‘Dezenformasyon’ teklifi: Amaç basına zapturapt
'Dezenformasyonla mücadele' olarak nitelenen kanun teklifini değerlendiren hukukçulara göre düzenleme birçok açıdan keyfi uygulamalara yol açabilir.
ANKARA- AK Parti ve MHP’nin “‘Dezenformasyonla Mücadele” olarak nitelediği internet haberciliği ile sosyal medyaya yeni yaptırımlar öngören yasa teklifinin görüşmelerine bugün TBMM Dijital Mecralar Komisyonu’nda başlanacak.
40 maddelik yasa teklifine göre internet haber siteleri süreli yayınlar kapsamına alınırken, TCK'ye "Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçu ekleniyor. Düzenlemenin en çok konuşulan maddelerinden biri "dezenformasyonla mücadele" olarak sunulan 29’uncu madde oldu.
Söz konusu düzenleme ile Türk Ceza Kanunu’na "Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçu eklenecek. Maddeye göre "Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse" 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılacak. Suçun, failin gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde verilen ceza yarı oranında artırılacak.
Önce Meclis Dijital Mecralar Komisyonu’nda daha sonra esas komisyon olarak Adalet Komisyonu’nda görüşülecek düzenlemeyi hukukçularla konuştuk.
‘PEKER'İN İFŞALARI, YOLSUZLUK HABERLERİ, TÜRGEV ve ENSAR İDDİALARI...’
Hukukçu Ruşen Gültekin’e göre iktidarın Meclis’e sunduğu kanun teklifi birçok açıdan Anayasaya aykırılık teşkil ediyor. Adalet Bakanlığı'nda görev yaptığı süreçte yasaların ‘devlet aklı’ ile hazırlandığını belirten Gültekin teklifi şöyle değerlendirdi: “Bir kanun yapma sürecinde teklif önce paydaşlar ile ele alınır. Biz son 12 yılda ‘yap kanun boz kanun Türkiye’si olduk. Böyle olduğunda ne oluyor; biz hukukçularda sadece iktidarın o an için ihtiyaçlarını karşılayan bir kanun olduğu düşüncesi uyanıyor. 2012 referandumdan bu yana, yani 12 yıldır siyasallaşmış bir yargıyla iç içeyiz. Bu kanuna baktığımızda da şunu görüyoruz: Hiçbir paydaş ile paylaşılmamış. Sosyal medya yasa teklifi kaç yıldır dillendiriliyordu ve seçimlere bir yıldan az bir süre kala ortaya çıktı. Sedat Peker’in ifşaları, internet sitelerinde artan yolsuzluk haberleri, en sonunda ifade özgürlüğünün çöpe atıldığını gösteren Kemal Kılıçdaroğlu’nun TÜRGEV ve Ensar Vakfı aracılığıyla yurtdışına aktarılan para iddialarını haberleştiren kanallara verilen RTÜK cezalarıyla biz bu teklifin ayak seslerini duyuyorduk.”
‘ANAYASA’DAKİ İFADE HÜRRİYETİNİN DOĞRUDAN İHLALİNE YOL AÇAR’
Söz konusu kanun teklifi ile asıl amacın basını zapturapt altına almak olduğunu ifade eden Gültekin, düzenlemenin yasalaşması halinde olacaklara ilişkin öngörülerini şöyle açıkladı: “Ben eski Yargıtay Basın Savcısıyım. Yalan haber yapma hususunda neyin yalan olup olmadığına, neyin ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçu olup olmadığına kim karar verecek? ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçunun tespiti kim tarafından yapılacak? Bunun için yalan tespit kurulu mu kurulacak? Bu, her şeyden önce Anayasa'daki ‘öngörülebilir belirlilik’ kuralına açıkça aykırıdır. İkinci olarak da bu düzenleme keyfi uygulamalara yol açar. Bugün kanun, muhalif ve iktidar mensuplarına farklı uygulanıyor. Ayrıca düzenleme Anayasa’daki ifade hürriyetinin doğrudan ihlaline yol açar. Burada asıl amaç basını zapturapt altına almak.”
