Öyle bir hafta sonundan çıktık ki gündemi neresinden
yakalayacağımızı şaşırdık.
Önce ABD’nin 45. Başkanı Donald Trump’ın koltuğunu kaybettiği
kesinleşti.
Yaklaşık 24 saat sonra ise Türkiye’nin Hazine ve Maliye Bakanı
Berat Albayrak, kişisel Instagram hesabından bir istifa mektubu
yayınladı.
Albayrak’ın “at izinin it izine karıştığı” bir dönem vurgusu
yaptığı mektup “Allah sonumuzu hayreylesin” temennisi ile
noktalanmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı ve 7 Kasım 2020’ye
kadar Türk ekonomisinin mutlak patronu konumundaki Berat
Albayrak’ın iktidar içindeki gücünü kaybettiği kesinleşmeden bu
tarz bir mektup kaleme almasının ya da aldırmasının mümkün
olmadığını hepimiz biliyoruz. Bugüne kadar kol kırılıp yen içinde
kalmış, Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi partisi içinden gelen sert
eleştirilere rağmen hep damadı Berat Albayrak’ın arkasında kapı
gibi durmuş, ekonomiyle ilgili kritik kararları Albayrak ekibinin
yönlendirmesine izin vermişti. Kayınpederi kendisine kalkan olmaya
devam etseydi Albayrak bu son vartayı da atlatırdı. Türk Lirası'nın
yabancı para birimleri karşısında erimesini mesele dahi etmediğini
ilk kez söylemiyordu. Israrlı olduğu faiz ve para politikaları AKP
cenahını daha önce de birkaç kez karıştırmıştı. Her seferinde
ağabeyinin kontrolündeki Pelikan medyasını da stratejik olarak
kullanarak kayınpederini ikna edip yoluna devam etmişti. Ancak
anlaşıldığı üzere Berat Albayrak’ın kendine atfettiği “veliaht”
rolünün hükümet içinde neden olduğu yarılmalar artık gizlenecek
saklanacak boyutu aştı. Daha önemlisi belli ki Erdoğan’ın
masasındaki kamuoyu araştırmaları ekonominin kötü yönetiminin
kendisine iktidarı kaybettirebileceği konusunda alarm veriyor.
Erdoğan’ın 7 Kasım’ın erken saatlerinde Merkez Bankası Başkanı
Murat Uysal’ı görevden alıp yerine Cumhurbaşkanlığı Strateji ve
Bütçe Başkanı Naci Ağbal’ı atarken Albayrak’a haber dahi vermemiş
olması Ankara kulislerinden sızan kıymetli bir detay. Keza
Cumhurbaşkanının Ağbal ile yaptığı ilk toplantıya Albayrak’ın davet
edilmemiş olması da. Fısıltı gazetesinin manşeti ise bana kalırsa
Albayrak’ın istifası kabul edilmesin de bir “Süleyman Soylu anı” da
kendisi yaşayabilsin diye kayınpederi nezdinde kulis yaptırmaya
çalışmış olması.
İstifanın kabul edilmiş olmasının Albayrak’ın paylaşımından
yaklaşık 26 saat sonra kamuoyuyla paylaşılması, koskoca bir gün
boyunca Türkiye medyasının yüzde 90’ının ölü taklidi yapması da
elbet ‘başkanlık sistemi’ diye paketlenen tek adam rejiminin
dinamikleri konusunda turnusol işlevi gördü.
Zamanlamayı manidar bulma geleneğinin pek güçlü olduğu ülkemizde
Albayrak’ın zorunlu istifasını Erdoğan hükümetinin Amerikan siyasi
sistemi içindeki tek müttefiki Donald Trump’ın başkanlığı
kaybetmesinin sonucu olarak yorumlayanlar oldu. Bu yorumu yapanlara
göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, Albayrak’ı hükümet içindeki kilit
görevinden istifa etmeye zorlayarak ABD’nin yeni Başkanı Joe Biden
döneminde hız kazanması kuvvetle muhtemel olan Halkbank davasının
olası sonuçlarıyla ilgili ön almaya çalışmıştı. Zira Biden’ın
Trump’ın yaptığı gibi Adalet Bakanı kanalıyla savcılık makamı
üzerinde nüfuz kullanmaya çalışmayacağını en iyi Beştepe
biliyordu.
