Cizre’ye (de) kayyım atandı, devlet yurttaşına cumhuriyetinin
kuruluşunu kutlamayı (dahi) zehir etti. Önce Diyarbakır, Mardin ve
Van. Sonra Hakkâri, Yüksekova ve Nusaybin. Şimdi, Cizre. Kulp,
Kayapınar, Bismil, Kocaköy, Karayazı ve Erciş’i de ekleyelim, etti
on üç kayyum. Bir gaflet ve atalet maratonuysa eğer siyaset, onun
en güzel yüz metresini koşmaktasın sen ey muhterem muhalefet!
Bir önceki yazımda Sayın İstanbul
Milletvekili (yani aciz bendenizin temsilcisi) Sezgin Tanrıkulu’nun
şu sözlerine yer vermiştim, yinelemekte sakınca yok: “Oldu olacak,
belediyelere tek tek kayyum atayacağınıza bütün bölgeye ‘Genel
Vali’ atayın hiç olmazsa statüsünü ilan etmiş olursunuz…” İşte
cumhuriyet, işte bölgesi.
Cumhuriyet, kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün barış projesiydi
de. Çünkü, barışın değerini en çok savaşan bilir. Ve “barış
isteyen, savaşa hazır olur” da der, Roma özlü sözü. Hani, herhalde
bugüne dek en estetik tasarımlarından birini haiz olan, Luger P08
“Parabellum” gibi. Terörle mücadele, barışın yolunu açmak mıdır?
Yürütülüşüne, amacına, kapsamına, tanımına bakar denebilir.
Cumhuriyetin sınırlarının bitişiğinde adına IŞİD denilen cinayet
şebekesinin iki kafası aynı anda ABD’nin terörle mücadele
operasyonuyla kopartıldı. Idlip’in Berişa köyünde El Bağdadi ve
Cerablus’ta El Muhacır. Yurttaşlar, bilvesile ve mutad veçhile,
iktidar partisi sözcüsü Çelik tarafından yine açıklama kisvesiyle
azarlandı: PKK/YPG ile IŞİD arasında fark yokmuş ve Nevşehir’de
vali halkın alternatif cumhuriyet bayramı kutlama girişimini
yasaklamakta haklıymış.
O arada TSK’nin Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki mevcudu on beş bini
aşmış, üs sayısı 23’ü bulmuş, müşterek komuta merkezi de Erbil’e
taşınmış. Bağdadi’yi yok eden ABD Özel Kuvvetleri’nin
helikopterlerinin havalandığı Idlip’e 700 km. uzaklıktaki Erbil.
İstihbaratını SDG’nin verdiği operasyon. ABD onları ortada
bırakırken, Başkan Trump’a teşekkür edip, sözünü ettiğim her iki
operasyonda istihbarat paylaşımı yapan ve RF ile anlaşıp sınırdan
geri çekilen SDG.
ABD Savunma Bakanı Esper, Deyrelzor civarındaki Omar petrol
sahalarına zırhlı kuvvet konuşlandırmasının gerekçelerini “SDG’ye
kaynak yaratmak ve buraların IŞİD’in eline geçmesini önlemek”
olarak açıkladı. Esper, “SDG ile daimi temas halinde kalacaklarını”
da belirtti. Irak-Suriye Birleşik Müşterek Görev Gücü Komutanı
Korg. White ise Bağdadi’nin öldürüldüğü gün IKB Başbakanı Mesrur
Barzani tarafından Erbil’de kabul edildi.
SDG komutanı Mazlum Abdi (kendi bu adı kullanıyor artık),
hakkında Türkiye’nin kırmızı bültenle arama ve görüldüğü yerde
tutuklanma talebi var. Salih Müslim de kırmızı bültenle aranıyor.
Müslim’le 2015’te defalarca görüşen, dönemin Dışişleri Müsteşarı,
bugünün BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Sinirlioğlu BMGK’deki son
müdahalesini “kimin yalan söylediğini herkes biliyor” tümcesiyle
tamamladı. Doğrusunu itiraf edeyim, ben olup bitenlere baktığımda
kimin yalan söylediğini pek kestiremiyorum.
