The Economist'te, Türkiye'nin son yıllarda demokrasi, kültür ve sanatta geldiği tedirgin edici durumu özetleyen bir makale yayınlandı. AB'yi terk etmiş İngiltere'nin Liverpool şehrindeki 10'ncu bienale katılan Banu Cennetoğlu'nun 280 metrelik dokümanter çalışması ise, yırtılmak suretiyle ikinci kez nefret kurbanı oldu. Cennetoğlu ve bienal yönetiminin, bu son haliyle ibret vesikası olarak bıraktığı çalışmada, içinde Türkiye'den vakaların da yer aldığı ve 'AB Kalesi'nden içeri alınmayan on binlerce demokrasi kurbanı sığınmacının verileri bulunuyor .
Geçen günlerde The Economist'in 'Sanat ve Kitaplar' bölümünde, Türkiye'deki siyasal ve ekonomik krizin çağdaş sanat ortamına yansımalarını ele alan bir makale yayımlandı.
Bu yazıda, Ai Weiwei ile Banksy'nin salıverilmesi yönünde Türkiye'yi protesto ettiği, hapisteki Kürt gazeteci ve ressam Zehra Doğan'dan, İstanbul Bienali'nin de iki kez küratörlüğünü üstlenmiş, en son Bükreş Bienali'nde aynı görevi alan AiCA Türkiye Onursal Başkanı Bn. Beral Madra'ya, Galeri Nev İstanbul yöneticisi, küratör Haldun Dostoğlu'ndan sanatçılar Taner Ceylan, Banu Cennetoğlu ve Hasan Özgür Top ile Ali Kazma'ya bir çok kimseden bahsediliyor, Türkiye kültür ortamı ve geleceği hakkındaki endişe veren beyanlarına yer veriliyordu.
Mahpus Zehra Doğan'ın güneydoğuda devlet güvenlik güçlerinin kullandığı mobil zırhlı 'Akrep'leri betimlediği 'sabıkalı', yıkıntı ve Türk bayraklı dışavurumcu figüratif resmiyle temsil olunan, 'Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'nin Sanatçılarını Dize Getirmek İstiyor' mealinde bir başlığı olan makalenin özünde, Türkiye'deki demokrasi ve ifade özgürlüğü adına hayati bir konumda bulunan çağdaş sanatın direnişinin altı çiziliyor, bununla birlikte, Türkiye'nin yurt dışında giderek azalan kültürel itibarına dikkat çekiliyordu.
Sözgelimi, Karaköy'den İstanbul Beyoğlu Mısır Apartımanı'ndaki eski galeri mekânına dönen Dostoğlu, kültürel ekonominin giderek artan zayıflığını anlatırken, vaktiyle Tate Modern'in kapısını çaldığını, ancak bugün olanlar karşısında gözlerine bile inanamadığını, azalan yabancı ziyaretçi sayısını anlatıyordu.
Gezi olayları ve 15 Temmuz sonrası kapanan galerilerden, sansür ve milliyetçi propagandanın basın üzerindeki baskısına, ülkeyi terk eden milyonerlerden, devletin 'icadı' yerli ve millî Yeditepe 'bienali'ne, bir çok sıkıntıya değinen yazı Türkiye'den özellikle Berlin'e yaşanan entelektüel beyin göçünü de konu ediniyor, Ali Kazma ve Hasan Özgür Top'un da işaret ettikleri gibi, devlet nezdinde, sanatçı olmanın risklerinin gittikçe arttığını, çünkü iktidarın kültür ve sanat profesyonellerini potansiyel birer suçlu olarak gördüğünü aktarıyordu. Örneğin Kazma'nın yazıdaki ifadesi çok düşündürücüydü: "Devletin gözünde, Batı çıkışlı, ilerlemeci ve özgür düşünebilen insanların tümü birer şüpheliye dönüştü."
Bu koşullar altında, eh iyi madem, yazılanlar böyleymiş diyerek yüzümüzü Batı'ya dönersek, 'Güzel Dünya, neredesin?' başlıklı 10'ncu Liverpool Bienali'ne İnci Eviner ile katılan ve The Economist'e de konu olan Banu Cennetoğlu'nun 2002'den bu yana üzerinde durup 2007'den bugüne İstanbul'dan Atina'ya Berlin'den Basel'e, Amsterdam'dan Los Angeles'a, Dünyanın farklı noktalarına 10 yılı aşkın bir süredir taşıdığı 'Liste' isimle kamusal alan yerleştirmesi, 28 Ekim'de sona erecek bienal kapsamında, Great George Caddesi'nde yer aldığı 12 Temmuz'dan bu yana ikinci kez şiddet kurbanı oldu.
