Deprem sonrası delil sorunsalı
Felakete neden olanlar ile merkezi ve yerel suç ortaklarının tesbiti için, Barolar yardım toplamaktan ziyade delillerin toplanması ve korunmasını sağlayarak suçluların korunmasını engellemelidir.
Mehmet Kaya*
Yüzyılın felaketi olarak nitelendirilen 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde iki depremle sarsıldık. Depremde meydana gelen can ve mal kaybının 17 Ağustos 1999 İstanbul depreminden katbekat fazla olduğu bizzat resmi yetkili ağızlardan duyuldu. Felaketin bu boyutta olmasının asıl nedeninin ‘‘deprem değil depreme dayanıksız yapılar olduğu’’ da artık gizlen(e)miyor. Zaten deprem uzmanlarının da yıllardır ‘‘deprem değil, yapı öldürür’’ diye diye dillerinde tüy bitti.
Bu gerçekliğe rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘‘olanlar oldu. Bunlar kader’’ şeklinde sözleri, Hatay Büyükşehir Belediyesi Başkanı Lütfü Savaş’ın ‘’Burada ne belediye ne mevzuat ne bu işi yapan insanlar gerçekten de çok sorgulanırsa biz onlara yazık etmiş oluruz’’ açıklaması birlikte ele alındığında Türkiye’de gerek merkezi gerekse yerel yöneticilerin ‘’yapının değil depremin öldürdüğü’’ görüşünde olduğu görülüyor. Yönetenlere göre ‘‘mesele takdiri ilahi, bu nedenle olayın kapanması lazım. Sorumluların da üzerine gitmemek gerekir’’.
Zaten bu görüşlerden etkilenen AFAD ve diğer yetkililerin deprem nedeniyle yıkılan binalarda suç delillerinin toplanması ve muhafaza altına alınması konusunda özenli davranmadıkları görüldü. Adıyaman’da gönüllü olarak çalışmalarda bulunurken AFAD’ın ‘‘hızlı şekilde enkazları kaldırın’’ talimatı verdiği iddialarını duyunca önce inanmak istemedim. Zira günlerdir başta Barolar birliği ve TMMOB’un ‘‘delillerin karartılması ve yok edilmesi’’ ihtimaline karşı uyarıları vardı.
Gece saatlerinde Adıyaman Atatürk Caddesi’nde bulunan valilik binasının hemen ilerisinde bir binanın enkazının kaldırıldığını görünce hemen yanımdaki gazeteci arkadaşıma ‘şurayı çeker misin? Bu bir delil karartmadır’ dedim. Ve gün içerisinde birçok yerde enkaz kaldırma çalışmaları ve Hatay’da Yapı Denetim ve Yapı Malzeme Şube Müdürlüğü'nün bulunduğu binanın ‘apar topar’ ve ‘‘izinsiz’’ yıkıldığı ortaya çıktı.
DELİLLER AÇISINDAN ENKAZ NEDEN ÖNEMLİ
Ceza muhakemesi ceza-adâlet sisteminin çalışmasını, adâletin tecelli etmesini sağlayan bir mekanizmadır. Dolayısıyla böyle bir mekanizmada hukuk dışı bir eyleme yer yoktur. Delillerin toplanması, ileri sürülmesi ve takdir edilmesi aşamalarında mutlaka hukukî usulün yerine getirilmesi gerekmektedir. Hukuki prosedüre uyulmadan elde edilen (yasak) delillerle veya afaki yorumlarla sonuca gidilmesinin neticesi beraat ile sonuçlanmaktadır. Nitekim 17 Ağustos 1999 depreminde kaçak veya usulsüz yapıların sorumluları, delilerin eksik veya özensiz toplanması; hatta kimi yerlerde toplanmamış olması nedeniyle beraat ettiler.
