Deprem sonrasında farklı boyutlarda ortaya çıkan travma, empati, duygudaşlık ortamı, ne yazık ki orta ve uzun vadede ülkenin ışık hızıyla değişen gündeminde zayıflıyor. Oysa Kierkegaard’a kulak vererek “deprem bölgesinin iyiliği”ni istemek mümkün.
Küçük Prens veya Şeker Portakalı kadar bilinmez ama yazar ve ressam James Norbury’nin, Büyük Panda ve Küçük Ejderha isimli yol hikayesini çok severim.
Büyük Panda ve Küçük Ejderha, benim hayatımın farklı dönemlerinde farklı noktalarına temas eden, çok içten, dokunaklı ve güçlü bir hayat öğretisidir. Her okuduğumda başka anlamlar bulurum. Satır aralarından yepyeni cümleler, yepyeni öğütler fışkırır. Benzerini Fransız düşünür Montaigne’in Denemeler’inde de aldığım bir lezzettir bu: Sanki her okuyuşumda yeniden yazılmış gibi...
Büyük Panda ve Küçük Ejderha, uzun soluklu bir doğa ve hayat macerasıdır. Kendisini arayanlar için ilham verici bir rehberdir. Basit cümle kalıplarının ardında büyük bir insan sevgisini ve umudu barındırır.
“Yeniden kaybolduk” der Büyük Panda o hikâyede. Küçük Ejderha ise ona yanıt verir: “Ben kendimi kaybolmuş hissettiğimde, en başa dönüp niçin başladığımı anımsamaya çabalarım.”
Seçimlerle yatıp seçimlerle kalktığımız şu günlerde, aslında birkaç ay öncesine ışınlandığımızda temel gündemimizin deprem ve kendini “kaybolmuş” hisseden ve “en başa dönen” insan öyküleri olduğunu gözden kaçırıyoruz.
Ama ne mutlu ki halen deprem bölgesiyle dayanışmasını esirgemeyen kuruluşlar ve onların ardında merhametli insanlar var.
Size bugün iki değerli bilim insanından, Prof. Dr. Gazi Huri’den ve Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil’den söz etmek istiyorum. Her iki değerli bilim insanının öncülüğündeki çalışmalar, deprem bölgesinde birbirini çok büyük bir zarafet ve dayanışmayla tamamlıyor.
Prof. Huri’nin kurucu başkanı olduğu Yeniden Antakya Platformu (YAP) Derneği, Hatay’ın sosyokültürel mirasının devamını sağlamak üzere projeler geliştiren, diğer STK’lar, kurum ve kuruluşlar ile iş birliği içerisinde olan, fiilen veya gönül bağı ile Hataylı kişilerin oluşturduğu açık, şeffaf, net ve güvenilir, politikalar üstü bir inisiyatif.
Derneğin çalışmaları tarımdan yerel üreticiye desteğe, sosyo-kültürel mirasın korunmasından sağlık ve eğitime dek çok geniş bir işbirliği ve proje alanını kapsıyor.
Prof. Gazi Huri, Antakyalı olmasının yanı sıra Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi. Kendisi, uzmanlık alanı itibariyle, deprem bölgesinde sağlık ve engelli bireyler konusunu öncelikli olarak destekliyor.
TÜBA-GEBİP ödüllü Prof. Huri, deprem sonucunda yakın çevresinden 40 kişiyi kaybetti. Kendisinin akademik çalışmalarının yanı sıra 6 Şubat’tan bu yana tek gündemi, depremden sonra hemşerilerine “hekim” kimliğiyle nasıl daha çok yardımcı olabileceği.
YAP Derneği’nin girişimleri, ampüte çocuklara destek ve depremzede çocuklara gönüllü eğitim ortamı yaratılması boyutlarına odaklanıyor.
Özellikle deprem sonrası hayat kurtarmak için yüzlerce çocuğa acil ampütasyon (uzuv kesilmesi) yapılmak zorunda kalındı. Resmi olmayan rakamlara göre son yaşanan depremin ardından 700-800 civarında çocuğun uzuv kaybı olduğu belirtiliyor. Bu süreç de çocuklarda ileri dönemlerde fiziksel, psikolojik ve sosyal travma olasılıklarının başlangıcı olarak kabul ediliyor.
