Devrim mahkeme salonunda başlar!
Yazılama Yayınevi’nden Selnur Aysever editörlüğünde hazırlanan “Beni Tarih Aklayacaktır!” bir inancın portresini sunmaktadır. Celil Denktaş’ın “Türkçeleştirdiği” kitap, -Denktaş, önsözde çeviri yerine Türkçeleştirme kelimesini kullanıyor- pek çok kez Türkçe'ye çevrilmesine rağmen, ilk kez orijinal dili İspanyolca'dan çevrildi.
DUVAR - 26 Temmuz 1953 tarihinde gerçekleşen Moncada Kışlası Baskını, Küba devriminin kıvılcımını yakan en önemli olaydır. 1 Ocak 1959 tarihine dek sürecek çalkantılı Küba yaşamının sosyalist devrimle sonuçlanıp günümüze dek ulaşmasının arkasındaki temel motivasyonlardan biri, bu baskındır. Fidel Castro’nun 165 yoldaşı ile birlikte bölgede yaşayan insanlara karşı türlü işkencelerin, zulümlerin, tutuklulara dayatılan kötü muamelenin merkezi durumunda bulunan bu kışlayı ele geçirmeye çalışması ile başlayan süreç, devrim neferlerinin yenilgisi ile sonuçlanır.
Fidel’in yoldaşları çok sayıda kayıp verir, esir olarak ele geçirilen 70 devrimci diktatör Batista’nın askerlerince kurşuna dizilir. Ki esirlerin yaşam hakkı, pek çok uluslararası savaş sözleşmesi ile korunma altına alınmıştır.
26 Temmuz 1953 tarihinden sonra Fidel, hayatta kalan 38 yoldaşı ile beraber dağların yolunu tutar. Mücadeleye gerilla savaşı ile devam etmelerini söyler. Ancak içlerinden 20 tanesi teslim olmak istediğini dile getirerek ayrılır. 18 yoldaşı ile beraber bir süre dağlarda dayanmaya çalışan Fidel ve arkadaşları çok geçmeden yakalanır ve tutuklanır.
Fidel, mahkemeye ilk olarak yoldaşlarını savunmak üzere, avukatlık titriyle çıkar. 26 yoldaşının savunmasını yapar ve az ceza almalarını sağlar. Sıra kendi savunmasını üstlenmeye geldiğinde, ısrarla mahkemeye çıkarılmaz. Hakkında düzmece sağlık raporları uydurularak, mahkemeye çıkmasının sağlığı açısından elverişli olmadığı, söylenir. Ancak sebep başkadır. Çünkü Fidel, daha önceki duruşmalarda olduğu gibi Diktatör Fulgencio Batista’yı yaptığı savunmalar ile feci şekilde hırpalamaktadır.
Bir arkadaşıyla yaptığı görüşmede gizlediği notu mahkeme heyetine ulaştırarak –bir kadın yoldaşı saçlarının arasına Fidel’in yazdığı notu saklar-, sağlıklı olduğunu ve mahkemeye çıkmak istediğini beyan eder. Baskının ve zulmün ayyuka çıktığı böylesi bir ortamda görmezden gelinemeyen Fidel, dünya siyaset ve hukuk tarihine altın harflerle tarihe geçecek “Beni Tarih Aklayacaktır” isimli savunmasını yapmak için mahkemenin huzuruna çıkarılmak zorunda kalır.
16 Ekim 1953 tarihinde çıkarıldığı mahkemede dört saat süren bir savunma yapar. Küba tarihinde yaşanan olay ve olguları, sebepleri ve sonuçları ile beraber tarihsel çıkarımlarıyla açıkladığı bir metinle başladığı savunmasını, hedeflediklerinin ne olduğuyla, burjuva hukukunun varoluşuyla ve tiranlığa karşı yaptığı alıntılarla tamamlar.
Savunmasının son sözlerini tüm avukatların aksine şu şekilde dile getirir: “Aslında avukatların savunma sonunda beraat talep etmeleri kuraldandır. Ama ben bunu yapmıyorum. Birlikte hareket ettiğim yoldaşlarım, Pinos Adası’ndaki hapishanede tıkılı, acı çekerken bu olmaz. Beni de onların yanına, aynı kaderi paylaşmaya göndermenizi talep ediyorum. Bir hırsızın, bir katilin başkanlık koltuğunda oturmakta olduğu bir cumhuriyette, dürüst insanların öldürülmelerinden, hapsedilmelerinden daha anlaşılır bir şey olamaz.”
Ve en sonunda o unutulmaz sözünü söyler: “Sizler beni mahkûm edebilirsiniz, edin, umurumda değil. Çünkü beni tarih aklayacaktır!”
ANAYASAYI İHLAL EDEN KİŞİ BATİSTA
Fidel’in yaptığı savunma metni şu yönüyle de önemlidir: Fidel, yargılayıcıları ve diktatörü sorgulayıp hırpalarken, devrimin muhtevasını da açıklar. Yapmak istediği devrim ile neyi amaçlamaktadır? İlk olarak düzenlediği bir darbe ile iktidara gelen Fulgencio Batista hükümetinin anayasayı ihlal ettiğini, ihlal ettiği anayasayı tedavülden kaldırarak yerine tiranlığına meşruiyet arayan yeni bir anayasa uydurarak işlerlik kazandırmaya çalıştığını söyler. Fidel, savunduğu programda bu tiranlık anayasasını tanımadığını ve kısmi demokratik özgürlükler sunan 1940 anayasası üzerinden yargılanmasını söyler. Çünkü anayasayı ihlal eden kendisi değil, Fulgencio Batista’dır.
İkinci olarak bir köylü toplumu olan Küba’nın toprak reformuna ihtiyacı olduğunu ve devrim ile bu sorunu çözeceklerini açıklar. Üçüncü sırada sanayi işçileri vardır. Fidel’e göre, sanayi işçilerinin şirket kârlarından yüzde otuzunu alması gerekmektedir. Şeker kamışı üreticileri ise –ki şeker kamışı Küba’da en çok üretimi yapılan üründür- şirket kârlarının yüzde ellisini almalıdır. Parlamenter muhalefetin yok edildiği böylesi bir ortamda, yolsuzluğa karışan bürokratların mallarının hazineye aktarılması ise hedeflenen devrimde yapılacakların son sırasında yer alır.
Belki de Fidel’in savunmasını bu denli unutulmaz kılan şey, devrimin başarılı olmasından öte, suçlandığı mahkemede savunma yaparken suçlayanları bertaraf edip, devrimin plan ve stratejisini içeren bir programı dosta ve düşmana sunmasıdır. Nasıl ki Küba Devrimi için ilk kıvılcım Moncada Kışlası Baskını’yla atılmışsa, ateşi harlayan büyük ivme de mahkeme salonunda Fidel’in savunması ile rüzgârlanıp tutuşmuştur.