Demokratik siyaset krizi ve umudun evi HDP
HDP tabanı sisteme benzemeye müsaade etmez. Çünkü HDP Türkiye’yi tüm bu yanlışlardan kurtarıp demokratikleştirmek için vardır. Bize umut lazım, bu umut HDP fikriyatıdır.
Menekşe Kızıldere*
Seçim sürecinin ardından açığa çıkan tablo da HDP’nin siyasi okuma olarak kendi tabanının gerisine düştüğü sonucunu açığa çıkarmıştır. Seçimden sonra yapılan toplantısına ve son açıklamasına bakıldığında bu durum Emek ve Özgürlük İttifakı için de geçerli. Bu sebeple başta HDP olmak üzere İttifak partileri tabanlarına dönüp en geniş çapta bir değerlendirme ve yeniden yapılanma sürecine girmişlerdir. Türkiye’de seçimler bir demokratik siyaset krizi içinde yapılmıştır ve sonucuna bağlı olarak bu kriz derinleşmektedir. HDP ve siyaseti ele alınırken demokratik siyaset krizini görmeden yapılan tüm analizler eksik kalacaktır.
Seçim sonuçları çok kez değerlendirildi fakat seçimlerin yapıldığı şartların kendisi ele alınmadan bu analizler yanlış sonuçlar açığa çıkarabilmektedir. Her şeyden önce Türkiye’de demokratik bir siyasi ortam olmaması ve uzun yıllar iktidar propagandasına maruz kalmış yorgun, ümitsiz ve kaygılı bir seçmen gerçekliği mevcuttur. Ne deprem felaketi ne de ekonomik kriz seçmenin iktidar tercihini değişim yönünde etkilemeye yeterli olmadı. AKP iktidarının 21 yıllık siyaseti ele alındığında idealist siyasetten ziyade çıkar birliği görüntüsü verdiği birçok kez söylendi fakat ideolojik olarak iktidar seçmeninin tercihini de görmek gerekiyor. Yoksul, geçim derdinde olan ve yaşamını dar ölçülerde devam ettiren milliyetçi muhafazakâr seçmen de yaşamından rahatsız fakat buna karşı sorgulamadan, iktidarın büyüme, gelişme ve savaş propagandası araçlarına ideolojik olarak tutunmaktadır. Bu durum olanı biteni görememekle ilgili değil, ideolojik olarak iktidarda temsil edildiğine inanmaktan ileri gelmektedir. Tüm muhalefetin en büyük eksiği iktidar seçmeninin kaygı ve ideolojik temsil açmazını doğru göremeyip bu seçmenin kaygılarına derman olacak bir umut sunamamış olmasıdır. Muhafazakâr seçmene eğreti duran muhafazakârımsı yaklaşımla gitmek de sonucu değiştirmemiştir. Kimse aslı varken, benzerine, benzemeye çalışanına yaklaşmaz. Sisteme adapte olmaya çalışılarak sistemin kendisi değişmez. Bu sebeple muhalefetin değişim çağrısı değişimin kendisini sağlayamadığı için kazanma sınırında kalmıştır, düzeni değiştirememiştir. Düzen değiştirmek için düzenin kendisi olmak seçmene tutarsız gelmiştir.
Muhalefetin bu hali bile demokratik siyaset krizinin muhalefete de sirayet ettiğini göstermektedir. Demokratik siyaset krizi muhalefete baskı altında, devletleşmiş iktidara karşı değişim arzu eden ama çekingen duran halka gerçek bir değişim sunamamayı da bir yük olarak bindirmiştir. Muhalefet demokratik karar alma mekanizmalarını işletememiştir. Bu da iktidardaki merkeziyetçi yer yer nobran karar alma yanlışlığının istisnai olarak muhalefete de sirayet edip istisnaların kaideye dönüşmesini sağlamıştır. Tam da burada demokratik siyasetin can damarı olan HDP’ye bakmak gerekir. Demokratik siyaset krizinin getirdiği kaideleşmiş istisnalar HDP’ye de sirayet ettiği için seçimlerde siyasi okuması kendi tabanının gerisinde kalmıştır. Fakat HDP tabanı bakımından çok şanslı bir partidir. HDP’yi var eden fikriyat, geleceği ve dünyada yavaş da olsa değişen siyasi paradigmayı çok iyi görmektedir. HDP bir çatı partisidir ve değişen dünyadaki tüm politik özneleri var etmek üzere kurulmuştur. Kürt halkının özgürlük talepleri, toplumsal cinsiyet eşitliği, adil gelecek, ekolojik mücadelenin politikleşmesi demokratik siyasetin ana ayaklarıdır. Gelişmiş sosyal devletlere bakıldığında bu özgürlüklerle birlikte toplumsal gelişme ve ekonomik gelişmenin içi içe ilerlediğini görmekteyiz. Bu sebeple HDP fikriyatı demokratik olmayan bir düzende demokratik siyaset ve değişim isteyerek sistemin kendisine karşıdır. Demokratik siyaset krizinin HDP’ye sirayet etmesini HDP fikriyatında, özünde ve temellerinde aramak “sistem içinde kalalım hiçbir şey değiştirmeden aynı yanlışın bir noktasına eklemlenelim” demektir. HDP’nin Türkiye’nin demokratikleşmesi için en güçlü umut olduğunu unutmaktır. Üstelik bunun kanıtı HDP seçmeni dahi olmasa değişimden yana oy kullanan politik okuması doğru Kürt seçmene bakınca görülmektedir. Sorun HDP’nin var oluşu, siyasi alt yapısında değildir, bu fikriyatın pratiğe geçirilmesindedir. Tepeden tırnağa demokratik siyaset krizinin ortasında bu krizi bilerek isteyerek yaratan iktidarın karşısına bu krizden etkilenmiş olarak çıkmasıdır. Oysa HDP’yi var eden fikriyat bu baş aşağı giden çoklu krizlerin panzehiridir.
