Öncelikle söylemek isterim ki politika doğrular üzerinden yürümez. Haklılık üzerinden de. Yoksa zaten, mesela devlet dediğimiz şey çoktan tarih dediğimiz diğer şeyin yanına, kralların ayak ucuna gömülmüş olmalıydı. Bu yüzden şimdi yazacaklarım sadece bir politika yürütme biçimine ilişkindir. İyi ya da kötü olmak üzerine değil, bir politik yöntem tartışması bu.
Demirtaş, bir ‘duygu politikası’ sürdürüyor. Son seçimlerde, cezaevinden bir tweet'le seçimin kaderini böyle etkiledi ve hatta belirledi. Faşizmi geriletmek için ‘Hatırım için oy kullanın’ diyordu. Var olan partiler arasında, özellikle İstanbul’da en politik tabana sahip HDP’nin seçmeni, en azından bir kısmı, bu hatır için, o günlerde pek de bilinmeyen birisi olan Ekrem İmamoğlu için oy kullandı. Aslında çoğunun ne sonuçtan umudu – ki umut da devrimci yani son derece politik bir duygu - vardı ne de çok büyük bir şeyin değişeceğine inancı ama ortada koskoca bir ‘hatır’ı vardı cezaevinden birisinin ve buna rağmen oy kullanmasalar ‘ayıp’ olurdu.
Demirtaş aslında bunu numara olarak da yapmıyor ki en önemli tarafı bu. Çok samimi, bu tip seslenişlerinde. İster ketıl mesajları olsun ister hatır, gelir gelmez sevenleri alıp, itinayla en yakınına yerleştiriyor. Kimlik cüzdanında çocuklarının fotoğraflarının yanına, masanın üstünde çiçeklerin kenarına, tebessümlerine ki son zamanlarda az bulunur ve yangında hep kırılacak, hani iç karartıcı ümitsizlik hali esnasında vampire karşı sarımsak tutar gibi, ‘uzak dur uzak dur’ melun halinde yani.
Daha önce bir seçimde ‘eski sevgililerinizi de arayın’ çağrısı da böyleydi. İnsanın eski sevgilisi yoksa bile arayası geliyordu herkesin. Herkes dediğime bakmayın, sevgilisi olanların diyorum. Niyeti ciddi olanlar - belki bizden değildiler- bu yüzden aramadılar, belki dedim bak yanlış anlaşılmasın. Ancak eski yeni, cemi aşık, Demirtaş dedi mahanası ile bir umut telefonlarına sarıldı ki, köşe başlarını işgal eden, bayram tebriği günlerine döndü bir an ortalık.
-Bu yüzden barışanların günahı da Selocan’nın boynuna, bilemem artık-
Farkı göstermek için söylemeliyim ki mesela Kılıçdaroğlu’nun, benzer algılanan bir mesajı oldu mu hiç?
Demirtaş’ın bu ‘duygu politikası’ dediğim ağlamaklı bir mağduriyet durumu da değil. Halbuki bunu yapması için bolca malzemesi var elinde. Bizim cezaevine gelen annelerimize yaptığımız gibi sürekli ‘Ben iyiyim, direniyoruz işte, üzülmeyin ya’ mesajları verip, içeriden bizi teselli ediyor. Ziyarette yer değiştirir gibi oluyoruz. Kim içeride belli değil ve bu yüzden ne zaman özgürlüğe tahliye olacağız ona soruyoruz.
En son İrfan Aktan’nın yaptığı röportajda da bu var. Verilen cevapların yanında, her yazanın son kitabına yaptığı göndermeler, ‘okudum sevdim’, ‘yakında okuyacağım’ notları. Yani soru soran bir gazeteci değil, bir özneye hitap ediliyor. ‘Sizi tanıyorum’ deniyor burada. Yine bir ‘duygu politikası’ bu ve sahte değil. Bu yüzden ona soru yönelten herkes, yüzünde bir tebessüm ile cevabını okumuştur eminim.
Ayrıca bu ‘hatır’ sadece bize, Doğu'ya özgü. Mesela Almanya’da, İngiltere’de ya da ABD’de lafı mı olur! Garip, anlaşılmaz bir şekilde bakarlar insanın yüzüne. İşte bu yüzden hatır, kahve tadı veriyor insana.
Ve her şey bir yana, bu duygularla yürüyen bir politika, hatır yani, iktidarın koca ‘kibri’nin karşısında insana keyif veriyor, öyle değil mi?