Dayê welat şêrîne - Memleket güzeldir anne

Ermeni müzisyen Gomidas’ın anısına düzenlenen konserlerin son durağı Diyarbakır’dı. Kervansaray’ın avlusunda verilen konsere yüzlerce Diyarbakırlı katıldı. Sanatçıların performansı enfesti ancak avluda “Barış Pınarı Harekatı”nın gölgesi vardı.

Abone ol

DİYARBAKIR - Nusaybin Belediyesi Eşbaşkanı Ferhat Kut’la Nusaybin’e düşen bombalar hakkında telefonda konuşuyordum. Sesi üzgün ve öfkeliydi Kut’un. Bombalar iki mahalleye ve birçok yere isabet etmişti. Hastaneye gitmiş ancak hastane yetkilileri ölü ve yaralı sayısı hakkında kesin bilgi verememişti kendisine.

Yediğim berbat tost mu yoksa Kut’un anlattıkları mıydı midemi bulandıran, bilmiyordum. Ama Ofis’ten Mardinkapı’ya doğru hızlı adımlarla yürürken, son günlerde hatta son yıllarda memlekette mide bulandırıcı birçok şeyin olduğunu da düşünüyordum.

Ferhat Kut, “Ölü ve yaralı sayısı hakkında bilgi alırsam iletirim” demişti. Ondan haber bekliyordum. Aldığı ilk bilgiler doğru çıkmasın, hiç ölü olmasın umuyordum.

Ve bir konsere yetişmeye çalışıyordum. Konser programı, "Barış Pınarı Harekatı"ndan çok önce belirlenmişti. Çok önceden davet edilmiştim. Harekattan sonra iptal edilmemiş ve konser günü bir kez daha davet edilmiştim.

Konsere gitmek istiyordum ama muhtemelen Ferhat Kut’un söyledikleri nedeniyle, ayaklarım geri geri gidiyordu.

BİR KONSERE GİDERKEN

Gomidas 150 Yaşında-Aydınlık Sabahın Sesi. Konserin başlığı bu. Anadolu Kültür, Kalan Müzik ve Maxim Gorki Tiyatrosu işbirliği ile 5 Ekim’de Berlin Maxim Gorki Tiyatrosu’nda, 7 Ekim’de İstanbul Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda ve nihayet 11 Ekim’de Diyarbakır’da. Konser verecek sanatçılardan Ara Dinkjian ve Pervin Chakar’ı biliyorum. Gomidas’ı da değişik kaynaklardan okumuşum, hayatı hakkında bilgiler edinmişim önceden. Güzel bir konser olacak.

Gazi Caddesi’ne çıkmış, konserin verileceği Kervansaray Oteli’ne doğru yürürken bunları düşünüyordum.

Ulu Cami’yi geçtikten sonra cadde tenhalaşmaya başladı. Günler kısalmış, akşam erken inmiş ve Suriçi, 2015’ten bu yana, karanlığın çöktüğü bu saatlerde boşalıyor adeta. Tek başına bırakılmışlığın kederi düşüyor caddeye ve sokak aralarına.

Bir kez daha konsere gitmenin iyi bir fikir olmadığını düşünüyorum. Sonra Gomidas geliyor aklıma. Gomidas adım adım gezmiş memleketi, binlerce Kürtçe, Ermenice, Türkçe şarkı derlemiş, bunlara nota yazmış efsane bir müzisyen. Bir daha böyle bir etkinlik ne zaman yapılır, kim bilir?

KONSER BARIŞI HATIRLATIYOR

Kervansaray Oteli Diyarbakır’ın tarihi mekanlarından biri. Gomidas’ın şarkıları buraya yakışacak, bazalt taşlarında çok güzel yankılanacak diye düşünüyorum.

Ama kimse gelecek mi konsere? Adı konulmamış bir Olağanüstü Hal var şehirde. Kayyım atamasına karşı gerçekleştirilen Demokrasi Nöbeti’ne de artık izin verilmiyor. Hem Kuzey Suriye’den hem de sınır ilçelerinden gelen haberler insanda konser izleme hevesi bırakır mı?

Kervansaray’ın avlusu doluydu. Konser için dizilmiş sandalyelerde yer bulamayanlar ayakta bekliyorlardı konserin başlamasını.

Ilık bir sonbahar akşamı. Nezleyim ve aldığım ilaç hem terletiyor hem de garip, hiç hazzetmediğim bir uyuşukluğa neden oluyor. Aklım Nusaybin’den gelecek haberde. Yine de Gomidas için bu kadar insanın toplanmış olması sevince benzer, umuda benzer bir duyguya neden oluyor. Barışı hatırlatıyor konser, barış zamanlarının inceliklerini, çocuklarımıza verdiğimiz isimleri hatırlatıyor, unutturmuyor.

