'Deniz Baykal ve CHP tertemizdir, aksini iddia eden AKP’lidir'
Baykalcılar ve Baykal gibiler ne yazık ki sadece geçmişte kalmış değil, her yerdeler ve süreklilik arz ediyorlar.
Yavuz Halat
Tarih ara sıra hortlar değil mi? Gömüldüğü yerden çıkar, bugünün gerçekliğine müdahale eder. Yöresel inanışlara göre yaşarken kötülük edenler, başkalarının ağız tadını kaçıranlar, arabozucu dedikoducu ve geçimsiz insanlar ölünce hortlayabilirmiş. Hortlaklar çoğunlukla yaşlı kimselerden olurmuş. Üstelik Eski Türklere göre eğer insan savaşta değil de yaşlılıkta ölürse onun Gök Tanrı tarafından Uçmak'a (cennet) alınmayacağına inanılır, hortlak olarak kalırmış.
Nedense Sedat Peker, Korkmaz Karaca’yı “gömmek” için Deniz Baykal’ı piyasaya sürünce eyvah dedim! Tam kurtulmuşken yeniden hortladı.(1) Bir de İrfan Aktan’ın, Zülfü Livaneli ile yaptığı röportajı okuyunca tarihten bir hortlak çıkıp anıları canlandırmakla kalmadı, bugünün suretlerine büründü. Ne kadar çok Deniz Baykal varmış ve hâlâ var hayatımızda.
Türkiye’nin 90’lı yıllarında yaşamış aklı ergin, biraz da sola gönül vermiş olanlar “Deniz Baykal” ismini duyunca irrite olurlar. Tevellüdü biraz daha eski olanlar daha da gerilere gider, ta 72’lere, 73’lere.
Dile kolay, 50 yıldır bu ülke halklarının kaderini belirleyen “kritik eşiklerde” imzası olan aktörlerin en önemlilerinden. Kritik eşikleri hatırlamak yerinde olur.
Yıl 1973, CHP-MSP koalisyonu çok zor şartlarda kuruluyor. CHP-MSP Koalisyon Hükümeti'nin kurulmasında en büyük pay, CHP'de Deniz Baykal'a, MSP'de Oğuzhan Asiltürk'a aitti (2) (Bu günlerde Saadet Partisi’ni Erdoğan’la birleştirmeye çalışan şahıs). 35 yaşındaki Baykal, bu hükümette Maliye Bakanı olur. ABD’ye kafa tutup “Kıbrıs Barış Harekatı”nı da bu hükümet yapacaktır.
Boşuna adı hizipçilikle anılmaz Deniz Baykal’ın. 1990’da, 1991’de ve 1992’de SHP’nin başına geçebilmek için üç kez Erdal İnönü ile yarışır. Üçünde de kaybeder, yani SHP’nin Genel Başkanı olamaz. 1992’de CHP ismiyle parti kurulabileceği izni çıkınca hoopp, onun Genel Başkanı olur. Bu sefer de SHP milletvekillerini istifa ettirtip Meclis’te grup kurar.(3)
1991 seçimlerinde 21 HEP’li (Halkın Emek Partisi) anlaşmalı olarak SHP listelerinden TBMM'ye seçilmişti. O dönem içinde Kürt Siyasi Hareketi ile “geleneksel sosyal demokrasi” arasında kurulan bu bağ, daha sonraki süreçte Baykal ile birlikte tamamen koparılacaktır. CHP seçmeninin Kürt halkından uzaklaşmasında Baykal’ın önemli “katkısı” yadsınamaz.
Yıl 1994. Yani SHP’nin, başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere 39 ilin belediye başkanlıklarını kazandığı 1989’dan sonraki yerel seçimler. İnönü’nün SHP’si, Baykal’ın CHP’si ve Ecevit DSP’si her yerde birbirine rakip olur.(4) Aradan sıyrılanlar Tayyip Erdoğan ve Melih Gökçek. Biri cumhurbaşkanlığına kadar yürür diğeri 23 yıl Ankara’nın başında kalır.(5)
Ve yıl 2002. Erdoğan Meclis’e giremeyince, Baykal’ın üstün gayretiyle altyapı hazırlanarak Siirt’ten milletvekili seçtirilir. Ama altyapı hazırlığı öyle böyle değildir, bayağı ince işçilik yapılır, inat edilir. TBMM’de AKP ve CHP’nin oylarıyla Anayasa’nın 76. maddesi değiştirilir. Erdoğan’ın siyasal yasağı kaldırılır. Cumhurbaşkanı Sezer bu değişikliği veto eder. Baykal ‘Biz bu değişikliğin arkasındayız’ diyerek, Sezer’in vetosunu eleştirir.
