Dijital konutlar ve barınma hakkı
Bilimcilerin verilerin kamusallaştırılması için çaba göstermesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Artık sorunu yaratanlardan çözüm beklemekten vazgeçme zamanının geldiğini görmemiz için en uygun zaman.
Kerim Eser Afşar*
Hemen her şeyin dijitalleştiği bir ortamda güvenliğimizi ilgilendiren verilere ulaşabilmemiz enkazların önüne geçebilir. Cep telefonlarımızla para aktarabiliyor, kredi notumuzu öğrenebiliyoruz; satın almak istediğimiz otomobilin geçmiş kazaları hakkında tüm bilgiye erişebiliyoruz; ancak kiralamak istediğimiz konutun olası bir depremden nasıl etkileneceğine, inşaatında hangi betonun kullanıldığıyla ilgili hiçbir dijital bilgiye sahip değiliz.
Deprem sonrasında jeologlar/jeofizikçiler Türkiye’nin neredeyse her yerinde her an büyük bir depremin bizleri beklediği hususunda sürekli uyarılar yapıyor. Kahramanmaraş depremi, 1999 sonrasında yapılan binaların bile yeterince güvenli olmadığını gösterdi. Denetimlerdeki suistimal ve eksiklikler konutlarımıza olan güvenimizi yok ediyor. Artık hepimizin düşündüğü tek kritik konu akşam başımızı yastığa koyduğumuzda sabahın erken saatlerinde meydana gelebilecek bir deprem karşısında enkaz altında kalabileceğimiz korkusu.
Birçok binanın ağır hasar alarak bu tip büyük bir depremden çıkması normal karşılanabilir. Konutumuz ağır hasar alsa bile bizim sokağa çıkmamız için gerekli zamanı verdiği için işlevini yerine getirmiştir. Ancak on katlı bir binanın, anında zeminle bir olmasını anlamak çok zor. Deprem bölgelerindeki evlerin bir kısmı halen ayakta; hem de yıkılan ve yıkılmayan konutların yaşları, konumları aynı. O zaman evin yaşına güvenemiyoruz. Evin fay hattına uzaklığına güvenemiyoruz. Her an yeni bir fay hattı keşfedilebilir ya da uzun süredir pasif olan bir fay yeniden hareketlenebilir. Uzmanlar bizleri uyarıyor uyarmasına da bu uyarılar bizleri “özne” haline getirmiyor. Maktul olan bizleri koruyacak olanın aynı zamanda fail olduğunun, bir başka deyişle suça iştirak ettiğinin farkında değil miyiz?
SORUNU KİM ÇÖZECEK?
Kendimizi bir belediye başkanı olarak hayal edelim. Yeni seçildiğinizde ne yapmak istersiniz? Diyelim ki deprem bilincimiz tam ve yetkili olduğumuz bölgenin konut stokunun depreme dayanıklı olup olmadığını görebilmek için tüm konutları kontrol etme kararı aldınız. Ciddi bir kaynak ayırdığınız çalışma sonrasında evlerin yüzde 70’inin büyük bir depreme yeterince dayanıklı olmadığını tespit ettiniz. Ne yaparsınız? Evleri güçlendirmenin ya da konut stokunu yenilemenin çok ciddi maliyetleri olduğunu biliyoruz. Böyle bir belediye başkanı büyük olasılıkla görev süresi sona ermeden tüm desteğini kaybeder ve bir daha aday olma şansı dahi kalmaz. Bu nedenle yerel yöneticilerin görev sürelerini iki dönemle kısıtlamak imar problemlerinin çözümü için gerekli olabilir. Yerel yöneticiler ikinci dönemlerinde oy kaygısı gütmeyecekleri için depremlerle ilgili düzenlemeleri gerçekleştirebilir. Bu tip bir düzenleme olmadığı için konutların depreme hazırlık bilgisini ve gerekli önlemleri yöneticilerin gerçekleştirmesi zor.
İnşaat mühendislerinin önerdiği çözüm, binaların depreme dayanıklılık testi. Ancak eski binaların teknik şartname nedeniyle bu tarz bir testten geçmesi çok zor. Dolayısıyla bu tarz binalarda kapsamlı bir test sonucunda binanın boşaltılması çok yüksek olasılıklıdır. İktisadi koşullar nedeniyle binaların teste tabi tutulması, kısa dönem için gerçekçi bir hedef değildir. Bu nedenle binanın projesi, demir kullanımı, temelinin radye olup olmaması gibi veriler üzerinden aksiyon almak kritik olabilir. Eğer konutta nervürlü demir kullanıldıysa, temel radye ise, inşaatta hazır beton kullanıldıysa, taşıyıcı sistemde korozyon yoksa içimiz bir nebze olsun rahat edebilir. Bu nedenle konutların detaylı verilerinin uzman görüşüne sunulması bina sağlamlık testinden daha az maliyetlidir. Eğer bu verilerde problemler varsa kesinlikle testin yapılıp binaların tahliye edilmesi gerekebilir. Maalesef eski bir konutta ev sahiplerinin bu konuda yeterli bilgiye sahip olamayacağını tahmin etmek çok zor değil. Ev sahipleri evlerinin değerini düşürmemek için sağlam bir temelin olduğunu ve taşıyıcı sistemde bol miktarda demir kullanıldığını iddia edebiliyor.
