Dilan Yeşilgöz Hollanda’nın yeni başbakanı olabilir mi?
Babası Dersimli bir Kürt, annesi Karadenizli bir Türk. Hayat yolculuğuna bir göçmen olarak başladı, sonra basamakları bir bir tırmandı. Hollanda’nın mevcut Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz, Rutte’nin sürpriz istifasından sonra partisinin liderliğinin en büyük adayı. Partideki iktidarı ele geçirirse, erken seçimle başbakan koltuğuna oturması olası.
1.
Ona “Teflon Mark” diyorlardı. Çünkü üzerine hiçbir şey yapışmıyordu. Başka isimleri devirecek siyasi günahlar, hatalar, onun üzerinden bir şekilde akıp gidiyordu. Siyasi maharet, denge oyununda ustalık, artık ne derseniz deyin, Hollanda Başbakanı Mark Rutte, bir koalisyonlar ülkesi olan ve siyasetçileri kolay öğütmesiyle tanınan Hollanda’yı tam 13 yıl boyunca, dört ayrı koalisyonla yönetti. Ve artık yolun sonuna geldi…
Başbakanın bir buçuk yıl önce kurduğu son koalisyon (Rutte IV) hassas olmasına hassastı da, kimse yine de bu kadar erken düşmesini beklemiyordu. Neticede düştü. Göçmen meselesi yüzünden düştü. Hollanda’daki mültecilerin statüleri ve barınma koşulları üzerinde koalisyon partileri arasında uzun süredir bir tartışma yaşanıyordu. Çıkması planlanan yeni göç yasası, ittifakı daha da zayıflattı.
Rutte’nin merkez sağda siyaset yapan partisi VVD (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi), göç konusundaki katı tutumuyla biliniyor. Yasa tasarısı görüşmeleri sırasında da bu katı tutum sürdü ve özellikle aile birleşimleri konusunda had safhaya ulaştı. Sonra da koalisyon düştü. Sürpriz olan, Rutte’nin Kasım ayında yapılması beklenen erken seçimde partisinin başında olmayacağını açıklamasıydı. Teflona da bir şeyler yapışabiliyordu demek.
Sonrası kaos. Hollanda siyasetinde kaos. Rutte’nin partisi VVD’de kaos… Belirsizlik. Mevcut koalisyon, Başbakan Rutte liderliğinde, artık “emanetçi” sıfatıyla, bir yeni koalisyon kurulana dek (belki bir yıla yakın süre, belki daha az) ülkeyi yönetecek ama bundan sonra ne olacak?
Soru işaretleri art arda dizilmişken sisler içinde bir isim belirdi: Dilan Yeşilgöz.
2.
Dilan Yeşilgöz-Regerius, Hollanda’nın mevcut (artık o da “emanetçi”) Adalet Bakanı. Partisinin de ülke siyasetinin de en güçlü figürlerinden biri. Fikir vermek için söylüyorum; adalet bakanlığı makamı her ülkede önemlidir de Hollanda’da bir kat daha önemli; çünkü Hollanda bir avukatlar ve sözleşmeler ülkesi. Kayıtlar ve muhasebe ülkesi. Senetler, ittifaklar ve sigortalar ülkesi. Yasalar ülkesi. Bütün bunlara hükmeden makamın sahibi de, doğal olarak ülkenin en güçlü figürlerinden biri. Oraya yükselmek, o düzeyde siyaset yapmak kolay değil. Makamın geleneğinin aksine, Yeşilgöz’ün hukuk tahsili olmadığı (“Kültür-organizasyon ve yönetim” eğitimi var) düşünüldüğünde, bu yükseliş daha da zor. “Erkek” geleneğin içinde de zor.
Hele göçmen kökenli biri için daha da zor.
Bazıları kimlik konusunun bugünlerde avantaj sağladığını düşünse de, sağ eğilimli bir ülkede adalet bakanlığı ya da belki başbakanlığa kadar götüren bir yolu açacak kadar avantaj sağlaması da beklenmez. Yani bu Yeşilgöz’ün kişisel çabası ve yetkinliğiyle ilgili bir mesele.