Bu noktada bir başka değerli bilim insanı devreye giriyor: Harvard Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil. Kendisi, bir süre önce Çukurova Üniversitesi ile birlikte “Çocuk İyilik Merkezi” adında çok değerli bir projeyi, dev bir hekim ve bağışçı desteğiyle başlattı.
Tamamen gönüllü doktorlar tarafından gerçekleştirilen ve çocuk acil ve yoğun bakım uzmanı Prof. Yonca Bulut ve Prof. Metin Karaböcüoğlu’nun öngörüleri ile harekete geçirilen projenin amacı sosyal, psikolojik ve fiziksel rehabilitasyon fırsatlarının altyapısını oluşturarak, ampüte çocukları toplumun sağlıklı ve işlevsel birer üyesi haline getirmek ve aynı zamanda ampüte çocukların yaşlarına uygun ortopedik yardım almalarını sağlamak.
Birçok öncü hekim ve meslek derneği de projeye katılıyor ve destek veriyor.
Projenin dönüm noktası ise, Çukurova Üniversitesi bünyesinde, kendisi de hekim olan Prof. Meryem Tuncel’in büyük emek ve çabaları ile Çocuk İyilik Merkezi’nin bölgeye yakın bir noktada, ihtiyaç duyulan tüm yetkinliklerin sahada bir araya geleceği bir merkezin hayata geçmesi oldu.
Bu proje için gerekli fonların bir araya gelmesi de ABD’de iki büyük ve çok önemli yardım kuruluşu olan Bridge to Türkiye Fund (BTF) ve Turkish Philanthropy Funds (TPF) tarafından yürütülüyor. Ayrıca pek çok hayırsever bireyin desteklerini paylaştığı Çocuk İyilik Merkezi Türkiye Bankalar Birliği’nden ve Özyeğin Vakfı gibi yardımsever vakıflardan da çok önemli katkılar aldı.
Depremde uzuvlarını kaybeden çocukların tüm ihtiyaçlarının ücretsiz karşılanması için doktorları aracılığı ilehttp://cocukprotez.orgadresine gitmeleri yeterli. Amputasyon gereken çocukları takip ve tedavi eden doktorlar, psikoterapistler veya fizyoterapistler basit bir işlem ile bu çocukları sisteme kaydediyor ve geri kalan ihtiyaçlar Çocuk İyilik Merkezi tarafından takip edilerek karşılanıyor.
Bu protezler, kendi konusunda ihtisaslaşmış olan Fizik Tedavi ve Ortopedi uzmanları tarafından reçete edilip, bütün dünyada kabul edilmiş son teknoloji ve malzemelerle üretiliyor. Kabaca çocuk protezleri 5000 dolar ve üzerinde. Ayrıca çocuklar büyüme süreçlerinde birçok proteze ihtiyaç duyabiliyor.
Ayrıca çocukluk çağının en temel özelliği olan büyüme ve gelişmeden dolayı bu protezler gerektikçe yine ücretsiz olarak değiştirilecek ve yenilenecek.
Çocuk İyilik Merkezi’nde önümüzdeki günlerde gelişmiş bir çocuk rehabilitasyon mükemmeliyet merkezi de oluşturulacak ve dünyanın önde gelen ve rehabilitasyon merkezleri ile işbirlikleri yapılacak.
Bu destek programı, sadece protezi değil, 21 yaşına dek sürecek protez değişimi ve yenilenmesi, rehabilitasyon, psikolojik destek, eğitim bursu ve mesleki eğitim gibi hizmetleri kapsayan çok yönlü bir süreci de kapsıyor.
Bu projeye dair grup adına konuşan Prof. Hotamışlıgil’le görüşmemde şunları kaydetti: “Maalesef ülkemizde ve dünyadaki pek çok afette gördüğümüz, bu afetler sırasında çocukların ihtiyaçlarının karşılanmasında sıkıntılar ortaya çıktığı hatta bazen göz ardı edildiği ve pek çok projenin sadece erişkinlere odaklı olarak hazırlandığı. Oysa çok net biliyoruz ki afetlerden en çok etkilenen gruplar; çocuklar, kadınlar, azınlıklar ve engelli bireylerdir. Çocuk İyilik Merkezi’nin en temel amaçlarından biri, yaşadığımız deprem gibi afetler sırasında çocuklara özgü ihtiyaçlara dikkat çekmek, çocuklara uygun hazırlıklar yapmak ve çocukların geleceğe uzanan yollarının açılması olacak”.
