu şüphesiyle aranan bir kişi yakalandı” açıklaması yapmıştı. Açıklamada, bu kişinin “yasadışı bir mahkeme sisteminde yargıçlık yaptığı, insan kaçırma emirleri ve infaz hükümleri verdiği” de yeralıyordu. Musul’da bir ara sahiden de ikinci adam olan El-Mevla 2009’da, ABD-Irak arasındaki anlaşma üzerine hapishaneler boşaltılırken serbest kaldı.

SOYKIRIMCI, KÖLECİ

El-Mevla’nın ya da “halife”lik adıyla el-Kureyşi’nin isminin özellikle anıldığı iki büyük DAİŞ operasyonu var. İlki, Musul’un “fethi” ve idaresi, öbürü Şengal Ezidi soykırımı. Özellikle Ezidi kadınların köleleştirilmesi konusunda örgüt içinde ciddî tartışmaların yapıldığı, El-Mevla’nın hem Ezidi hem Hıristiyan kadınların köleleştirilmesini ısrarla savunduğu, öndegelen bazı örgüt liderlerinin bunlara karşı çıktığı, el-Bağdadi’nin ortayolu bularak, “Ezidileri köle yapalım, Hıristiyanları yapmayalım” kararına vardığı, bu çözümün yine de el-Mevla için zafer sayıldığı, onun örgüt içindeki etkinliğini artırdığı kabul ediliyor.

El-Bağdadi’nin yardımcılığına bu marifetlerinden sonra yükseldiği söyleniyorsa da, örgüt içinde Bağdadi’nin liderliğine rıza göstermeyenlere karşı giriştiği acımasız icraatın bunda payı olduğuna inananlar da var. Zaten kendisi, muhtemelen din bilgisinden ötürü kendisine layık görülmüş “profesör” lakabının yanısıra “yıkıcı” gibi, muhtemelen daha gerçekçi bir lakapla da anılıyor. DAİŞ Şura Konseyi’nin soykırım kampanyasındaki başarısından ötürü onu liderliğe yükseltmiş olabileceğini düşünmek bile insanı hasta edebilir.

Daha büyük ve gerçekçi ihtimal, el-Bağdadi’nin kendisinden sonra başa geçecek yöneticiyi vakitlice tayin etmiş olması. Hem de böylece kendisi için gözünü kırpmadan herkese her şeyi yapabilecek birinin sadakatini garantiye almış olması. El-Mevla’nın -el-Bağdadi’nin ölümünden hemen iki gün sonra- yeni lider ilan edilişindeki sürat, böyle bir hazırlığın varolduğuna delalet. Zaten Irak istihbaratı, el-Bağdadi’nin ölümünden iki ay kadar önce, ona bir hal olursa yerine geçmesi muhtemel kişinin el-Mevla olduğunu ileri sürmüştü. Bağdadi’nin, Musul’u kaybettikten bir süre sonra yayımladığı videodaki yüzleri buzlandırılmış üç kişiden birinin de el-Mevla olduğu sanılıyor. “İslâm Devleti”nin yeni halifesi hakkında bilgi toplamak için epey uğraşan BBC muhabiri Feras Kilani’nin özel olarak DAİŞ liderlerinin izini süren Irak askerî istihbarat birimi “Şahinler”den edindiği bilgiye göre, hattâ, el-Bağdadi son zamanda bu adamı çatışma sahalarından çekmiş, ilerisi için korumaya almıştı.

El-Mevla başa geçtiğinde cihatçıların dış çemberinden homurtular yükselmişti. Hoşnutsuzluğun başlıca kaynağı, “el-Kureyşi”nin DAİŞ destekçileri ve yurtdışından gelip örgüte katılanlar arasında hemen hiç tanınmayışıydı. “Göstermelik halife mi bu!” diyenler itirazlarını cihatçı forumlarında dile getiriyorlardı. El-Mevla, destekçilerine görüntülü mesajla seslenmeyen ilk liderdi. Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi’nin Emir Muhammed Said el-Salbi el-Mevla adında -veya Hacı Abdullah veya Abdullah Kardaş adında- gerçek bir örgüt yöneticisi olarak teşhis edildiğini ABD ve Irak istihbaratları resmen açıklayana kadar homurdanmalar sürmüş, cihatçı forumlarını takip edenlerin aktardığına göre. ABD’nin el-Mevla’yı “tescilli terörist” olarak niteleyişi şüphesiz onun liderliğini cihatçı camiada inanılır kılmış, başına konan 10 milyon dolarlık ödül, itibarını artırmıştır.

Tabiî örgüt çekirdeği ve asıl teşkilatçıları arasında izlenim ve duygu farklıydı. Çünkü yeni “halife” oralarda tanınmayan bilinmeyen biri değildi. Aksine. Nâmı yürümüştü. Helaya bile silahsız gitmeyen cinsten, kaşarlanmış, acımasız bir yeraltı teşkilat insanı olduğu anlaşılıyor. DAİŞ elindeki bütün toprakları kaybedip Bağuz’da topluca teslim olmak zorunda kaldığında, El-Mevla oradan ayrılmış, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) denetimindeki yerlerde yeraltı faaliyeti sürdürmek üzere izini kaybettirmişti. Buna karşılık, özellikle DAİŞ’in elindeki Musul’da, örgütün ideolojisine uygun din eğitimini kurumsallaştırmak, din bilgisi yüksek eleman yetiştirmek için giriştiği-yönettiği işler de var. Yani “alimliği” de kabul edilmiş, önemsenen bir cihatçıydı.

- DEVAM EDECEK -

Tüm yazılarını göster