Diktatörlerin benzer sonları

Tüm bu liderlerin en belirgin özellikleri lüks içinde ve sıkı bir koruma altında yaşamaları, düşünce başta olmak üzere özgürlükleri rafa kaldırmaları ve halkın da yoksulluk içinde yaşaması değil mi?

Abone ol

Demokrasiyi ve özgürleri sınırlayan, laik, demokratik ve insan haklarına saygılı olmayan, hukukun üstünlüğünü tanımayan tüm bu nedenlerle insanlara her türlü acıyı yaşatan ve bir bakıma yaşama sevincini karartan liderlerin çoğunun sonu önce devrilmek sonrasında ise ya yaşamlarını yitirmek ya da ülkelerinden kaçıp bir başka ülkeye sığınmakla noktalanıyor.

Yıllar önce okuduğum yazarlardan Refi Cevad Ulunay “Bu gözler neler gördü” diye yazmış. 

Ben de öğrenciliğimden bu yana bazı olayları okudum, izledim, öğrenmeye çalıştım. Suriye’de Esed yönetimi sona erince benzeri diktatörler, devlet başkanları ve liderleri anımsadım. Bunların bir kısmı ülkesinde Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk’le aynı yıllarda ülkelerinin lideriydi.

Almanya’da eli kanlı diktatörlerinden Adolf Hitler, 1934’de devlet başkanlığı ile başbakanlığı birleştirerek diktatör oldu. 2. Dünya Savaşı’nda milyonlarca insanın işkence çekmesine ve ölümüne neden olan Hitler, 1945 yılında, Almanya’nın yenilgisi kesinleşip, ordu teslim olunca ve Ruslar Berlin’de ilerlerken, son anlarda evlendiği sevgilisi Eva Braun ile beraber intihar etti.

İtalya da 1922’de yönetimi ele geçiren Benito Mussolini de kendi partisi dışındaki tüm partileri kapattı. Ülkesinde tam bir faşist yönetim uyguladı. Mussolini ile sevgilisi Clara Petacci ve yakınları 28 Nisan 1945’de İtalyan direniş örgütünün savaşçıları tarafından öldürüldü. Daha sonra Mussolini, sevgilisi ve yakınlarının cesedi Milano’da Loreto Meydanı’nda uzun süre asılı olarak teşhir edildi.

Portekiz’de Demokratik Birinci Cumhuriyete karşı 28 Mayıs 1926'da gerçekleşen askerî müdahalenin ardından yönetimi ele geçiren otoriter rejim, António de Oliveira Salazar tarafından yönetilti ve 1932'den 1968'e kadar 36 yıl iş başında kalan Salazar, iktidarında halkına büyük acılar yaşattı. 1968’de beyin travması geçirdikten sonra 27 Temmuz 1970’te öldü.

İran Şahı Muhammed Rızâ Pehlevî, 1941'den, ülkesini terk ettiği 1979'a kadar tahtta kalan İran'ın son Monarşik lideridir. Kralların Kralı ve Allah'ın Yeryüzündeki Gölgesi gibi unvanları vardır. 1979 yılına gelindiğinde, siyasi huzursuzluk bir devrime dönüşerek Muhammed Rızâ Pehlevî'nin İran'ı terk etmek zorunda kalmasına neden oldu. Daha sonra ülkede monarşiye son verilerek Ruhullah Humeyni önderliğinde cumhuriyet ilan edildi. Gıyabında idam cezasına çarptırılan Şah, siyasi sığınmacı olarak kabul edildiği Mısır'da 1980 yılında öldü.