Adaletsiz ve eşitsiz düzenden en çok yara alan Kürt Halkı içinde milliyetçiliği öne çıkaran, muhafazakârlaşan siyasi arayışların açığa çıkması normaldir. İktidarın propagandasına karşı sisteme eklemlenmeden kalabilmek herkesin başarabileceği bir durum değildir. “Muhafazakâr ve milliyetçi olalım ve çözüm bulalım özgürleşelim” söylemi “sistemin yanlışlarına eklemlenelim iktidarla karşı karşıya gelmeyelim” fikrini açığa çıkarmıştır. Fakat güçlü kimlik siyaseti de yapsanız kimse aslı dururken benzemeye çalışana itibar etmez. Kaldı ki iktidar buna müsaade etmez, gücü paylaşmaz. Bu siyaset ancak iktidarın kullanışlı bir aparatı olmakla sonuçlanır. Meydanlarda ‘Kürdistan ağlama artık sahibin var’ diyen bu akla cevaben kim bu sahip? İktidara aparat olanlar eli ile iktidarın kendisi mi? Cevap nettir, iktidar kullanışlı aparatlarını sadece kullanır. Milliyetçilik ve siyasallaşan dinin Türkiye’yi ne hale getirdiği ortada. Kürt Halkı bu yanlışı gördüğü için değişimden yana tercih yapmıştır.
Düzene eklemlenmek, en fazla iktidardan memnun küçük burjuvaya bir alan açar ama yoksul ve değişime ihtiyaç duyanı siyasi baskı ve yoksulluk kıskacından kurtarmaz. Kürt siyasetinde dünyanın değişen kapsayıcı ve özgürlükçü siyasi paradigmasını da anlayıp fakat özgürleşme için çözümü aynı sisteme daha liberal bir yerden eklemlenip “düzeni biz ele geçirelim” gibi arayışlar da ortaya çıkabilir. Bu minvalde sözler dillendirildi bile. Bu da yine yanlış düzene eklemlenip iktidarın siyasi aparatına dönüşmekten öteye gidemez. Bu bakış HDP’yi siyaset üreten değil ‘performans sergileyen’ olarak görmektedir. İktidar diline yakın bu görüş HDP’nin asıl sahibi olan, halkı görmemektir. Bu talepler HDP’den yüz yıl önce de vardı, hala da var. Zilan’da zulme boyun eğmeyip eşi ile birlikte mücadeleye nefer olan Zeyno’nun iradesi bugün bir kadın hareketine dönüşmüştür. Bu performans değil, iradeyi büyütmektir. Demokratik siyaset krizinin HDP’ye yansımaları ile bu iradeyi bir tutmak en başta halktan kopmaktır. Bu irade ve motivasyona sahip olmayan liberal bir Kürt siyaseti her şeyden önce talepleri olan bir harekete dahi dönüşemez.
Devletin kuruluş yanlışlarını milliyetçiliği yükselterek ve yoksulluğu arttırıp yöneterek bir baskı aracı olarak kullanan iktidar demokratik siyaseti krize sokup muhaliflerini zayıflatma arzusundadır. HDP tabanı sisteme benzemeye müsaade etmez. Çünkü HDP Türkiye’yi tüm bu yanlışlardan kurtarıp demokratikleştirmek için vardır. Türkiye demokratikleşmeden Orta Doğu’daki hiçbir halk özgürleşemez. Demokratik siyaset krizinin ortasında nasıl ki demokratik bir seçim yapılamıyorsa, demokrasi krizi içindeki bölgede savaş gerçekliği acı acı dururken özgürlük açığa çıkarmak mümkün değildir. Demokrasi, özgürlüğe giden yolun en güçlü temelidir. İçinde bulunduğumuz bu sisli, kederli görünen zaman HDP fikriyatı etrafında kenetlenip, demokrasi talep etmek için en doğru zamandır. Bize umut lazım, bu umut HDP fikriyatıdır.
*HDP Ekoloji Komisyonu Eş Sözcüsü