Bütün dünyanın gözü, kulağı elbette Rusya-Ukrayna savaşında. Ancak Orta Doğu ve Arap ülkelerinde de çok çarpıcı bir dizi ziyaretler, liderler seviyesinde buluşmalar ve zirveler art arda gelmeye başladı.
Tarihi olarak değerlendirilebilecek bu gelişmeleri Doğu Akdeniz ve Orta Doğu Araştırmalar Merkezi başkanı Dalia Ziada ile konuştuk.
Ukrayna savaşının yansımaları ve etkileri ile birlikte Orta Doğu’da durum ne?
Aslında bölgede Ukrayna-Rusya savaşından bağımsız olarak, geçtiğimiz ağustos ayından beri bazı gelişmeler devam ediyor. Amerika’nın Afganistan’dan çekilmesinden beri Orta Doğu’da bir çeşit panik başladı. Herkes ‘doğru yolda mıyım?’, ‘kavgalı olduğum taraflarla ilişkilerimi onarabilir miyim?’ gibi sorular sormaya başladı.
Eğer bu sürece bir isim vermek gerekirse, şu anda bölgemizde olan şeyin tam olarak bir panik diplomasisi olduğunu söyleyebilirim.
Herkes bir telaşla bir yerlere koşturup ABD (Orta Doğu’dan çekildiğinde) sonrası yalnız kaldığımızda kaybolma endişesi ile hareket ediyor.
Açıkçası Ukrayna-Rusya savaşı bu sorunu daha da büyütüp daha büyük bir baskı yarattı. Ayrıca bazı bölge ülkelerinin omuzlarındaki yükü de arttırdı. Özellikle, Arap körfez ülkelerinin. Çünkü bu ülkeler bölgenin doğu kapısı gibiler ve Afganistan meselesinden ilk etkilenen ülkeler oldular. Şu anda bölgenin özellikle ekonomik açıdan kalkındırılması gibi bir sorumlulukları da var.
Mesela Mısır’da Rusya-Ukrayna savaşının doğrudan sonuçlarından biri ekonomik kriz oldu.
Evet, bölge ülkeleri arasında gelecek tehlikelere karşı bir çeşit dayanışma var. Ancak bu dayanışma da organize ve sakinlik içinde değil panikle gerçekleşiyor.
Türkiye’de de inanılmaz tartışmalar var. Kimileri NATO’dan çıkmalıyız diyor, kimileri Rusya ile bütün bağları kesmeliyiz diyor. Herkes bir çıkış belirlemeye çalışıyor.
NATO üyesi ve Amerika’nın bölgedeki en güçlü müttefiklerinden olan Türkiye dahil bölgedeki birçok ülkenin sorunu aynı. Mesela Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ABD sebebiyle zorluklar yaşıyor. En önemli şey Beyaz Saray’ı kimin yönettiği… ‘Bizim için iyi biri mi, kötü biri mi?’… Ne yazık ki, kendi geleceğimizi kontrol edemiyoruz, sorun da bu.
Rusya-Ukrayna savaşı Mısır’da ve bölgede günlük hayatı nasıl etkiliyor?
2021’in Aralık ayında IMF Mısır ile ilgili bir rapor yayınladı ve Mısır’ın doğru yolda olduğunu ve ekonomik kalkınma hedefleri çerçevesinde ilerlediğini, 2022 sonunda Mısır’ın bölgede Suudi Arabistan’dan sonra ikinci büyük ekonomi olmasını beklediklerini belirttiler.
Aniden savaş geldi, bu rapordan sadece 2 ay sonra bir kez daha ekonomik krize geri döndük. Fiyatlar çıldırmış gibi artıyor. Dün 10 Mısır lirası olan şey bugün 15-16 lira. Enflasyon oranı yüzde 10 ile 15 arasında değişiyor. Bu belirsizlik nedeniyle insanlar ne yapacaklarını bilmiyor, bazıları dolar almaya çalışıyor ve bütün bunlar yeni bir kriz hissiyatı yaratıyor.
Mısır açısından en önemli mesele buğday ki, ekmek her zaman masada vardır, ekmeği seviyoruz. Şimdi diyorlar ki, ‘savaşın ne kadar süreceğini bilmiyoruz, bu nedenle çok fazla ekmek yiyemezsiniz.’
Şimdi Mısır hükümeti buğdayı başka yerlerden temin etmek için Fransa gibi buğday üreticisi başka ülkelerle konuşuyor. Ancak nihayetinde Mısır, (buğday ve tahıl) ihtiyacının yüzde 80’ini Rusya’dan ve Ukrayna’dan ithal ediyor.
Hükümetin buğday ve diğer konulardaki sorunlara ne kadar dayanabileceğini bilmiyoruz.
