DEM Parti Genel Başkan Yardımcısı Tiryaki: İttifak dağılmadı ancak mücadele ittifakına da dönüşmedi

DEM Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Rüştü Tiryaki, Emek ve Özgürlük İttifakı'nı oluşturan siyasi anlayışların iş birliğinin sürdüğünü ancak bu yapının mücadele ittifakına dönüşemediğini söyledi.

Abone ol

İSTANBUL - Seçime girebilen partilerle, bağımsız adayların isimleri dün Yüksek Seçim Kurulu’na teslim edildi. Kimin hangi şehirden belediye başkanlığı için sandıkta yer alacağı tartışmaları geride kaldı. Sol, sosyalist ve demokrat örgütlenmeler de seçimde yer alacak. DEM Parti de diğer sol ve sosyalist partiler gibi 'iki kutuplu siyaset cenderesine’ sıkıştırılmış seçimlerde 'üçüncü yol' seçeneğini mümkün kılmak istiyor. Ancak aday belirleme sürecinde sol partilerin güç birliği oluşturma konusunda iyi bir sınav verdiğini söylemek zor. 

Peki, sol-sosyalist belediyecilik neden bir alternatif olarak yaygınlaşamıyor, sol, sosyalist örgütler yerel seçim öncesi tartışmalarda neden anlaşamadı, farklılıklar neydi? Bu sorulara yanıt bulmak için başladığımız yazı dizisinin ilk beş bölümünde Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan, Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Genel Başkanı Aysel Tekerek, Sol Parti Sözcüsü Önder İşleyen, TİP MYK üyesi Yunus Başaran ile konuştuk. Bugün ise DEM Parti Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Rüştü Tiryaki görüşlerini anlatacak. 

‘DEMOKRATİK YEREL YÖNETİME 31 MART’TAN SONRA DEVAM EDECEĞİZ’

DEM Parti'nin üçüncü yol gibi siyasal bir çıkışı oldu. Üçüncü yolu belediyecilikle nasıl buluşturacaksınız?

Biliyorsunuz Türkiye halkları iki kutuplu siyaset cenderesine sıkıştırılmış durumda. Biz bunun dışında bir seçenek olduğunu söylüyor, siyasetimizi üçüncü yol olarak tanımlıyoruz. Esasen DEM Parti ve mirasını devraldığımız siyasi gelenek radikal demokrasiyi savunuyor. Bizler Türkiye gibi farklı kimliklerin bir arada yaşadığı ülkeler için ortak yaşamı örecek en doğru seçeneğin radikal demokrasi olduğuna inanıyoruz. Bu siyasal bakışın elbette bir yerel yönetim modeli var ve biz buna 'Demokratik Yerel Yönetim' modeli diyoruz.

Bu modelin farkı ne?

Yönetiminde yer aldığımız her belediyede farklı inanç ve kültürlerin temsil edilmesi, yerel hizmetlerden eşit ve ulaşılabilir biçimde yararlanması için ciddi adımlar attık. Bunun en somut örneği çok dilli belediyecilikti. Bizim belediyelerimiz hiçbir zaman tek renk ve tek dilli olmadı. Belediyelerimizin dili bazen Türkçe bazen Kürtçe bazen Arapça bazen Süryanice bazen de Ermenice oldu. Maalesef kayyumların ilk hedefleri arasında kadın kazanımları kadar çok dilli belediyecilik hizmetlerimiz yer aldı. Belediyelerimizi çok kimlikli olmaktan çıkarıp tek tipleştirmek için her şeyi yaptılar. 31 Mart’tan sonra üçüncü yolun belediyecilik anlayışı olan demokratik yerel yönetim politikalarımızı kaldığımız yerden sürdürmeye devam edeceğiz

‘EKOLOJİDEN, ÇOK DİLLİ BELEDİYECİLİĞE, TEMİZ SUYA KADAR PEK ÇOK BAŞARI VAR’

DEM Parti, HDP adıyla seçime girdiğinde belediyeler kazanmıştı. Kayyım atanana kadar, yerel yönetim anlayışında neler başarıldı? Kayyım atamalarıyla kent kimlikleri, kültürü nasıl bir değişim yaşadı?

