Gerek duygusal sorunlar yaşayan gerekse kimi fiziksel hastalıklardan mustarip kişilerde müziğin etkilerinin neredeyse bilimsel bir biçimde ortaya konmaya uğraşıldığı bir gelenek var. Deprem bölgesinden Cem Erdost İleri "bize iyi geleni değil, karşı tarafa iyi gelecek olanı bulmak ve uygulamak istiyoruz.” diyor. Asena Akan da "Yaşanan yoğun kaygı, korku, öfke, hayal kırıklığı hangi duyguysa müzik aracılığı ile bunların dönüşmesine alan açılıp, rahatlama sağlanabilir." diye açıklıyor.
Depremin yarattığı büyük yıkımın enkazı bütün tartışmalar ve
yanlış uygulamalar arasında kaldırılıyor. Bir süre sonra geçmişte
on binlerce binanın yer aldığı sokaklar, caddeler, kaldırılan
enkazın ardından birer boşluğa dönüşecek. Depremin, onu
yaşayanlarda ve sevdiklerini kaybedenlerde yarattığı büyük yıkımın
etkilerini ortadan kaldırmak ise çok daha zor.
İlk andan itibaren insanlık görevi sayıp bölgeye koşan
sanatçılar, şimdi de yaraları sanat yoluyla sarabilmenin yollarını
arıyor. Bu konuda müziğe de büyük bir iş düşüyor.
Müzikle terapi, adı sonradan konmuş olsa da kadim bir olgu.
İnsanın müziği “keşfettiği”, duyguların müzik ve ona eşlik eden
sözlerle dışa vurulmaya başlandığı andan itibaren müziğin
psikolojik, duygusal etkileri itibariyle ne kadar önem kazandığını
tasavvur edebiliriz herhalde. Kişinin kendisini belki de müzik
yoluyla sağaltması, çevresine, başka insanlara yine müzik yoluyla
bu duyguyu geçirmesi, onlarda da benzer etkileri görme süreci,
insan kültürünün önemli adımlarından biri. Bunu farklı psikolojik
süreçlere katkı sunan farklı müzik türlerinin evrimleşmesi izliyor.
Bugün “modumuzu” belirleyen, değiştiren daha etkili bir kültürel
öge yok.
Bu doğal etkinin bildiğimiz tarihin başlarından itibaren teknik
olarak işe koşulduğunu da biliyoruz. Bundan yaklaşık 3 bin 500 yıl
önce Mısır’da yazılan kimi tıp metinlerinde müziğin iyileştirici
gücünden söz ediliyor. Keza, Çin, Ortadoğu, Hint geleneklerinde de
müziğin iyileştirici gücüne dair sayısız referans var. Antik ve
Klasik dönemin büyük filozoflarının, örneğin Pisagor’un, Platon’un,
Aristoteles’in müziği yalnızca evrenin önemli bir parçası olarak
anlamlandırmakla kalmayıp araçsallaştırmayı da içeren, müziğin
işlevlerine dair düşünceleri olduğunu da görüyoruz.
Daha yakın bir zamanda, örneğin Osmanlı’da Bimarhanelerde ve
şifahanelerde çeşitli müzik makamlarının etkilerinin tahlil
edilmeye çalışıldığı, gerek duygusal sorunlar yaşayan gerekse kimi
fiziksel hastalıklardan mustarip kişilerde müziğin etkilerinin
neredeyse bilimsel bir biçimde ortaya konmaya uğraşıldığı bir
gelenek var.
Bugün anladığımız biçimiyle, yani özellikle psikolojinin ve
sonrasında psikiyatri biliminin gelişmeye başlamasıyla birlikte
bilimsel olarak geliştirilen müzik terapisinin ortaya çıkışında ise
yine medeniyetin büyük buhranları etkili oluyor. Gezegenimizde
dolaylı etkileriyle neredeyse 100 milyon insanın hayatına mal olan
tarihin belki en büyük travması İkinci Dünya Savaşı’nın ardından,
bilim insanlarının alternatif yollar arama çabasıyla müziğin bir
terapi aracı olarak işlevleri daha yoğun biçimde araştırılmaya
başlanıyor. Bugün dünyanın saygın üniversitelerinde “müzikle
terapi” konusunda dersler, programlar açılıyor, araştırmalar
yapılıyor.
