Demirtaş: Hapishane hücremden Erdoğan’a karşı duruyorum

HDP'nin cumhurbaşkanı adayı Demirtaş cezaevinden seçim izlenimi yazdı. Makale The Guardian'da yayınlandı.

Abone ol

HDP'nin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş Edirne Cezaevi'nden The Guardian gazetesi içim seçim sürecini değerlendiren bir yazı kaleme aldı. Demirtaş parti başkanlarının siyaset yaptığı için cezaevine konulamayacağını vurguladığı yazısında,  Nelson Mandela ve cezaevlerinde bulunan on binlerce insan gibi eğitim ve kararlılık sınavından geçtiğini söylüyor.

Selahattin Demirtaş'ın, diğer adayların da halkın değişim arzusu içinde olduğunun farkında olduğunu sbelirttiği makalesi şu şekilde devam ediyor.

Bu satırları sizlere yüksek güvenlikli bir Türkiye cezaevinden yazıyorum. İstikrarlı bir demokraside yaşayan herkes için kesinlikle tuhaf bir durum olmalı bu. Parlamenter demokrasinin gerektiği gibi işlev gösterdiği hiçbir ülkede milletvekilleri ve parti başkanları siyaset yaptıkları için cezaevine konulmaz. Hükümete karşı ne kadar eleştirel olurlarsa olsunlar, ne kadar etkili muhalefet yaparlarsa yapsınlar seçilmişler, siyasi görüşlerinden dolayı tutuklanmazlar.

Ancak 6 milyon seçmenin iradesini temsil eden parlamentodaki üçüncü büyük siyasi partinin eş genel başkanıyken 20 ay önce tutuklandım. İlk kez hakim karşısına çıkarılmam tutuklandıktan tam 1 yıl sonraydı. Hakkımda hazırlanan iddianamelere göre 183 yıl ceza talebiyle yargılanıyorum.

CEZAEVİNDE BİR EĞİTİM VE KARARLIK SINAVINDAN GEÇİYORUM

Milletvekili olmadan önce, insan hakları avukatı olarak hak ihlallerini raporlamak üzere sayısız defa cezaevlerini ziyaret etmiştim. Lakin duvarın ardını avukat olarak görmekle, duvarın ardında siyasi rehine olarak tutulmak çok farklı deneyimler. Geçen 20 aylık sürede Türkiye’deki toplumsal muhalefete olan inancımdan hiçbir şey kaybetmedim. Cezaevinde olmanın siyasi bir tutsak için ne anlama geldiğini Nelson Mandela kendi otobiyografisinde şöyle yazmış: “Cezaevinin kendisi, sabır ve azim ihtiyacı için muhteşem bir eğitimdir. Her şeyin ötesinde, kişi için kararlılık sınavıdır”. İşte ben de düşünceyi ifade etme ve örgütlenme hakkını kullandığı için Türkiye cezaevlerinde bulunan on binlerce insan gibi eğitim ve kararlılık sınavından geçiyorum.

Yarın yapılacak seçimlerde Türkiye Cumhurbaşkanlığı için yarışan altı adaydan biri olarak kampanyamı hapishane hücremden yürütüyorum. Aday olma kararımın nedeni Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yönetilen otoriter rejime karşı mücadele etmenin Türkiye'de barış ve demokrasinin yeniden canlandırılmasının tek yolu olduğu inancından kaynaklanıyor. Kampanya yürütmek için elimdeki tek imkan olan avukatlarım aracılığıyla dışarıya mesajlar ulaştırmanın sınırlarının elbette farkındayım. Ancak, bu sınırlara ve ana akım medyanın % 90'ını kontrol eden hükümete rağmen, insanlar, özellikle gençler ve kadınlar, benim adıma enerjik bir şekilde kampanya yürütüyorlar.

Doğrusu, buradan takip edebildiğim kadarıyla, Erdoğan dışındaki adayların hemen hepsi oldukça etkileyici ve sürükleyici kampanyalar yürüttüler. Bu adaylar, ideolojik farklılıklarına rağmen üç önemli hakikatin farkına vardılar. Birincisi, Türkiye'nin hayatta kalan demokrasi kültürü göz önünde alındığından, tek adam tarafından yönetilmek için çok büyük olduğu düşüncesi. Erdoğan’ın son üç yıldaki tekelleşme çabasının bedelini açıkça gördük. Sadece Batı ile süreklileşmiş kavgalara katlanmakla kalmıyor, aynı zamanda çok sayıda iç siyasi ve ekonomik krizle uğraşıyoruz.

İkincisi, Erdoğan’ın benimle eşit koşullarda yarışmaya cesaretinin olmadığını gördüler ve benim cezaevinde tutuluyor olmamı kınadılar.

HALKTA KOLEKTİF BİR MUTSUZLUK VAR

Üçüncüsü ve en önemlisi, Türkiye’de halkın önemli bir değişim arzusu olduğunu bizzat kendileri de tespit etti. Hangi partiden olurlarsa olsunlar, Türkiye’de seçmenlerin derinden hissedilen ve anketlerle ölçmenin mümkün olmadığı kolektif bir mutsuzluk var.

AKP iktidarı, son zamanlara kadar yaşanan her türlü olumsuzluğun Batı’dan kaynaklandığını söyleyip milliyetçi ve muhafazakar seçmenleri yanıltmayı ustalıkla başardı. Erdoğan’ın seçim kampanyasına halkın gösterdiği ve gizlenmesi mümkün olmayan ilgisizlik, değişimin rüzgarlarının estiğinin en net kanıtıdır. İnsanların Türkiye’nin sıkıntılarını kimin suçlayacağı konusunda bir anlayışa vardığını ve bunun yarınki sonuçlara yansıyacağına inanıyorum.

Unutmayalım, her otoriter rejim mutlaka çöker. Bazıları çok hızlı şekilde, bazıları da zamana yayılarak…

Selahattin Demirtaş

23 Haziran 2018

Edirne Yüksek Güvenlikli Cezaevi

Yazının aslı The Guardian gazetesinde yayınlanmıştır (Çeviri: Halkların Demokratik Partisi Basın Bürosu)