Biz “tarafsız” gazeteci miyiz?
Kendime sorduğumda, “hayır” diyorum.
“Objektif gazeteci” olur mu?
Kendime sorduğumda, “hayır” diyorum.
Mesele tarafsız olmak değil; seçtiğin taraflarda yazıp konuşurken, haber verirken, seçtiğin taraftan gazetecilik yaparken “namuslu, dürüst, doğru” olmak, en azından buna gayret etmek.
“Objektiflik” de ciddi bir palavra.
Hangi açıdan bakarsan, onu görürsün. Önemli olan objektifin açısını nasıl seçtiğin, başka açılara da çevirip çevirmediğin.
Yoksa herkes aynı şeyi, aynı biçimde görürdü!
Önemli olan, “bağımsızlık.” Vicdan, akıl, muhakeme bağımsızlığı.
Bağımsız sorabiliyor, düşünebiliyor, bakabiliyor, görebiliyor musun? Hissedebiliyor musun? Anlatabiliyor musun?
Herhangi bir güçten, odaktan, hiyerarşiden, otoriteden, otoriterden bağımsız.
Bakın “ideoloji” demiyorum. Samimi siyasi inanış da demiyorum.
Ama bu ikisi de bir gücün emri, etkisi, korkusu, talimatı, teslimatı, kulu, köleliği, rehineliği altındaysa, bağımsız bir zihin ve göz açıklığı zaten mümkün olmaz.
Kim eline, diline ne tutuşturuyor, beline ne vuruyorsa!
Esaret altında cesaret olmaz! Cüret olur, küstahlık olur, yalan olur, manipülasyon, tetikçilik, paryalık filan olur.
Bunları şu açıdan da yazdım:
Önceki yazı “bazı Migros çalışanları” yanındaydı.
Migros yönetimi bunun üzerine standart bir açıklamasını bana da gönderdi. Şimdi ona da yer vereceğim ama durduğum yerden ötürü, her satırında cevap da vereceğim (siyah, bold yazılar cevabım.)
Buyrun Migros deposuna, tedarik zincirimize.
1.“Migros’un mağazalarında 50 yıldır sendikalı olarak çalışılmaktadır. Dağıtım merkezleri ise işin uzmanlığı gereği 20 yıldır farklı iş ortaklarımız tarafından işletilmektedir.”
Büyük, büyümüş, pandemide cirosu ve kârı patlamış köklü bir market zinciri; sendikalı çalıştırmayı gurur veya lütuf diye sunuyorsa, ayıp eder. İzah etmesi gereken, “işin uzmanlığı gereği”dir! Nedir bu uzmanlık? Nedendir taşeron sistemi?
2. “Toplumun temel gıda ve ihtiyaç malzemeleri talebini kesintisiz sevkiyatla karşılama gibi önemli bir toplumsal görev üstlenen dağıtım merkezlerimiz içinden, Avrupa Dağıtım Merkezinde görev yapan bazı çalışanlar, yanıltıcı beyanlar ve yönlendirmeler ile Batı Marmara tedarik zincirini maalesef kesintiye uğratmışlardır.”
Hak aramak, haksızlığa başkaldırmak için bir şeyleri “kesintiye” uğratmak zaten Sanayi Devrimi’nden, hatta köylü, serf isyanlarından, hatta köle ayaklanmalarından beri direnmenin, direnişin temel biçimi.
Tabii Isparta’daki elektrik kesintisi gibi olanları kast etmiyorum.
Amacı kâr olan, önceki yazımda yer alan koca zamları kesintisiz yapan, yansıtan her işletme gibi, M marketler zinciri de kendisine sadece “kamu yararına toplumsal görev” biçiyor…
Ama bana da gönderdiği açıklamada, bazı fiyatların kısa sürede neden “toplumsal görev icabı” yüzde 100, hatta daha fazla arttığını açıklamıyor.
En azından, kendisinin 10’lu paketini 29 TL’ye sattığı aynı yumurtanın aynı sokaktaki eski ve mütevazı mandırada neden 22 TL olabildiğini, ikisi arasındaki kâr farkını açıklasa!
3. “İlgili dağıtım merkezi işvereni Us Grup tarafından çalışanlara prim dahil ortalamada %54’lük gelir artışı yapılmıştır. Şeffafça bilinmesini isteriz ki, Us Grup tarafından halihazırda ortalama saatlik ücret 6,6 TL, prim dahil saatlik gelir de 9,7 TL arttırılmıştır. Bahsi geçen saatlik ilave 4 TL eklenmesi durumunda prim dahil gelir artışı %80’e denk gelmektedir ki, bunun da ekonomik rasyonalitesi maalesef bulunmamaktadır.”
Çalışanlar bu “ortalama”nın fiilen geçerli olmadığını iddia ediyor.
Ama velev ki hepsi doğru…
Bir yılda, hatta birkaç ayda yüzde 100 ve daha üstünde zam görmüş, bazısı paket, gramaj küçültülerek ek zam yapılmış ürünlerle dolu, etiketleri her gün (birçokları gibi) değiştiren büyük bir market zinciri M.
