Siyasal İslamcı iktidar ya da daha somut ifadesiyle AKP-MHP koalisyonu, otoriter, baskıcı, faşizan kimliğini topluma dayatma yönündeki çabasını sürdürüyor. Bu faşist gelişme, devlet kurumlarını ele geçirdiği gibi toplumun diğer tüm dokularında da egemenliğini sağlamak istiyor.
İslamcı faşizmin tam anlamıyla yerleşmemesi için tüm demokrat ve sol güçlerin ortak bir cephe etrafında bütünleşmesi ertelenemez bir görev halindedir. AKP, 31 Mart 2024 yerel seçimleri sonucu 22 yıldır birinci parti olma vasfını yitirmiştir.
Muhalefet ise, seçim galibiyetini de arkasına alarak daha etken bir tavır içine girmesi gerekirken AKP’nin “yumuşama, normalleşme” tuzağına düşer bir noktaya gelmiştir. Seçimin birinci partisi CHP, seçim sonrası böyle bir eğilimi benimsemiştir.
Ancak AKP’nin bu manevrası, hem ülkedeki derin yoksulluğu örtme çabası, hem de seçimi kaybetmeyi unutturma gayretine yönelikti. Nitekim siyasal iktidar, 1 Mayıs’ta DİSK ve diğer örgütlerin Saraçhane duvarlarını aşmasını polis barikatıyla engellemiştir.
Ayrıca sokak dahil kişi ve örgütlerin en ufak tepkisi şiddetle bastırılmak istenmiş, eleştiride bulunanlar gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Tüm bunların yanında CHP ve DEM Parti belediyelerine gelen haciz ve kayyum uygulaması, siyasal iktidarla “yumuşama” olmayacağını, bu faşizan gidişle mücadele edilmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur.
CHP, şimdilerde daha muhalif bir tutum alacağını ve erken seçim konusunda bastıracağını söylemekle birlikte esas olarak tabandan, emek kesiminden gelen baskıların ağırlık kazanması, muhalefeti faşist gelişmeye karşı aktif tutum almaya zorlaması gerekiyor.
PARÇALI MUHALEFET
Ülkemizde çeşitli işkollarındaki işçilerin ücret ve sendikal mücadelesi birbirinden bağımsız, mevzi anlamda sürmektedir. İşçi sınıfının parçalı mücadelesi yeterince etkili olamıyor. Keza sosyalist partiler de, farklı eksenlerde birbirinden bağımsız bir şekilde bir mücadele yürütüyorlar.
Dünyadaki ve özellikle Avrupa’daki geçmiş deneyimler gösteriyor ki solun ve diğer demokrasi güçlerinin faşist gelişmeye karşı ortak bir mücadele hattı oluşturmaması, faşizmin iktidara yerleşmesini ve tüm topluma egemen olmasını kolaylaştırmıştır.
Peki, böyle bir süreçte ülkemizdeki sol, yani sosyal demokrat ve sosyalist partiler, sendikalar, demokratik meslek örgütleri ve diğer demokrasi güçleri nasıl bir tavır ortaya koymalıdır?
SENDİKALARIN BAŞAT ROLÜ
Genel anlamda otoriter, baskıcı, faşist yönetimlerle baş edebilecek en örgütlü güç sendikalar, yani işçi sınıfı örgütleridir. Çünkü işçi sınıfının üretimden gelen bir gücü vardır, hayatı felce uğratabilir.
Nitekim, Filistin’de katliam yapan İsrail’deki Netanyahu yönetimine karşı bir süre önce işçi sınıfının genel grevi ciddi bir uyarı olmuştur. Ağustos ayı içinde de İngiltere’de faşist çetelerin saldırıları, başta işçi sınıfı örgütlerinin kitlesel karşı koyuşu ve mitingleriyle sekteye uğratılmıştır.
Bizim ülkemizde sendikal örgütlülük çok güçlü değildir. Çalışanların ancak yüzde 10’u civarında bir sendikal örgütlülük vardır. Ayrıca üç işçi konfederasyonundan Hak-İş, büyük ölçüde AKP “yandaşı” bir sendikadır, Türk-İş yönetimi de iktidarla iyi geçinen, cepheden bir karşı koyuş göstermeyen bir anlayışa sahiptir.