Ama kimlik bizim açımızdan ilgi çekici, çünkü Yeşilgöz’ün kökeni Türkiye. 1977 Ankara doğumlu. Babası Dersimli bir Kürt, annesi Karadenizli bir Türk ama o, kendini Türk veya Kürt olarak tanımlamıyor (bunu yaptıysa da rastlamadım); Hollandalı kimliğinden ötesine geçmiyor ama Hollanda medyası ve Hollandaca Wikipedia onu anlatırken “Türk-Kürt kökenli” olarak tanımlıyor. Adalet Bakanı olduğunda, aşırı sağcı parti lideri Geert Wilders’in “bir Türk adalet bakanı oldu” diye hayıflandığını da not edelim. Türk basınında ise Türkiye’ye yönelik eleştirel yaklaşımı ve görüşleri nedeniyle “göğsümüzü kabartan bir Türk bakan” olarak geçmiyor. Bir yandan, siyasi bir tartışmada, Facebook sayfasında Türkçe mesajlar yazan Türk kökenli bir siyasiyi “Vatandaş Hollandaca konuş” diye uyaran bir başka kıdemli siyasiyi “ne karışıyorsun” diye de eleştirmişti. Kendisi Türkçesinin zayıf olduğunu söylüyor ama ben onu Türkçe veya Kürtçe konuşurken duymadım. Ayrıca Hollanda’daki Türkler arasında seveni olduğu kadar, ondan hazzetmeyenler, onu Türk düşmanı olarak niteleyenler var. Karışık bir konu. Ama şunu biliyoruz, zor koşullarda Hollanda’ya gelmiş, zor koşullarda büyümüş, her kesimden arkadaş edinmiş, eğitimle bir adım öne geçmiş ve kendini gerçekleştirmiş biri Dilan Yeşilgöz.
Dilan Yeşilgöz’ün babası, 12 Eylül darbesi sonrasında Hollanda’ya iltica eden Dersimli yazar ve akademisyen Yücel Yeşilgöz. Dilan Yeşilgöz, Hollanda’ya 1984’te yedi yaşındayken annesi ve kız kardeşiyle, kendisinin de arada bir anlattığı maceralı bir yolculukla, Bodrum üzerinden Kos adasına [İstanköy] tekneyle geçtikten sonra ulaşabildi. Yani o da hayatına bir mülteci olarak başladı. Bu hayatın doğrultusunun, 1980’de Türkiye’de demokrasinin çöküşüyle belirlendiğini, bu yüzden hayatı boyunca hukukun üstünlüğüne özel önem atfettiğini söylüyor.
Amsterdam’da büyüdü. Amsterdamlı olarak büyüdü. Kimliğinin önemli parçalarından biri bu: Amsterdamlılık. Zaten uzun yıllar Amsterdam belediyesinde danışmanlık yapması da biraz bu motivasyonla ilgili.
Siyasete solda başladı. En soldan, Sosyalist Parti’den yavaş yavaş merkeze geldi ve en sonunda “liberal” değerlerini benimsediği için Rutte’nin merkez-sağ VVD’sinde karar kıldı. Sonra genç yaşına rağmen, yavaş yavaş partinin geleneksel kanadı içinde yer almaya başladı. Hatta “şahin” diye nitelendirildi. Koalisyonu çökerten sığınmacı krizinde VVD’nin müzakerecisi de oydu ve “aile birleşmelerinin” ne derece tutarlı yürütüldüğünü sorgulayarak kısıtlamaları savundu. Kendi geçmişi düşünüldüğünde bunun çelişkili olduğunu düşünüyorum. Dümdüz düzenin partisi VVD’yi “hak ve özgürlükler” partisi gibi lanse etmek, esasen sistemin ve kapitalizmin düdüğünü öttürdüğünü görmezden gelmek daha da çelişkili. Ama Yeşilgöz’ün yolunu açan da buralardaki pozisyonu zaten. Bu sert tutumu ve parti geleneğini temsil iddiası, onu bugün için liderlik yarışındaki en büyük aday olarak öne çıkardı. Kendisi de aday olduğunu açıktan ilan etti.
3.
Ama bir şey var.
Hollanda’da parti siyaseti, örneğin bizde CHP’yi aratmayacak kıratta bir kurtlar sofrası. Hele Rutte’nin iktidar partisi VVD… Dilan Yeşilgöz’ün parti içinde önlenemez yükselişi ona liderliğe giden yolu açabilir. Doğru zamanda, doğru yerde, partinin havasına ve hedeflerine uygun bir ideolojik donanımla duruyor Yeşilgöz. Açıkçası, adaylar arasında ilk zikredilen isim onunki. Bir nevi primus inter pares, yani eşitler arasında birinci. Ama burada dikkat etmek gereken bir sözcük var. Bu yükseliş “önlenemez” mi hakikaten?