Nice üretici, tedarikçi üzerinde de fiyat dayatabilen “monopsoni”si, yani “alıcı gücü” hatta “tekel gücü” bile var.
Yani tut ki ücret artışı yüzde 54, tut ki çalışanların talebiyle yüzde 84 filan olacak, tut ki yani…
“Çalışan yüzde 50-80” isteyince “ekonomik rasyonalitesi yok” ama rafta, reyonda yüzde 80, yüzde 100-150 zam olunca “rasyonel” Rasim!
“Maalesef” öyle!
Mallara geçiremediğiniz hükmü, fiyatlara çakamadığınız azarı, raflara vermediğiniz “ekonomik rasyonaliten yok” diye ayarı, etiketlerde geçersiz vaazı çalışanlara ve bizlere veriyorsunuz.
Tüketiciye de deseniz ya, “Bizim yüzde 54 üstünde, yüzde 80’den fazla artan etiketlerin de ekonomik rasyonalitesi yok, maalesef. Çok özür dileriz. Bizimle çalışmayın. Çıkın dışarı. Terk edin burayı” diye!
4. “Bu artışı yeterli bulmayıp çalışmak istemeyen bazı kişiler, ne yazık ki çalışmayı sürdürmek isteyen arkadaşlarına da engel olmuş ve çalışma haklarını engellemiştir.”
Ne diyeyim! Çalışma hakkı kadar, örgütlenme, toplanma, gösteri, grev de hak, Hakkı!
Çalışanları bir ötekinin düşmanı olarak damgalamak, kışkırtmak da bedava nasıl olsa!
O zaman… Misal, büyük marketler de küçük esnafın, mütevazı dükkânların, bakkalın, manavın, kasabın çalışma hakkını engelliyor diyen de haklıdır!
5. “Us Grup, Avrupa Dağıtım Merkezi’nin operasyonlarının günlerce kesintiye uğramasına ve gıda tedarik zincirinin kırılmasına yol açan eylemcilerle, arzu edilen en son şey olsa da mecburi olarak yollarını ayırmak zorunda kalmıştır. Bu süreç hepimizi çok üzmüştür.”
“Eylemciler” demek! Bir an geliyor, dayanamıyor diliniz, üslubunuz, fikriniz, zikriniz! Polis çağırıyorsunuz eylemcilere karşı.
Ama doğru.
Eylem, hareketsizliğin karşıtı. Devlet, kudret, kuvvet, servet adına “arzu edilen en son şey” olmak bir yana, arzu ettiğiniz her şeyin karşıtı. Kabullenmenin, boyun eğmenin, itaatin, biatin karşıtı.
Sadece sizin dükkânlarda değil, bu meyanda her meydanda!
Bu arada, taşeronunuza sahip çıkma tarzınız takdire şayan. Taşeronluğa saygı sunuşunuz ibretlik. Onun işten kovma kararını da tüm zarafetinizle bizzat üstlenmiş olmanız çok şık!
“Hepinizin üzüntüsünü” ise anlamak istiyorum.
Çünkü bizim işimiz artık üzüntü anlamak. İnsan insan dolaşıp kalp kalp dinleyip üzüntü anlamak.
Gazetecilik artık hep üzüntü, sıkıntı, ıstırap, acı anlama ve anlatma işi!
O yüzden zaten, rehine gibi çalıştırılanların, fiyatlar karşısında evladına ne diyeceğini bilemeyenlerin, işsiz kalanların üzüntüsünü anlamaya çalışıyoruz önce.
Size sıra o yüzden hemen gelmiyor!
“Yollarınızı ayırmışsınız” ya, sizin yolunuzla yollarımız o yüzden ayrı kalıyor.
6. “Migros olarak elbette herkesin geçim sıkıntısını anlıyoruz. Düsturumuz eşit, adil ve hakkaniyetli bir çalışma ortamı yaratmaktır.”
Bu en duygulu kısım: “Herkesin geçin sıkıntısı” değil mi?
İçerideki çocukların, dışarıya atılanların, artık raflara elini uzatamayanların, sofrasını küçültenlerin, malın en ucuzunu arayanların, kapınızdan boynu bükük geçenlerin, içeri girip hızla çıkanların, kasada afallayanların, poşet parasından tasarruf edeyim bari diyenlerin, TÜSİAD’larda filan muhalif gezinip fiilen paylaştığınız sistemin attıklarının, kurbanlarının, mağdurlarının “sıkıntısı”nı anlamak…
Ve eşit, adil ve hakkaniyetli bir ortam yaratmak!
Sanırım siz bu düsturla devrim filan yapacaksınız da biz anlayamadık!
Sevgili M, MM ve MMM…
Biraz polemik gibi oldu, kusura bakmayın. O kadar hisli bir açıklama göndermişsiniz ki, benimki kuru kalsa, saygısızlık olurdu.
Üzüntümüzü, sıkıntımızı, düsturumuzu anlarsınız nasıl olsa!
İçerideki ve dışarıdaki tüm çalışanlarınıza saygılarımla.