Elbette şu anda (Mısır için) körfez ülkelerinin oldukça cömert finansmanı çok önemli ancak nihayetinde bir krizdeyiz ve bu finansman 100 milyonun üzerinde bir nüfus için yeterli değil.
Bölgede son birkaç hafta içinde gerçekleşen ziyaretlere ve zirvelere gelmek istiyorum. Önce Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad Birleşik Arap Emirlikleri’ne gitti. Sonra BAE Emiri Bin Zayed, Ürdün Kralı Abdullah, Mısır lideri Sisi ve Irak Başbakanı Kazımi Ürdün’de buluştu. Bin Zayed, Sisi ve İsrail Başbakanı Benett Mısır’ın Şarm El Şeyh kentinde görüştü. Ve son olarak İsrail’de ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile İsrail, Mısır, Fas, Bahreyn ve BAE dışişleri bakanları 5’li zirve yaptı. Ne oluyor?
Öncelikle daha önce bahsettiğim panik diplomasisi ki, etrafımızda bir sürü şey oluyor ve liderler neler olduğunu, birbirlerine gerçekten güvenip güvenemeyeceklerini anlamaya çalışıyor. Bildiğin gibi, bu coğrafya çatışmalarla dolu ki buna bölge ülkelerinin birbirleri ve hatta her birinin kendi içindeki çatışmalar da dahil.
Mesela aynı aşiretlerin mensupları ve kuzenler arasında sürekli rekabet var; Katar ve BAE gibi. Aslında kuzenler…
Bölgemiz çatışma ile birlikte anılıyor. Ancak şimdi aşiretler arasındaki küçük ya da Arap-İsrail sorunu gibi büyük bütün çatışmaları, mücadeleleri bir kenara koymaya zorlandığımız şartlar var.
Er ya da geç idrak etmemiz gerekiyor ki, ABD (bölgeden) çekiliyor ve Avrupa da zayıflıyor. Daha fazla bel bağlayabileceğimiz bir Batı olmayacak.
Şimdi ya hep birlikte bu gemiyi yüzdüreceğiz ya da hep birlikte batacağız. Dolayısıyla bütün bölge ülkeleri bu hissiyat dolayısıyla iyi ilişkilerini güçlendirip sorunlu ilişkilerini tamir etmeye çalışıyor.
Açıkçası, uzun dönemli kalıcı barış sağlanması amaçları ile hareket ettiklerini de düşünmüyorum. Daha çok ‘şimdi birbirimize zarar vermeyeceğiz’ seviyesindeler…
Bölgedeki bu ‘barış akımının’ ortaya çıkmasını zorlayan sebepler neler?
Öncelikle herkes birbirinden ‘bir diğerine zarar vermeyeceği’ konusunda emin olmaya çalışıyor. Ayrıca kronikleşmiş sorunlara çözüm bulmak. Mesela, Irak ve Ürdün Mısır ile neden görüşüyor? Çünkü elektrik sorunları var ve Mısır’dan elektrik istiyorlar. Doğal gaz istiyorlar ki, Mısır’da gaz var.
Peki Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve hatta Katar ile neden çalışıyor? (Katar, Mısır’da Müslüman Kardeşleri ve Mursi’yi açıktan destekledi. Mısır’ın şimdiki yönetimi Müslüman Kardeşler’i terörist olarak tanımlıyor) Çünkü Mısır’ın Körfez ülkelerinin parasına ihtiyacı var.
Körfez ülkeleri niye Mısır’a yardım ediyor? Çünkü herkes bölgede istikrar istiyor. Eğer ekonomik krizler devam ederse, işler kötüye giderse insanlar bir kez daha sokaklara iner, gösteriler başlar ve tekrar eskiye döneriz.
Ya da BAE neden Şam’a kapıları açıyor?
Bence amacı Suriye’deki Rus ve İran nüfuzu. İran Suriye’de ve özellikle Irak’ta politik kararların alınmasında ve milisler üzerinden çok etkili.
Bunun yanı sıra Rusya’nın Suriye’deki nüfuzu Arap Körfez ülkelerini ve bölgenin geri kalanını korkutacak kadar büyük. Bölge ülkelerinin Amerika ile sorunları olsa da bölge açısından mesela BAE, Amerika’nın favori müttefiklerinden.
(Bölge ülkeleri) Zaman zaman Rusya ile işbirliği yapıyor gibi görünseler de her zaman batı kampında oldular.
Bu nedenle BAE ve diğer ülkeler Esad’a ulaşmaya, Suriye’yi Arap Birliği’ne geri getirmeye çalışıyorlar.
İran nüfuzu neden bu kadar büyük korku yaratıyor?
İran İslam Devrimi’nden sonra İran Arap ülkelerini değil İsrail’i hedef almıştı. Ancak Arap Baharı döneminde İran destekli milisler güç boşluğundan faydalanabileceklerini düşünüp, ‘evet, artık bizim zamanımız geldi’ demeye başladılar. Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Yemen’de güçlendiler.
