Demirtaş ne yapmaya çalışıyor?

Türkiye’de barışı kurmanın, bunun “projesini”, “çerçevesini” çizmenin bedeli iktidarın baskılarına maruz kalmaktan ibaret değil. Anlaşılıyor ki, barışı kurma mücadelesini teslimiyetçilikle, uzlaşmacılıkla veya rol çalmakla itham edenler de var.

İrfan Aktan iaktan@gazeteduvar.com.tr

Demokratik siyaset kanalları tümden kapatıldığında, bazı siyasetçiler Demirel’in fötr şapkasını alıp gittiği gibi kenara çekilip kendilerine uygun ortamın gelmesini bekler, kimileri ise mücadelelerini sürdürerek demokratik siyasete uygun ortamın yaratılması için çabalar. Demokratların otoriter ortamlarda ideolojilerinden ödün vermeden gösterdikleri bu çabanın kimileri tarafından şahsileştirilmesi, demokratik siyasete olan inancın tümden kaybının ve dolayısıyla sinizmin ifadesidir. Bu, mevcut ortamda barış mücadelesi yürütmenin bedelinin, sessiz kalmanın bedeliyle mukayese edilemeyecek düzeyde ağır olduğunu da ayırt edememektir.

Bu cümleleri yazma ihtiyacı, Selahattin Demirtaş’ın bugün (30 Temmuz) Özgürlükçü Demokrasi gazetesinde yayınlanan yazısı üzerine hasıl oldu.

HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş “Barışı Kurmak” başlıklı dikkat çekici yazısında “benim rolüm ve misyonum savaşı büyütmek değil, barışı kurmaktır” dediği için karşı karşıya kaldığı anlaşılan “eleştirilere” yanıt veriyor. Demirtaş, birilerinin kendisini Öcalan’la karşı karşıya getirmeye çalıştığını açıkça ifade ediyor ve bunu kötü niyetli, “gaflet” olarak nitelendiriyor.

BARIŞI KURMA MİSYONU

Bir kere Öcalan uzun bir süredir herhangi bir tartışmaya dahil olamayacak kadar ağır tecrit koşullarında tutuluyor. O halde 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kardeşiyle birkaç dakikalık görüşmesi dışında kimseyle irtibat kuramayan Öcalan’la Demirtaş nasıl “karşı karşıya” gelebilir? Aralarında, Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda görüş farklılıkları olabilecek bir tartışma, iletişim kanalı olmadığına göre, Demirtaş’ın yanıt vermek zorunda hissettiği eleştiri, “rol-misyon” tartışması olabilir.

Bunun üzerine duracağız, ama Demirtaş’ın yazısından bir alıntıyla devam edelim: “Demokratik siyaseti, halkın seçilmiş iradesi olarak hak ettiği saygın konumuna layık bir tutumla değerlendirmek, bütün dostlarımızdan en büyük beklentimizdir. Demokratik siyaseti ve öncülerini hiçleştiren, değersizleştiren anlayışlar sorgulanmaya muhtaçtır”.

Demirtaş'tan özeleştiri çağrısı

Demirtaş, “demokratik siyaset ve öncülerini değersizleştiren”lerin tutumunun arka planını şöyle açıklıyor: “Röportajların birinde kendim ile ilgili olarak ‘benim rolüm ve misyonum; savaşı büyütmek değil, barışı kurmaktır’ demiştim. Bu tespitimin bazı tartışma ve değerlendirmelere konu edildiğini izliyor ve duyuyorum.”

Böylece anlıyoruz ki, “bazı kesimler” Demirtaş’ı, çözüm sürecinde barışı kurma misyonu üstlendiğini defalarca söylemiş olan Öcalan’ın “rolüne” soyunmakla eleştiriyor.

KİMDİR DEMİRTAŞ?

Peki kimdir Demirtaş? Çözüm sürecinde barışı kurma misyonunu üstlenen, süreç bitince de bunun en ağır bedelini ödeyen siyasal-kurumsal yapının, HDP’nin lideri. HDP’nin varlık sebeplerinden biri sivil siyaset üzerinden barışı kurmak değil mi? Çözüm sürecinde hükümet-İmralı-Kandil görüşmelerinin HDP heyeti tarafından yürütülmesi bu sebebin en önemli göstergesi değil mi? O halde Demirtaş’ın barışı kurma rolünü hatırlatması nasıl oluyor da Öcalan’ın misyonuyla mukayese edilebiliyor, Kürt hareketi nasıl oluyor da hâlâ bu tür değerlendirmelere tenezzül ediyor?

Elbette çözüm süreci bittikten sonra koşullar değişti, İmralı kapısına tekrar kilit vuruldu, Kandil’e operasyonlar yapıldı. HDP ve mensupları da bu süreçte tarihte eşi-benzeri görülmemiş saldırılarla, kundaklamalarla, linçlerle, gözaltı ve tutuklamalarla, itibarsızlaştırma girişimleriyle karşı karşıya kaldı. Bu saldırılara en fazla muhatap olan kişi de, misyonu dolayısıyla Demirtaş’tı. Kendisine yönelik saldırıların hapse gittikten sonra da devam etmesinin sebebi, tam da onun zaten var olan misyonundan kaynaklanıyor.