PERVİN CHAKAR’IN DEV SESİ

Diyarbakır Sanat Merkezi’nden Övgü Gökçe, sahneye çıkacak sanatçıların adını sıralıyor. Bütün konuşması bu kadar. Daha sonra ne sanatçılar ne de başka kimse konuşma yapmıyor. Zaten ne konuşacaklar. Adı itinayla telafuz edilmeyen savaşın hukuku hüküm sürerken, sınırın iki yanından görüntüler sosyal medyadan akarken...

Pervin Chakar’ı internetteki videolardan dinlemiştim. İlk kez canlı performansını izleyeceğim. İlk o çıkıyor sahneye. Hep abartılı bulmuşumdur, “Sahnede devleşti” gibi cümleleri. Ama bu kez ben de Pervin Chakar için kullanmak istiyorum bu cümleyi. Sadece dört şarkı söyledi Chakar. Ama sanırım sesinin içimde yarattığı ürpertiyi tarif etmem ve unutmam mümkün olmayacak.

Mardinli Chakar, belki hayatında ilk kez “Dayê welat şêrîne” (memleket güzeldir anne) derken bu kadar içten bir acı çekiyordu. Bu acı, sanıyorum Kervansaray’ın avlusundaki herkese ve bazalt taşlarına da işledi.

ŞENYURT, HAYALET KASABA

Chakar sahneden inince Nusaybin’deki patlamayla ilgili gelişmeleri takip etmek için telefona bakıyorum. Sınır köyü Şenyurt’tan bir fotoğraf düşüyor ekrana. “Şenyurt hayalet kasaba oldu” notuyla. Bir de video var. Yeşilçam Sokağı’ndaki Ilgaz Kıraathanesi’nin yan tarafına bir ‘şey’ düşmüş, çalılıklarda video çekildiğinde devam eden küçük bir yangın çıkarmış. Delikanlılığın ilk yıllarını geçirdiğim yer burası. Tavla oynamayı burada öğrenmiştim, biraz edebiyatı, çokça siyaseti burada konuşmuştum.

Kıraathane son yıllarda eski cazibesini, kalabalığını, neşesini kaybetmişti. Her gördüğümde bir burukluk hissediyordum. Sınıra sıfır bir yerde, seslensen tel örgülerin, beton blokların ötesindekiler duyardı sesini. Askeriyeye de yakın olduğu için hedefte bir yer.

Harekat başladığından bu yana çatışmalar burada da yaşanıyor. Çatışmanın şiddetleneceğini hisseden insanlar kendi olanaklarıyla boşalttılar Şenyurt’u. Kimse onların can güvenliğini düşünmemişti yani.

Şenyurt’u boşaltmak zorunda kalan hiç kimse evine ne zaman dönebileceğini bilmiyor. Döndüklerinde evleri yerinde duruyor olacak mı? Bunu da bilmiyorlar. İşte o zaman dayê welat şêrîne bir kez daha yakıyor insanın içini.

HALKIN BERRAK ŞARKILARI

Ara Dinkjain uduyla, Ari Hegel gitarıyla, Ertan Tekin dudukla harika bir dinleti sundular. Sahneye en son çıkan Zulal Trio enfesti. Zulal, Ermenicede berrak su anlamına geliyormuş. Teni Apelian, Yeraz Markarian ve Anais Tekerian Ermeni halk ezgilerini, berrak bir su gibi akan sesleriyle taşıdılar Kervansaray’ın avlusuna.

Şarkılar söylenirken arka taraflardan, her zaman olduğu gibi, bir uğultu geliyordu. Biraz hareketli şarkılarda kalkıp halay çekecek dinleyiciler de belli ediyordu kendilerini. Ama sanatçıların repertuarları buna uygun değildi. Zaten avludaki herkes müziğin çağrıştırdığı duyguya teslim olmuştu. Şarkıların sonunda coşkuyla alkışlamayı ihmal etmeden.

Şarkıları dinliyorum ama arada telefondan haberlere bakmayı da ihmal etmiyorum. Bu, şarkılara haksızlık gibi geliyor bana. Şarkıyı hakkıyla dinlemek, konsantre olmayı gerektiriyor. Hele şarkılar berrak bir su gibi akarken avluda. Ama savaş var hemen burnumun dibinde, köyümde. Savaş, işte bunu da, bir şarkıyı hakkıyla dinlemeyi de katlediyor. Böyle düşünüyorum ve ardından “Bu düşünceyi yüksek sesle dillendirdiğimde biri bana ‘kolpacı’ der mi acep?” diye geçiriyorum içimden.