Oysa, sanılanın aksine, “diplomat yalan söylemez” diye
öğrettiydi meslek büyüklerimiz bize hariciyede. Geçenlerde kısaca
sohbet imkânı bulduğum bir yeni emekli büyükelçimiz ise kırk yıllık
meslek hayatında (yüksek perdeden savrulan tehditlerden ziyade)
muhataplar üzerinde en etkin olan silâhın “söylenmeyen” olduğu
kanaatini edindiğini paylaştı.
Cenevre’de kıdemli Norveçli diplomat BM Özel Temsilcisi
Pedersen’in yol göstericiliğinde anayasa yazım görüşmeleri 29-30
Ekim’de başlıyor. Açılış töreninde 150 katılımcı bulunacak,
aralarından 45’i anayasa yazımı işine girişecek. Bunun adı siyasal
çözüm. Siyasal çözümde Suriye’nin Kürtlerine kağıt üstünde de olsa
özerk temsil hakkının tanınması kapısı aralayan Rusya. Mazlum
Abdi’nin Rus bayrağı önünde Savunma Bakanı Şoygu ve Genelkurmay
Başkanı Gerasimov’la video-konferans yaptığı devlet.
Türkiye, barıştan ve siyasal çözümden yana değil. Ne içeride, ne
dışarıda. Türkiye kazanmaktan, gücünü dayatmaktan, iktidarını
pekiştirmekten yana. Hangi Türkiye? Cumhuriyet mi? Hayır, devlet.
Devlet kim? AKP. Ordu-milletten, parti-devlete cumhuriyetin yüz
yıla yaklaşan serencamı. Devletin sadık anamuhalefeti CHP ve İYİP.
Yurttaş ve halk nerede? Süpür süpür, al al al…
Barış. Aydınlanma. İlerleme. Dayanışma. Toplumsal ve toplumcu
kalkınma. Çoğulculuk. Halkın egemenliği. Kimlikler. Cumhuriyet.
Şuralar toplayan halkın, imparatorluk başkentine başkaldırarak,
Türk-Kürt bir arada, eşit yurttaşlık adına egemenliklerini
dayatarak örgütledikleri bir devlet tasarımı. Aralıksız savaşla
geçen çeyrek yüzyılın ardından göğüs göğüse son bir çarpışmayla
kazanılan barış.
Ulusal çıkarların korunması olarak barış. İsmet İnönü’nün İkinci
Dünya Savaşı dışında kalarak koruduğu barış. O dönemde şimdikinden
de koyu bir parti-devlet yok muydu? Vardı. Ama aradan da neredeyse
seksen sene geçti birader. O zamanki dünya nasıl bir yerdi, şimdiki
nasıl bir yer? Cumhuriyet neredeydi, nereye geldi?
Cumhuriyetin alternatif kronolojisi: 1921 Teşkilat-ı Esasiye
Kanunu, 1924 Anayasası, 1925 Şeyh Sait ayaklanması, 1926 Musul’un
Irak’ta kalması, 1930 Ağrı isyanı, 1937 Dersim (“tertele”), 1939
Hatay’ın ilhakı, 1955 Erivan Radyosu’nun Kürtçe yayına başlaması,
1960 darbe, 1967-69 TİP’in Doğu Mitingleri, 1971 darbe, 1974 Kıbrıs
Barış Harekâtı, 1980 darbe, 1984 PKK’nin Eruh ve Şemdinli
baskını.
Daha yakın dönemden bir başka tarihçe: 15 Temmuz 2016 darbe
girişimi, 24 Ağustos 2016 Fırat Kalkanı Harekâtı, 25 Eylül 2017
akim kalan IKB bağımsızlık referandumu, 20 Ocak 2018 Zeytin Dalı
Harekâtı, 9 Ekim 2019 Barış Pınarı Harekâtı. Alanda olunca, salona
kapıyı tekmeyle açıp gireceğini varsayan bir devlet siyaseti.
Bağırınca ikna ederim sanan, tehdit edersem sustururum diye düşünen
bir diplomasi.
Diplomasi demek devletler arası ilişkilerin (usulünce)
yürütülmesi demek. Barış demek ulusal çıkarın sağlanması demek.
Siyaset demek yurttaşın kendi kaderini kendi ellerine alma çabası
demek. Devlet demek yurttaşların (güvenlik de dahil) hizmet almak
üzere kendi kurdukları aygıt demek. Cumhuriyet demek eşit anayasal
yurttaşlık, halkın egemenliği demek. İşiten var mı acep?