Devrimden şişlenen bez bebeklere: Haiti Devrimi ve Voodo

Siyahlar arasında devrime giden yolda ayrışma ve farklılıklara rağmen birlik sağlayan, özgürlük ruhunu aşılayan bir dinamik vardı: Voodo.

Mühdan Sağlam msaglam@gazeteduvar.com.tr

Kürenin yedi gününde bu hafta Covid-19’a karşı aşı politikası gündemde üst sırada yer aldı. ABD’nin günlük 3 milyon doz aşı uygulamasına karşın Avrupa Birliği’nde aşı çalışmalarında yaşanan sorunlar eleştirilerin odağındaydı.

Gündemde öne çıkan bir diğer başlık, Rusya ile NATO arasında Ukrayna üzerinden yaşanan gerilimdi. Ukrayna’da 2013 sonunda başlayan gerilim 2014 itibariyle yerini iç savaşa bıraktı.. Yedinci yılına giren iç savaşta NATO’nun Ukrayna’ya yardım için ek önlemler alabileceğine dönük sinyaline, Kremlin karşılık vermekten geri kalmayacaklarını söyleyerek yanıt verdi.

Küresel gündemde bu başlıklar ön planda yer alırken, geçtiğimiz hafta bu köşede Haiti’de Haziran 2021'de yapılacak referandum öncesinde var olan koşullara dönük kısa bir panorama çıkarmaya çalışmıştık. Ancak Haiti yüklü bir siyasi tarihe ve güncel sorunlara sahip. Kölelik tarihinden dine uzanan bu etkenler incelemeyi derinleştirmeyi gerekli kılıyor. Bu çerçevede bu hafta Haiti’nin tarihsel geçmişini ele almaya devam edeceğiz.

HAİTİ (SAİNT-DOMİNİGUE): KÖLE KANLARININ BULAŞTIĞI ŞEKER VE KAHVENİN ÜSSÜ

15. yüzyılda İspanya egemenliğine geçen, ardından Fransa’nın kolonisi haline gelen Haiti, 1804’e kadar tarihin gördüğü en büyük zulmün ve dönemin ekonomik işleyişinin de merkeziydi.

Haiti, Fransa tarafından egemenlik altına alındığında şeker üretiminde kullanılan plantasyonların merkezlerinden biri haline geldi. Şekeri takip eden diğer ürün kahveydi. Şekere göre başlangıç masrafının az olması, plantasyon kurulmasının daha kolay olması, “biz de daha fazla zenginleşelim” diyen Fransa’nın sonradan görme beyaz efendilerine imkan sunmuştu. Örneğin 1802’de Haiti’de 800 plantasyon yer alıyordu. Koloni dünyanın tükettiği şekerin yüzde 60’ını, kahvenin yarısını üretiyordu. İyi ama 1780’de Fransa dış ticaretinin yüzde 40’nı sırtlanan bu kolonide üretimi kim yapıyordu?

Sorunun kestirme yanıtı köleler. Kölelerin Haiti’deki önemini gösteren en basit unsur Fransız Devrimi’nin olduğu yılda kolonideki nüfus verilerinde görülüyor. Paris’te “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” sloganıyla özetlenen Fransız Devrimi yaşanırken kolonide 465 bin köle, 30 bin özgür renkli ve 28 bin beyaz bulunuyordu. Köle sahiplerinin köle başına vergi ödedikleri dikkate alındığında aslında köle sayısının 800 binden az olmadığını tarihçiler not düşüyor.

Haiti ve kolonilerde işleyen sistemin ekonomik formülü şöyleydi: Beyazlar, önce burada bir yeri işgal ediyor, yerli halkı ölümüne çalıştırarak yok ediyor, soykırım yapıyordu. Ardından plantasyon kuruyordu. Plantasyonda çalışmak üzere Afrika’dan köleler taşınıyordu. Sömürgecilikle beraber dönemin en vicdansız ve işlek ticari kollarından biri de köle ticaretiydi. Afrika’dan zorla toplanan köleler, gemilerle kolonilere getiriliyor, burada yine plantasyonlarda 20 saatinde üstünde hiçbir insanı ihtiyaçları dikkate alınmadan adeta makine dişlisi muamelesi görerek çalıştırılıyordu. Burada üretilen lüks ürünler gemilere yüklenip Avrupa’ya taşınıyordu. Yani hiçbir mecaza yer bırakmayacak şekilde, Avrupa lüks tüketimi ve zenginliği Afrikalı kölelerin terinden ve kanından sağlanıyordu.