TBMM’de, yine CHP ve AKP oylarıyla aynı Anayasa değişikliğini, bu kez referanduma gitmeyi önleyecek çoğunlukla geçirilir. Erdoğan artık milletvekili seçilebilecektir. Bir sonraki seçimi beklemek olmaz, bir operasyon da Yüksek Seçim Kurulu aracılığıyla yapılır. Siirt seçimleri uyduruk gerekçelerle iptal edilip Erdoğan, damat gittiği Siirt’ten yıllar sonra milletvekili olarak döner.
Baykal’ın hizmetleri bunlarla sınırlı kalmamış. Erdoğan ile içeriği bilinmeyen iki görüşme mevcut (başka da vardır herhalde). Biri 2002 seçiminden sonra, diğeri 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası (CHP yönetiminin ‘Cumhurbaşkanı meşruiyetini yitirdi’ açıklamasını yapmasının hemen ardından). Bir de 2002’de çekildiği iddia edilen ama piyasaya 2010’da sürülen “kaset” var.
İddialar muhtelif! “Erdoğan’ın Deniz Baykal’ın önüne kaset koyduğunu ve Baykal’ın esir düştüğünü artık biliyoruz”(6) ya da cumhurbaşkanı olma karşılığında Baykal’ın kendi ifadesi ile “Erdoğan’ı başbakan yaptığını”.(7)
Bunların hangisinin doğru olduğunu ya da başka “tezgah”ların olup olmadığı konusunda fazla kafa yormaya gerek yok. Gerçek olan bir şey var; Deniz Baykal, siyaseti kişisel ihtirasları için kullanmıştır, sadece siyaseti değil, yanında yöresindeki insanları ve hepsinden öte CHP’ye oy veren, laik-demokratik bir ülke kurulsun diye oy veren milyonlarca insanı kullanmıştır.
Peki Deniz Baykal tek başına mıdır ya da tüm bunları tek başına mı yapmıştır? Ve siyaset sahnesinde kaç tane Deniz Baykal vardır?
Tek kişilik hizip olmaz, tek kişiyle hizipçilik de yapılmaz. Bir partiye üç yılda üç kere seçimli genel kurul yaptırmak ancak kendisine benzeyen insanlarla mümkündür. Ayrıca Cumhurbaşkanı Sezer’in “veto”suna rağmen CHP grubu olarak bu vetoya karşı direnişe geçmek, “sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini” sahiplenmekle açıklanamaz.
Tam da bu noktada görülmesi gereken; CHP’nin “devletçilik okunu” her kritik eşikte “diğer beş ok” üzerinde hâkim kılmasıdır. Toplumun laik, sol, demokrat duyarlılıkları sözde, devletin ulvi çıkarları uğruna kullanılmıştır. Üstelik AYM Başkanlığı yapmış, Cumhurbaşkanlığı pozisyonunda olan Necdet Sezer’e rağmen korunanın devlet değil, devlet içindeki başka güçler olduğu ortadadır.
Baykalcılar ve Baykal gibiler ne yazık ki sadece geçmişte kalmış değil, her yerdeler ve süreklilik arz ediyorlar. Birkaç tanesini yad etmek yerinde olabilir.
Ayşenur Bahçekapılı. 1988-1992 yılları arasında Turgut Kazan'ın başkanlığı döneminde İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi, Sosyal Demokrat Halkçı Parti İstanbul Kadın Kolları Başkanı. Titrlerine bakarsanız, asla yapmaması gereken siyasi tercihleri olduğunu sanırsınız. Ama yanılırsınız! 2007’den beri AKP milletvekili, üstelik TBMM Başkanvekili. Her fırsatta HDP’li ve sosyalist vekillere barikat. Üstelik Türkiye Küba Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanlığı bile yapmış.
Ertuğrul Günay. Sıkı sosyal demokrat ya da öyle görünmek istemiş. 1977’de en genç milletvekili olarak Meclis'e girmiş CHP’den. 12 Eylül Darbesi'nden sonra, Dev-Yol ile ilişkisi olduğu iddiasıyla tutuklanmış, hapis yatmış. SHP Ankara İl Başkanlığı yapmış. Sonra Deniz Baykal’ın İstanbul Belediye Başkan adayı 1994’te. Sonra Mehmet Bekaroğlu ile birlikte Müslüman-Sol perspektifli bir siyasi oluşum çalışması başlatmış. Sonra AKP milletvekili, hatta AKP’nin Kültür Bakanı.
Savcı Sayan. 1996-2000 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İl ve ilçe gençlik kollarında MYK üyeliği yapmış. Baykal'ın ‘A Takımı'ndan, onun döneminde CHP'nin MYK üyesi bile olmuş. Şimdi AKP’den Ağrı Belediye Başkanı. Mehmet Sevigen’i, Metin Feyzioğlu’nu, Mehmet Uçum’u anmamak olmaz.
Bunlardan bolca bulunabilir elbette. Siyaseti, bir siyasi ideali gerçekleştirmek ya da o idealin gerçekleştirilmesinin bir parçası olarak yapmak yerine, siyaset şemsiyesi altına kendi ihtiraslarını, maddi çıkarlarını ve kişisel zaaflarını “gizleyerek” yol alanlar. İrili ufaklı her yerdeler.
