Demokratik işleyişi mümkün kılacak yargısal denetim işlevi ile Kamu idaresini, hem idare hukukuna hem insan hakları hukukuna uygunluk yönünden denetleyecek, dengeleyecek bir mekanizma Danıştay. Ancak işlevini yerine getirmekten kaçınışını birtakım hukuk oyunlarıyla perdelemeye çalışmak oldu son zamanlardaki tek kaydadeğer becerisi(!). İstanbul Sözleşmesi hakkındaki tek taraflı fesih kararına yönelik yürütmeyi durdurma istemli iptal taleplerini içeren başvurulara dair, hukukun gereği olan yetkilerini kullanmaktan kaçındığı görülüyor. Kadın örgütleri Danıştay’a hitaben yürütmeyi durdur çağrısı ile "Danıştay neyi bekliyor?" sorusunu yöneltirken sayaç tutuyorlar. Sosyal medyada görmüşsünüzdür EŞİK Platformun “son 9 gün” sayaçlarını, ki sizler bu yazıyı okurken artık 8 güne düşmüş olacak. Ancak Danıştay, görevini yerine getirmiyor. Kamu idaresini hukuka uygunluk yönünden denetleme işlevini yerine getirmeyen bir idare hukuku organı da bu haliyle kendi kendisini kapatma yolunda ilerliyor. Kanımca başvurular tamamen haklı ve idari karar tümüyle hukuka aykırı olduğu için Danıştay da hukuku bir yana bırakıp zamana oynuyor.
Evet, Danıştay avucundaki sıcak patatesten (Handing the hot potato) kurtulmanın yolunu takvim hesaplarında bulmuş görünüyor ki, ülkenin hal ve gidişine bakarak tahminler de bu yöndeydi. Tahminlerin yönü de ülkenin hali de birtakım gerçeklere dayansa da, yüksek yargının anti-hukuk düzeni kurulumundaki sorumluluğunu görmezden gelmeyi değil bilakis göze sokmayı gerektirir. O nedenle gerçekleştirildi başvurular. Ve tabii çıkmadık candan ümit kesilmez denilerek bir ihtimal insanın, insan haklarının, kadın ve çocukların, LGBTİ+ların, göçmenlerin, engellilerin, yaşlıların şiddetten korunmasını hukukun gereği ve idarenin görevi sayması umuduyla yapıldı onca Danıştay başvurusu. “İVEDİLİKLE ELE ALINMASI İSTEMLİDİR” ibaresiyle başvurusunu tekrarlayan Av. Yelda Koçak, Danıştay 10. Dairenin İstanbul Sözleşmesi hakkındaki Cumhurbaşkanı kararının iptali için yapılan başvurulara ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakmakla yükümlü olduğunu belirtiyor. 23 Mart tarihli ve “anayasaya aykırılık ve tam kanunsuzluk nedeniyle yok hükmünde olmasının yanı sıra karın uygulanmasının telafisi güç ve imkânsız zararlara yol açacağından yürütmesinin durdurulması talepli” dava dosyası hakkında ilk incelemenin 25 Mart tarihinde gerçekleştirildiğini belirtiyor.
Cumhurbaşkanı kararı 20 Mart tarihliydi. 23’ünde dava dilekçesi veriliyor. 25’inde ise Danıştay 10. Daire dosya üzerinde ilk incelemesini gerçekleştiriyor. Buraya kadar her şey normal, beş gün içinde yüksek yargı gerekli ilk işlemi yapıyor. Ancak ivedilikle ibaresini içermesine rağmen yürütmeyi durdurma talebine ilişkin kararını erteliyor ve bu ertelemeyi bir aydan uzun bir süre sonra 27 Nisan'da veriyor. Oysa İstanbul Sözleşmesi tek taraflı fesih usulleri konusunda zaman çok önemli çünkü ülkelerin tek taraflı fesih bildirimi üç ay sonra uygulamaya girmekte. Türkiye için bu tarih 1 Temmuz. Avrupa Konseyi Sekretaryası da tek taraflı fesih kararından sonra, yine Resmî Gazete'de yayınlanan ikinci Cumhurbaşkanı kararı da bu tarihi belirtmişti. Ve bu tarihler zaten İstanbul Sözleşmesi hükümlerinin gereği idi. Tüm bunları hepimizden daha iyi bilen yüksek yargıçlar için 27 Nisan tarihli ara karar ile Cumhurbaşkanından savunma istiyor. Yürütmeyi durdurduktan sonra savunma alabileceği halde yürütmeyi durdurma talebi hakkında karar vermeyi savunma sonrasına ertelediğini bildiren bir ara karar veriyor. İdareden savunma isteme konusunda yasal süre 30 gün ama ivedilik gerekçesiyle bu süreyi Danıştay 10. Dairenin 15 günü indirmesi mümkündü. Yani yargı hem yürütmeyi durdurma hem de savunma süresini kısaltma konusunda yetkilerini kullanmamayı seçmişti.