⁠DEM Parti’nin mirasını devraldığı siyasi gelenek, 1999’dan beri çok sayıda kent, yüzü aşkın ilçe ve beldede yerel yönetim politikaları açısından ciddi işlere imza attı. Kuşkusuz bunların başında belediyelerin eş başkanlıkla yönetilmesi ve eşit temsiliyet ile çok dilli belediyecilik geliyor. Kentlerin ranta kurban edilmemesi, yaşanabilir ekolojik kent politikaları, dezavantajlı grupların desteklenmesi, eğitim destek evleri kurulması, varlığı inkar edilen bütün halkların kimlik ve kültürlerinin yaşatılması için yaygın kültürel ve sanatsal faaliyetler yürütülmesi, ulaşım ve su başta olmak üzere temel belediyecilik hizmetlerinin neredeyse ücretsiz sunulması gibi pek çok konuda ciddi adımlar attık. Bakın size yalnızca birkaç örnek vermek isterim. Diyarbakır gibi nüfusu bir milyonun üzerinde olan bir kentte her evde musluktan su içilebiliyor ise bu bizim başarımızdır. Şehirlerimize yıllarca nefes aldıracak yeşil alanlar kazandırdık. Merkezi yönetimin bütün kısıtlamalarına rağmen yönetiminde yer aldığınız kentlerin altyapı sorunlarını çözdük veya çözmeye çalıştık. Silopi’de şehir içi taşımacılık düne kadar 50 kuruştu. Karaçoban’da kendi buğdayımızı yetiştirip kendi ekmeğimizi üretiyoruz. Size bunun gibi sayısız örnek sunabilirim.

‘YERELDE, DEMOKRATİK VE ÖZGÜRLÜKÇÜ BİR SİYASAL DÜZEN’

DEM Parti Türkiye'nin demokratikleştirilmesinde yerel yönetimleri nereye koyuyor, nasıl bir yerel yönetim anlayışına sahip?

DEM Partinin en genel hatlarıyla yerinden yönetim ve doğrudan demokrasiye ilişkin görüşleri şöyledir. Mevcut merkeziyetçi, otoriter, anti-demokratik siyasal sisteme/düzene itirazı olanların gücünü açığa çıkarmak ve bu gücü örgütleyerek, demokratik ve özgürlükçü bir siyasal düzen yaratmak. Bürokratik merkeziyetçi ve hantal yapıyı köklü biçimde değiştirmek için halkın yerelde karar alma ve uygulama süreçlerine en geniş katılımını sağlamak ve tüm farklılıkların kendini özgürce ifade edebileceği siyasi ve idari modelleri gerçekleşmek. Bizler demokrasiyi temsili meclisle sınırlı görmüyoruz. Halkın tartışma, örgütlenme ve karar mekanizmalarına doğrudan katılımının önündeki tüm engellerin kaldırılmasını, her düzeyde halk denetiminin geliştirilmesini, halkın söz ve karar hakkını savunuyoruz. Bizim açımızdan yerel yönetimler, gündelik yaşamı ilgilendiren kararların doğrudan demokrasi ile alınacağı ve uygulanacağı yönetimlerdir. Yerel demokrasi anlayışımız, temsili demokrasiyi aşan doğrudan demokrasiye dayanır. Bu yüzden aldığımız her kararı önce halka sorduk onların onay vermediği hiçbir şey yapmadık. Belediye meclisi toplantılarımızı halka açtık.

‘İTTİFAK DAĞILMADI ANCAK MÜCADELE İTTİFAKINA DA DÖNÜŞMEDİ’

Biliyorsunuz başkanlık sistemiyle birlikte, her seçimde ittifaklar ana gündemi oluşturuyor. Mayıs seçimlerinde bir ittifak kurulmuştu, sonra neden dağıldı?

