TBMM ve Meclis Komisyon Başkanlarının, iktidarı ve muhalefetiyle
siyasi partilerin tek istisna ile katılmadığı, temsilci
göndermediği; depremi yaşayan 11 ilin milletvekillerinin
bulunmadığı bir konferans gerçekleştirildi. 25 mayıs 2024 tarihli
konferansın başlığı İnsan Hakları Perspektifinden 6 Şubat
Depremleri.
Ankara’nın ortasında Barolar Birliği salonunda gün boyu
konuların uzmanları depremi, öncesi ve sonrasıyla ele alıp sorun
tespiti ve çözüm önerileri sundu. Katılım sivil toplumdan ibaret
kaldı. Siyaset orada yoktu, Siyasetin yokluğuyla görünür kıldığı
boşluk, doğa olaylarının afete, felakete dönüşmesinin başlı başına
izahı gibi. Adına ister politikasızlık diyelim ister sorunları
insan hakları temelinde ele almaktan uzaklaşma politikası diyelim.
Ancak şunu bilelim ki bu konferans özelinde görülen o ki deprem ve
buna bağlı sorunların çözümünde iktidar ve muhalefet aynı telden
çalıyor.
6 Şubat depremlerinin -ki Hatay halkı 6 ve 20 Şubat depremleri
olarak isimlendiriyor- 475’inci gününde yaşanan tıkanmışlık halinin
nasıl aşılabileceği üzerine görüşler aktarılıyordu. Siyasi partiler
yoktu. Kamu karar vericileri yoktu. Ülkeyi yönetenlerin ve
gelecekte ülkeyi yönetmeye talip olanların depremle, deprem sonrası
biriken, çeşitlenen ve gittikçe derinleşen sorunları duymaya ve
uzmanların çözüm önerilerini dinlemeye niyeti yoktu. Siyasi parti
olarak tek katılım gösteren Türkiye Komünist Partisi MYK üyesi
Aydemir Güler, konferansa partisi adına katılım gerçekleştiren tek
politikacı oldu. Davetli milletvekilleri arasından da sadece Mahmut
Tanal temsilci gönderdi.
Depremlerde risk yönetimi ve kriz anı çözümleriyle yeniden inşa
süreçlerinde baş aktör olması gereken belediyeler de yoktu,
konferansta. 11 ilin ve çok sayıda ilçenin belediye yöneticilerinin
olmayışı, sorunların çözümüne hak temelli bakmayışlarından
kaynaklanıyor olmalı. Tek istisnası Çankaya Belediyesiydi. Çankaya
belediye başkanı Av. Hüseyin Can Güner, açılış konuşmaları
bölümünde kısa ve öz ve hayli etkili konuşmasıyla selamladı
katılımcıları. “Depremi afet olmaktan çıkaracak, deprem sonrası
yaşanmakta olan tıkanıklığı aşacak bilimsel çözüm önerilerinin
önemi” üzerinde durdu başkan Güner. Konuşmasındaki en çarpıcı kısım
ise 6 mevsim vurgusuydu. Çadırlarda yani geçici barınma alanlarında
altı mevsim geçirildiğini, insanların yaşam koşullarının 15 aydır
düzeltilemediğini belirtti, temiz suyun hâlâ tırlarla haftada iki
gün dağıtılan şişe sularıyla sağlanmaya çalışılmasını eleştirdi.
Önce yaşam hakkı takiben sosyal haklar temel alınarak depremleri
afet olmaktan çıkarma yükümlülüğünü vurguladı.
ANKA kapsamlı denebilecek bir haber geçti konferans
hakkında. Bazı televizyon ve gazeteler, internet siteleri
haberleştirdi konferansı. Örneğin Gazete Duvar’dan Alkan
Şahin haberinde konferansın
düzenleyicileri ve katılımcılarına ilişkin bilgilere de yer verdi.