Amerika kıtasında neredeyse her kolonide durum böyleyken nasıl olmuştu da Haiti’de tarihte ilk defa köleler, bir devrim yapmış, hem köleliği kaldırmış hem de yönetime gelmişti?

1789, SINIFSAL YAPI VE DEVRİM

Haiti, coğrafi olarak Güney ve Orta Amerika’ya yayılan kolonyal pratiğin merkez üstlerinden biriydi. Haiti’nin komşusu Küba’da da benzer bir plantasyon zulmü yaşanırken devrimin Haiti’de başarılı olmasının belki de itici unsuru Avrupa’da bir çağın kapanmasına neden olan Fransız Devrimi’ydi. Fransız Devrimi iki açıdan koloniye etki etti. İlk olarak özgür renklilerin beyazlarla aynı siyasal haklar kazanmasını sağlayan ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne kaynaklık eden “Herkesin doğuştan eşit olduğu ve bazı haklarla doğduğu” fikriydi. Bunun ilk karşılığını verdikleri mücadeleyle özgür renkliler (sonradan özgür kalan köleler) aldı. Bunu devam eden mücadele neticesinde köleliğin kaldırılması izledi. Öyle ya madem herkes eşit doğuyordu, neden bazıları diğerlerini zengin edecek makinanın dişlisi, ölümüne çalıştırılan köleleri oluyordu! Devrimin yarattığı ikinci kırılma, Avrupa’da ve Paris’te kölelik karşıtı, kolonileşme karşıtı fikirlerin siyasal düzene etki etmeye başlamasıydı. Ancak en kritik olan Fransa’nın gücünün dağılması ve isyan eden kölelere karşı kıtadan koloniye takviye kuvvetin zamanında ve yetecek oranda gitmemesiydi.

Bununla beraber kıtada hem siyahlar hem de beyazlar homojen bir sınıfsal yapıda değildi. Beyazlar aşırı zenginler, bürokratlar, alt sınıflar olarak ayrılırken, siyahlar köleler, kaçan kölelerin dağlarda kurduğu yapılar ve özgür renklilerden oluşuyordu. Her sınıfın da kendine göre sıkıntı ve isyanı vardı. Ancak özellikle siyahlar arasında devrime giden yolda ayrışma ve farklılıklara rağmen birlik sağlayan, özgürlük ruhunu aşılayan bir dinamik daha vardı: Voodo.

DEVRİMDEN KARİKATÜRLEŞTİRMEYE VOODO

Haiti’deki plantasyonlarda çalışanların neredeyse tamamı burada doğmamış, Afrika’dan gelmişti. Amerika’da blues, nasıl ki pamuk tarlalarından yükselen bir çığlıksa Haiti’de de umut ve isyan Voodo diniyle dile gelmişti. Köleler, kısıtlı olan boş zamanlarda bir araya gelerek içinde ritüeller, şarkılar içeren dini ayinlerini gerçekleştiriyordu. Bu dönemde Voodo esnek ve kapsayıcı bazı unsurları da içine katarak adeta kölelere bir özgürlük çemberi sağlıyor ve özledikleri toprakları, umudu veriyordu. Ankara SBF’de çalışmalarıyla ışık saçan, maalesef genç yaşında kaybettiğimiz akademisyen Kerim Bilgin’in ifade ettiği gibi Voodo plantasyonun ötesine uzanan bir hayata işaret ediyordu.