Geçtiğimiz yıllarda deprem nedeniyle zarar gören binaların sorumluları ve yetkililer aleyhine açılan davaların kahir ekseriyetinde; ‘‘deprem mahallinde beton, demir, zemin vs ölçümleri yapılmadığı, depremden sonra binaların çekilmiş fotoğrafları ve video görüntüleri olmadığı, ölen ya da yaralanan kişilerin o binadan çıkarıldığını gösteren kayıtlar bulunmadığı’’ için davalar beraatla sonuçlandı. Hele hele ‘‘bütün bunlar kader’’ ve ‘‘yıkılan yapılar nedeniyle belediye ve müteahhitlerin üzerine çok gidilirse yazık olur’’ diyen bu siyasal ve yönetsel bakış karşısında suçluların korunacağına dair endişelenmemek mümkün değil.
Özetle deprem mahallindeki deliller; hazırlık soruşturmasında suçun ve suçlunun tespit edilip yakalanmasını ve haklarında dava açılmasını; mahkeme aşamasında ise bu verilerle olayın aydınlatılmasını ve suçluların ceza almasını sağlamak için oldukça önemlidir. Suçun kim/kimler tarafından, hangi binada, hangi yaralı veya ölen depremzedeye karşı işlendiğinin tespitinin hemencecik yapılması gerekir. Her bir ölüm veya yaralama olayının ayrı ayrı gerçekleştiği yerin tespiti, olay tutanakları, otopsi raporları vs ivedilikle toplanmalı. Bu hususta yeterli savcı ve adli kolluk görevlisi yoksa hızla geçici görevlendirmeler yapılmalı. Şu ana kadar sadece 10 ilde deprem suçları bürosunun kurulacağı açıklaması dışında olay mahallerinde ne savcılık ne de kolluk tarafından tek bir araştırma ve incelemenin yapıldığı görülmedi. Yani yine açıklama dışında bir şey yok. Günlerdir neredeyse Adıyaman merkezde yıkılan tüm binaları gördüm. Hiçbir mahalde suç ve delillerin tespiti çalışmasına tanık olmadım.
İNŞAATA DAYALI RANT EKONOMİSİNİN PARAMETRELERİ KORUNMAK İSTENİYOR
Suçların ve suçluların tespiti ile delillerin toplanması, muhafazası konusunda mevzuat hükümleri açık ve anlaşılır iken depremde meydana gelen can ve mal kayıplarının kaçak ve usulsüz yapıların sonucu olduğuna dair kuvvetli şüpheler ortada iken neden harekete geçilmiyor, öyleyse?
Bilindiği üzere Türkiye; 1980’li yıllara kadar planlı kalkınmayı model olarak benimsemişti. Planlı kalkınma içinde öncü sektör olarak imalat sanayisini belirlemişti. Gelişmiş ekonomilere yetişebilmek için üretimde kullanılacak makine, alet ve teçhizatı üretmek gerekiyordu. Bu tercih doğruydu. Ancak Özal ile ortaya çıkan ve Erdoğan’la birlikte hâkim olan model, inşaata dayalı ekonomi oldu. Çok daha az yatırım gerektiren, çok daha kolaylıkla teknolojiye adapte olabilen, hemen sonuç verebilen ve büyümeyi derhal sıçratarak illüzyon yaratan bu sektör, hakim siyasi anlayışın gözlerini kamaştırdı; iştahını kabarttı. İmalat sanayii sofistike emek, bilgi ve yetenek istiyor. Oysa inşaat sektöründe her şey para ile yürüyor. Batılı anlamda böyle olmasa da Türkiye gerçekliğinde durum buydu.
Durumun anlaşılması bakımından bir karşılaştırma yapmakta fayda var. Almanya’da 3 bin 550 ve tüm Avrupa ülkelerinde 50 bin civarında müteahhit varken Türkiye’de toplam 453 bin 497 müteahhit var. Bunun 145 bini geçici belgeyle iş yapıyor. Geçici belgeyle iş yapanlar bile Avrupa’daki toplam müteahhit sayısının 3 katı. Neden böyle? Çünkü Türkiye’de müteahhit olmak için üniversite mezuniyet şartı aranmamakta. 18 yaşını doldurmuş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlüğü’ne başvurup, ‘Yeterlilik Belgesi’ alarak müteahhit olabilmektedir. Yani parası olan herkes olabilir. Parası olan ancak büyük çoğunluğu niteliksiz olan bu meslek grubu merkezi ve yerel yöneticilerle girdiği ekonomik ilişkiler nedeniyle usulsüz işler yaptığı kuşkusu altında. Bu nedenle korunma ve kollanmaları kuvvetle muhtemeldir.