DİSK’in de dahil olduğu üç işçi konfederasyonu, başta hayat pahalılığı olmak üzere sendikal haklarla ilgili ortak bir tavır almayı temmuz ayında ortaya koymuşsa da bir süre önce yapılan Türk- İş ve Hak-İş mitingleri, yeterince etkili olmamış, “göstermelik” bir düzeyde kalmıştır.
4 ÖRGÜTÜN BİRLİKTELİĞİ
Tüm bu gelişmelerin yanı sıra uzun bir süreden beri DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu), KESK (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu), TMMOB (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği) ve TTB (Türk Tabipleri Birliği) ortak bir eylemlilik içinde bulunuyor.
Sendika ve demokratik meslek örgütlerinin başta emek ve çalışanların mesleki sorunları olmak üzere demokrasi, laiklik gibi temel konular üzerinde ortak hareket etmesi önemlidir. Bu çerçevede bu dörtlü örgütsel birlikteliğin girişimiyle daha geniş bir demokrasi cephesinin oluşturulması mümkün olabilir.
Türk-İş içindeki mücadeleci sendikaların da bu birlikteliğe katılması arzu edilir ancak üst yönetimlerin bu duruma ne kadar izin vereceği şüphelidir. Şu da unutulmasın ki özellikle Türk –İş açısından demokratik ve sendikal mücadeleyi engelleyecek, uyuşturacak girişimler giderek tabanın tepkisine yol açacaktır. Bu yöneticiler, zaman içinde yerlerinde de kalamazlar.
Ayrıca mesleki örgüler açısından Türkiye Barolar Birliği’nin de böyle bir oluşumda yer alması önem kazanmaktadır. Yerel düzeyde kimi illerde bu birliktelik sağlansa bile İstanbul gibi bazı büyük illerde sorun yaşandığı ifade edilmektedir. Hem merkezi düzeyde, hem de iller düzeyinde baroların da bu birliktelikte yer almasına büyük ihtiyaç vardır.
SOL PARTİLERİN POZİSYONU
TİP (Türkiye İşçi Partisi), Sol Parti, Emek Partisi, TKH (Türkiye Komünist Hareketi), EHP (Emekçi Hareket Partisi) gibi sosyalist partilerin ülkedeki faşist gidişe karşı ortak bir mücadele hattında birleşmesi gerekli gözüküyor.
Bu arada TKP (Türkiye Komünist Partisi), Eylül 2024 başındaki 14. Kongresi’nde “güçbirlikleri, işbirliklerine önem vermekle birlikte CHP ve Kürt siyasal hareketinden kopamayan Türkiye solu ile ilişkilerini kestiklerine” dair bir görüşü benimsendiğini açıkladı.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’den oluşan 4’lü yapıyla birlikte sosyalist partilerin bir ittifak altında bir araya gelmesi, demokrasi mücadelesi açısından umut verici bir gelişme olabilir.
Kuşkusuz “sosyal demokrat parti” olduğunu iddia eden ve yerel seçimler sonucu birinci parti konumunda olan CHP’nin de bu demokrasi cephesinde yer alması gereklidir. Kürt siyasal hareketinin temsilcisi konumunda olan DEM Parti’nin de faşizme karşı demokrasi cephesinde yer alması gerekli gözüküyor.
SOMUT TALEPLER
Böyle bir cephenin emek ve demokrasi talepleri ağırlıklı, somut ve kısa bir programla harekete geçmesi, faşist gelişmeye karşı ciddi bir kazanım olacaktır. Böyle bir programda şu beş başlık önem kazanabilir:
- Asgari ücret, en düşük memur maaşına eşitlenmelidir,
- En düşük emekli aylığı, asgari ücret düzeyine yükseltilmelidir.
- Vergide adalet sağlanmalı, çalışanların ücretlerine uygulanan vergi dilimleri yeniden belirlenmelidir.
- Sermaye kesiminden servet vergisi alınmalıdır.
- Laiklik ilkesine her koşulda sahip çıkılmalıdır.