Dededen toruna, Girit'ten İzmir'e: Hamza Rüstem Fotoğrafhanesi

Hamza Rüstem Fotoğraf Müzesi, 2011 yılında Karşıyaka Belediyesi tarafından açıldı. Müzenin kurucusu, Hamza Rüstem'in kültürel mirasının son temsilcisi Mert Rüstem ile dedesi Hamza Rüstem’i, fotoğrafçılığı ve koleksiyonerliği konuştuk.

Abone ol

İZMİR - Günümüzde fotoğraf çekmek ve çektirmek hemen hemen herkesin gündelik hayatının parçası haline gelmiş durumda. Var olan gerçekliği kaydetmek, hafızamızı canlı tutmak ve geçmişin kapılarını aralayabilmek için en önemli araçlardan biri olan fotoğraf, icat edildiği 1826 yılından bugüne kentsel belgelemenin de vazgeçilmez bir unsuru.

Mert Rüstem, Türkiye'de ve özellikle İzmir'de fotoğrafçılığın simge ismi olan Hamza Rüstem'in torunu. 1872’de Girit’te doğan Hamza Rüstem, fotoğrafçılık mesleğini Osmanlı fotoğraf tarihinin önemli figürlerinden Bahattin Bediz’den öğrenmiş. Bahattin Bediz'in çırağı olarak Girit'te başladığı fotoğrafçılık macerasına mübadelede sonrası İzmir’deki Kemeraltı Çarşısı’nda devam eden Hamza Rüstem'in kültürel mirasını bugün torunu Mert Rüstem sürdürüyor. Hamza Rüstem Fotoğrafhanesi bugün İzmir'deki en eski fotoğrafhane ve fotoğraf makinesi dükkanı.

Dedesinden devraldığı koleksiyonu gün geçtikçe büyüten Mert Rüstem’in 2011 yılında Karşıyaka Belediyesi tarafından ziyarete açılan Hamza Rüstem Fotoğraf Müzesi de Rüstem Ailesi için olduğu kadar İzmir Kent tarihi için de önemli bir arşiv.

Bahaeddin Bediz'in 1907 yılında Girit'ten İstanbul'a giderken fotoğrafhanesini devrettiği Hamza Rüstem'in kuşaktan kuşağa sürdürdüğü kültürel mirasın son temsilcisi olan Mert Rüstem’le, dedesi Hamza Rüstem’i ve kendisini koleksiyonerliğe sürükleyen hikayesini konuştuk.

Mert Rüstem

'HAMZA RÜSTEM İYİ BİR AYDIN, BASINI TAKİP EDİYOR'

Tarihi Kemeraltı çarşısında ziyaret ettiğimiz Mert Rüstem, dedesi Hamza Rüstem’in İzmir’e gelişini şöyle anlatıyor:

"İstanbul’da ilk Müslüman fotoğrafçı olma hayaliyle Girit’i terk eden Bahattin Bediz, fotoğrafhanesini o dönem kalfası olan dedeme devrediyor. Dedem 1925 yılına kadar Girit’te, fotoğrafçı ‘Bahattin sahibi Hamza Rüstem’ olarak ticari faaliyetine devam ediyor. Ancak dedem de 1925 yılında mübadele yoluyla Girit’i terk etmek zorunda kalıyor. Mübadele tarihinde bilinen en enteresan olaylardan bir tanesi de fotoğrafhanede çalışanların hep beraber göç etmesi ve İzmir’i seçmeleri. Dedem eşyalarını toplayarak çalışanlarının büyük bir kısmıyla birlikte İzmir’e geliyor. İzmir’de fotoğraf mesleğinin ihtiyaç olduğunu analiz ediyor. O zaman internet falan yok ama iyi bir aydın, basını takip ediyor."

