Dini inançlar 'içimizde' değil

İngilterede yapılan araştırma dini inançların içgüdüsel veya sezgisel olmadığını ortaya çıkardı. Araştırma, dindar Hıristiyan hacılara sorulan sorulara dayanıyor.

Abone ol

DUVAR - Coventry ve Oxford Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre dini inançlar sezgiye veya rasyonel düşünceye dayanmıyor. Geçmiş yıllardaki araştırmalarda dini inançlara sahip insanların daha mistik duygularıyla hareket ettikleri ve analitik bakışlarının köreldiğini, daha analitik düşündükçe dini inançlarının azaldığını söylerdi. Coventry Üniversitesi Davranışsal Bilimlerde İlerlemeler bölümünden ve Oxford Üniversitesi'ndeki nörobilimci ve felsefeciler durumun böyle olmadığını, insanların doğuştan inançlı olmadığını söylüyorlar.

İki üniversite tarafından yapılan araştırmada Camino de Santiago'ya (İspanya'nın kuzeyinde Aziz James'in mezarının bulunduğu bölgeye giden Hıristiyanlara ait hac yolu)  giden hacılara yapılan  testlerle birlikte bir beyin uyarım deneyi de yapıldı. Bu çalışmalar sonunda sezgisel ve analitik düşünce arasında bir bağlantı veya bilişsel engelleme ve doğaüstü inanışlar (istenmeyen, rahatsız edici düşünce ve eylemleri baskılayabilme yeteneği) arasında bir bağlantı bulunamadı.

Bunun yerine araştırmacılar, dini inançlarda yetiştirme biçimleri ve sosyo kültürel süreçlerin daha fazla rol oynadığı sonucuna vardılar.  Scientific Reports  dergisinde yayınlanan makale yirmi yıldır doğaüstü güçlere dair inancın doğal ve sezgisel olduğunu savunan psikologların tezlerine sıkı bir meydan okuma niteliğinde.

HIRİSTİYAN HACILARA SORULAR

Araştırma ekibi ilk çalışmalara Hıristiyanlara ait en uzun hac yolu olan  Camino de Santiago'da başladılar. Ekip hacılara inançlarının ne kadar kuvvetli olduğunu ve yolda geçirdikleri zamanın uzunluğunu sordular. bundan sonra da onlara mantıklı seçenekle içgüdüleri arasında tercih yapmaları gereken olasılık görevi vererek sezgisel düşüncelerinin seviyesini ölçtüler. Çalışmanında sonunda içsel düşünceyle doğaüstü inançlar arasında bir bağlantı olmadığı ortaya çıktı. Araştırmanın ikinci aşamasında matematiksel bulmacalar da kullanıldı. Gene de sezgisel muhakeme ve dini inançlar arasında bir ilişki bulamadılar. Son bölümde ise beyne  analitik düşünceyi sınırlandıracağı düşünülen bilişsel engelleme yapmasını telkin etmiş olmalarına rağmen inanç seviyesinde herhangi bir değişim yaşanmadığını gördü. Daha önceki başka bir çalışmada ateistlerin bilişsel sınırlamayı dinsel düşünceleri engellemek için kullandığını söylemişti.

Makaleyi yazan araştırma ekibi inancın sezgisel mi yoksa doğal mı olduğunu söylemek için henüz erken olduğunu söylüyor. Bunun yerine dinin yetişme tarzıyla ilgili, sosyo kültürel bir süreç olduğunu savunuyor.   Makalenin başyazarı Miguel Farias: Dini inancın yürekten mi kafadan mı geldiği hakkında yıllardır devam eden bir tartışma var. Bizim teorimiz inançlı insanların ne kadar sezgileriyle veya analitik düşünceyle hareket ettiği fikrini sorguluyor. İnsanların kaçınılmaz olarak erken yaşlarda bir dil öğrenmeye başlaması gibi doğuştan inanç sahibi olduklarını düşünmüyoruz. Erişilebilir sosyolojik ve tarihsel veriler inancın sezgisel veya analitik düşünmeye bağlı bilişsel değil toplumsal ve eğitsel faktörlere dayandığını gösteriyor. Dinin kökleri ilkel içgüdüsel sezgilerde değil kültürde " diyor.

Yazının aslı Coventry Üniversitesi'nin sayfasından alınmıştır. (Çeviren Balkan Talu)