Devrimcilerin hapishaneden 58 saniyelik kaçışı
Şili'nin başkenti Santiago'da bulunan devletin en 'yüksek' güvenlikli hapishanesinden dört devrimci 'tereyağından kıl çeker gibi' kaçırıldı. 'Adalet Uçuşu' adı verilen bu kaçış dört insanın insanın yaşamlarını etkilediği gibi, ülke içinde de yankılara neden oldu.
DUVAR - Cezaevinden nasıl kaçılır? Tünel kazarak mı? Hayır, yüzlerce yıldır değişmeyen bir yöntem bu, hayal gücümüzü pek zorlamamış oluruz! Ya rüşvet vermek veya kılık değiştirmek? Bunlar da biraz 'hapishane dizisi' konsepti sanki. Örneklerin en uçuğunu seçmek üzere düşünseydik 'helikopter' cevabını bulabilir, sonra da gülerek bundan vazgeçerdik. İstediğimiz kadar 'gerçek dışı' bulalım, Şilili Manuel Rodriguez Yurtsever Cephesi (FPMR) üyesi devrimciler 1996 gibi yakın bir tarihte tam da bunu gerçekleştirdiler; eylemlerinin ismini de 'Adalet Uçuşu Operasyonu' koydular...
Başkent Santiago'da bulunan Yüksek Güvenlikli Cezaevi, özellikle devletin 'terörist' olarak gördüğü kimselerin kaldığı bir yerleşkedir. Buradan görkemli bir şekilde kaçmayı başaracak olan 4 kişiyi tanıtmadan önce kısaca FPMR'den bahsedelim. Üyeleri 'Frentista' yani 'Cepheci' şeklinde de anılan bu örgüt, Şili'de Salvador Allende hükümetini CIA destekli bir kanlı darbeyle deviren Augusto Pinochet döneminin 1980'ler bölümünde büyük ses getirdi. Bir müddet Şili Komünist Partisi (PCCh) ile ilişkisi bulunan ve Marksist-Leninist bir çizgiyi benimseyen FPMR'nin başlıca amacı, Pinochet diktatörlüğünü devirmekti. Bu doğrultuda örgütün Pinochet'e suikast denemesine kadar ciddi ses getiren eylemleri olur. (5 koruması ölür, Pinochet dahil 11 kişi yaralanır.)
Örgüt zaman içinde bölünmeler yaşar. Diktatörlüğe karşı mücadelede kimi kanatlar, silahlı yeraltı yapılanmasını etkin bir yöntem olarak benimserken bir diğer taraf, ülkede eskisi kadar sıkı şartlar olmadığı gerekçesiyle legal siyasete atılmanın doğruluğunu savunur. Öyle ya da böyle FPMR, 1990'lı yılların sonuna kadar, şiddeti ve büyüklüğü değişse de eylemlerine devam eder. 1991 yılında Pinochet'in en yakınındaki isimlerden, rejimin 'teorisyeni' senatör Jaime Guzman'a suikast düzenler. Guzman, aynı zamanda antikomünist ve neoliberal Pinochet destekçisi Bağımsız Demokrat Birlik (UDI) partisinin liderliğini yapmıştır. 1 Nisan 1991 günü ders verdiği üniversite kampüsünden çıkıp, partisine gitmek üzere şoförünü beklerken iki kişi kendisine ateş açar ve Guzman ölür. Senatöre yapılan suikastten sonra kimi FPMR üyeleri tutuklanır. Bu isimlerden Ricardo Palma Salamanca ve Mauricio Hernandez Norambuena [Comandante Ramiro], bizim helikopter hikâyemizin de karakterlerindendir.
Salamanca ve Norambuena gönderildikleri Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde iki diğer yoldaşlarıyla birliktedirler: Ortiz ve Munoz Hoffman. Çoğunun dosyası kabarıktır, rütbeli askerlerden rejim yetkililerine kadar düzenlenmiş pek çok suikast ve saldırı... Hapis cezaları on yıllarla ölçülürken grup 'boş durmaz' ve o zamana kadar yapılmamış, hatta biraz da çılgınca bir kaçış planı üzerine çalışmaya başlar: Bir helikopter tutsakları avludan alacaktır. Aylarca hapishanenin krokileri çizilir, oldukça küçük olan avluya çıkışın yollarının üzerinden geçilir, iletişimin yolları bulunur... Artık top dışarıdaki gruptadır.