NUSAYBİN’DEN HABER VAR

Caddenin özlediği bir kalabalık, konserden sonra Mardinkapı’dan Dağkapı’ya doğru ilerliyordu. Mardin Valisi açıklama yapmıştı. Patlamalarda 8 kişi hayatını kaybetmiş, 35 kişi yaralanmıştı. Kaymakam, Nusaybin’e ilk havan mermileri düştüğünde, üst katlarda oturmayın çağrısı yapmıştı. Başka da bir önlem alınmadı ve 8 kişi hayatını kaybetti.

Ölüm haberi, Fransa’da, bir akıl hastanesinde hayatını kaybeden Kütahyalı Gomidas’ın şarkılarının üstüne düşüyor. Sahi, kimdi az önce şarkılarını dinlediğimiz Gomidas? Neden Fransa’da bir hastanede veda etmişti hayata?

SÜRGÜNDEN AKIL HASTANESİNE

Bütün hayatı müzik olan Gomidas, kendi bestelerinin yanı sıra derlediği Ermenice, Kürtçe ve Türkçe şarkılarla biliniyor. Bir konservatuar açmak için çalışırken, 24 Nisan 1915’te İstanbul’da tutuklandı. Yüzlerce Ermeni aydını ve ileri gelenleri ile birlikte Çankırı’ya sürgün edilir. Birlikte sürgüne gönderildiği gazeteci, yazar, sanatçı dostlarının pek çoğu geri gelmedi. Gomidas ise sürgünden kurtulabilen az sayıda insandan biri oldu.

Oysa bu tutuklanma ve sürgünden 3 hafta önce Gomidas, Türk Ocağı’nda düzenlenen, Talat Paşa ile Şehzade Mecit’in de katıldığı bir kültür gecesine sanatçı olarak davet edilmiş, sahnede övgü dolu bir konuşmayla sunulmuş, alkışlarla karşılanan bir konser vermişti.

KÜTAHYALI ÇOCUK SOĞOMON

Asıl adı Soğomon Soğomonyan olan Gomidas, 1869 yılında Kütahya'da dünyaya geldi. Öyle anlaşılıyor ki müzik yeteneğini, kendisi daha 12 yaşındayken öte tarafa göçen anne ve babasından almış. Annesi halı dokurken şarkılar söyler, şiirler okurmuş. Babası değişik sazlar çalabilen, kilisede şarkılar söyleyen ayakkabı ustası. Gomidas’ın müzik kulağı ve sesinin güzelliği kilisede keşfediliyor.

Asıl adı Soğomon Soğomonyan olan Gomidas

12 yaşına geldiğinde Kütahya ruhani lideri tarafından Ermenistan'a, Ermeni kilisesinin Ruhani Merkezi Eçmiadzin’e götürüldü. Burada başkatedralin ruhban okuluna, Kevorkyan Cemaran’a devam etmeye başladı. Daha sonra dönemin ünlü müzisyenlerinin ders verdiği bu okulda hem klasik Batı müziği hem de Ermeni kilise müziği tarihi ve teorisi ile tanıştı.

Sonra dünyanın pek çok ülkesinde müzik üzerine konuştu, konserler verdi, öğrenciler yetiştirdi. Müziğe dair yaptıkları arasında en önemli işlerden biri yaptığı derlemeler oldu. Kürtçe, Ermenice, Türkçe şarkıların notalarını yazdı. Evi basılıp tutuklandığında, arşivi de darmadağın edildi. Geriye kalan çalışmaları arkadaşları tarafında toplandı ve bütün bu çalışmalar bugün Yerevan’da, Çarents Sanat ve Edebiyat Müzesi’nde ve Gomidas Müzesi’nde korunuyor.

GOMİDAS’I SÜRGÜN SUSTURDU

Sürgünden döndü Gomidas. Ancak kendisini bir türlü toparlayamadı. Hayatı kurtulmuştu ama ruhu yaşadıklarının travmasından kurtulamamıştı.

İçine kapanan Gomidas, arkadaşları tarafından Şişli’deki La Paix Hastanesi’ne yatırıldı. Sağlığında bir düzelme olmayınca 1919’da Paris’teki Ville-Évrard hastanesine nakledildi. Ancak Gomidas bir daha müzikle ilgili hiçbir çalışma yapmadı, birkaç eski dostu dışında kimseyle konuşmadı ve 20 yıllık sessizlikten sonra 1935’te, Paris yakınlarında, Villejuif’teki bir klinikte yaşamını yitirdi. Mumyalanmış naaşı 1936 yılında özel izinle Ermenistan’a götürüldü ve Yerevan’da, daha sonra kendi adıyla anılacak olan panteonda büyük bir törenle, yüzbinlerce kişinin katılımıyla defnedildi.