Şu anda merkezde 150’nin üzerinde çocuk sisteme giriş yapmış durumda. Bu başvuruların tamamı bir komite tarafından değerlendiriliyor; ardından planlama ve hazırlık süreci sonunda en uygun protez uygulamaları en yetkin uzmanlar tarafından uygulanıp çocuklar takibe alınıyor. Ampütasyon sonrası protez uygulamalarına geçiş bir hazırlık süreci gerektirdiğinden, ihtiyaç sahibi sayısının aylar içerisinde artması bekleniyor.
Depremde bir veya birden fazla uzvunu kaybetmiş 21 yaş ve altı kişilerin bu hizmetlerden yararlanması için bu Merkeze gelmeleri veya burada tedavi almış olmaları gerekmiyor. İlk hizmetlerini ve bakımlarını nerede almış olurlarsa olsun, bu sürecin herhangi bir noktasında desteğe ihtiyaçları doğduğunda veya ilk müdahale sonrası takipleri için Merkez devreye girebiliyor.
YAP Derneği de bu projenin kamuda yaygınlaştırılması ve hizmetin ihtiyaç sahiplerine ulaşması için gönüllü olarak desteklerini sürdüreceğini açıkladı. Çocuk İyilik Merkezi için onlarca engelli depremzede hasta, YAP Derneği ile irtibata geçiyor ve Dernek de Merkez’e yönlendirip protez teminlerini ve bu uzun soluklu destek programına girmelerini sağlayacak.
YAP Derneği aynı zamanda deprem bölgesinde çocukların eğitimine destek olmak için önemli bir proje başlattı.
Depremde yıkılan ve ağır hasarlı olup yıkılacak binlerce yapı içerisinde yüzlerce okul binası olduğu, şehir merkezinde sağlam ve ayakta kalmış birkaç okul binasının da kamu kurumlarına tahsis edildiği bir ortamda, Hatay merkez ve Samandağ’da sağlam kalan okul sayısının bir elin parmaklarını geçmediğini tespit eden Dernek üyeleri, Defne ve Samandağ’da sağlam ve ayakta birer okulu bulunan Ekin Okulları’yla işbirliğine giderek, “Gönüllü Eğitim Merkezi” projesini hayata geçirdi.
Gönüllü Eğitim Merkezi Samandağ’da aktif durumda; Defne’deki okul ise yeni eğitim-öğretim dönemine yetiştirilecek. Eğitimin aralıksız en az üç yıl sürmesi bekleniyor.
Bu konuda görüştüğüm Prof. Huri, bu projeyi şu şekilde aktarıyor:
“Tamamen gönüllülük temelinde yürütülen Gönüllü Eğitim Merkezi’ndeki 700’e yakın öğrenci sadece eğitim almıyor, aynı zamanda depremin yarattığı travmayı atlatarak yeniden sosyalleşiyorlar. YKS ve LGS’ye hazırlanan, depremin perişan ettiği öğrencilerde kaybolan fırsat eşitlikleri tekrar sağlanmaya çalışılıyor.”
Şu anda Gönüllü Eğitim Merkezi’ndeki öğrenciler için spor salonu kurulması için çalışmalar sürüyor. Aynı zamanda drama, müzik, el becerisi dersleri ve psikolojik destek de sağlanmaya başlandı.
Her bir öğrencinin geçtiği travma biricik ve oldukça ağır. Örneğin içlerinden 17 yaşında bir öğrenci, 40’a yakın kişinin hayatını kaybettiği binadan, tesadüfen komodin ve dolap arasındaki hayat üçgeninde kalarak hayata tutunan tek kişi olarak çıkmış. Ancak depremde annesi, babası ve doğmamış kardeşini kaybetmiş. İlk günlerde yaşamı sorgulayan bu çocuk, şu an Gönüllü Eğitim Merkezi’nde verilen destek ve eğitim sayesinde gelecek planları yapıyor, YKS’ye çalışıyor, hatta arkadaşlarına yaşam mücadelesi ve direnciyle moral bile oluyor.