JANDARMA ŞEFİNDEN HELİKOPTER ÇALMAK
Dışarıdaki grubun helikoptere ulaşması en az kaçış planı kadar ilginçtir. İnanılması güç ancak başta helikopteri kullanan, o dönem kolluk kuvvetlerinin başında bulunan pilot Daniel Sagredo'dur. 1996 yılında ortalıkta pek fazla pilot yoktur. Boş zamanlarında özel helikopter uçuşları düzenleyebilen Sagredo'ya sekreteri aracılığıyla bir telefon gelir. Kendini Arjantinli turist rehberi olarak tanıtan kişi, toplam 6 yolculu bir tur üzerine sorular sorar. Nereye gidileceği, neler yenebileceği gibi basit noktalar aşıldıktan sonra uçuş başlar. İçeride üç kadın üç erkek yolcu vardır, yabancı olarak kendilerini tanıtan bu 'turistlerden' Arjantin aksanlı konuşan biri midesinin bulandığını söylemeye başlar. Ardından helikoptere kusar. Uzun bir yolculukta kokunun çekilmeyecek bir şey olduğunu düşünen pilot, bir araziye iniş yapar -ki eylemcilerin istediği tam olarak budur.
Yere inince Sagredo başına aniden soğuk bir metalin dayandığını hisseder. Kendisine silah doğrultan kişiler pilotun ellerini kollarını ve gözlerini bağladıktan sonra helikoptere geri bindirir. Bu noktada Sagredo'nun verdiği röportajların birinde ilginç bir ayrıntı var. Pilot, tam bu anda aklından geçenleri anlatırken, 'bu çapulcuların helikopterimi çalıp beni de aşağı atacaklarını düşündüm' ifadelerini kullanıyor. Tabii bir jandarma komutanı olarak aklından neden bunların geçtiğini tahmin etmek zor değil. Hele ki bahsettiğimiz ülke Şili'yse...
1973 yılında yapılan darbenin ardından Şili'de binlerce devrimcinin işkence gördüğünü, kaybedildiğini biliyoruz. İki olay arasında kimi açılardan benzerlikler kuruluyor, fakat bu rakamları Türkiye'deki 1980 askeri diktatörlüğü ile kıyaslamaya kalkacak olursak Şili'de çok daha ciddi bir katliam yaşandığını söyleyebiliriz. Devrimcilere yönelik saldırıların en büyük sembollerinden biri de helikopterlerdir. Bu helikopterlere bindirilen yüzlerce kişi, Pasifik Okyanusu'na atılır. 2000'lerin başında ordu 120'ye yakın kişinin Pinochet döneminde helikopterden atıldığını doğrulamıştı. Bu rakamın fail tarafından doğrulandığı düşünüldüğünde, gayet tabii gerçek sayıların daha fazla olduğu çıkarımını yapabiliriz.
58 SANİYELİK SEPETLİ KAÇIŞ
Anlayacağınız, Şili'deki sayılı helikopter pilotu jandarmadan biri olan Sagredo, parçası olduğu ya da olmasa da, o dönem yapılan bu uygulamayı gayet iyi bilmektedir. Dolayısıyla ilk aklına gelenin, kendisine de aynı şeyin yapılacağı olması tesadüfi bir olasılık hesabı değildir. Ancak eylemcilerin Sagredo için farklı bir planı vardır, dertleri onu öldürmek falan değildir, girdikleri ihale çok daha büyüktür. Pilot koltuğuna bir eylemci oturur. Sagredo'ya göre Şili aksanıyla konuşan bu kişi, helikopteri kaldırırken başta zorlansa da kesinlikle bir pilottur. Sagredo başka bir yerde hazırlanan eve götürülür, helikopterdeki iki kişi pilotu burada bırakır. Artık helikopterin içindekiler, M-16 tüfekleriyle donatılmış eylemcilerdir ve doğrudan hapishaneye doğru uçarlar.
