Denge ve Denetleme Ağı'ndan ‘seçim kanunu’ teklifi raporu: Yeniden değerlendirilmeli
Denge ve Denetleme Ağı seçim kanunundaki değişikliği içeren teklife ilişkin rapor hazırladı. DDA düzenlemelerin “seçimlerin adilliği” ve "özgürlüğünü” daha da geriye götürme riski taşıdığını belirtti.
ANKARA- AK Parti ve MHP’nin seçim kanununda değişiklikleri öngören kanun teklifinin yankıları sürüyor. Muhalefet partilerinin tepkiyle karşıladığı teklife ilişkin 279 sivil toplum kuruluşunun üye olduğunu Denge ve Denetleme Ağı (DDA) politika belgesi yayımladı. DDA’ya göre teklif seçimlerin adilliğini ve özgürlüğünü daha da geriye götürme riski taşıyor.
‘YÜZDE 7 SEÇİM BARAJI TEMSİLDE ADALETİ SAĞLAMA POTANSİYELİNE SAHİP DEĞİL’
Cumhur İttifakı’nın Meclis’e sunduğu teklifin maddelerinden biri de yüzde 10 olan seçim barajını yüzde 7’ye düşürmeyi öngörüyor. Bu zamana dek yaptıkları açıklamalarla yüzde 10 barajının temsilde adalet açısından yarattığı sorunlara dikkat çektiklerini hatırlatan DDA, “Her ne kadar ülke barajının düşürülmesi temsilde adaleti kuvvetlendiren bir düzenleme olarak görülebilirse de hem oran olarak yüzde 7 hem de bu düzenlemenin diğer maddeleriyle birlikte düşünüldüğünde bu değişikliğin temsilde adaleti sağlama potansiyeline sahip olmadığı görülmektedir. Öncelikle yüzde 7’lik seçim barajı diğer demokratik ülkelerle kıyaslandığında hala oran olarak yüksektir. Bu çerçevede seçim barajının hem Türkiye’de parti sisteminin aşırı parçalanmasının önüne geçen hem de temsilde adaleti kuvvetlendiren yüzde 5 bandının altına çekilmesi gerekmektedir” dedi.
‘ARTIK OY DÜZENLEMESİ PART-MİLLETVEKİLİ-SEÇMEN İLİŞKİSİNİ OLUMSUZ ETKİLEYECEK’
Cumhur İttifakı’nın bir diğer önerisi, ittifak üyesi partilerin ‘artık oylar’dan yararlanamamasına yönelik oldu. Bu düzenlemenin ittifak içerisindeki küçük siyasi partileri büyük partilerle ortak listelerden aday göstermeye teşvik ederek temsilde adaletin, parti-milletvekili- seçmen ilişkini olumsuz etkileyeceğini belirten DDA, “Bu bağlamda getirilen yeni düzenleme halihazırda ittifak düzenlemesiyle ortadan kalkmış olan ülke barajının yarattığı temsilde adalet problemini ittifak içerisindeki küçük partilerin aldıkları oy oranları üzerinden sandalye sayısı hesaplamasıyla önemli ölçüde yeniden üretmektedir. Bu da getirilen düzenleme ile temsilde adaleti sağlamaktan çok ittifak dinamiklerini değiştirmeye dönük bir hamle amaçlandığı izlenimi vermektedir” ifadelerini kullandı.
SANDIK KURULLARININ OLUŞUMUNUN DEĞİŞTİRİLMESİNE TEPKİ
Meclis’e gelen kanun teklifinde, halihazırdaki ilgili il ve ilçede en kıdemli hâkimin sandık kurulu başkanı olması kuralı değiştirilerek, birinci sınıf hakimler arasından kura usulüyle belirlenmesi öngörüldü. Bu düzenlemeyi de eleştiren DDA'dan şu açıklamalar yapıldı:
“Türkiye’de yargı alanında yaşanan temel sıkıntılar olan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısı ve hakimlerin coğrafi ve kürsü teminatından yoksun olmaları gibi olumsuzluklarla beraber düşünüldüğünde sandık kurullarının oluşumunda birinci sınıf hakimler arası kura usulü, oy verme ve seçim sonrası oy sayımı süreçlerinde seçim bütünselliğini geriye götürme potansiyeline sahip bir düzenlemedir. Aynı zamanda, yeni düzenlemeyle birlikte getirilen yazılı dilekçe ile kuradan çekilme hakkı hakimler üzerinde siyasi baskı yaratma ihtimalini arttırmaktadır. Bu da sandık güvenliğini riske atabilecek bir değişikliktir. Yeni düzenlemede ortaya çıkan bir başka belirsizlik ise Ocak 2022’de göreve gelen ve 2024 yılına kadar görev yapacak hakimlerin devam edip edemeyecekleridir. Önümüzdeki seçimlerde il ve ilçe sandık kurullarının teklifteki yeni usulle oluşturulması sandık güvenliğine ilişkin bahsettiğimiz kaygıları önümüzdeki seçim sürecinde arttıracaktır.”