Haiti devriminin Voodo ayini sonrası gelmesi de bu ayinlerin köleler arasında iletişimde kolaylık sağlayan ağlar yaratmasıydı. Tam da bu nedenle büyük plantasyon sahipleri “Voodo kadar tehlikeli başka bir kült yok” diyerek bu dini hedef alıyordu. Haksız da değillerdi, zira Voodo hem bir kolektif direnme pratiği hem de siyasi düzlemde isyanı teşvik edebilecek ideolojiydi. Haiti’de sınıfsal birleşim, dış gelişmeler ve dinmeyen isyanla ilk köle devrimi gerçekleşti, hem kölelik kalktı hem de ülke bağımsızlığını kazandı, kısa süreli olsa da.

Peki Haiti’de olanları neden bilmiyoruz? Cevap, egemen ve beyazların elindeki tarihte gizli. Bu tarih anlatısı, bugüne kadar Haiti’de olanlar karşısında küçümseyici ve suskun bir tavır aldı. Yani savaş meydanındaki kaybın rövanşı tarih yazımıyla alınmış, devrim yok sayılmıştı, en azından uzun bir süre. Ancak Haiti halkının yakasına yapışan sadece tarihin suskunluğu değil. Özellikle Hollywood'ta -ve Yeşilçam’da da- görülen örnekleriyle Voodo dininin karikatürleştirilmesi, büyüye, bebeğe şiş saplamaya, lanete indirgenmesi ve dalga geçilmesi. ABD sineması beyazların yazdığı tarihin peşinden koşarken, Türkiye’nin de kendinden çok uzak bir ülke halkının dinini filmleriyle aşağılaması haklar konusunda çirkinliğin evrenselliğine örnek.

Oysa film sekanslarının aksine Voodo elde edemediğiniz sevgilinize ceza vermenizi, size kötülük yapanın peşine kötü ruhları seferber etmenizi sağlayan, bir elinizde bez bebek diğerinde şiş dolaşacağınız bir din değil. Bir inanç sistemi, temelinde ruhani ve dünyevi bir karma var. Genelde insanın iyiliğine odaklanır, hele ki bir başka insana durduk yerde musallat olan ruhlara geçit vermek bu dinde yok. Bir başka anlatımla devrimden yenik çıkan Fransa’nın Katolik papazları nasıl ki Voodo inancına sahip olanların insan kurban ettiklerini, insan eti yediklerini söyleyerek hem bu insanları hem de ibadet alanlarını yaktıysa, filmler de gösterilene kani olup, buna tutunmak en basit anlatımla bu zalimliğe ortak olmaktır.

Haiti’nin iki haftaya yayılan, elbet buraya sığmayacak, eksik de olsa kısaca öyküsü böyle. Devrimci bir mücadeleyle kaderlerine hükmetmeye cüret eden, bu cüretinde de haklı ve başarılı olan bu halk bugün başka bir kıskacın içinde. Ancak 18. yüzyıldan farklı olarak bugün Haiti’de olanları biliyoruz. Tarih de sadece beyazların, efendilerin elinde değil. Başka bir dünya ve Haiti elbette mümkün, çünkü 1791-1804 arasında kesintisiz direnen köleler bize bunu gösterdi, artık bunu biliyoruz, duymadık diyemeyiz, yok sayamayız.

Okuma önerisi:

- Kerim Bilgin, Kölelerin Tarih Yapıcılığı: Haiti Devrimi, Mülkiye Dergisi, 36(4), 2012, 155-208.
- Samuel Farber, The Threat of a Free Haiti, Jacobin, https://www.jacobinmag.com/2016/01/haiti-revolution-toussaint-louverture-cuba-aponte-rebellion-jacobins/ (1 Nisan 2021).
- Barış Ünlü, 200. Yıldönümünde Haiti Devrimi, Birikim, n.187, ss.92-103.
- Toussaint L'Ouverture, Haiti Devrimi, Doruk Yayınları, İstanbul, 2012.
- Carolyn E. Fick, Haiti Devrimi: Aşağıdan Bir Tarih, Çev. Galip Doğduaslan, Dipnot Yayınları, Ankara.
-Shilliam Robbie,  Race and Revolution at Bwa Kayiman, Millennium 45 (3), 2017, 269-292.
Video: Prof Gurminder K Bhambra, The Haitian Revolution 

Tüm yazılarını göster