"Dedem iyi bir tüccar, Bahattin bey iyi bir sanatçı" diyen Mert Rüstem, "Dedem İzmir’e gelince yeniden bir iş kuruyor. Ancak mütareke ve barıştan sonra onun işleri iyi giderken İstanbul’da Bahattin beyin işleri rast gitmiyor, kapatmak zorunda kalıyor. Dedem, ustasının İstanbul’da zor günler geçirdiğini görüyor ve Bahattin beye bir mektup yazıyor. Şimdi o mektup da benim koleksiyonumda... Mektupta “Değerli, kıymetli büyüğüm, İzmir’de ticaret hayatı fotoğrafçılar için çok uygun. Sizi İzmir’e bekliyorum. Buraya gelin” diye yazarak ustasını İzmir’e çağırıyor. Rakibini çağırıyor bir yerde. Ve artık Bahattin Fotoğrafhanesi’ni kaldırıyor, Hamza Rüstem oluyor; Sene 1927" diyor.

'OĞLUM KOŞ HAMZA RÜSTEM GELİYOR'

Dedesinin 95 - 96 yaşlarına kadar fotoğraf çekmeye devam ettiğini söyleyen Rüstem, "Hamza Bey İzmir’de 1950 yılına kadar çalışıyor. Daha sonra amcam ve babam fotoğrafhaneyi devralıyor. Dedem Hamza Rüstem, 1971 yılında, 99 yaşında vefat etti. Yaşamının son yıllarında bile en azından günde 2-3 saatte olsa mutlaka işe geliyordu. O zaman insan ilişkileri daha sıcaktı. Konak Meydanı'ndayken eğer vapur hareket edecek gibiyse vapur gitmesin diye elemanına “Oğlum koş, Hamza Rüstem geliyor’’ diye söyle dermiş. Vapur da gerçekten beklermiş. Mesela 17 vapuruysa 17. 05’te kalkar, büyükbabayı alırmış. Yani insanların hem ona saygısı varmış hem de etrafıyla sürekli paylaşan, yardımcı olan, kısacası kendini sevdirmeyi başarmış birisi" diye devam ediyor.

'AKLIMDA HİÇ FOTOĞRAFÇI OLMAK YOKTU'

Dedesinin ölümünden uzun bir süre sonra babası ve amcası da sağlık sorunları nedeniyle işten elini çekince Mert Rüstem birdenbire fotoğrafın içinde bulmuş kendisini.

"1991 yılında üniversiteyi bitirdim. Bir hafta tatil yaptım. Ama asıl olarak 5 yaşından beri babamın yanındaydım. Aklımda hiç fotoğrafçı olmak yoktu. Akademisyen olmak istiyordum ama olmadı. Amcam 1994 yılında dükkanı devretti. Babam geçirdiği felçten sonra bir daha konuşamadı. Büyükler oyundan çıkınca yaşınız küçük de olsa ailenin büyüğü oluyorsunuz. Bu nedenle biz de fotoğraftan ekmeğimizi çıkartmaya başladık. 80’li yıllarda bir saatte baskı filan çok önemliydi Fotoğraf basıyorduk. Fotoğrafın yanında tepegöz, projeksiyon gibi şeyler de satmaya başladım. Fotoğraf camiası 2000’li yıllarda çok büyük bir deprem yaşadı. Dijital çıktığında meslektaşlarım ve ben çok inanmadık. Yani nereye kadar gidecek diye düşünmüştük. Bildiğiniz şah mat oyunu! Bakın, etrafımızda fotoğraf malzemeleri satan bir dükkan kalmadı. Bizimle birlikte İzmir’de 3-5 kişi var. Cep telefonu işi bitirdi. Zaten fotoğrafçıya en çok para kazandıran amatörün fotoğraf çekip bastırmasıydı. O da bitince siz sağ ben selamet. Kimse fotoğraf bastırmayınca fotoğrafçı çok büyük bir gelir kaybına uğradı. Bu büyük bir depremdir."

.

'YAKIŞIR MI KOSKOCA RÜSTEM’E?'