Gönüllü Eğitim Merkezi için gereken çadırlar, teknik donatılar ve eğitim materyalleri gibi birçok temel ihtiyaç başta YAP olmak üzere birçok yardım kuruluşundan sağlanmış durumda. Çocuklara öğlen yemeği gene bölgede faaliyet gösteren bir yardım kuruluşu tarafından karşılanıyor.
“Yaşanan yıkımın boyutu düşünüldüğünde, şehrin tekrar ayağa kalkabilmesi için en az 4 sene gerektiği aşikâr. Dolayısıyla şehirdeki eğitimin de bu çerçevede 4 sene desteklenmesi ve korunup teşvik edilmesi gerekiyor,” diyen Prof. Huri, bölgede gönüllülük temelinde çalışan eğitim kadrosunun desteklenmesi, öğrencilere eğitime destek materyallerinin tedariki, öğrenci ve öğretmenlere öğle yemeklerinin sağlanması ve okulların işletme giderlerinin desteklenmesi konusunda yetkililere ve yardım kuruluşlarına destek çağrısında bulunuyor.
Ayrıca, kurulan Gönüllü Eğitim Merkezi’nde çocuklara psikolojik destek verilmesi ve hobi merkezleri açılması da acil ihtiyaçlar arasında. Engelli çocuklar için okulda özel rehabilitasyon alanlarının tesis edilmesi ve bu öğrencilerin engelliliklerinden kaynaklı ihtiyaçlarının karşılanması da son derece önemli. Öğrenci ve öğretmenlerin okula ulaşımları da ayrı bir lojistik desteği gerektiriyor.
Depremin ardından gündemin ışık hızıyla değişmesi sonucunda bölgede birçok yardım faaliyeti için gönüllü bulmak zorlaşıyor. Oysa bölgenin toparlanması, çocukların rutinlerine dönebilmesi, eğitimin kapsamlı şekilde başlaması, rehabilitasyonun sağlanması için her koldan uzun soluklu projelerin yürütülmesine ihtiyaç var.
“Hatay, kız çocuklarını okutma oranında Türkiye’de en önde yer alan bir il. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda gelmiş olduğu safhada Türkiye’ye örnek olabilecek Hatay’ın bu özelliği de geliştirilip yaşatılmalı. YAP Derneği ve Ekin okulları kızlarımıza eğitime erişimde pozitif ayrımcılık yapacak adımlar atacak,” diye ekliyor Prof. Huri.
Şehirlerin afetlerden sonra yeniden ayağa kaldırılması ile kast edilen sadece kısa sürede yeni binalar dikmek değil. Aynı zamanda sivil ve bağımsız platformlar üzerinden depremde hasar görmüş insanlığı yeniden ayağa kaldırmak, bundan sonraki yol haritasında şehirlerin insan gücüyle ayağa kaldırılmasını sağlamak da gerekiyor.
Soren Kierkegaard, Çeşitli Ruhlarda Kurucu Söylemler (1847) adlı kitabında temiz kalpliliği, “tek şey istemek” olarak tanımlar, ama hemen arkasından bunu şöyle açıklar: “Eğer insanın tek şey isteyebilmesi mümkünse, o halde iyiyi istemelidir.”
Deprem sonrasında farklı boyutlarda ortaya çıkan travma, empati, duygudaşlık ortamı, ne yazık ki orta ve uzun vadede ülkenin ışık hızıyla değişen gündeminde zayıflıyor. Oysa Kierkegaard’a kulak vererek “deprem bölgesinin iyiliği”ni istemek mümkün.
“Hangisi daha önemli? Yolculuk mu yoksa varacağın yer mi?” diye soran büyük pandaya “Sana kimin eşlik ettiği” yanıtını veren küçük ejderha misali, tüm afetlerden sonra kolektif dayanışma ve duyarlı sivil toplum varlığı üzerinden ne mutlu ki bilimin ışığında “iyilik” ve “merhamet” kazanıyor diyelim.