Aslında buradan sonra olaylar oldukça kısa bir süre içinde gerçekleşir. Helikopterden açılan ateşin beklenmedik olması nedeniyle cezaevinde bulunan çoğu jandarma kulübelerinden dışarı çıkmamayı tercih eder. Cılız karşı ateş arasında aşağıya büyükçe bir 'sepet' sarkıtılır. İkisi sepete girer ancak zaman azlığı ve havada uçuşan mermilerden dolayı diğer ikisi ancak son anda sepete tutunabilir. Böylece bir dakikadan kısa bir süre içinde (58 saniye) hapishaneden kaçırılırlar.
Sonrasında güvenlik güçlerine, hapishane çevresinde dolaşana benzer helikopterin bir futbol sahasına indiği bilgisi gelir. Fakat çok geçtir, tutsaklar bu noktada ayrılarak araçlara atlamış ve her biri Şili'den dışarı kaçmanın yolunu tutmuştur...
YA SONRA?
Peki kaçanlar o günden bugüne neler yaşadı diye soracak olursak, her birinin ayrı maceraları olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle teker teker anlatmamız zor olacaktır, ancak kısaca belirtelim. Ortiz ertesi yıl İsviçre'de yakalanır, kısa bir süre tutuklandıktan sonra bu ülkeye iltica eder. Geçtiğimiz Şubat ayında, 23 yılın ardından ülkesine döner. Ortiz Havaalanı'nda coşkulu bir kalabalık tarafından karşılanır. Gazetecilere yaptığı açıklamada, 'ülkesine onuruyla döndüğünü ve bu ülkedeki direnişin bir parçası olduğunu' belirtir. Ortiz'in havaalanına gelişinde yaşanan izdihamı aşağıdaki videoda görebilirsiniz.
Salamanca 2018'de Fransa'da yakalanır. Şili iadesini ister ancak Fransa durumu 'iltica' olarak değerlendirir. Hernandez'in rotası biraz daha karışıktır. Ancak bunun detaylarına girmeyelim. Kendisi 2002'de Brezilya'da yakalanır. Geçtiğimiz aya kadar Brezilya'da tutulur, ancak her iki ülkenin sağcı yönetimlerinin, Jair Bolsonaro ve Sebastian Pinera'nın iyi ilişkileri doğrultusunda Şili'ye teslim edilir. Hoffman'ın akıbeti ise bugün hâlâ bir soru işareti.
'Adalet Uçuşu' bu dört insanın yaşamlarını etkilediği gibi, ülke içinde de büyük yankılar yaratır. Devletin en 'yüksek' güvenlikli hapishanesinden tereyağından kıl çeker gibi kaçırılmışlardır. Üstelik olay, akla hayale gelmeyecek bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Bugün eski FPMR'ye fiilen rastlanmasa da graffitilerini hâlâ sokaklara işleyenler var. Bu resimler arasında meşhur helikopteri görmek de mümkün. Bu varlık-yokluk tartışmasına en nitelikli cevap zaten yukarıdaki videoda verilmiş, bu yazının çerçevesini aşacağı için üzerine çok konuşmaya gerek yok.
FPMR üyelerine bakan insanlar, tarihe bakışları doğrultusunda, doğal olarak farklı yargılara sahip olabilir. Ancak bu olayın verdiği heyecan konusunda herkes hemfikirdir. Bu eylem bir yerde 'dokunulmayana dokunulabildiğini', üstelik fantastik bir şekilde göstermiştir. Diğer taraftan fazla da büyütmemek gerekiyor, belki bunların çok ciddi etkileri olmayabilir. O halde son olarak helikopterin içinden durumun nasıl yansıdığını dinleyerek noktalayalım. Salamanca şöyle yazıyor:
"Her şey küçülüyor, aşağıdaki önemini kaybediyor. Hapishane bulanık, küçük, korkunç bir şekilde uzak, melankoli için anlamsız ve tüm o yıllar boyunca acılarla yükselen duvarlar görülüyor. Ama şimdi uçuyorlardı, hapisten çok uzaklarda.”
Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı adresler:
El Gran Rescate – Ricardo Palma Salamanca
https://www.bbc.com/mundo/noticias-america-latina-46606255
https://www.theguardian.com/world/2001/jan/09/chile.pinochet