Depremde telefonsuzluk travmayı büyütüyor

Telefonlar, deprem gibi kaotik anlarda hayatta kalma ve yardım isteme/bulma inancını destekleyici bir psikososyal destek elemanı görevi görüyor. Sundukları hizmetin kesilmesi ise insanların "Neler oluyor?", "Ben şu an neyin içindeyim?" sorusuna ve ülkenin geri kalanından haberdar olma ihtiyacına yanıt verecek haber alma hakkına adeta bir saldırı, önlerine büyük bir taş.

Abone ol

Asude Yağcı*

Afet durumları olası bir travma yaşantısı riskini de beraberinde getirir.

Kişinin afete tanık olma şekli ve biricik özelliklerine göre bu riskler güçlenip zayıflayabilir.

Afetin hemen ardından, bu yaşamsal anlamda kritik zaman diliminde insanlara iletişim hizmetinin sunulması neredeyse hem fiziksel hem ruhsal anlamda hayati önem taşıyor.

Olası afet durumunda iletişim, destek, afet yardımı ve organize olup hizmet verme görevi insanlara ne kadar hızlı verilip, insanlar için ne kadar ulaşılabilir kılınırsa hayatta ilk defa yaşamsal riskle karşı karşıya kalan kaos ortamındaki insan için o kadar koruyucudur.

Böylece bir anlamda insanların bu kısıtlı süredeki hayatta kalma savaşında kendilerini sistem içinde güvende hissetme ihtiyaçları o kadar hızlı karşılanmış oluyor.

Travmatize olma riskleri de o oranda azalıyor.

Bir parantez olarak sistem mevcudiyetini ve temel hizmet kanallarının varlığını bile hissetmeyen kitlenin bir kısmı suça meylediyor; böylesi kriz anlarında hırsızlık, gasp, taciz, tecavüz ve cinayet oranları artıyor.

Otoritenin hazırlıksız oluşu ve yetersiz mevcudiyeti suç oranlarını da, görülecek travma oranları gibi arttırıyor diyebiliriz.

Nitekim dönemin yetkililerinin alabildiğine hazırlıksız yakalandığı 17 Ağustos'ta pek çok hırsız-yerel halk çatışması yaşanmış; sistemin mevcudiyetini hissetmeyen bir kesim insan kendini tanrı zannetmeye başlamış; hüküm kesmiş, aksiyon almış, kendince adalet dağıtmış ya da insanların bir ömürlük birikimlerini başka şehirlerden otobüs seferleriyle gelip bir gecede çalmış ya da enkaz altındakilerin şişen parmak ve ellerini kesmiş, mücevherlerini gasp etmişlerdi.

Yardım için giden zamanın görevli kimselerinden, olayın hayatta kalan mağdurlarından duyduklarımız ve internetteki paylaşımlar bir yana yapılan araştırmalar, deneyler, gözlemler, tarihi vakalar ışığında psikoloji ve tarih de bizi bu riskin varlığı hakkında uyarıyor.

Kimse depremden kurtulup yarı harap vaziyette bir köşede sevdiklerinden haber ya da yardım bekleyen bir genç kadın olup üstüne en aciz anında peyda olan fırsatçı birisinin  saldırmasına karşı koymak; bir de bunun yarattığı duygularla baş etmek istemez.

Diyeceğim o ki kaos döneminde sistemli ve hızlı varlık gösterebilmek, insanlara ulaşmak sadece ruhsal anlamda değil fiziki anlamda da travma risklerinden bu halkı koruyacaktır.

İletişim ve önemi konusuna geri dönersek, telefonlarımız bizler için bireysel belirsizlikleri en hızlı yok eden, yardıma en kolay ulaşabileceğimiz, ailemize müdahalemizi ve kişisel planımızı en hızlı şekillendireceğimiz araçlar. Sanırım bu konuda hemfikiriz.

Biz İstanbullular 5.8 şiddetinde yaşadığımız depremde ise şunu tecrübe ettik:

Teyakkuza geçecek bir afet durumu olmasa dahi telefon hatlarımız ve internetimiz iki güne kadar çekmeyebilir.

Afetin yaşattığı şokun yanı sıra haber verme, haber alma gibi temel ihtiyaçlarımızı yerine getiremeyebiliriz, trafik kilitlenebilir, devlet tarafından tesis edilen toplanma alanlarında kendimize alan bulamayabiliriz vs.

Halbuki tüm bunlar bizler için temel yaşamsal ihtiyaçlardı. Neyse ki deprem yıkıcı bir şiddette değildi, bizleri sadece sarstı ve uyardı.

Cep telefonları böylesi kaotik durumlarda uzağı yakın etme işlevi de görüyor.

Bir insanın sevdiğine ulaşabilmek için hayatta olup olmadığını öğrenebileceği en yakın komşu şehirden mesafesi en az 2-3 saat; kaldı ki afet durumunda trafik kilitlenir, yollar kapanır.

17 Ağustos'ta insanlar sopalarla trafiği kesmiş sadece yardım ekiplerinin geçmesine izin vermişti. Böylesi bir durumda memlekete gitmek, ilgili yolu bulmak, yola çıkmak ve bu büyük metropolden çıkmak eğer ilk anda çıkamazsanız muhtemelen günlerinizi alır.

Bu yüzden tekrar söylüyorum, telefon operatörleri panik halindeki afetzede ve yakınlarını buluşturabilecek en kısa yol.

Telefonlar, hayatta kalma ve yardım isteme/bulma inancını destekleyici bir psikososyal destek elemanı görevini de görüyor.

Sundukları internet hizmetinin kesilmesi ise insanların "Neler oluyor?", "Ben şu an neyin içindeyim?" sorusuna ve ülkenin geri kalanından haberdar olma ihtiyacına yanıt verecek haber alma hakkına adeta bir saldırı, önlerine büyük bir taş.

SMS ise en güvenebileceğimiz iletişim yolundan biri, 17 Ağustos'ta depremden bir saat sonra dahi SMS sayesinde "hayattayım" mesajını aile ve arkadaşlarına ileten insanlar vardı.

SMS bir yolunu bulur, ilk açıklıkta ilerler; kitli telefonlar gibi her an deneyip enerji harcamanızı gerektirmez, engellenmişlik hissinizi pekiştirmez, şarjınızı çok tüketmez.

İletişmek en çok bu günlerde işimizi görecek, ben bir ruh sağlığı uzmanı olarak iletişim kurmanın değerinin limitini alamıyorum.

Sevdiklerinize ulaşabildiğiniz ve sizi mağdur eden markalardan hattınızı görece daha sağlıklı hizmet verenlere ivedilikle taşıyabildiğiniz, afet karşısında daha az çaresiz hissettiğiniz sağlıklı günler dilerim.

*Psikolog