ŞU AN DEMİRTAŞ’IN İKLİMİ DEĞİL

Demirtaş gibi demokratik siyaset içinde mücadele yürüten liderler ancak barış kurma çabaları sürecinde, veya Mithat Sancar’ın tanımlamasıyla “negatif” yahut “pozitif” barış süreçlerinde etkili, belirleyici rol üstlenebilirler. Demirtaş, anlaşıldığı kadarıyla tam da bu misyonunu edinebileceği bir siyaset kanalını açmak için cezaevinden de olsa çeşitli politik hamlelerde bulunuyor. Her siyasi pozisyonun mensubu, kendi ikliminde yeşerir ve büyür. Açık konuşmak gerekirse şu anki Türkiye, Demirtaş’ın iklimi değil. Zaten o yüzden hapsedilebildi ve hâlâ hapiste tutulabiliyor. Fakat Demirtaş hapiste de kendi ideolojik misyonuna uygun iklimi, demokratik sivil siyaset alanını yaratmaya çalışmaktan geri durmuyor. Çünkü bu yolda arkasında milyonların olduğunu biliyor.

Zaten milliyetçi koalisyon militarist, savaşçı politikayı doludizgin sürdürürken demokrasi mücadelesi yürütenler, çıkıp bu politikayı dizginleyecek, durduracak, Türkiye’yi savaş rotasından barış rotasına çevirecek hamlelerde bulunmakla mükelleftir.

Demirtaş, demokratik siyaset yürütenler için uygun ortamın beklenerek değil, bedelini göze alıp mücadelesini vererek gelebileceğinin ve bununla mükellef olduğunun ayırdında. Onun bu farkındalığının gereğini yapmasını Öcalan’la mukayese üzerinden eleştirmenin demokratik siyaseti açma girişimlerine ket vurmak dışında başka bir işlevi daha var. O da, zaten böylesi etkili bir lideri olabildiğince baskılayarak etkisizleştirmek isteyen iktidarın işini kolaylaştırmak.

PÖRSÜMÜŞ KİŞİLİK ANALİZLERİ SİYASET DEĞİL

Türkiye’de barışı kurmanın, bunun “projesini”, “çerçevesini” çizmenin bedeli iktidarın baskılarına maruz kalmaktan ibaret değil. Anlaşılıyor ki, barışı kurma mücadelesini teslimiyetçilikle, uzlaşmacılıkla veya rol çalmakla itham edenler de var. Oysa Demirtaş tam da buna yanıt veriyor: “Sosyolojik kavramlar, zamana ve mekâna göre farklı anlamlar taşıyabilirler. ‘Barışı kurmak’ kavramı da bunlardan birisidir.”

Elbette milliyetçi koalisyonun alenen yürüttüğü savaşçı politika karşısında “barış” sözcüğünü ifade etmenin, barışı kurmak için çeşitli siyasi hamlelerde bulunmanın iktidar tarafından zafiyet belirtisi olarak algılanması da muhtemeldir. Ancak bu, barış kavramının içini nasıl ve hangi niyetle doldurduğunuza, bu “projeyi” hangi saikle ve hangi içerikle çerçevelendirdiğinize bağlı.

Demirtaş’ın “barışı kurmak” için nasıl bir çerçeve çizdiğini ise maalesef bilmiyoruz, ama HDP’nin programına bakarak tahmin edebiliyoruz. İçeriği veya yöntemi her ne ise, Demirtaş’ın Kürt sorununun çözümü konusundaki teorik ve pratik önerilerini yabana atmak sivil siyasetin gücünü gözardı etmek olur. Elbette Demirtaş veya başka herhangi bir liderin barışı kurma projelerinin içeriği pekâlâ eleştirilebilir, yerden yere de vurulabilir. Ama kişisel ithamlarda bulunmak, itibarsızlaştırmaya çalışmak, ucuz ve pörsümüş kişilik analizleri yapmak siyaset de değil eleştiri de.

Evet, barış bir uzlaşmadır. Ama en başta savaşsızlıkta, hak-hukuk gaspına, mütecaviz siyasete son vermede bir uzlaşmadır. Dolayısıyla da barış ezilenlerin lehine, ezmeye çalışanların da aleyhinedir. Unutulmamalı ki, Demirtaş bunun farkındalığıyla hareket etmeye çalışırken yalnız kalırsa, demokrasi güçlerince yalnız bırakılırsa, kurmaya çalıştığı barış projesinin içini doldururken destek alamazsa, bu süreç “beraber” kurulamazsa, iktidara da oturup bunun keyfini çıkarmak, karşılıklı ithamların yarattığı boşluğu doldurmak kalır.

Tüm yazılarını göster