“Birleşik Kamu İş Konfederasyonu, Eğitim-İş, Özel Sektör
Öğretmenleri Sendikası, Genel Sağlık-İş, Antakya, Samandağ,
İskenderun İlçeleri Kültür, Yardımlaşma, Dayanışma ve Çevre
Gönüllüleri Derneği (ASİDER), Sosyal Haklar Derneği, Travma ve
Afet Ruh Sağlığı Çalışmaları Derneği (TARDEV), Türkiye Devrimci
İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türkiye Barolar Birliği,
Türk Tabipler Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve
Mülkiyeliler Birliği'nin düzenleyicileri arasında yer
aldığı toplantıda Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can
Güner de bir konuşma yaptı.”
Solfasol TV ise sosyal medya üzerinden sekiz saatlik canlı
yayınla, baştan sona erişilebilir kılmakla medyanın haysiyetini
kurtarmış oldu. Başta siyasi partiler ve kamu görevlileri
olmak üzere ilgilenen herkesin izleyebileceği yayın bağlantısını
buraya bırakıyorum. Çok sayıda
durum tespiti ile sorunların çözümüne dair birbirinden kıymetli
görüş ve önerilerden bazıları şöyle:
Prof. Dr. Mehmet Tuncer -Çankaya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Şehir ve Bölge Planlama Bölümü- “Amik Gölü üzerine yapılan
havaalanı, liman oldu” sözüyle sorunu bir cümlede ortaya koydu. AKP
iktidarından çok önce başlatılan Amik havzasını ve sazlıkları
kurutma girişimlerini hatırlıyoruz Tuncer’in sunumuyla. AKP
iktidarı ise bilimsel itirazları dikkate almadan göl yatağı üzerine
Hatay Havaalanı inşa etmişti. Prof. Mehmet Tuncer jeomorfologlar
tarafından ileri sürülen görüşlere göre “kurutulamayan göl suyunun
üzerine dökülen beton nedeniyle kent zeminine yayıldığı” bilgisini
aktarıyor. Deprem yıkımının kadim kent Antakya’da neden bunca büyük
hasar bıraktığı, sorusuna cevap veriliyor gibi…
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir
ve Bölge Planlama Bölümünden Dr. Tuğçe Tezer de sunumuyla Prof.
Tuncer’in sunumunun arkasından konuyu daha iyi anlamayı mümkün
kılıyor. Ekonomik kalkınma politikalarının doğa hakları ve insan
hakları perspektifiyle oluşturulması gerektiğini anlıyoruz. Aksi
tadirde doğanın galebe edeceği gerçeği bir kez daha canlanıyor
zihinlerde. Pek çok uygarlığa ev sahibi olmuş Antakya’nın soyut ve
somut tarihi-kültürel mirasına deprem sonrası hoyrat ve plansız
yaklaşılmasının yol açtığı sorunlara değiniyor. Örneğin depremden
sadece 15 gün sonra, daha insanların hiçbir ihtiyacı
karşılanmamışken dozerlerle tarihi eserlerin bulunduğu alana
girildiğini hatırlattı Dr. Tezer.
Vandalizmi çağrıştıran bu yaklaşım ilk bakışta, ehil
olmayanların deprem sonrası ilk yapılacakları yanlış planlaması
olarak görülebilir. Hata, ya da tesadüf diyenler de çıkabilir ama
ben buna partizanlık diyorum. Tuncer ve Tezer’in sunumları,
iktidarın parti politikalarını “dava” olarak isimlendirmesini
hatırlattı. Siyasetini dava olarak isimlendirenlerin partisinden ve
partililerinin ideolojisinden öte bir politika üretemeyeceği
bilinen gerçeklerden. Tüm ülkeyi ve halkını kapsayan bir siyasi
yaklaşımı olmadı 22 yılda AKP iktidarının. İslamcılık ideolojisini
dava saydıkları için ve davaları adına kültür savaşı verdikleri
için depremi fırsata çevirerek ilkin Antakya kültürel mirasını yok
etmeye giriştiklerini düşünebiliriz. Galebe edemiyorsan yok et!
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adı altında müfredattan İslam öncesi
Türk tarihini çıkarmalarıyla ne kadar uyumlu değil mi?