Bu satırları inşaat mühendisliğiyle hiçbir ilgisi olmayan bir iktisatçı olarak yazıyorum. Maalesef denetimlerin arttırılması ve konut stokunun yenilenmesi gibi öneriler iktisadi koşullar nedeniyle toplumun ezilen kesimlerini koruyamayacak. Kiracılar, oturdukları evlerin imar izni hakkında bile bilgi sahibi değiller. Mülk sahipleri, olası bir depremde yıkılabilecek olan evlerini kiraya verip kendi canlarını kurtarabilir ve deprem sonrası yeni konutlarına sahip olabilir. Nasıl olsa onları kimse suçlamayacak.
BİR ÇÖZÜM VAR MI?
Celal Şengör liselere jeoloji ve coğrafya derslerini öneriyor; Ahmet Ercanda İzmir’in iki ilçesinin olası bir deprem öncesinde tamamen yıkılıp tarım arazisi haline getirilmesini öneriyor. Maalesef jeoloji, iktisadi gerçeklerle örtüşmüyor. Belki de ivedi bir çözüm mümkün: bakanlık ve belediyelerin konutlarla ilgili raporları, denetim belgelerini, izinleri vs. halkın denetimine açması, uzmanların öznesiz anlatılarından bizleri kurtaracaktır. Kat sahibiyseniz bu belgelere zor da olsa erişim hakkınız var. Ancak önemli olan tüm binaların verisini kullanarak bilimsel veriler üretebilmek.
Resmi kurumlar izin verdikleri konutların raporlarını dijital ortama taşıyıp topluma açarlarsa, ilgili bilimciler bu verilerden anlamlı sonuçlar üretebilirler ve geçmiş depremlerin bilgisi gelecekte gerçekleşmesi olası depremlerin vereceği hasarı azaltabilir. Eminim buradaki “büyük veriyi” kullanarak anlamlı sonuçlar üretecek çok sayıda bilimci olacak. Örneğin son yaşadığımız depremde denetçilerin kimler olduğunu herkes görecek. A denetçisinin imzaladığı binaların büyük bir çoğunluğu depremde çökmüş ancak B denetçisinin imzaladığı tüm binalar sağlamsa suçlamak için bir özne bulmuş oluyoruz. Böylece “Denetimler yetersiz” ifadesi anlamlı hale gelecek. Herkes attığı imzanın kamusallaştığını bilerek hareket etmek zorunda kalacak. KVKK gibi mevzuatı bu duruma uygun düzenlemek hukukçuların işi. İmar belgelerinin dijital ortamda halkın denetimine sunulması depremle mücadelenin en kritik adımlarından biri olacaktır. O zaman yıkılan evlerin imar barışından yararlanıp yararlanmadığını görebiliriz. Oturduğumuz yapının beton kalitesini görebiliriz. Bilimciler, evimizin tüm bilgilerini toplulaştırarak bizlere oturduğumuz konutların güven seviyesiyle ilgili bilgileri sunacaktır.
Eğer resmi otoriteler belgeleri dijital ortamda genel erişime açamıyorlarsa binaların müteahhitleri bu bilgileri sunabilir. Kendi birlikleri üzerinden ellerindeki tüm konut bilgilerini kamuya sunmaları müteahhitler üzerindeki şaibe ve tahakkümü ortadan kaldırabilir. Eğer verileri açıklamazlarsa eksik enformasyon nedeniyle tüm ölümlerden sorumlu tutulmalarını kim önleyebilir? Her müteahhitin kendi birlikleri üzerinden yaptıkları tüm inşaat verileriyle bir özgeçmiş sistemi oluşturmaları şeffaflık için gereklidir.
İŞE NEREDEN BAŞLAMALI?
Deprem bölgesindeki bir ilçe verilerinin dijitalleştirilmesi, iyi bir başlangıç noktası olacaktır. Bu aşamada bakanlıklar, belediyeler ve üniversitelerin katılımıyla başlatılacak bir pilot projeyle çok hızlı sonuçlar elde edilebilir. Eğer bürokratik mekanizmalar nedeniyle tüm tarafların katılımı sağlanamıyorsa farklı disiplinlerden akademisyenlerin yer aldığı bir Tübitak projesiyle de bu iş gerçekleşebilir. Belgelerin ivedi olarak dijitalleştirilmesi için resmi yetkisi olan kurumlarda yeterli çalışan olmadığı açıktır. Bu nedenle öncelikli olarak depremden etkilenen lisansüstü öğrencilerin bursiyer olarak yer aldığı bir projeyle de bu işin yapılması mümkündür. Tübitak'ın çok sayıda bursiyerinin yer aldığı bu tarz bir projeyle hem öğrencilerin yaralarının sarılması hem de gerekli verilerin elde edilmesi mümkün olacaktır.
Bilim ancak veriyle mümkündür. Eğer bilimciler olarak elimizde toplulaştırabileceğimiz veriler olmazsa soruna müdahil olma ve çözüm üretebilme şansımız yoktur. Tüm bilimcilerin, özellikle inşaat mühendisliği, mimarlık, şehir bölge planlama vs. gibi bölümlerinde faaliyet gösteren bilimcilerin bu verilerin kamusallaştırılması için çaba göstermesinin çok gerekli olduğunu düşünüyorum. Artık sorunu yaratanlardan çözüm beklemekten vazgeçme zamanının geldiğini görmemiz için en uygun zaman.
*Dr. Öğr. Üyesi/ DEÜ, İİBF/ İktisat Bölümü