İş sadece parti içinde kalsa gerçekten önlenemeyebilir; çünkü Hollanda’da sistem, kurallarına göre oynayanı, doğru zamanda doğru yerde olanı ödüllendiren bir sistem; kimse de sistemden büyük değil. Buna göre Yeşilgöz parti lideri de olabilir, başbakan da olabilir. Ama şunu da unutmamak lazım; kurtlar vadisi ortamlarında yazılı olmayan birtakım kurallar da vardır. Sistemin gediklileri bu yeni gelene razı olmakta güçlük çekecektir. O yüzden parti içinde yapamadıklarını bugünden itibaren gayet sağcı ve muhafazakâr Hollanda kamuoyunda, özellikle de sosyal medyada yapacaklardır. Yeşilgöz’ün kendisinin pek ön plana çıkarmadığı kimliğini didik didik ettirerek adaylığını güçsüzleştirmeyi deneyeceklerdir. Buna başladılar bile… O yüzden yürüyebilecekse, Yeşilgöz’ünkü çok uzun ve çileli bir yol olacak. Erkek siyasetçiler, kadınlara yönelik her değerlendirmede yaptıkları üzere klasik şekilde “hırslı” diye ambalajladılar onu ama “hırslı”dan tabii ki daha fazlası. Akıllı, zinde ve sert bir siyasetçi Yeşilgöz; bu yolu yürümekten çekinmeyecektir.
4.
Bununla beraber, not etmek gereken bir konu daha var. Hollanda, kıta Avrupası’nın Britanya’ya kafa olarak en yakın ülkesi. Haritada bakınca Fransa ve Belçika, Ada’ya bir tık daha yakın görünebilir ama Hollanda, daha “dünyalı” bir ülkedir. Bugün bu dünyalılığı, İngiltere’nin başındaki Hint kökenli Rishi Sunak ve İskoçya’nın başındaki Pakistan kökenli Humza Yousaf ile Britanya temsil ediyor. Hollanda’nın tarihsel olarak kendini gördüğü dünya, böyle bir dünya. Birçok insan, Yeşilgöz’ün yolculuğuna iyi bir hikâye olarak bakıyor. Kadın hikâyesi, göçmen hikâyesi, Hollanda’nın dünyadaki yerini anlatabilmek ve kendini konumlandırabilmek için ihtiyaç duyduğu bir hikâye…
Ama bunu gerçekleştirebilecek bir kamuoyu var mı yok mu, soru işareti… Çünkü Hollanda, gitgide sağa kayan, merkezin “sağlaştığı”, kendini sağda tanımlayanların da aşırılaştığı bir ülke. Şöyle düşünün, Hollanda’da son yıllarda, öteden beri aşırı sağcı diye bildiğimiz (ve öyle de olan) Geert Wilders’i nispeten normal gösteren yeni aşırı sağcı liderler (mesela Thierry Baudet) var. 13 yıldır, dört koalisyonla ülkeyi yöneten Rutte ve partisi VVD çoğunlukla bu aşırı seçeneği öcü olarak gören ılımlı sağcıların ve hatta kimi zaman sosyal demokratların adresiydi. Her ne kadar sağ bir siyasetçi olsa da Dilan Yeşilgöz’ün kendisi bu sağcı seçmen profiline cazip gelen bir aday olmayabilir.
Şunu da unutmayalım, demokratlığı, demokrasi konusunda atıp tutmayı kimselere kaptırmayan Hollanda’nın bugüne dek bir kadın başbakanı da hiç olmadı. Yani kadın siyasetçiler sayısal olarak birçok ülkeye göre fazla olsa da, başbakanlık yolu bugüne kadar onlara hiç açılmadı. Bu da kendini demokrat olarak gören her Hollandalı’nın içini arada bir rahatsız eden bir mesele. Ama yeterince de rahatsız etmemiş demek ki!
5.
Yine de Hollanda’nın kadın siyasetçileri bu defa bu işi bitireceğe benziyor. Yeşilgöz de başa geçerse sekiz partinin lideri kadın olacak ve bunların en az üçü koalisyonun içinde yer alacak. Bu denklemden kadın başbakansız çıkmak çok zor.
Dilan Yeşilgöz bu açıdan da bir geleneği temsil ediyor. Hollanda’da kadınların siyasette yükselen çizgisini… Bu çizgiyi, başbakan olarak taçlandırabilecek bir aday. Tabii önce partisinde başa geçebilirse…
Dilan Yeşilgöz açısından işler yolunda giderse, kısa bir zaman sonra, Hollandalıların soyadını bizden daha zor telaffuz ettikleri bir başbakanları olabilir. Dünya hali işte…