Devrim Tekinoğlu: İktidarın olduğu her yerde gerçekle temasta olmak sorun olmuştur

Yönetmen Devrim Tekinoğlu ile belgesel sinemayı konuştuk. Tekinoğlu, "Ekonomik olanaksızlık film sektörünün en önemli sorunu durumundadır" dedi.

Abone ol

DUVAR - Yetmişli yılların ortalarında Dersim’de dünyaya gelen Devrim Tekinoğlu, 1993’te üniversite eğitimi için İstanbul’a gelir. Görüntü yönetimi ve fotoğraf üzerine eğitim alan Tekinoğlu, Dersim Hayat isimli bir yerel gazete kurar. Bu gazetede yaptığı derleme ve sözlü tarih çalışmalarından yola çıkarak, 1994 yılında Dersim köylülerinin yerinden edilmesini konu alan bir belgesel film çeker. Geçtiğimiz günlerde Youtube üzerine online olarak da izlemeye açtığı “Bindokuzyüzdoksandört” isimli belgeselini merkeze alarak Tekinoğlu ile konuştuk.

Aynı zamanda FAM Yayınları kurucusu da olan Tekinoğlu, belgesel estetiğini ve üretim sürecini nasıl yorumladığını anlattı.

Kavramsal olarak bakıldığında belgesel sinema, diğer sanat dallarına nazaran gerçeğe sadık kalmasıyla öne çıkıyor. Zihninizde belirlemeye başlayan bir fikir belgesele varmadan önce, tıpkı bir ağacın dalları gibi kurmacaya, hayali olana uzanıyordur muhakkak. Bu durum bir sanatçıyı kısıtlamaz mı?

Gerçeğin anlatımı bence bütün sanat alanlarını kısıtlar. Hayal ederek, kurgulayarak yaratmanın estetik zenginliği önünde çok kuvvetli bir dirençtir gerçekliğe bağlı kalmaya çalışmak.

Belgesel sinema, belgeler etrafında şekillenen, yönetmen ve ekibinin gerçek kabul ettiği nesneler etrafında örülüp sonuçlandığı, izleyicinin de bunu gerçek olarak izlediği bir alan olduğu için oldukça hassas ve zordur. Fakat bu zorluk belgesel film yapımcılığına bir anlamda olanak sağlamaktadır. "Hakikatin anlatıcılığı"nı belgelerin olanakları ile işleyen bir yöntem bir anlamda gerçek ile hayal etme arasında kalma sıkıntısı yaşamadığından daha olanaklı olabiliyor.

'BELGESEL SİNEMA KENDİNİ GÖSTERME AÇISINDAN DAHA KISITLI İMKANLARA SAHİPTİR'

Türkiye’de belgesel sinema pek önemsenmez. Festivallerde geri planda kalır, TV satışı yapılmaz, kaynak yaratmada sıkıntı yaşanır. Kendinizi “üvey evlat” gibi hissediyor musunuz?

Kendi alanında arşiv olma özelliği taşıyan, derdini derdi olana aktaran belgesel içerik üretme benim için önceliklidir. Herhangi bir kuruma, örgütlü yapıya bağlı kalmadan veya festival film yarışmaları baskısına maruz kalmadan film üretmek isterim. Bu seçeneğin filmimin üretim sürecini özgür kıldığını düşünüyorum. Ayrıca belgesel filmlerin festivallerde küçük bir kesimin gösterimine sunulan, orada ödül alırsa dikkat çeken durumunda kalmasını da sıkıntılı görüyorum. Evet, belgesel sinema alanı kendini gösterme açısından diğerlerine göre daha kısıtlı imkanlara sahiptir. Sponsor, TV ve sinema salonu gösterimi, izleyici ilgisi, bakanlık desteği gibi durumların tamamında belgesel film yapımcılığı sıkıntı yaşamaktadır. Belgesel yapımcısı, bu gerçeği peşinen bildiğinden sanırım pek hayal kırıklığı yaşamıyor. Belgesel film yapımcılığının önündeki negatif pozisyonların iyileştirilmesi, destek olunması sanırım bilinç düzeyinin artmasında oldukça işlevli olur.

Bir estetik tercih olarak belgesel için, sinemanın özü, kaynağı diyebiliriz. Zira çekilen ilk filmler belgeseldi. Tarihsel bağlam içinde, belgeselin bugüne ulaşma serüvenini, geçirdiği değişimleri nasıl yorumluyorsunuz? Kendinizi bu gelenek içinde nerede görüyorsunuz?