BAROLAR TARİHİ SORUMLULUKLA KARŞI KARŞIYA
Deprem bölgesinde gönüllüler arasında geçen bir sohbet, hem bu gerçekliği hem de yaratılan felaketi yeterince açıklıyor. Yardım gönüllüsü ‘‘Benim kuzenim müteahhit. Yanında çevre şehircilikte çalışan denetmenlerden ikisi çalışıyor. Mühendise ve mimara parayı o veriyor. Belediye ile ilişkileri iyi. Başkan arkadaşı. Kuzenimin yaptığı bina nasıl ve ne şekilde olursa olsun uygunluk belgesi verilir ki ‘’ dedi. Aslında anlattığı hikâye Türkiye gerçekliği. Hatta anlattıkları gerçekliğimizin eksik ifadesidir.
Bu öyküde de görüldüğü gibi ve Hatay Büyükşehir Belediyesi Başkanı Lütfü Savaş’ın sözüyle ‘‘bu işi yapan insanlar gerçekten de çok sorgulanırsa’’ ne mi olur? Sorgulananların, yönetenlerin ismini vererek ‘’ elde ettiğimiz rantı sizinle paylaştık. Bütün bu eksikliklerin hepsini biliyordunuz. Sen ordaydın. Sen de sen de ’’ demesinden korkuyorlar/endişe ediyorlar, muhtemelen… Bu nedenle mültecilere yönelik ırkçı söylemler, afet bölgelerinde yağma iddiaları ve şüphelilere yönelik kötü muamele/işkenceler, yabancı gönüllülere ve gazetecilere saldırılar, abartılı kurtarma haberleri, bir iki müteahhide yönelik göstermelik gözaltılar (hatırlayalım 17 Ağustos depreminde Veli Göçer günah keçisi yapılarak en yüksek ceza verildi. Bu yolla sanki tüm sorumlular ceza almış gibi gösterildi) vb olaylar daha çok ön plana çıkartılıyor.
Bu nedenle korkulanın üzerine gitmek lazım. Olayın üzerine gitmek ölen her bir cana ayrı ayrı borcumuzdur. Bugünden yarına bırakmaksızın Baro ve TMMOB temsilciliklerinin yardım toplamayı bırakarak asli görevlerine dönmeleri gerekir. Baroların, TMMOB ile eşgüdüm içerisinde her bir yapı için ayrı ayrı bir ya da birden fazla üyesini görevlendirerek delil tespitlerini ivedilikle yapmaları lazım. ‘’Enkazların hızla kaldırılma’’ ihtimali gözetilerek her bir yapının ayrı ayrı fotoğraflanması, video görüntülerin alınması, varsa basın görevlilerinin elinde binadan yaralı veya ölü çıkarılmasını gösteren görüntüler de elde edilerek muhafaza altına alınması gerekir.
Özcesi son yüzyılın felaketinin daha da ağırlaşmasına neden olanlar ile merkezi ve yerel suç ortaklarının tespiti ve cezalandırılmalarını sağlamak için Baro ve TMMOB tarihi bir görevle karşı karşıya. Bu nedenle asli görevlerine zaman kaybetmeksizin geri dönmeliler. Baroların görevi yardım toplamaktan ziyade delillerin toplanması ve korunmasını sağlayarak suçluların korunmasını engellemektir. Belki geçmişi geri getiremeyiz ama bu suçlarla etkili bir mücadele yapılırsa eğer çürümüş bir siyasal anlayış ve ekonomik sistem değiştirilerek gelecek daha güvenli hale getirilebilir...
*Diyarbakır Barosu Üyesi