Kahramanmaraş merkezli büyük depremlerin yarattığı büyük şoku
nasıl atlatacağız bilmiyorum. Ancak o ilk büyük korku, acı ve
şaşkınlık anından sonra akıllara depremden etkilenip sevdiklerini
kaybedenlerin yaşadıkları büyük travmanın nasıl onarılabileceği
sorusu geliyor tabii.
Bir yandan da birçok müzisyen, bu tür büyük felaketler olduğunda
müziğin susması gerektiğine dair önyargıdan şikayetçi. Müzisyenler,
işleri, hayatları olan müziğin acılara, travmalara karşı
iyileştirici bir güç olduğunu her seferinde anlatmak, bazen altını
çize çize anlatmak zorunda kalıyor.
Bu hafta bu konuyla ilgili sorular sorduğum iki müzisyene
bırakacağım yazının geri kalanını.
Cem Erdost İleri
Cem Erdost İleri, özellikle türkü severlerin yakından tanıdığı
bir isim. Sanatçı, deprem haberini alır almaz bölgeye yardıma
koşanlardan. İlk bir hafta bölgede enkazların arasında elinden ne
geliyorsa yapan onlarca müzisyenden biri. İleri şimdi de özellikle
müziğin ve sanatsal etkinliklerin bölgede travma sonrası
psikososyal destek açısından nasıl işlevler üstlenebileceğiyle
ilgileniyor. Cem Erdost İleri, depremden bu yana sürekli gidip
geldiği Hatay’dayken sorularımı yanıtladı.
‘DAYANIŞMA DENEYİMİMİZ ÇOK’
“Arama kurtarma faaliyetlerine katılacak, destek verecek
deneyimimiz yoktu. Fakat depremden etkilenen alanın büyük olduğunu
ve desteğe ihtiyaç duyan depremzedelerin de acil ihtiyaçlarının
giderilmesi gerektiğini biliyorduk. Deprem deneyimimiz yok ama
dayanışma deneyimimiz çok. Yola çıkmadan, amaçlarımızdan birini
‘bölgeden ayrılmak isteyen depremzedeleri güvenli bölgeye taşımak’
olarak belirlemiştik. Fakat bölgeye vardığımızda, trafik sorununun
buna imkân vermediğini anlayıp, köylere ihtiyaç malzemeleri
dağıttık” diyor İleri.
Depremlerin hemen ardından bölgede yaşanan ve kimilerinin
“cehennem gibi” diye nitelediği zamanlara da tanık oldu İleri:
“Vardığımızda saat 2 buçuk sularıydı. Görev alabileceğimiz
yerlerdeki yetkililerle iletişim irtibat kurmaya çalışırken, yol
bizi önce İskenderun Expo alanına, sonrasında ise Antakya Merkez’e
götürdü. Götürdü diyorum, ayaklarımız gitti. Önceden Hatay’a
gittiğimizde deneyimlerimiz, böyle hareket etmemize sebep oldu. Her
gittiğim yeri, telefonumdaki uygulamadan mutlaka işaretleyen
biriyim. Antakya’da yıkılan binaların arasından santim santim
ilerlemeye çalışırken araçtan inip trafiğin nereye kadar devam
edeceğini çözmeye çalıştım. Bu sırada nerede olduğuma bakmak için
uygulamayı açtığımda, önceden işaretlediğim yerlerin arasında
olduğumu fark ettim. O zaman yüzleştim depremin etkisiyle
diyebilirim. Hiç gitmediğiniz, bilmediğiniz bir yeri yıkık
gördüğünüzde, sadece o hali kodluyorsunuzdur sanırım. Fakat
bildiğiniz sokakları ve sevdiğiniz insanları o halde görünce
bambaşka bir hale bürünüyorsunuz. Darmadağındı insanlar. Durmadan
enkazdan birileri çıkıyordu.”