Aslında dağılmadı. Emek ve Özgürlük İttifakı'nı oluşturan siyasi anlayışların arasında hala bir iş birliği var. Fakat bu ittifak kendisini bir mücadele ittifakına dönüştüremedi. Belki de ittifakın en önemli sorunu buydu. Bir seçim ittifakıymış algısı oluştu. Seçimler nedeniyle hem ittifaka hem de ittifakın bileşenlerine yönelik yoğun eleştiriler yapıldı Doğal olarak seçimden sonra ismi anılmaz oldu. Ama bir kez daha altını çizmek de yarar var. Emek ve Özgürlük İttifakını oluşturan siyasi anlayışlar arasındaki iş birliği ve mücadele birlikteliği sürüyor. Umarım seçimlerden sonra bunu bir mücadele ittifakına dönüştürebiliriz.

‘DERSİM’DE GÖRÜŞMELERİNDEN EN BAŞINDAN BERİ İÇİNDEYDİK’

Dersim'de DEM Parti 'sol ittifaka' sonradan dahil oldu. Sürecin başından itibaren DEM Parti organları ittifakta yer aldı mı?

Aslında burada eksik bir bilgi olduğunu söyleyebilirim. Sanırım kamuoyunu yeteri kadar ve doğru bilgilendiremedik. Dersimde kent uzlaşısı kapsamında yapılan iş birliği uzun uğraşlardan sonra ortaya çıktı. Bu iş birliğini oluşturan siyasi anlayışların arasındaki görüşmeler yaklaşık iki ay sürdü. Ve biz ilk günden itibaren bu görüşmelerin temel öznelerinden biriydik. Dolayısıyla biz bu iş birliğine sonradan dahil olmuş değiliz. Biliyorsunuz 12 Şubat tarihinde de bu iş birliğinin sonuçlarını resmi olarak kamuoyuyla paylaştık. Emin olun bu, Dersim için bir ilktir. Tam 25 yıldır çoğu zaman birbirine karşı seçimlerde rakip olan siyasi anlayışlar ilk kez yerel seçimler için iş birliği yapmış olacaklar. Bu yüzden bu iş birliğine büyük önem atfediyoruz. Dersim ve bütün ilçeleri ile beldeleri için de gerçek bir umut ve seçenek yarattığımızı düşünüyorum. Umuyorum kent uzlaşısı Dersim’de en az yedi belediye kazanacak.

‘31 MART’TA KAYYUM SİYASETİNE CEVAP VERMEK İSTİYORUZ’

Belediye kazanmayı, bugün rejimle mücadelede nereye koyuyorsunuz?

Bizler parlamentonun ve ülkenin üçüncü büyük siyasi partisiyiz. Fakat ülkeyi yönetmiyoruz. Biliyoruz ki belediyeleri kazanmak, iktidarda olmasanız da yerelde yönetimi kazanmak demek. Ve bu, politikalarınızı yaşama geçirmek için fırsat demek. Ebette ki belediyeleri kazanmayı rejimin her anlamda tekçi, eril, doğayı tahrip eden, farklı yaşam biçimlerine tahammül edemeyen karakterine karşı bir mücadele alanı olarak görüyoruz. Ama aynı zamanda yerel yönetimler ülkemiz için yapmak istediklerimizi yaşama geçirme fırsatını da bizlere sunuyor. Bu yüzden belediyeleri kazanmayı çok önemsiyoruz. Alternatif ve birlikte yönetim iddiamızı ülkenin her köşesine yerel yönetimlerle taşıyacağımıza inanıyoruz.

31 Mart seçimlerinin bizim için çok önemli bir yanı daha var: Kayyum siyasetine son vermek. Biliyorsunuz bu iktidar 2014 ve 2019 seçimlerinden sonra iki kez kazandığımız belediyeleri gasp etti. Halkımızın seçme eş başkanlarımızın da seçilme haklarını haksız ve hukuka aykırı biçimde, evrensel değerleri yok sayarak ellerinden aldı. 31 Mart‘ta kayyum siyasetine de güçlü bir biçimde cevap vermek istiyoruz.