Satılacak “assetlerimiz” arasına deprem fırsatçılığıyla kadim kente
ait somut tarihi mirasın kapladığı alan da girmiş görünüyor.
Bölgeyi arsa rantına dönüştürmek fikri daha sonra çıkarılan rezerv
yapı alanı yasasıyla hukukileştirildi. Ne de olsa 22 yıllık
iktidarı tanımlayan en veciz söz olarak “sen yık kardeşim, hukuk
arkadan gelir” ifadelerini duymuştu bu kulaklar. Bir yandan davaya
hizmet adıyla ideolojisini yürütürken bir yandan da akçeli işlerde
adrese teslim ihale yoluyla yeniden inşa süreci yürütülüyor. Deprem
sayesinde bir taşla iki kuş vurmayı başarı sayan iktidar elbette
bana bu çağrışımları yaptıran konferansı görünmez kılacaktı. Peki
muhalefet neden görmedi? Zihnimden silemediğim bu sorunun cevabını
umarım iş işten geçmeden alabiliriz.
Deprem bölgesindeki 14 milyon yurttaşın sorunları hâlâ devam
ediyor. 15 ay sonra hâlâ ölü, yaralı ve deprem nedeniyle
engelli hale gelen yurttaşlarımızın sayısından haberimiz yok. Ölü,
yaralı, engelli listeleri var mı onu da bilmiyoruz halk olarak.
Hatta deprem bölgesinde hekimlerin maaşlarının yarıya
indirilmesinden de haberimiz yoktu. Hatay Tabip Odasından Dr.
Sevdar Yılmaz da Sağlık Bakanlığının bu icraatını duyurdu ama
gerekçesini de bu insanlık dışı kararın ne tür bir hukuki zemine
oturtulmuş olabileceğini de açıklayamadı. Çünkü Bakanlık
açıklamıyor. Aile Sağlığı Merkezlerinden yıkılan çok, yapılan yok.
Devlet, Üniversite ve Özel hastanelerde pek çok bölüm kapalı.
Doktor yok. Maaşları yarıya inmiş ve pek çoğu tayin, emeklilik gibi
nedenlerle kurumlardan ayrılmış. Deprem araştırması anketinin
analizinin de sunulduğu konferansta izleyenler sağlığa erişim
zorluğunun yüzde 78 olduğunu ve çok daha fazlasını görebilir.
Tıkanıklığı aşma temasının öne çıktığı konferans sonuç
bildirgesinde de sunumlarda da görülen o ki tıkanıklığın en önemli
nedeni yönetimin şeffaf olmayışı. Yurttaşa açıklama yapılmıyor.
Doğru bilgiye erişim imkansız kılınıyor. Bilgi edinme hakkı yok
sayılıyor.
Örneğin bu ülkede 6 Şubat depremleri hakkında en çok merak
edilen konu deprem sonrası bant daraltma uygulamasıdır. Hepimiz
merak ederiz taksirle ölüme yol açmak ve hatta olası kasıt
sayılabilecek bant daraltma uygulamasına kim karar ve onay verdi,
bilmek isteriz. Barolar Birliği Başkan Danışmanı Av. Kasım Akbaş bu
sorunun cevabına ulaşmak için gerekli hukuki girişmeleri uzun
zamandır sürdürdüklerini belirtiyor. Ancak sorularına aldıkları
cevaplarda sorunun cevabının yer almadığını belirtiyor şeffaflık
sorununu açıklarken. Keyfilik de tıpkı partizanlık gibi çıkarcılık
gibi deprem öncesinde yönetimin adeta temel prensibiydi. Depremde
çok şey yıkıldı, çok can kaybedildi, insanlar sağlığını yitirdi ve
en kötüsü hâlâ bulunamayan kayıpların sayısı bile netleşmedi ama
deprem yönetimin en kötü alışkanlıklarından keyfilik, partizanlık
ve çıkarcılık politikalarını yıkamadı. Bunlar hâlâ ayakta dipdiri
duruyor ve depremi iktidar için kazançlı kılacak fırsata
dönüştürüyor.