Bölge ülkelerinin İran’a karşı ile İsrail ile yakınlaşmasının sebebi de bu mu?
Arap Baharı döneminde İsrail’in bundan faydalanıp Sina bölgesini ele geçirmeye çalışacağını düşünenler vardı. Bunun aksine İran tarafından desteklenen HAMAS Sina’da bir bölgeyi almaya çalıştı.
Diğer taraftan bölgedeki bazı ülkeler mesela BAE, İsrail’in kuruluşundan çok sonra ortaya çıktı. “İsrail ile niye sorun yaşıyoruz? Filistinliler sebebiyle mi? Filistinliler umurumuzda değil” diye düşünmeye başladılar.
Daha sonra 2020’de İbrahim Anlaşmaları’nı yaptılar. Şunu fark ettiler; ‘günün sonunda İsrail bir devlet. Daha önce şeytan olarak tanımlamış olsak da uzlaşabileceğimiz bir şeytan.’
Ayrıca farklı gerekçeler de var. Mesela Mısır ve İsrail, Akdeniz’e komşuluk üzerinden bağlantılı. (Bölge ülkeleri ile İsrail arasında) Bir çeşit karşılıklı ekonomik çıkarlar ve ihtiyaçlar üzerinden ilişkiler başladı.
Bölge ülkelerini birbirlerine bağlayan yeni prensipler var mı? Arap milliyetçiliğinin yeniden yorumlanmış versiyonu gibi… Arap kimliği üzerinden yakınlaşma ama her bir ülkenin kendi ulusal çıkarlarını öncelik görmesi gibi bir yaklaşım var gibi görünüyor.
Evet, ancak ben bunu pragmatizm olarak adlandırırdım; bölgede pragmatizmin yükselişi.
Bizler duygusal toplumlarız. “Bütün Araplar birleşmelidir” gibi retoriklerle hareket etmemizin sebebi bu ki, Araplar asla birleşmedi.
Arap Baharı’ndan sonra birçok Arap ülkesi “biz birbirimizden farklıyız. Kuzey Afrika’daki bir ülke körfez ülkesinden farklı” diye düşünmeye başladı.
Mısır’a bakacak olursanız, Sisi yönetime geldiğinden beri yani 2014’ten beri Firavunlara uzanan geçmişimiz üzerinden bir milliyetçiliğin yükselişini görürsünüz.
Evet, bu oldukça sıra dışı bir durum. Hele de Müslüman kimliğinin yüz yıllarca ısrarla vurgulandığı bir ülkede…
Daha önce Müslüman olmakla Mısırlı olmak arasında bir denge vardı. Bugünlerde aksine bir eğilim var. Mesela sosyal medyada çok sayıda insan isimlerini hiyeroglif sembolleri ile yazıyor.
Mısır’daki Müslümanların, Hristiyanların, Yahudilerin, az sayıdaki Bahailer gibi azınlıkların ve hatta sosyo-ekonomik açıdan makasın iyice açıldığı toplumsal tabakaların tek ortak noktası bu sanırım; firavunlara uzanan ortak kök.
Özellikle Arap Baharı döneminde Mısır’da çok derin bir kutuplaşma ortaya çıktı. Sanırım buna karşı böyle bir şey yaptılar.
Diğer taraftan BAE yeni trendin en güzel örneği… 10 yıl önce düşünülemeyecek bir şekilde ticaret, yatırım, projeler, start up’lar için bir merkez haline geldi.
Bütün bölge ülkeleri ihtiyaçlarına, çıkarlarına göre hareket ediyor.
Son olarak Negev Çölü’nde yapılan zirveye Suudi Arabistan katılmadı. İsrail ile barışma konusunda kafası mı karışık? Hava sahasının İsrail tarafından kullanılmasına izin verdi.
Suudi Arabistan şu anda şöyle bir politika yürütüyor; süreçlerde hemen görünür olmamaya çalışıyor. Mesela petrol meselesinde (ABD’nin üretimi artırma çağrısı) gaz ve petrolü, ABD ve Batının bazı konularda Suudi Arabistan’ın çıkarları doğrultusunda adım atmasını sağlamak üzere baskı amaçlı kart olarak kullanıyor. İsrail’e de aynı şekilde bir kart olarak bakıyor. Uygun zamanı yani İsrail kartının ABD’den, Batıdan bir şey almasını sağlayacağı zamanı bekliyor. Zaten Suudi Arabistan’ın gazı, petrolü, parası var, İsrail Suudi Arabistan’a bir tehdit değil; İsrail ile acilen barışması, doğrudan ilişki kurması için bir gereklilik yok.
Suudi Arabistan bu diplomatik ilişkiler döngüsünün hep içinde ancak görünmez üye.