Bu kadar engel yetmemiş ki aşağıda tam metnini vereceğim dilekçede ifade edildiği üzere 27 Nisan tarihli bu ara kararın davalıya tebliği bir ay daha geciktirilerek 28 Mayıs'ta gerçekleştiriliyor. Savunma süresinin de 15 güne indirilme imkânı varken ivedilik gereği dikkate alınmıyor. Ve hoop, yüksek yargının takvim kılıfıyla idarenin cevap son tarihi 2 Temmuz'a sarkıveriyor. Haziran’ın son on günündeyiz ve hâlâ cevap gelmedi Cumhurbaşkanından. Sözleşme hakkındaki iç hukuka aykırı kararın 1 Temmuz'da uygulamaya gireceğini düşünürsek ertesi güne denk gelen son tarihte bir cevap vermeye ihtiyaç duyar mı, bilinmez. Tek karar vericinin hukuki savunma yapmak zorunda kalacağı belki de bu tek karardı. Yargı ustalıkla Cumhurbaşkanını hukuki sorumluluktan kurtarmayı düşünüyor olabilir ama kendisini varoluşsal açmaza sürüklüyor olabilir. Bu tarih oyunları sırf Cumhurbaşkanı açıklama yapma zorunluluğundan kurtarılmak için sergilenmiş olabilir. Nitekim Cumhurbaşkanı, toplumun huzuruna çıkıp kararını duyurmadığı gibi gerekçesini de açıklamamıştı. Günler sonra gazetecilerin sorusu üzerine ve ayaküstü “karar verdik oldu, kimse önünü arkasını kurcalamasın” minvalindeki direktifle yetinmişti. Yüksek yargı kendisine, Cumhurbaşkanı kararı ile gerçekleştirilen hukuka aykırı oldu-bitti işlemlere yasal kılıf uydurma misyonu biçmiş olmalı.
Yine de hâlâ vakit var ve ihtimaller hayata geçirilebilir. Cumhurbaşkanı hâlâ kararını geri çekebilir. Eurovision şarkı yarışmasına bile tekrar girmeyi tartıştıkları bir ortamda İstanbul Sözleşmesi kararını gözden geçirmeleri hiç olmayacak bir şey değil ama… Veya Danıştay aşağıdaki dilekçeyi ve benzerlerini dikkate alarak hukukun gerektirdiği şekilde yürütmenin durdurulmasına ve fesih kararının iptaline hükmedebilir hâlâ. Cumhurbaşkanı ve Danıştay’a yönelik her türlü talep kıymetli ve anlamlı bu çerçevede… Bıkma usanma lüksümüz yok, yazmaya, söylemeye devam.
Yargısal ve yönetsel gücü kurnazlıkla kullanma becerisi(?) hakikati yok etme gücüne sahip olmadığı gibi suçu da yok edemez. Yargının da bu suça ortak olduğunu görünür kılmak ve Danıştay 10. Daireye bir kez daha hukuki sorumluluğunu ve insan haklarını, kadın haklarını uygulamada İstanbul Sözleşmesi’nin vazgeçilmez temel rolünü hatırlatmak gereğini de yok edemez bu usul oyunları. Yazı gövdesini daha fazla uzatmak yerine meraklısına, ilgilisine ve dilekçe örneği olarak kullanmak isteyebileceklere kolaylık olması niyetiyle buraya açık haliyle bırakıyorum. Avukat Yelda Koçak 21 Haziran tarihli ara kararın gözden geçirilmesi ve yürütmenin durdurulması talebinin aynı gün Danıştay 10. Dairede işleme girdiğini belirtti. Danıştay 10. Daire İstanbul Sözleşmesi hakkında vermesi gereken hukuki kararı, elinden bir an önce atıp siyasi iradenin eline tutuşturacağı bir sıcak patates olarak görmek yerine, adaletin kurucusu olma zorunluluğunu hatırlamak için 8 koca güne sahip. 10. Dairenin birisi kadın beş hâkimi siyaseti, ikbali, kurumları değil doğrudan yaşam ve eşit yurttaşlık hakkını ilgilendiren bu kararı verirken özellikle kız torunlarına verecekleri cevabı da düşünmeli.