Son söz CHP yönetimine.
Peker’in, Baykal’ın “ipliğini pazara çıkarmasından” on gün sonra CHP yönetimi Genel Başkanları aracılığı ile açıklama yaptı. Bu on gün içerisinde nasıl trafikler döndüyse artık, Kılıçdaroğlu dedi ki “Mustafa Kemal Atatürk'ten bu yana CHP'de genel başkanlık yapmış olan herkesin başımızın üzerinde yeri vardır. Türkiye'nin bu kadar derdi varken, bu kadar büyük rezaletler yaşanırken olayı getirip başka bir tartışma atmosferine çekmek hem partiye hem Türkiye'ye ihanettir.”
Deniz Baykal, Mustafa Kemal ile aynı kategori içine girivermiş. Ne yalanlama var ne doğrulama var. Bu arada CHP’lilerin, Baykal’ın nasıl biri olduğunu bilmemelerine imkân var mı? Ve bildikleri için Baykal’a milletvekilliği dokunulmazlığını sağlamış olabilirler mi? Bırakın herhangi bir parti çalışmasına katılmayı, Meclis’e dahi gelemeyeceğini bildikleri halde bir vekillik koltuğunun boş kalmasını tercih etmişlerdir. (Deniz Baykal aday gösterilmeseydi, CHP Antalya’da daha mı az oy alacaktı).
Ne hazindir ki CHP kadrolarının büyük kısmı, CHP seçmeninin de (herhalde) önemli bir kısmı böyle düşünüyor. Böyle düşünmeyenler ise “mahalle baskısına” boyun eğmiş durumda. Oysa özeleştiri ver(e)meyen bir CHP, AKP karşısında daha güçsüzdür. Bir CHP’li, bir AKP’liye “benim de Partimin de Deniz Baykal diye bir sorunu yok” der ve çok ikna edici olur!
Kısacası Kılıçdaroğlu, “Ne güzel Soylu, Binali, AKP diye ilerliyordun, Baykal’a niye dokunuyorsun ey Sedat Peker” diyor.
Ve devamında,
"’Efendim iktidar zaten simsiyah, kapkara, yozlaşmış bir yönetim var, oyu CHP'ye verelim. Eee CHP de onlar gibi’ algısı yaratmak istiyorlar” diyor.
Siyaset yapma tarzı tam da bu açıklamada ortaya çıkmakta.
Kılıçdaroğlu şunu söylemiyor “bir mafya şefi bile olsa Peker’in iddialarını araştıracağız. Eğer doğruysa yani Deniz Baykal, kendisine birileri aracılığıyla üniversiteli kızları getirtiyorsa gereğini yapacağız. Mustafa Kemal Atatürk’ün genel başkanlığını yaptığı bir partide öyle biri başkan olarak anılmamalı. Türkiye'nin bu kadar derdi varken, bu kadar büyük rezaletler yaşanırken CHP ne Türkiye’ye dert olur ne de rezaletlerin parçası”. Bunu dese ve dediğini yapsa “CHP’nin onlar gibi olmadığını” ileri sürebilirdi.
Ve eklerdi “Eyy Bay Recep, ben gereğini yaptım, hadi sıra sende. Temizle bakalım partinden Soylu’yu, Binali’yi, Karaca’yı, ıvırı zıvırı”.
“Hayır efendim, CHP tertemiz partidir.” Aksini iddia eden AKP’lidir.
1-Yanlış anlaşılmasın, son görünümleriyle alakası yok!
2- Milliyet, 20 Ocak 1974.
3- 1991 seçimlerinde TBMM'ye 88 milletvekili sokan SHP'nin sandalye sayısı 1992 yılı sonunda 52'ye düştü.
4- DSP Genel Başkanı olan Bülent Ecevit partisinin Belediye Başkan adayı Necdet Özkan’la düzenlediği toplantıda İstanbullulara projelerini anlatıyordu. En büyük projeleri “İstanbul Kanalı” idi. Erdoğan sadece yerlerini değiştirdi; “Kanal İstanbul”.
5- O gün seçilmeseydi, biz bugün Tayyip Erdoğan ismini bile zor hatırlayacaktık, Erbakan onu kazıyacaktı. Gökçek ise hayatımızda hiç olmayacaktı.
6- Yalçın Küçük. https://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/soner-yalcin/yine-baykal-yine-kaset-719861/
7- Erdoğan’ın, Baykal’a vefalı davrandığı söylemek ise imkânsız. Baykal’a ait olduğu iddia edilen kasetin yayımlanıp, genel başkanlıktan ayrılması sürecinde, “Bak Hacı Bektaşi Veli diyor ki; eline, beline, diline, hâkim ol diyor. Bundan önceki beline hâkim olmadı, gitti. Bu özel değil, genel” demişti. 2009’da ise Baykal için “Eserle konuş, eşek bile bir semer bırakıyor geride” diyordu.