Mert Rüstem, koleksiyoner yolculuğunun başlangıç hikayesini ise "Bir gün dükkanıma gelen bir müşterinin sorusu karşısında yaşadığım utanma duygusu" diyerek anlatmaya başlıyor: "Biz de her çocuk gibi pul biriktirdik zamanında ama böyle bir tutkum olmamıştı. Zaten ticarete atıldığınızda hayatınızı yeniden organize edebilmek için koş oraya, koş buraya şeklinde yaşıyorsunuz. 1997 yılını hiç unutmuyorum. Sonbahar sonunda yine aynı dükkandayım. Bir bey geldi. 'Rüstemlerden kim var burada' diye sordu. 'Buyrun benim' dedim. 'Sen Hamza Rüstem’in torunu musun? Çıkar bakalım şu eski makineleri, ne var ne yok bir görelim?' dedi. Şaşkınlık içinde ne diyeceğimi bilemedim. Hiç bu yönden düşünmemiştim. 'Ya oğlum, koskoca Hamza Rüstem’in İzmir fotoğrafı da mı yok senin elinde, yakışır mı koskoca Rüstem’e' dedi. Utandım... O güne kadar hiç aklıma gelmemiş. Bir aile fotoğrafı bile yok. Hatta kendi evlilik fotoğrafımın dışında hiçbir şey yok. O gün daha önce göremediğim bir gerçeği gördüm. Bir bilinçlenme oldu. Hemen depoya inip 5-10 tane makine buldum."

'İZMİR FOTOĞRAFI VE HAMZA RÜSTEM'

Mert Rüstem, tesadüfen başlayan koleksiyon merakının ilerleyen dönemlerde bir tutkuya dönüştüğünü ifade ediyor:

"İlk iş olarak ailede kim varsa onlarda bulunan eşyaları derleyip toparladım. Sonra internetten almaya başladım. Bir de müzayedelere girdikçe sizi öğreniyorlar. Toplayıcılar da bu işi öğrendiler. Direkt çöpten toplayanlar var. Sizin adınız duyuldukça daha çok geliyorlar. Bu yüzden fotoğraf konusunda kendime bir sınır çizdim: 'İzmir fotoğrafı ve Hamza Rüstem' Çünkü sürekli alıyorsun. Bazen olmadık zamanlarda kapınıza biri geliyor. Aldıkça alıyor, gördükçe istiyorsunuz. Bir süre sonra tutkuya dönüşüyor bu yaptığınız. Siz aldıkça, merak ettikçe bir tutku haline geliyor. Bir süredir alırken seçici davranıyorum. Mesela fotoğrafta mühre bakıyorum. Mühürsüz fotoğrafı çok almamışımdır bu güne kadar. Stüdyo fotoğraflarında fotoğrafçı mührünü, soğuk damgasını basar. Bunu ben ürettim demek için. Çünkü fotoğraf resmin öykünmesidir. Yani yağlı boyadaki sanatçının imzası fotoğrafta mühürdür. Benim için de mühim olan mühürlü fotoğraf."

Hamza Rüstem Fotoğrafhanesi

'BİR KOLEKSİYONER İÇİN MÜZE BU İŞİN NİRVANASI'

Koleksiyonerleri iki gruba ayıran Mert Rüstem, "Bir kısmı alıp saklar. Aldıkları parçanın sadece kendilerine ait olması onları mutlu eder. Diğer grup ise paylaşmayı, göstermeyi sever. Ben ikinci grup koleksiyonerlerdenim" diyor ve ekliyor:

"Ben 1999’dan beri sergiler açıyorum. Pek çok konferansa katıldım, sunumlar yaptım. Paylaştıkça keyif alıyorsunuz. Sonra bana gelip dediler ki; Bir müze yapalım seninle… Uzun çabalardan sonra Hamza Rüstem Fotoğraf Müzesi 2012’de açıldı. Şimdi Kültür Bakanlığı’na bağlı özel bir müze oldu. Yaklaşık 100 yıllık geçmişe sahip arşivde orijinal fotoğraf makineleri, fotoğraflar, çeşitli fotoğraf malzemeleri ve ekipmanlar da sergileniyor. Bu işe başladığımda beni bu noktaya getireceğini hiç düşünmemiştim. Bir koleksiyoner için müze kurmak bu işin nirvanası!.."

Her şeyin dijitalleştiği günümüzde bu işe gönül verip zaman ve bütçe ayıran, toplumun belleğini canlı tutan koleksiyonerlerle söyleşmeye devam edeceğiz.