Demokrasinin Hasan Mezarcı'yla imtihanı

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kendini 'İsa Mesih' ilan eden Hasan Mezarcı hakkında soruşturma başlattı. Erdal İnönü yıllar önce Hasan Mezarcı'nın dokunulmazlığının kaldırılmasına "Düşünce özgürlüğü, tamamıyla karşısında olduğumuz fikirlerin bile söylenmesine izin vermekle kendini gösterir" diyerek karşı çıkmıştı. Hasan Mezarcı bugün, attığı bir twit nedeniyle yargılanmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu savunuyor. Düşünce özgürlüğünü tam da Hasan Mezarcı üzerinden tartışmak demokrasi mücadelesinin geldiği yeri göstermek açısından anlamlı olabilir.

Abone ol

İSTANBUL - Önce sosyal medyada, sonra internet sitelerinde geçiştirilen ama renkli kişiliği nedeniyle kayıtsız kalınamayan haber başlıkları ile yer aldı. Hasan Mezarcı’ya “halkın dini duygularını aşağılama” suçlamasıyla soruşturma başlatılmıştı. Aslında bu haberlerin kaynağı yine Hasan Mezarcı'ydı. Twitter hesabından konuyla ilgili şu paylaşımı yapmıştı; “Em. Gen. Md. siber suçlarla mücadele birimi, Mesih olduğumu açıklayan tivit, resim ve videolarımı Ank. Cum. başsavcılığına göndermiş. Savcılık benimle birlikte bu tivit resim ve videoları paylaşanlar hakkında da "halkın dînî duygularını aşağılama" suçlamasıyla soruşturma başlatmış”

Aslında uzun zamandır unutmuştuk Hasan Mezarcıyı. Konu Hasan Mezarcı olunca “dini duyguları aşağılama” suçlaması ayrı bir önem arz ediyordu. Hasan Mezarcı bir dönem “laik duyarlılığın” en önemli nefret öznelerinden biriydi. Doksanlı yıllarda yükselişe geçen İslamcı hareketin bilinen en önemli hatibiydi desek herhalde yanlış bir tespit olmaz. Uzun süreden beri hem İslamcıların hemde laiklerin gündeminden çıkmıştı. İsmi bazen sosyal medyada yaptığı açıklamalar ya da videolar ile gündeme geldiğinde İslamcılar tarafından “acıma”, eski günlerini hatırlayan laik kesimler açısından alaycı bir duygu ile hatırlanıyordu.

İSA MESİH OLDUĞUNU İDDİA ETTİ

Bunun sebebi doksanlı yılların seçim meydanlarında, salon toplantılarında İslamcı kitleleri hitabeti ile heyecanlandıran Kemalizmin en duyarlı olduğu konulara acımasızca saldıran bu hatibin yine bu açıklamaları nedeniyle hapis yatmasının ardından “İsa Mesih” olduğunu iddia etmesiydi. Üstelik 28 Şubat’ın etkilerinin hala devam ettiği 2000 yılında saçlarını altın sarısına boyatmış, elinde asası, uzun beyaz ayaklarına kadar uzanan elbisesi ile basının karşısına çıkmıştı. Bu meseleleri köpürtmesi ile bilinen Reha Muhtar'ın karşısına çıkmış ciddi ciddi iki bin yıl önce Roma Valisi Pilatus’un haça astığı İsa Peygamber olduğunu iddia ediyordu. Ardından ayı ikiye bölerek bir mucize göstereceğini söyleyerek bütün gazetecileri bir gece yarısı etrafında toplamıştı. Sonra gecenin karanlığında parlayan ayı göstermiş "Bakın ikiye bölündü” demişti. Bu yanıyla artık tam bir magazin malzemesiydi.

Hasan Mezarcı 2017'de Esin Tatlı Mezarcı ile evlendi. Mezarcı düğünün ardından paylaştığı bir mesajda "Gelin hanımın kim olduğunu merak edenler, Da Vinci'nin 'Son Akşam Yemeği' tablosunda İsa Mesih'in sağ yanında oturan kadına dikkatle baksın" notunu ekledi ve eşinin Magdalalı Meryem olduğunu ima etti.