Ne ilginçtir ki Avrupa Birliği'ne henüz yeni veda etmiş (!) İngiltere'de, 280 metrelik bir siyah duvar boyunca yerleştirilen çalışma önce 29 Temmuz'da duvarlardan sökülmeye kalkışılınca, Cennetoğlu ve bienal yönetimi; listeyi 8 Ağustos'ta tekrar duvara yerleştirdi. Ancak 12 Ağustos'ta tekrar yırtılan liste karşısında Cennetoğlu, belgenin bu haliyle yine bir biçimde belgelenmiş olmasından yana tavır aldı ve şimdi, bir tür dışavurumcu, ırkçılık karşıtı plastik tablo gibi, gözümüzün önünde, yaralı, siyah beyaz ve yırtık pırtık, acımasız haliyle duruyor.
Fakat, sosyal medya üzerinden, ilgili listenin tamamına da erişimde gecikilmemiş. Başladığında altı bin kişilik bir 'kurban' listesini içeren, vaktiyle İstanbul ve Berlin'de de sergilenen ve uygulanan, hatta The Guardian gazetesinin ilavesi olarak da 20 Temmuz Dünya Mülteciler Günü'nde Liverpool Bienali ve Chisenhale Galerisi'nin katkıları eşliğinde paylaşılan ve halen paylaşılmayı sürdüren bir liste, bu söz ettiğimiz.
Cennetoğlu bunu bir belgesel olarak niteliyor ve kesinlikle bir sanat eseri gözüyle bakılmaması yönünde kat'i görüş bildiriyor. İşin bu kısmında aldığı pozisyon nedeniyle kendisini bir daha takdir ediyorum. Listenin maruz kaldığı vandalizm hakkında konuşan Banu Cennetoğlu ile, listeyi yıllık olarak güncelleyen, hazırlayan, 48 ülkeden 550 ırkçılık karşıtı girişimi buluşturan Kültürlerarası Eylem için UNİTED inisiyatifi ve bienal yönetimi, "İnsanlara karşı yöneltilen sistematik şiddete ilişkin duruma dair bir sunum ve hatırlatıcı olarak" listeyi bu şekliyle bıraktıklarını belirtiyor.
Ağır, ayrımcı, yetersiz ve menfî hükümet politikaları sebebiyle 'Avrupa Kalesi'nden içeri alın(a)mayan, bu nedenle hayatlarını yitiren on binleri betimleyen bu dokümanter çalışmada, görülüyor ki, hayatını Türkiye karasularında veya sınırlarında yitiren göçmenlerin de hikâyeleri belgelenmiş. Çalışmada şu ana kadar ulaşılan hazin rakam, 34 bin 361. Ve Cennetoğlu, bu listenin devletlerce 'açıklanan resmî rakamlar' olduğunu da bilhassa hatırlatıyor.
Bu arada, küratörlüğünü, Kitty Scott ve Sally Tallant'in üstlendiği Liverpool bienaline SAHA Derneği'nin desteğiyle hazırladığı 'Cennetin Yeniden Tasviri' isimli bir filmle katılan ve eserinde kadının cennetteki pozisyonunu tartışan İnci Eviner ise, bilindiği gibi önümüzdeki sene yapılacak, temelini eski bir Çin 'beddua'sından alan 'Garip Vakitler Göresin' temalı Venedik Bienali'nde de Türkiye Pavyonu'na yeni bir eser hazırlıyor.
Türkiye'ye gelen ve Türkiye'den giden yerli yabancı turist sayısıyla övündüğümüz, havalimanı ve otogarlardaki bilet sayısını, bayramda nerede olduğumuz anketiyle refah seviyelerimizi yarıştırdığımız, kurbanlık koyunlar gibi, her tatilde kredi kartlarımıza aylarca vadeli özgürlük yanılsamaları yaşadığımız, hep bayram grafiği ve trafiğine takıldığımız şu dönemde, kabalık, 'kalabalık' ve kalıcılık anlayışımıza bir de buradan bakalım istedim.
Demokrasi sınırında, sınırın hangi yanında olursa olsun, milliyeti ne olursa olsun canını veren tüm kayıtlı ve kayıt dışı kurbanlar önünde utanç ve saygıyla eğilirken, şu tatil vakti de hepinize rahatsızlık verdim.