Dava dosyası için dilekçe örneği aynı zamanda herkesin anlayacağı sadelikle karara itirazın hukuki gerekçeleri ve sürecin ilerleyişini de anlatıyor:
1-Dava dilekçemiz ile dava konusu işlemin, Anayasa'ya aykırılığı ve tam kanunsuzluk nedeniyle yok hükmünde olmasının yanı sıra kararın uygulanmasının telafisi güç ve imkansız zararlara yol açacağından yürütmesinin durdurulması talep edilmiştir.
2- Dava tarihimiz 23.03.2021 olmasına ve 25.03.2021 tarihinde dosyamız ilk inceleme için ele alındığı halde yürütmenin durdurulması yönündeki İVEDİLİKLİ talebimiz hakkında 1 ayı aşkın süre sonra 27.04.2021 tarihinde karar verilmiş olup söz konusu ara kararda da "Davanın durumu ve uyuşmazlığın hukuki niteliğine göre, yürütmenin durdurulması isteminin, davalı idarenin savunması alındıktan veya yasal savunma verme süresi geçtikten sonra incelenmesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 16. maddesinin 5. fıkrası uyarınca dava konusu düzenlemeye ilişkin işlem dosyasının aslı veya onaylı örneğinin savunma ile birlikte gönderilmesi gerektiğinin davalı idareye bildirilmesine, 27/04/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi." denilmiştir.
3- Söz konusu ara karar ve dava dilekçemiz SEBEPSİZ, GEREKÇESİZ, DAYANAKSIZ 1 AY bekletilerek 28.05.2021 tarihinde davalıya tebliğe çıkartılmıştır. Tebligat Kanunu uyarınca söz konusu tebligatın okundu kabul edildiği tarih 02.06.2021 olup ara karar ile davalıya daha kısa süre verilmediğinden, cevap süresinin 30 gün olduğu da düşünüldüğünde cevap süresi ve sayın Dairenizin YD incelemesi için ele alacağı süre 02.07.2021 olmaktadır.
4- Oysa ki 30.04.2021 tarihinde Resmi Gazetede Yayınlanan CB Kararında “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından sona erme tarihinin 1 Temmuz 2021 olarak tespit edilmesine karar verilmiştir” ifadeleri kullanıldı. Söz konusu karar, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 3’üncü maddesi gereğince verildi." denilerek Türkiye Cumhuriyeti Devletinin İstanbul Sözleşmesi yükümlülüğünün 01.07.2021 tarihinde sona ereceği ilan edilmiştir.
5- Dava konusu işlemin iptali için ivedilikle dava açmamız ve öncelikli olarak yürütmenin durdurulması kararı verilmesini talep etmemize ve bu işlemler için makul sürenin bulunmasına rağmen, kalem işlemlerinin sebepsiz, gerekçesiz, dayanaksız bir şekilde geciktirilmesi ve ivedi işlerde cevap süresinin 15 gün olarak kısaltılabileceği kanun maddesine rağmen, gerek dava dilekçemizin tebliği, gerekse de davalıdan cevap istenmesi geciktirilmiştir. Bu açık durum karşısında sayın Dairenizden davalının cevap dilekçesini beklemeksizin dosyayı İVEDİLİKLE ele alıp yürütmenin durdurulması talebimiz hakkında karar verilmesini talep etmek zorunda kalmış bulunmaktayız. Çünkü; Kadınların LGBTİ+ların, çocukların, göçmenlerin YAŞAM HAKKI başta olmak üzere bir çok temel hakkını güvence altına alan ve güvence altına alma usulleri hakkında devlete pozitif yükümlülükler yükleyen uluslararası bir sözleşmeden çekilme kararının yürütmesinin durdurulması kararının derhal verilmesi gerekmektedir.
6- Yürütmenin durdurulması kararı için İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 16. maddesinin 5. fıkrası uyarınca dava konusu düzenlemeye ilişkin işlem dosyasının aslı veya onaylı örneğinin istenmesinin ise iş bu dava konusu işlem bağlamında samimi bir istem değildir. Çünkü söz konusu idari işlem herhangi bir idarenin idari işlem prosedürlerini gerçekleştirerek aldığı bir karar olmayıp Resmi Gazetede yayınlanan bir Cumhurbaşkanı Kararıdır. Resmi Gazetede yayınlanarak aslı kamuoyuna ilan edilen bir kararın aslını ve olmayan dosyasını istemek, son derece ivedi görülmesi gerek bir süreci geciktirmeye neden olacaktır.
7- İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararının yürütmesinin durdurulmasının diğer iç hukuk mevzuatımızın uygulanma güvenilirliği açısından da zorunludur. Gerek İstanbul Sözleşmesine atıf yapan 6284 Sayılı Kanun, gerek Türk Ceza Kanunu ve gerekse de Ceza Muhakemesi Kanunun uygulanma güvenliği söz konusudur.
İstanbul Sözleşmesi’nin tedbir hukukuna ilişkin normlarını yaşama geçiren 6284 sayılı Kanunda İstanbul Sözleşmesine yapılan açık bir gönderme vardır ve 6284 sayılı Kanunda yer alan uzaklaştırma ve koruma önlemlerini içeren tedbir hukuku, şiddet karşısında yaşam ve vücut bütünlüğünü korumak için yapısal öneme sahiptir.
Diğer yandan, Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu maddi ve usuli ceza hukuku açısından İstanbul Sözleşmesi’nin içeriğini önemli ölçüde benimsemektedir. İstanbul Sözleşmesinin imzaya açıldığı tarihten bugüne kadar yerleştirmeye çalıştığı tüm olumlu uygulamalar, bu çekilme kararının yürürlüğe girmesi ile birlikte tehlikeye girecektir. İstanbul Sözleşmesinin 6284, TCK ve CMK gibi kanunlara etkisi ortadan kalktığı anda bu kanunların da uygulanması konusunda uygulayıcılar açısından kafa karışıklığı söz konusu olacaktır v bu durum mağdurların hayatlarına ve vücut bütünlüklerine mal olacaktır.
8- Anayasa Mahkemesi 29/4/2021 tarihinde E.2020/71 numaralı dosyada, (65) numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 1. maddesiyle ekli (1) Sayılı Liste’de yer alan kadroların ihdas edilerek (2) numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin eki (III) Sayılı Cetvel’in ilgili bölümlerine eklenmesinin konu bakımından yetki yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir. Söz konusu kararda; Anayasa’nın 130. maddesinde üniversitelerin kanunla kurulacağı vurgulanmış olup dava konusu kuraldaki üniversite öğretim elemanlarının kadrolarının düzenlenmesine ilişkin husus Anayasa’da Cumhurbaşkanı Kararları/Kararnamaeleriyle düzenleneceği özel olarak öngörülen konulara ilişkin de değildir. Bu itibarla Anayasa’nın 130. maddesi bağlamında 104. maddesinin on yedinci fıkrasının üçüncü cümlesine aykırı şekilde düzenleme yapıldığı anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir, denmiştir.
Dava dilekçemiz içeriğinde de ayrıntılı bir şekilde açıklamış olduğumuz üzere Cumhurbaşkanlığı kararı ya da kararnamesi ile, temel hak ve özgürlüklere ilişkin düzenleme yapılamaz. İstanbul Sözleşmesinin neredeyse tüm maddeleri genel olarak bakıldığında kadının temel hak ve özgürlüklerini anayasanın dahi üzerinde koruma imkanı veren hükümlere yer verildiği, ve bizatihi kadının temel hak ve özgürlüklerine ilişkin olduğu açıktır. Bu nedenle de, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenme yasağı içerisindeki alandadır. Dava konusu işlem bu nedenle de Anayasaya açıkça aykırıdır.
İstanbul Sözleşmesi yükümlülüğünün 01.07.2021 tarihinde sona ereceği dikkate alındığında huzurdaki davada İYUK 27. Maddesinde düzenlenen idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumu birlikte söz konusudur. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi beklenmeksizin YÜRÜTMENİN DURDURULMASI talebimizin kabulüne, sayın Daireniz aksi görüşte ise davalının cevap dilekçesinden sonra yeniden değerlendirilmek üzere GEÇİCİ YÜRÜTMENİNİN DURUDURMASI KARARI verilmesini talep zorunluluğumuz doğmuştur.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda açıklamış olduğumuz nedenlerle de dava dilekçemiz ile ileri sürmüş olduğumuz tüm nedenler göz önünde bulundurularak davalının cevap dilekçesi veya cevap verme süresi beklenmeksizin ivedilikli olarak dosyamızın ele alınmasını ve YÜRÜTMENİN DURDURULMASI kararı verilmesini saygılarımızla talep ederiz. 21.06.2021