HASAN MEZARCI ÜZERİNDEN DEMOKRASİYİ TARTIŞMAK 

Hasan Mezarcı’nın Mesih İsa olduğunu iddia etmesinin iki karşılığı var. Birinci karşılığı Ankara Cumhuriyet Savcılığı “halkın dini duygularını aşağılama” iddiasıyla soruşturma başlattı. İkinci karşılık ise onun “peygamberlik” iddiasına karşı dini inancı olan insanlar tarafından veriliyor. Hz. Muhammed’den sonra peygamber gelemeyeceği iddiasıyla ona karşı çıkılıyor. İlahiyatçı Caner Taslaman, Mezarcı'yı peygamberlik iddiasını tartışmak için bir TV programına dahi çağırdı. Belki bu konuda en sağlıklı değerlendirmeyi Gazete Duvar’da Mücahit Bilici yaptı. Şunları söyledi Bilici: “Ben peygamberim” diyen birine İslamın varsayımlarına bağlı kalarak “Hayır, sen peygamber değilsin” demek mümkün değildir. Hazreti Muhammed’in son peygamber olduğu varsayım ve kabulü bile Allah'ın isterse ondan sonra başka peygamber gönderebilme kabiliyetini sınırlama gücüne sahip değildir. Peygambere atfedilen mucizelerin (ve aynı mantıkla şeyhlere atfedilen kerametlerin) en zor kabul edilebilir olanları bile “Allah isterse yapabilir” ile çözülebilirken, peygamberlik kurumunun bundan bağımsız kalması teorik olarak mümkün değildir. “

Ama yine de bu tartışmalar ilahiyatçılar arasında yapılabilecek tartışmalar. Oysa işin düşünce özgürlüğü yönünü tam da Hasan Mezarcı üzerinden tartışmak belki demokrasi mücadelesinin geldiği yeri göstermek açısından daha anlamlı olabilir.

MEDYA TARTIŞMALARININ ARANAN KONUŞMACISIYDI

Hasan Mezarcı doksanlı yıllarda İslamcı mücadelenin en keskin hatibiydi demiştik. Bu aynı zamanda Türkiye'nin bilinen tabularının tartışıldığı bir dönemdi. Kabul etmek gerekiyor biraz spekülatif biraz gerçeği bükerek ve tahrik ederek olsa da Hasan Mezarcı bu tartışmaların en önemli ateşleyicilerinden biriydi. Bir televizyon programında gazeteci Uğur Mumcu ile olan tartışmasında Kemalist tarihin en önemli tabularından birisine saldırmıştı. Mustafa Kemal’e diktatör demiş, ilk mecliste Topal Osman tarafından öldürülen Ali Şükrü Bey cinayetini onun yaptırdığını iddia etmiş, Lozan’ın bir yenilgi olduğunu söylemişti. Bu tartışmada Uğur Mumcu onun görüşlerine “Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağına” dair ettiği milletvekili yeminini hatırlatarak karşı çıkmaya çalışmıştı.

Yaptığı konuşmalar zaman zaman üyesi olduğu Refah Partisi'ni de güç durumda bırakıyordu. Daha itidalli olmaya çalışan Necmettin Erbakan açısından Mezarcı küpüne de zarar verebilecek çok keskin bir hatipti. Ancak bu hatibin Refah Partisi tabanında bir karşılığının olduğu da bir gerçekti. Parti tabanını harekete geçiren, partinin gözden çıkartamayacağı bir kişi haline gelmişti.

ESKİ MÜFTÜ, YENİ MİLLETVEKİLİ

Hasan Mezarcı geçmişi itibariyle Milli Görüş geleneğinin tipik bir temsilcisiydi. Yaşamı İslamcı tabanın en güçlü olduğu Düzce, Sakarya gibi illerde geçmişti. 1954 yılında Düzce’de doğmuş, ilkokuldan sonra Düzce Merkez Kuran Kursu’nda hafızlık dahi yapmıştı. İmam hatip lisesinde okumuş, Ankara İlahiyat Fakültesi'ni kazanmış ve bitirmişti. Üstelik ilahiyat okurken aynı zamanda medrese eğitimi almayı da ihmal etmemişti. Müezzinlik, imamlık yapmış, Diyanet işleri Başkanlığı'nda çalışmış ve müftü olmuştu. Son olarak Sakarya’nın Akyazı ilçesinde müftülük yaparken 1991'de istifasını verip Refah Partisi'nden milletvekili olmuştu.19. dönem milletvekili olarak 1991-1995 yılları arasında Meclis'te bulundu.

Mitinglerde, katıldığı televizyon programlarında, Meclis'te yaptığı konuşmalarla Türkiye'nin en tanınan milletvekili olduğuna şüphe yoktu. Türkiye'nin tartışmalı ama çok gözününde tartışılmayan geçmişi Hasan Mezarcı’nın verdiği soru önergeleri ile bir anda gündeme giriyordu. Örneğin, 1923 yılında Topal Osman tarafından öldürülen Mustafa Kemal muhalifi Ali Şükrü Bey cinayetinin araştırılması için bir önerge vermişti. Üstelik bu önergeye çok şaşırtıcı isimler destek vererek altına imzalarını atmışlardı. Büyük Birlik Partisi başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, yine aynı partiden Ökkeş Şendiller ve DEP’li Zübeyr Aydar ile Remzi Kartal da bu önergeyi imzalamışlardı.