Ben şahsen Erdoğan’ın için bardağı taşıranın iç dinamikler
olduğu kanaatindeyim. New York’taki Güney Bölge Federal Mahkemesi
savcıları tarafından hazırlanan ve 15 Ekim 2019’ta kamuoyuna
açıklanan Halkbank iddianamesinde evet Berat Albayrak’tan söz
ediliyor. Ancak Albayrak’a ne şekilde atıfta bulunulduğuna dikkatle
bakmak lazım. İddianamenin 33. sayfasındaki ifade şu: “Aralık
2013’te Türkiye’de tutuklanan Reza Zarrab Şubat 2014’te rüşvet
vererek serbest kaldı. Serbest kaldıktan sonra Halbank’ın yeni
genel müdürüne ve Hakan Atilla’ya yeniden yaklaşarak ABD
yaptırımlarını by-pass eden sistemi yeniden başlatmayı önerdi.
Halkbank içinde bazıları sistemin devamını desteklese de yeni genel
müdür Zarrab’ın tutuklanmış olması ve kötü şöhreti nedeniyle
gereksiz dikkat çekeceklerinden kaygılıydı. Ancak Zarrab’ın ricası
doğrultusunda dönemin Türkiye Başbakanı ve kurmayları -ki
aralarında hükümette farklı görevlerde bulunmuş bir akrabası da
vardı- Halkbank’ın yatırımları by-pass etmeye yönelik sisteme
dönmesi için talimat verdiler.”
Yani New York Güney Bölge Savcılığı isim vermeden de olsa İran’a
yönelik ABD yaptırımlarını delme talimatının Halkbank’a doğrudan o
dönemde başbakanlık görevini yürütmekte olan Cumhurbaşkanı Erdoğan
tarafından verildiğini iddia ediyor. Berat Albayrak’a tek atıf
“Erdoğan ve kurmayları” ifadesinin altında yapılmış. İddianameyi
yazanlar uzay boşluğunda yaşamıyor. Onlar da biliyor Erdoğan
rejiminin dinamiklerini. Dolayısıyla da eğer dava sürecinde iş
oraya gelecekse Berat Albayrak’ın hükümetten uzaklaştırılmış
olmasının mahkemenin potansiyel olarak ağır bir ceza kesip
kesmeyeceği noktasında bir etkisi olmayacaktır. Bu arada davanın
bir sonraki duruşmasının 1 Mayıs 2021’e ertelendiğini hatırlatayım.
Sanıyorum o zamana kadar Washington, S-400 yaptırım paketini çoktan
devreye sokmuş olacaktır. Dolayısıyla da Halkbank davası Türkiye
ile ABD arasındaki diğer kritik dosyaların hızına paralel
ilerleyecektir.
Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan, iç dinamikler nedeniyle almak
zorunda kaldığı Berat Albayrak kararının önümüzdeki dönemde tanık
olacağımız Biden yönetimi ile yeni sayfa açma çabalarına da katkısı
olacağını düşünüyorsa haklı. Washington’da Türkiye dosyasını takip
eden ve Biden yönetiminde kritik görevler alması beklenen
Demokratların hepsi Trump döneminde Ankara ile işlerin çoğu kez
devlet kurumları devre dışı bırakılarak “damatlar kanalı” üzerinden
yürütüldüğünü biliyor. Biden ekibi göreve geldiğinde ilk
yapacakları iş Ankara’ya geleneksel devletlerarası ilişki
çerçevesini sert bir biçimde hatırlatmak olacaktır. Trump dünyasına
kendisini “veliaht” olarak kabul ettirmeye çalışan Berat
Albayrak’ın yeni resimde yer almayacak olmasını Biden ekibinin
kendi açılarından ferahlatıcı bir gelişme olarak not ettiğine hiç
şüphem yok. Ancak 20 Ocak’ta Beyaz Saray’a taşınacak olan Biden
ekibiyle tanımlanacak yeni ilişki rotasını asıl olarak Rusya
dosyası belirleyecek. Onun üzerine yazacak daha çok fırsat olacak
nasılsa.