Geçen ay, evimizde yaşamaya karar veren bir kara sinek vardı. Evcil hayvanımız olmuştu. Bitmeyen vızıltısıyla, durup dururken pencereye kafa atmasıyla ve devamlı ellerini ovuşturarak karşımızda oturmasıyla tam bir sinekti. Pencere açtık, çıkmadı. Kapıya doğru kovaladık, gitmedi. Uyurken rahatsız ederse, ceza olarak banyoya kapatıyordum. Sabah kapıyı açtığım an, hiçbir şey olmamış gibi, en şen şakrak vızıldamalarla karşılıyordu bizi.
İyice şımarmıştı. Hayatta sinir olduğum ne varsa, o sinekte toplanmıştı sanki. O uçtukça, gözümün önünde bazı insanlar, bazı konuşmalar uçuyordu. Oğlumun gözleri önünde cinayet işlememek için kafasına gazete yahut terlik de yapıştır(a)mıyordum.
Sonunda, tahammülümün bittiği karlı bir günde, kendisini kesin olarak evden kovmaya karar verdim. Bütün pencereleri açtım. Uzun bir süre çabaladıktan sonra, sineği dışarı atmayı başardım. Sinsi bir zafer gülümsemesiyle pencereleri kapatırken, soru işareti şeklinde beni izleyen oğluma, sineğin evini ve ailesini çok özlediğini, hemen onların yanına gitmesi gerektiğini söyledim. Oğlum da şöyle sordu:
“Sinekler üşür mü? Bizim sineğin üstüne kar yağarsa, uçabilir mi?”
Çocuk işte...
Geçen hafta da Amerika’da 5 yaşındaki Jax, saçlarını okuldaki en iyi arkadaşı Reddy gibi kestirmek istemiş. Eğer saç modelleri aynı olursa, öğretmen onları ayırt edemeyecekmiş ve buna çok güleceklermiş. Annesi, bu olayı ve iki çocuğun fotoğrafını sosyal medyada paylaştı, ortalık yıkıldı. Fotoğrafa bakınca gördük ki, çocukların aralarındaki tek fark, saç modelleri değil. Onların görmediği bir fark daha var: Biri beyaz, diğeri siyah tenli.
Kanser tedavisi gören arkadaşına destek olmak için saçını kazıtan çocuklar, hayvanların kesilip pişirildiğini öğrendiğinde, üzülen ve et yemeyi reddeden çocuklar, yaprağını koparırsa, ağacın canının acıyacağını düşünen çocuklar. Bildiğimiz, saf, masum, temiz, iyi kalpli, vicdanlı, normal çocuklar. (Keşke hiç büyümeseler, hiç kirlenmeseler, kötülüklerle tanışmasalar, sistemin dişli çarkları, onları hiç ısırmasa filan.)
Maalesef bir ara, bir şey oluyor ve ağacın yaprağını koparmaya kıyamayan bazı çocuklar, döven, öldüren, döve döve öldüren, tecavüz eden, işkence yapan, para çalan, hak yiyen, acı çektiren, kendinden başka hiçbir şey düşünmeyen, hırs küpü, kaba, gözü dönmüş, vicdanını kaybetmiş, korkunç büyüklere dönüşüyor.
İşte bu aralar, hep aynı şeylere çıldırmaktan sıkıldıysanız ve farklı bir şeyler düşünerek çıldırmak isterseniz, size nefis bir tavsiyem var:
Arkanıza yaslanın ve herkesin (ama herkesin) bir dönem, çocuk olduğu gerçeğini aklınıza getirin.
Ne kadar çıldırmak istediğinize bağlı olarak, istediğiniz seviyede sinir olduğunuz birini seçin... Yıllar önce, onun mis kokulu bir bebek olduğunu, gülümsediğini, emeklediğini, ilk adımlarını atarken ne kadar da penguen gibi sevimli olduğunu, annesinin kucağında nasıl masumca uyuduğunu, ilk kelimeleriyle ne kadar tatlı konuştuğunu, gözlerini kocaman açarak, merakla sorular sorduğunu, o ayaklarının ve ellerinin yumuk yumukluğunu düşünün.
Hepsini, tek tek gözünüzde canlandırın. (Uyarı: Birini bebek olarak düşünürken, şu andaki koca insan yüzünü, bebek vücudunda hayal etmemek gerekiyor. Akıl sağlığı açısından, çok tehlikeli.)
Ne çok kez şarkı söylediğini, birçok kez ayakkabılarını ters giydiğini, salıncakta ne kadar hızlı sallandığını, bazen heyecandan kalbinin çıkacak gibi olduğunu, komiklik yapıp insanları güldürdüğünü, oyunlar oynadığını, düştüğünde ağladığını, dizinin kanadığını, hasta olduğunu, kalbinin kırıldığını, birçok şeyden ölesiye korktuğunu da düşünün.
Bunu yapmak (çıldırtıcı olması dışında) ne işe yarıyor?
Artık, insan olarak görmediğimiz birinin, aslında insan olduğunu hatırlatıyor. (Olumlu anlamdaki sıfat “insan” değil. Normal insan. Et ve kemikten oluşmuş zavallı canlı olan.) Bizim yarattığımız korkunç bir canavar değil, bir insan.
Canavardan korkulur; ama insandan korkulmaz. Canavarın karşısında durmak zordur; ama insanın karşısında durulur. Canavar bizi tek lokmada yutar; ama insanla mücadele edilir. Canavarla savaşırken, kazanma ihtimali yoktur; ama insanla vardır. Canavar aniden çıkabilir, insan aniden inebilir.
İlginç değil mi?