“Çözüm Süreci lafını duyduğum anda makaraları koyuveririm” Bu söz size kimi hatırlattı: Gobbels, Göring? “Kültür” sözünü duyunca “ayranı kabaran”, “sabrı taşan” faşist ulusunun, ne 1933-1945 yılları arasında Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı yapan Nazi Almanyası'nın ikinci şansölyesi Paul Joseph Goebbels ne de pilot-siyasetçi ve Nasyonal Sosyalist Parti’nin ileri gelenlerinden Hermann Wilhelm Göring. Tanıl Hoca Kültürel Hegemonya (Birikim, 15.02.2017) yazısında bu sözün aslında Nazilere yakın oyun yazarı Hanns Johst’a ait olduğunu söylüyor; Hanns Johst, Schlageter adlı oyununda bu repliğe yer veriyormuş. Schlageter, I. Dünya Savaşı sonrasında bir süre Fransa kontrolünde bulunan Ruhr bölgesinde gerçekleştirdiği sabotaj eylemlerinden ötürü yargılanıp ölüme mahkûm edilmiş bir milisin adı. Velhasıl-ı kelam Çözüm Süreci lafını duyunca, pardon “kültür” sözünü duyunca haç görmüş Drakula’ya dönen kişi oyun kahramanımız milis Schlageter; Çözüm Süreci lafını duyunca makaraları koyuveren de ben ve benim gibiler. Ben sadece Bahçeli’nin “Terörist başının tecriti kaldırılırsa Öcalan gelsin TBMM’de DEM Parti grubunda konuşsun, terörün tamamen bittiğini, örgütün lağvedildiğini haykırsın.” lafını duyunca değil, bu lafta keramet arayıp Suriye’den İran’a derin uluslararası politika yorumlarına giren muhterem stratejistleri, bu lafta keramet arayıp “devlet aklı” yorumlarına dalan analistleri dinleyince de makaraları koyuveriyorum. Tam ağız tadıyla ciddi ciddi yorumlar yapacağım, derin mi derin analizlerde bulunacağım, bir kıkırdamadır ki beni benden alıyor. Murat Belge Hoca bu haftaki yazısını (Birikim, 31.10.2024) “Bakalım 'ayine-i devran' bize ne gösterecek.” diye bitirmiş; haksız da değil. Değil, değil olmasına da -Ziya Paşa hesabı- kişinin aynası/âyinesi “laf”ı değil “iş”i ise, rütbe-i aklı da eserinde aranmalıdır: Sözün özü, Paşa der ki bize, siz Kısıl Han’ın kuyuya attığı taşa (lafa) değil, icraatına bakın, onun aklının keyfiyeti sözünde değildir.
Sadece onun mu elbette ki The Reis’in rütbe-i aklı da eserinde aranmalıdır. Öcalan’ın DEM Parti Grup toplantısında konuşmasıyla Kürt meselesinin çözüleceğini muştulayan Bahçeli’nin “gerçek milliyetçiliğin ne olduğunu [bize] gösterdiğini” söyleyen, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e teşekkür eden, “Cumhuriyet[in] Türk'ün de Kürt'ün de cumhuriyeti” olduğunu söyleyen, “Türk Kürtsüz, Kürt de Türksüz yaşayamaz” diyen The Reis’in laflarını da bir kenara bırakın, âyînesini bu sözlerde değil, rütbe-i aklını bu sözlerde değil “iş”inde, “eser”inde arayın çünkü Cumhur İttifakı bileşenlerinin rütbe-i akılları grup toplantılarındaki tumturaklı sözlerinde değil eserlerinde, misal Esenyurt Belediye Başkanı’nın görevden alınmasında tezahür eder.
Ankara Kızılcahamam İlçesi Kaymakamı’nı Eylül 2023’te Beyoğlu Kaymakamlığı’na oradan -tam da Esenyurt’un yarısının oyunu almış olan Ahmet Hoca’nın koltuğunu altından çekeceğin günlerde- İstanbul Vali Yardımcılığı’na oradan da Esenyurt Belediye Başkanlığı’na kayyım olarak ata sonra Çözüm Süreci’nden bahset; Çözüm Süreci dediğin şeyin yeniden cumhurbaşkanı seçilme projesinin bir ayağı olduğunu söyleyenleri de öküzün altında buzağı aramakla eleştir: “Çözüm Süreci lafını duyduğum anda makaraları koyuveririm” diye boşa demiyorum.
Çözüm Süreci, yeni anayasanın, yeni anayasa tartışması Erdoğan’ın yeniden ve yeniden cumhurbaşkanı seçilebilmesinin, Erdoğan’ın yeniden ve ilelebet cumhurbaşkanı seçilmesi Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi komedisinin, Reistokrasi’nin anahtarıdır. Ahmet Hoca’nın Esenyurt’tan alınıp cezaevine konulması ile bu anahtar politika kilidine sokulup bir tur çevrilmiştir; o kadar.
Papa’nın Müslüman olup Hac’ca gideceğini beklemek, Bahçeli’nin Kürt meselesine bir demokratik açılım sunacağını düşünmekten daha mantıklı, daha naif.
“Gönlü Toroslar kadar yüce, gönlü Akdeniz kadar engin, Türkmen uşaklarına sesleniyorum” Allah, Bahçeli’nin Cem Yılmaz’ı işsiz bırakacak birer politik-stand-up şova dönüşen grup toplantılarını eksik etmesin, siz yine ona inanmaya ve “Hans, Sam, Toni, Coni, Herkel, Frank, alayı birden Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’ı” bari buraya böyle yazalım “silkmeye” kalksalar “…başaramayacaklarını [ve] Anadolu çocuğu Recep Tayyip Erdoğan’ın alayına yete[ceğini] ” düşünmeye devam edin ve “Hans’a bir tokat, Sam’a bir tekme, öbürüne bir kafa vuru[p] sandıkta ‘Recep, Recep, Recep’ de[meye]” “Öcalan gelsin TBMM’de DEM Parti grubunda konuşsun, terörün tamamen bittiğini, örgütün lağvedildiğini haykırsın.” sözlerinde keramet aramaya devam edin.
İçi boş, kof ama belagat yüklü konuşmalarının siyaseten hiçbir anlamı olmadığını düşünsem de Bahçeli’nin grup toplantılarını severek izliyorum. Hele Bahçeli’nin Çözüm Süreci ile ilgili skeçleri yok mu; vallahi meftunuyum. Dedim ya, Çözüm Süreci ile ilgili laflarını duyduğum anda makaraları koyuveriyorum. Açıkçası MHP liderinin konuşma metinlerini yazanların, Güldür Güldür’ün metin yazarları Eray Akyamaner, Ayberk Sak, Cihan Deniz, Sıla Çetindağ, Şükrü Özbey, Pelin Serin, Uğur Gövercin, Dinar Kahveci ya da Onur Ümit’ten çok daha başarılı olduklarını düşünüyorum.
Keyifli günler…