‘İNTERNET BÜTÜN OLARAK KONTROL ALTINA ALINMAK İSTENİYOR’
Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin (ÇGD) avukatı Onur Can Keskin de yasa teklifinin internet mecrasına yönelik ‘torba bir düzenleme’ olduğuna dikkat çekti. Söz konusu teklifin hukuki boyutunu değerlendiren Keskin’e göre internet bütün olarak kontrol altına alınmak isteniyor. Kanun teklifinin gerekçelerine vurgu yaparak uluslararası hukukta yer alan metinlerin dikkate alınmadığını ifade eden Keskin şöyle konuştu:
“Teklifin gerekçesinde haber alma hakkı, kişisel verilerin ve özel hayatın korunması gibi ifadeler yer almasına karşın içeriğin gerekçeyle bağdaşmadığı görülüyor. Tasarının gerekçesinde Avrupa Birliği düzenlemelerine uygun adımlar atıldığı belirtiliyor; ancak uluslararası hukukta yer alan diğer 'soft law' metinlerin dikkate alınmadığı anlaşılıyor. Yasa teklifiyle internetin bütün olarak kontrol altına alınmasının amaçlandığı anlaşılıyor. Bu açıdan şebekeler üstü hizmetler olarak adlandırılan internet hizmetlerine dönük getirilen yeni düzenleme dikkat çekici. Bu düzenlemenin “over the top” olarak adlandırılan ve içerisine Whatsapp, Facetime, Zoom, Netflix gibi uygulamaların da gireceği hizmetleri kapsayacağı anlaşılıyor. Bu hizmetleri sağlayanlara, istenilen yükümlülükleri yerine getirmemeleri halinde 30 milyon liraya kadar yaptırımlar öngörülüyor.”
‘SUÇ TİPİ İLK KEZ GETİRİLEN BİR DÜZENLEME’
Avukat Keskin, düzenlemede yer alan ve TCK’ya eklenmesi öngörülen “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçunu içeren 29. Madde'nin de tartışma yaratacak sonuçlara yol açacağı görüşünde. Keskin bu konuya ilişkin şu noktalara dikkat çekti: “Teklifte yer alan bu suç tipi ilk kez getirilen bir düzenleme. Düzenlemenin somut tehlike suçu olduğu belirtilmesine karşın, buna uygun denetimin nasıl sağlanacağı belirtilmiyor. İfade özgürlüğüne ilişkin yargısal pratiğin son derece sorunlu olduğu ülkemiz koşullarında maddenin tartışma yaratacak sonuçlara yol açabileceğini öngörmek zor değil. Öte yandan maddeyi haber alma özgürlüğü özelinde değerlendirirsek; maddenin Türk Ceza Kanunu'ndaki kamu barışına karşı suçlar arasına eklendiği ve bu suçlar için haber verme hakkının bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlendiği vurgulanmalıdır. Ceza Kanunu, haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının suç olarak değerlendirilmeyeceğini düzenlemektedir. Ancak yeni getirilen ceza maddesinin basın ve internet medyasıyla ilgili düzenlemeler arasına konulması, mevcut düzenlemenin aksine, yapılacak haberleri de kapsayacak şekilde uygulanacağı görüntüsü veriyor.”
‘ÇGD DAVASINDAKİ TESPİTLER GEÇERLİLİĞİNİ KORUYOR’
Düzenlemenin yasalaşması halinde ÇGD’nin Basın Kartı Yönetmeliği’ni yargıya taşıdığı davanın devam edeceğini, yasanın hukuk ilkelerine aykırı olması durumda yeni davalara konu olabileceğini kaydeden Keskin şöyle devam etti: “ÇGD adına açtığımız davada Danıştay başta halkın haber alma hakkını ve ayrıca basın çalışanlarının da haber verme ve yayma hakları ile diğer sosyal haklarını düzenleyen Basın Kartı Yönetmeliği'yle ilgili olarak; Hukuki belirlilik ve öngörülebilirlikten uzak, muğlak ifadeler içerdiği, bu haliyle gazetecilerin kendilerini baskı altında hissedeceği vurgusunu yapmıştı. Dolayısıyla yasa teklifinin kanunlaşması halinde, kanuna uygun şekilde düzenlenecek yeni yönetmelikte, Danıştay’ın vurgu yaptığı düzenlemelerin yine de yer alması hukuka aykırı sonuçlar doğurur. Açılmış davadaki tespitler geçerliliğini korumaktadır. Yönetmeliğin hukuk ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Aksi halde bunlar yeni bir davanın konusunu oluşturacaktır.”