Kendini siyasal rejimin bekçisi sayan dönemin militarist yapı tarafından korkutucu görülen bir ittifaktı. “İslamcı ve Kürtçü” muhaliflerin bir arada gözüktüğü bir önergeydi.

Hasan Mezarcı daha dokunulmazlığı kaldırılmadan gözaltına alınmış İçişleri Bakanlığı'nın müdahalesiyle serbest bırakılmıştı.

DOKUNULMAZLIĞI KALDIRILDI

O dönemde Meclis'e ilk defa SHP sıralarından olsa da kendi kimlikleri ile “Kürt”milletvekilleri girmişti. Üstelik Leyla Zana yeminine başlamadan önce Meclis tarihinde ilk defa Kürtçe bir kac cümle söylemişti. Onun yarattığı infialin arkasından bir de Kürtler ile İslamcılar cumhuriyetin  tartışılmaz konularını gündeme getirmeye başlamışlardı.

Ama Hasan Mezarcı asıl büyük gürültü koparan girişimini 1994 şubatında yapmıştı. 1926 yılında Mustafa Kemal Atatürk'e İzmir’de yapılan suikast girişiminin ardından başta İttihat Terakki’nin eski liderleri olmak üzere bir çok siyasetçi ve asker yargılanmıştı. Bu kişilerden bazıları idam edilmiş, bazıları hapis cezaları almış, aralarında Kazım Karabekir gibi Kurtuluş Savaşı'nın simge isimlerinden olan bazı kişiler ise ceza almasalar da politika sahnesinin dışına atılmışlardı. Mezarcı verdiği önerge ile bu asker, politikacı ve iş adamlarına “haksız cezalar verildiğini” söyleyerek, bu kişilerin durumunun yeniden Meclis tarafından incelenmesini, kendilerine ve ailelerine itibarlarının geri verilmesini talep ediyordu. Bu önergeyi Hasan Mezarcı hazırlamış altına sekiz Refah Partili milletvekili ile birlikte Doğru Yol Partisi'nden Abdülmelik Fırat, BBP’den Ökkeş Şendiller ve DEP’ten Selim Sadak ve Nizamettin Toğuç imza atmıştı. Bugünkü siyasal ortamdan bakıldığında bir araya gelemeyecek isimlerin o gün Meclis'te bir araya gelmelerine şaşırmamak elde değil.

Hasan Mezarcı Noel'de doğum gününü kutlamış, müritleri "İyi ki doğdun Mesih" diyerek şarkı söylemişti.

GENELKURMAY BAŞKANI ÇANKAYA'YA ÇIKTI

Yaklaşan İslamcı iktidarın ayak seslerinin duyulduğu bir dönemde Refah Partisi'ne karşı oluşan ittifakı sağlamlaştırmaya çalışan bir işlev gördü bu önerge. Bundan sadece iki yıl sonra Refah Partisi ile koalisyon kuracak olan Tansu Çiller hemen büyük bir miting düzenledi. Dönemin meclis başkan vekilinin önergeyi geri iade etmesi tepkileri dindirmedi. Genelkurmay başkanı Doğan Güreş, Çankaya’ya Cumhurbaşkanı Demirel’in yanına çıkarak ordunun tepkisini ilk ağızdan vermişti. Demirel bu ziyaretin ardından bu milletvekillerini hedef alan bir açıklama yaptı.

Ardından Mezarcı dışındaki milletvekilleri önergeden isimlerini çekseler de Hasan Mezarcı ve DEP’li yedi milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılacağı bir önerge Meclis'e geldi.

DEP milletvekilleri başlangıçta SHP listelerinden seçilerek Meclis'e girmişti. Belki o yüzden dokunulmazlık önergelerinin geldiği komisyondaki SHP’li üyelerin önergeye muhalefet şehri koymaları anlaşılabilirdi. Fakat komisyonda özellikle ulusalcı görüşleri ile tanınan Mümtaz Soysal gibi isimlerin dahi önergeye destek vermediğinin altını çizmek gerekiyor.