‘TEKLİF YENİDEN DEĞERLENDİRİLMELİ’
Türkiye’de uzun süredir tartışılan seçim kanunu düzenlemesinin “temsilde adalet sorununu”, ülke barajını düşürmesine rağmen, yeniden üretme potansiyeline sahip olduğunu belirten DDA, teklife ilişkin hazırladığı raporunun değerlendirme kısmında, “İttifak içerisindeki siyasi partilerin aldıkları oy oranında Mecliste temsil imkânı bulabilecek olmaları temsilde adaletten ziyade küçük partileri büyük parti listelerinden seçime girmeye zorlayarak aşkın temsile neden olabilir” dedi.
Benzer şekilde yeni düzenlemenin bazı maddeleri seçimlerin adilliğini ve özgürlüğünü daha da geriye götürme riski taşıdığını belirten DDA’nın değerlendirmeleri şu şekilde özetlendi:
DÜZENLEMELER İKTİDARDAKİ SİYASİ PARTİLERİ AVANTAJLI KILMAYA YÖNELİK: Yeni düzenlemenin hazırlanış yöntemi de kanun teklifinin seçim ve siyasi parti reformundan çok seçim mühendisliği niteliği taşıdığı izlenimini kuvvetlendirmektedir. Türkiye’de seçim bütünselliğini kuvvetlendirecek bir düzenleme kapsamlı bir siyasi parti ve seçim kanunu reformunu gerektirmektedir. Bu iki alanda yapılacak düzenlemeler katılımcı bir perspektiften ve müzakereye dayalı bir süreç işletilerek yapılmadığı takdirde, hem vatandaş hem de demokratik rekabetin ana aktörleri olan siyasi partiler nezdinde meşruiyet kazanmaları olanaksızdır. Bu ise yapılan düzenlemelerin, seçimlerin demokratik niteliğini kuvvetlendiren bir seçim reformundan çok iktidardaki siyasi partileri seçimlerde avantajlı kılmaya yönelik düzenlemeler olduğu algısını kuvvetlendirmektedir.
TEKLİF YENİDEN DEĞERLENDİRİLMELİ: Bu nedenle, Denge ve Denetleme Ağı olarak 14 Mart 2022 tarihinde Meclis’e sunulan kanun teklifinin muhalefet partilerinin ve sivil toplumun etkin katılımıyla komisyon sürecinde yeniden değerlendirilmesi gerektiğini vurgulama ihtiyacı duyuyoruz. Demokratik rekabetin özüne ve en temel bileşenine yönelik düzenlemeler, demokratik temsil, çoğulculuk, kapsayıcılık ve katılımcılık ilkeleri hayata geçirildiğinde demokrasiyi kuvvetlendirici sonuç doğurabilirler. Demokratik rekabete ilişkin yapılacak düzenlemeler temsilde adaleti güçlendiren, partiler arası yıkıcı kutuplaşmayı azaltan, seçmen-temsilci ilişkisini güçlendiren, yönetimde istikrarı koruyan, hükümetleri hesap verebilir kılan, toplumda farklı kesimlerin temsilini sağlayacak olan siyasi partilerin kurulmasını kolaylaştıran düzenlemeler olmalıdırlar. Bu bağlamda yapılacak ve demokratik standartları yükseltecek olan bir reformun da Türkiye’de siyasi partilerin örgütsel yapıları, parti finansmanı, seçimlerin denetimi, bağımsız, özgür ve çoğulcu medya ve sivil toplumu sağlamaya dönük bütüncül bir bakış açısıyla ve katılımcı bir yöntemle yapılması gerekmektedir. (DUVAR)