Devletten alacaklı anneler babalar
Bu ülkede Adalet Bakanlığı var. Bir de Adalet Bakanı var. Ama adalet yok. Babamın Hayrettin Eren ile ilgili verdiği dava dilekçesinin hiç işleme konulmaması, üstelik savcı Enver Özdemir’in “Sen bu davadan vazgeç yoksa diğer çocuklarından da olursun” tehdidi adaletin nerede olduğunun kanıtıdır.
İkbal Eren *
Ağabeyim Hayrettin Eren 12 Eylül askeri darbesinin hemen ardından gözaltına alındı ve kaybedildi. Artık onun öyküsünü tüm kamuoyu biliyor. Ben size sadece annem ve babamla ilgili bir iki şey aktarmak istiyorum. Babam Kemalettin Eren 32 yıl, annem Elmas Eren 39 yıl oğullarından öyle ya da böyle bir haber alabilmek için mücadele ettiler. Önceleri oğullarını bir cezaevinde bulabilmek için koşturdular. Bu umutları tükendikten sonra çiçeklerle donatacakları bir mezar için mücadele ettiler. Çok şey değildi istedikleri. Elbette bir de Hayrettin’in yaşam hakkını elinden alanların kendileriyle yüzleşmesini ve onların yargılandığını görmekti.
Ne yazık ki ikisi de gözleri açık ve devletten alacaklı olarak toprakla buluştular. Adalet talepleri vardı. Bu ülkede Adalet Bakanlığı var. Bir de Adalet Bakanı var. Ama adalet yok. Babamın Hayrettin Eren ile ilgili verdiği dava dilekçesinin hiç işleme konulmaması, üstelik savcı Enver Özdemir’in “Sen bu davadan vazgeç yoksa diğer çocuklarından da olursun” tehdidi adaletin nerede olduğunun kanıtıdır. Bu olay babamın içini çok acıtan olaylardan biridir. Tabii ki içi hep acıyordu. Işıklar içinde uyu babacığım.
Dolayısıyla Hayrettin Eren için hukuk hiç işlemedi. Çünkü Türkiye’de hukuk yok. Adalet hiç işlemedi çünkü Türkiye’de adalet yok.
Babalarımız, annelerimiz bu karanlığın içinde iğneyle kuyu kazımak misali adaleti ararken aramızdan ayrıldılar. Onların yarım kalan mücadelelerinin devamcısı olduğumuzu bir kez daha yüksek sesle haykırıyorum. Elmas anne, Kiraz Şahin, Berfo anne, Fincan anne,
Şahsenem anne, Asiye anne, baba Ocak, baba Yedigöl, Baba Eren buradayız… Ne kadar engellensek de sevdiklerimizi, oğullarınızı bulma mücadelesinden asla vazgeçmeyeceğiz. Sizin bıraktığınız yerden evrensel değerler ölçüsünde hukukun, adaletin inşaası için verdiğiniz mücadelenin devamcısıyız. Adalet arayışımızdan asla vazgeçmeyeceğiz…
Bu ülkede içişleri bakanlığı var ama insanların can güvenliği yok. Sevdiklerimizin gözaltında kaybedilmesi, yargısız infazlar bunun göstergesidir. Bir de İçişleri Bakanı var. İnsan haklarını yok sayarak, keyfi uygulamalarla asayişi sağladığını sanıyor. Şiddete dayalı, yasaklarla insanların sesini keserek, kentin meydanlarını, sokaklarını kapatarak, insanları ayrıştırarak asayişi sağladığını sanıyor. Sadece, devletin aldığı evlatlarımızın, eşlerimizin, kardeşlerimizin, babalarımızın akıbetini sormak için 699 hafta oturduğumuz, kayıplarımızla buluşma mekanımız olan, derdimizi kamuoyuyla paylaştığımız Galatasaray Meydanı’nı kapatarak, üstelik de Cumartesi Anneleri’ne “paçozlar” yaftasını yapıştırarak asyişi sağladığını sanıyor. Ki annemin içini ençok acıtanlardan biriydi bu söylem. Tabii ki içi hep acıyordu ama bunu hazmedemedi. Ölünceye kadar “Bu paçozun anlamı nedir ben anlayamadım” diyerek sordu. Sindiremedi. En sonunda “her ne ise söz sahibine aittir” diyerek söyleyene iade etmişti.
Işıklar içinde uyu anneciğim…
Bizler kime taş attık, sopa attık, gaz attık. Kaç kişi biz orada oturduğumuz için hayatını kaybetti ya da kaç kişi kolunu, bacağını, gözünü kaybetti de bize Galatasaray Meydanı’nı yasakladınız, polisinizi üzerimize saldınız. Sizin bütün engellemelerinize rağmen; Galatasaray ısrarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Annelerimize sözümüzdür;
- Kayıplarımızı bulma ve adalet mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz.
- Gözaltında kaybetmek insanlık suçudur. Bu suçu işleyen faillerin bizimle yüzleşmesi ve yargılanması talebimizden asla vazgeçmeyeceğiz.
- Gözaltında zorla kaybetmelere karşı uluslararası sözleşmerin imzalanması talebimizden asla vazgeçmeyeceğiz.
Unutmayacağız, unutturmayacağız, affetmeyeceğiz...