ERDAL İNÖNÜ'DEN DEMOKRASİ DERSİ 

Atatürk’ün en yakın silah arkadaşı, Lozan Antlaşması'na imza koyan en önemli isim İsmet İnönü’nün oğlu fizikçi Erdal İnönü’nün Hasan Mezarcı gibi bir ismin demokratik haklarını savunan onun milletvekili dokunulmazlığının  kaldırılmasına karşı çıkan şu şerhi belki bugünlerde daha da önem kazanıyor. Malum Erdal İnönü’nün bu şerhi koymasından yaklaşık yirmi yıl sonra HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılacağı önerge için sosyal demokratlar, liderleri Kemal Kılıçdaroğlu’nun şu sözleri üzerine tam tersi bir tutum takınmışlardı; “Dokunulmazlıkların kaldırılması Anayasa'ya aykırı ama evet diyeceğiz.”

Erdal İnönü hiçbir görüşüne katılamayacağı Hasan Mezarcı’nın dokunulmazlığının kaldırılmasına şu sözlerle karşı çıkmıştı; “İstanbul Milletvekili Hasan Mezarcı’nın birçok konuşması, başta büyük Atatürk olmak üzere Türkiye Cumhuriyetini kuranların fikirlerine ve amaçlarına karşı bir anlayış içinde olduğunu gösteriyor. Böyle bir anlayış benim siyasal görüşlerime taban tabana zıttır. İnanıyorum ki, toplumumuzun büyük çoğunluğunun sağlıklı değerlendirmesiyle de çelişmektedir. Ancak bu fikirlerin yanlışlığını göstermek, milletvekili dokunulmazlığını kaldırmakla olmaz. Atatürk ve arkadaşlarının Türkiye’de gerçekleştirdikleri devrimlerin açtığı yolda yürüyen kuşakların yılmayan çabaları, bugün ülkemizde bütün kurum ve kurallarıyla işleyen bir çağdaş demokrasiyi hayata geçirmektedir. Böyle bir demokrasinin temel niteliklerinden biri olan düşünce özgürlüğü, tamamıyla karşısında olduğumuz fikirlerin bile söylenmesine izin vermekle kendini gösterir. Bu nedenle İstanbul Milletvekili Hasan Mezarcı’nın dile getirdiği ters fikirler yüzünden dokunulmazlığının kaldırılmasına karşı oy verdim."

İSLAMCILAR 'BEYNİ YIKANDI, MESİH OLDU' DEDİLER 

Fakat Erdal İnönü’nün bu karşı çıkışına rağmen Mezarcı ve yedi Kürt milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırıldı. Mezarcı Atatürk'ü Koruma Kanunu'na muhalefet ettiği için kısa süre hapis yattı. Hapishaneden çıktıktan sonra ise ‘Mesihliğini’ ilan etti. Geçmişin bu güçlü keskin İslamcısının bu tavrı muhafazakar çevrelerde büyük şaşkınlık yaratsa da, tavrının sorumlusu olarak “ona ceza evinde yapılan işkenceler ve beyin yıkama operasyonu” gösterildi. Bu nedenle mesihliğine tepki gösterilmedi.Daha çok bu yolun “mazlumu” muamelesi gördü. Her ne kadar kendisi “Ben içeri girdiğimde Adalet Bakanı Şevket Kazan'dı, cezaevleri müdürü onun atadığı adamdı. Yahu kim bana işkence yapabilir. Olur mu öyle saçma şey!” dese de bugün dahi İslam'dan çıkan bir mürted değil, mazlum olarak görülüyor.

MESİHLİK YARGILANABİLİR Mİ? 

Buradan tekrar Hasan Mezarcı’nın peygamberlik iddiasına gelirsek. Sorumuz böyle bir iddiada bulunan kişinin sözleri bir yargının konusu olabilir miydi? Mesih olmadan önceki Hasan Mezarcı’nın bu konudaki görüşlerini tam olarak bilemiyoruz. Ama onunla ilgili bir soruyu yanıtlayan İslamcı camianın bir başka hatipi Kadir Mısırlıoğlu, hapishane sonrasında evinde ziyaret ettiği Mezarcı’dan duyduğu sözleri şaşkınlıkla şöyle naklediyor; “Bana devletin ideolojisi olmaz dedi. Devlet bütün vatandaşlarına eşit yaklaşır. İslamcıların ideolojisi olabilir. Ama devletin olmaz, diye konuştu. Yahu o zaman da deliydi.”

Yine günümüzdeki yargılama girişimi için Hasan Mezarcı attığı bir twit ile bu yargılamanın Türkiye'nin imza koyduğu Avrupa insan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğunu söylüyor. Ama galiba Hasan Mezarcı’nın bir milletvekili olarak yargılandığı 1994 yılından, “İsa Mesih”olarak belki yargılanacağı bu günlere kadar geçen sürede memlekette çok az şeyin değiştiğini kabul etmek gerekiyor.