Saddam Hüseyin Irak'ın beşinci cumhurbaşkanıdır. Arap milliyetçiliği ile Arap sosyalizminin temsilcisi olan Baas Partisini iktidara taşıyarak Irak'ın devlet başkanı oldu. Baas Partisi'ne muhalif olan insanlar fişlendi, işlerinden uzaklaştırıldı, devlet mekanizmaları üzerindeki otoritesini giderek sağlamlaştırdı, 1979'da da resmî olarak cumhurbaşkanı oldu. İktidarı sırasında ölen kişi sayısının 250.000 olduğu tahmin edilmektedir

2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık öncülüğündeki koalisyon güçleri Irak'ı işgal etti. Yaklaşık sekiz ay sonra yakalanan Hüseyin yargılandı ve 5 Kasım 2006'da, 1982'de Duceyl'de 148 Iraklı Şii'nin öldürülmesinden sorumlu tutularak idam cezasına mahkûm edildi. 30 Aralık 2006'da asılarak idam edildi.

Romanya’nın lideri ve Devlet Konseyi Başkanı Nikolay Çavuşesku düşünce özgürlüğünü yasakladı, her şeyi karneye bağladı. Halk açlık içinde ilaç bile bulamazken Çavuşesku bir eli yağda bir eli balda görkemli bir yaşam sürdürdü. 1989 yılında Çavuşesku, gösteri yapan halka ateş açılmasını emredince, halk rejime karşı başkaldırdı. Halkın başkaldırısına dayanamayan Çavuşesku 22 Aralık 1989 tarihinde eşiyle birlikte ülkeden kaçmak isterken yakalandı ve yaşamı eşiyle birlikte idam mangası önünde son buldu.

Yugoslavya’nın eski devlet başkanı Slobodan Miloseviç acımasızca yüzlerce insanın ölümüne neden oldu, savaş suçu işlemek suçundan Lahey’deki mahkeme tarafından tutuklandı, yargılandı ve yargılama aşamasında hücresinde kalp krizi geçirerek öldü.

Türkiye’de Kara Harp okulunu bitiren ve Türkiye’nin Kıbrıs çıkarmasına büyük yardımı olan Libya lideri Muammer Kaddafi 1969 yılında yapmış olduğu darbe sonucu Libya’da iktidara gelip önce başbakanlığı, daha sonra devlet başkanlığı görevini yürüttü. 42 yıl boyunca Libya'yı yönetti. Dünya kamuoyu tarafından bir diktatör olarak nitelendirildi.

Kaddafi, Hüseyin Saddam gibi önceleri Baasçılık görüşünü benimsedi. 2011'deki Arap Baharı ayaklanmasında Libya'nın doğusunda yaygın yolsuzluk ve işsizlikle ilgili protestolar iç savaşa dönüştü. Hükûmet devrildi ve Kaddafi, canlı yakalanıp halk tarafından linç edilirken “Ben sizin babanızım, evlatlarım; beni öldürmeyin, haramdır” diyordu.

Suriye’de Hafız Esed, 1971'de yönetimi ele geçirdi ve öldüğü 2000 yılına kadar diktaya hizmet edecek bir istihbarat ağı kurdu, mezhepçi-baskıcı bir rejimi sürdürerek insan haklarını çiğnedi. Mezhep yakınlığını öne çıkararak İran’la yakın ilişkiler ve işbirliği içinde oldu.

Baba Esed’in ölümünden sonra yerine geçen Beşar Esed’in ilk işi Türkiye ile yakınlaşmak oldu. Ancak, 2010 yılı sonunda, özgürlüklerden yoksun rejimlere karşı Arap halklarının başlattığı “Arap Bahar”ında Suriye halkının gösterilerine şiddetle ve acımasızca karşılık verdi. 27 Kasım 2024’de rejim muhalifi silahlı güçler harekete geçerek 11 gün gibi kısa bir sürede kan dökerek iktidarını sürdüren Esed ailesinin egemenliğine son verdi.

Tüm bu ülkelerdeki liderlerin en belirgin ortak özellikleri kendileri ve ailelerinin lüks içinde ve sıkı bir koruma altında saraylarda yaşamaları, düşünce başta olmak üzere özgürlükleri rafa kaldırmaları, güçlü bir istihbarat ve polis örgütü kurmaları, bazılarında dini sömürü aracı yapmaları, yargıyı baskı altında tutup hukukun üstünlüğünü tanımamaları, seçimlerin ya hiç ya da tarafsız yapılmaması, halkın yoksulluk içinde yaşaması değil mi?