‘YAS SÜRECİNDE MÜZİĞİ DIŞLAMAK ANLAMSIZ’
“Sanatın birleştirici ve iyileştirici gücünün, deprem travması
yaşayan birçok kişinin duygularını daha rahat ifade edecek ortam
sağlayacağına inanıyoruz. Yas sürecinden bile müziği dışlamak hem
olanaksız hem anlamsızdır” diyen Cem Erdost İleri, diğer
sanatçılarla bir araya gelerek bölgedeki insanlara sanat
aracılığıyla da destek olmanın yollarını arıyor.
Depremin ardından bölgedeki çocuklarla oynadığı oyunların
videolarıyla sosyal medyada gündem olan tiyatro sanatçısı Hamit
Demir ile birlikte çocukların psikososyal destek sürecine kültür -
sanat etkinlikleriyle katkı sağlamayı planlayan sanatçı, şöyle
anlatıyor bu çalışmaları: “Depremden 7 gün sonra, bölgeye
sağladığımız lojistik desteği bırakıp İstanbul’a döndük. O günden
sonra daha deneyimli olduğumuz konularda destek vermek üzere
çalışmalar yapmaya başladık. İlk etapta, ‘Psikodestek Bilinç’
başlığıyla Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Prof. Dr.
Sedat Işıklı ve Dr. Psk. Mübeccel Yeniada Kırseven ile ve AKUT
Arama Kurtarma Derneği’nden Ertuğ Karaduman ve Hatice Yakıncan ile
bir seminer planladık. Sonrasında ise, ‘Afet Sonrası Psikososyal
Destek Süreçte Kültür Sanat Etkinlikleri için Yöntem Önerileri’
başlığıyla bir seminer düzenledik. Çünkü hepimiz iyi niyetliyiz,
ama tam olarak ne yapmamız gerektiğini de bilmiyor olabiliriz. Biz
bölgede yapacağımız tüm bu çalışmaları, belirli bir dönemi
kapsayacak şekilde yürütmek istiyoruz. Yanlışlarla dolu bi’ alanın
içine elimizi kolumuzu sallayarak girmek, kısa vadede bile olumsuz
sonuçlar doğuracaktır. Bize iyi geleni değil, karşı tarafa iyi
gelecek olanı bulmak ve uygulamak istiyoruz.”
‘MÜZİK SİZİ GÜVENDE HİSSETTİRİR’
Psikolojik danışman ve müzisyen Asena Akan’a da müziğin bu
süreçte neler yapabileceğine dair düşüncelerini sordum. Bu sıralar,
deprem bölgesine desteğe gitmek isteyen müzisyenlere bu tür
durumlarda neler yapabileceklerinin anlatılacağı bir ön eğitim
programının hazırlıkları içinde olan Akan şunları söylüyor: “Müzik
insanı önce kendisiyle, sonra diğerleriyle ve evrenle bütünleştiren
en kısa ve etkili yol. Bebekliğimizde annemizin kalp atışları,
ebeveynimizin sesi bizi güven altında hissettiren titreşimlerdi.
Travma sonrasında bireyler kendilerini zorlayan birtakım ses,
görüntü ve kokulara sahip olurlar. Tüm bu sesler limbik
sistemimizde depolanıyor ve müziğin buraya doğrudan erişimi olduğu
düşünüldüğünde doğru ve yerinde kullanım, tıpkı bebekliğimizde
yaşadığımız güvende olma ve iyi hissetme halini destekleyebilir.
Yaşanan yoğun kaygı, korku, öfke, hayal kırıklığı hangi duyguysa
müzik aracılığı ile bunların dönüşmesine alan açılıp, rahatlama
sağlanabilir. Bu nedenle saha ve saha dışında müziğin iyileşme
yönünde uzmanlarca kullanımı kıymetli buluyorum.”
Asena Akan
Asena Akan, müzik yoluyla depremden etkilenen bireylere destek
olmak isteyen sanatçıların konuyla ilgili bir ön eğitim almaları
gerektiğini hatırlatıyor: “Yine destek amaçlı konser, dinleti gibi
etkinlikler yapacak müzisyenlerin öncesinde, kendilerini ve travma
yaşamış bireyleri koruma amaçlı temel psikolojik ilkyardım eğitimi
almalarını da önemli buluyorum.”