Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş, Edirne F Tipi Cezaevi’nde çekimleri yapılan on dakikalık tarihi TRT konuşmasıyla, iktidarın hiçbir koşulda kıramayacağı bir demokrasi gücünün varlığını bir kez daha ilan etti.
TRT yayınındaki tavrıyla, 24 Haziran’da “bir şekilde” iktidarı tekrar ele geçirebilse bile AKP ve kol kola girdiği “eski ekibin” nasıl bir dirençle karşılaştığını göstermiş olan Demirtaş, bir yanıyla da muhalefeti, mirasının gücünü hatırlayarak özgüvenli davranmaya çağırdı. Zalimin zulmü karşısında mağduriyet söylemine tenezzül etmediği gibi gülüşünden de taviz vermedi. Hapishane koşullarında hem TRT’nin hem de tarihin kayıtlarına geçirilmiş olan on dakikalık konuşma, 1980’lerde hapishanelerden çıkmış bir mücadelenin bir kez daha hapishanelerden yükseleceğinin ilanıydı.
Gücünü aldığı toplumsal ve siyasal kesimlerin sesini her koşulda yükseltmekten geri durmayan mahpus lider, boyun eğmeyenlerle nesilden nesile aktarılan bir siyasi mücadele tarihini son derece ustalıkla özetleyerek, hareketlerinin devamlılığının altını çizdi.
Demirtaş’ın konuşmasının TRT ekranlarında yayınlandığı sırada iktidar kontrolündeki medya, 1990’ların namlısı Tansu Çiller’in Erdoğan’ın mitingine katılışı haberlerinden geçilmiyordu. Çiller’le birlikte 1990’larda onun ekibinde yer alan ve şimdi oğlu AKP’den aday gösterilerek gönlü hoş edilen Mehmet Ağar dâhil “eski ekibi” toplayan Erdoğan’ın 24 Haziran’a günler kala tepkisinin ağırlık merkezini HDP ve Demirtaş’tan yana kurması iki zihniyet arasındaki mücadelenin yeni perdesinin açıldığını da, Erdoğan’ın çaresizliğini de ortaya koymaya yeter.
Uygulamalarıyla kendilerini bitirmiş olan 1990’lar ekibi ise Erdoğan’la ittifak üzerinden, yok oldukları noktadan yeniden canlanmanın arayışı içinde. Erdoğan’la buluştukları yer bir zaferin değil, yenilginin meydanı; 1990’ların ve 2000’lerin enkaz alanı.
1990’larda uygulamadıkları hiçbir yöntem kalmadığı halde yenemedikleri legal Kürt siyasetine karşı Erdoğan’a omuz veren Çillergiller, Erdoğan-AKP’nin seçimleri kazanması halinde nasıl bir Türkiye’yle karşı karşıya kalacağımızın da işaretlerini veriyor.
Demirtaş’ın TRT konuşmasında da ifade ettiği gibi, Erdoğan ve 1990’lar ekibinin muktedir olacağı bir Türkiye’de “Bir korku ve istibdat rejiminde nefes alamaz hale gelecek, boğulur gibi hissedeceksiniz… Bugünlerde yaşadıklarımız, tek adam rejiminin sadece fragmanıdır. Filmin asıl korkunç bölümü henüz başlamadı bile.”
Öte yandan Demirtaş’ın konuşmasının tarihiliği, iktidarın baskı araçlarının hükümsüz kaldığını ilan etmesinde yatıyor.
Hapsederek, hedef göstererek, idam tehditleri savurarak yıldırmaya çalıştıkları Demirtaş, direncinin şahsi bir kahramanlık hikâyesi olmadığını vurgularcasına “Peki, kimiz biz?” sorusuna şu şairane yanıtı vererek de önemli ve özenli bir hatırlatmada bulundu: “Serez’in esnaf çarşısında Şeyh Bedrettin’dir adımız. Pir Sultan’dır bir yanımız. İşkence tezgahlarında Hallac-ı Mansur olduk. İbrahim’dik. Mazlum’duk biz. Dar ağacına yürürken başımız dikti. Deniz’dik. Hüseyin’dik. Yusuf’tuk. Sait’ti adımız, Dağkapı meydanında. Bolu Beyi’ne boyun eğseydik, Köroğlu’na çıkmazdı adımız. Mahir olmazdık, cesaret timsali. Kuyuda Yusuf’tuk, Kerbela’da Hüseyin. Sürgünde Ahmet Kaya, zindanda Yılmaz Güney’di namımız.. ”
Demirtaş bu hatırlatmayı Erdoğan’a olduğu kadar, derin devletle, faili meçhul cinayet şebekeleriyle, hapisle, işkenceye, copla, topla tankla üstüne gittikleri bir siyaseti ancak ve ancak büyüttürebilmiş olan 1990’lar ekibine de, mirasçısı olduğu direnişçiler gibi dört duvar arasından yapıyor.
Demirtaş yeni mücadele safhasının nasıl bir özgüvenle sürdürüleceğini ilan ederken iktidarın baskısı altında ezilen tüm kesimlere yoğunlaştırılmış baskı ortamından, dört duvar arasından sesleniyor: “Kof kabadayılığın tehditleri cesaretinizi kırmasın. Bunların bir oyluk canları var.”