Sanayi Devrimi'nden bu yana insanın ve toplumun teknoloji üzerinden hızla aldığı yol, insanı ve toplumu, sosyal yapı, tüketim kültürü açından da hızlı değiştirmiştir. Hareketli görüntünün keşfinden bu yana belgesel sinema da tarz olarak değişimler yaşamıştır. Bugün insanın önünde duran üretim ve tüketim açısından geniş seçenek ve imkanlar, ifade biçimi ve tarzları sürekli değiştiriyor. Buna rağmen gerçeğin anlatıcısı olmak belki hep aynı kalmıştır. Gerçeğin anlatımını insan, mekân, olay etrafından anlatan belgesel sinemada; doğanın tahribatı, ırk, cins ayrımcılığı, tür ayrımcılığı, göç, yerinden edilme, savaş vb. durumların anlatımında muktedir olana eleştiriyi yapan tarafta olan tarzın sürdürücüleri arasındayım.

'ESTETİK VE GÜÇLÜ İÇERİK ÜRETİCİ İLE İLİŞKİLİDİR'

Özellikle sosyal medyada, hazır bilgi veren birtakım Youtube içerikleri belgesel olarak tanımlana geliyor. Bu noktadan yola çıkarak iki ayrı soru soracağız. İlki, belgesel bilgi taşıma aracı mıdır? İkincisi, bu içerikleri estetik olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Belgesel film alanını, bilgi taşıma aracından ziyade gerçeğin; estetiğin olanakları ile anlatıcılığı olarak gördüğümden doğrudan bilgi taşıma aracı olarak görmüyorum. Bilginin sistem tarafından öğretilme, manipüle edilme gibi bir yanı vardır. Bu durum bilgi ile gerçek arasına mesafe koyabilir.

Youtube, çağımızın en aktif mecralarından biri. Bu mecrada da önemli videolar, belgesel kabul edilecek ürünler var. Estetik olarak başarılı ürünler az olmasına rağmen var. Televizyonun bir süre sonra hayatımızdan tamamen çıkacağı öngörülmekte. Sinema salonları gibi toplanma alanları da gittikçe zayıfladığına göre dijital platformlar daha çok öne çıkacaktır. Youtube bu anlamda vasatın altı veya üstünde ürünlerle daha da hayatımızda yer alacak gibi görünüyor.

Estetik ve güçlü içerik üretici ile ilişkilidir. Youtube sadece üretimi ilgilisine ulaştıran alandır. Elbette Youtube yerine izleyicilerin bir arada olduğu, izleyici ve üreticinin yüz yüze sıcaklık ile iletişim kurduğu bir ortamda olmayı tercih ederim. Fakat dünyasının yeni şekillenişi bunu son derece kısıtlıyor.

Belgesel sinema, gerçekle olan doğrudan ilişkisinden dolayı, sık sık egemenlerin hışmına uğruyor. İdeolojik bağlamda bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İktidarın olduğu her yerde gerçek ile temasta olmak sorun olmuştur. Sömürü üzerinden oluşan ve algı yaratarak varlığı devam eden iktidarlar gerçeği hep gizlediklerinden elbette hakikatten tiksineceklerdir. Benim film anlayışımda da eleştiri gerçeği gizleyene, farkındalığın güçlenmesi içinse mesaj iktidarın baskısına maruz kalanadır.

Son günlerde, filmler/diziler yayımlayan çeşitli internet mecralarının daha aktif kullanılıyor olması sebebiyle, birkaç sermayedarın “piyasaya” gireceği konuşuluyor. Bu durum sadece dizi sektörü için değil, sinema sektörü için de heyecan yarattı. Peki, belgesel sinemacılar bunun neresinde? İnternet mecralarından destek alarak iş üretebilmek, geçmişteki üretim koşullarına nazaran sizi özgürleştirir mi? Ne düşüyorsunuz?

Ekonomik olanaksızlık film sektörünün en önemli sorunu durumundadır. Dijital platformlar bir anlamda ucuza üretim yapma olanağının önünü açtığından üretici açısından önemli olanaktır. Bu bir yanı ile böyle. Fakat sermayedarların gireceği her alan hızla tekelleşmeyi de getireceğinden özgür yaratım, bağımsız olma seçeneğinde olanlar için heyecan verici olmaktan çok kaygı verici bir durum olduğu kanısındayım. Sermayenin el attığı her şey bir pazar nesnesi olur, hızla değersizleşir, işlevi bittikten sonra kenara atılır. Güçsüz olanın, geniş pazar için işlevsiz olanın, oluşturulmak istenen algının dışında olanın olanaksız kaldığı vahşi bir alandır sermaye alanı. Bu kapitalizmin doğası gereğidir.

Hazırladığınız yeni bir proje var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?

Dersim bölgesinde doğa merkezli olarak sürdürülen inanca dikkat çeken Ra/Yol isimli belgesel filmin çekimlerini sürdürüyorum.