Metafizik sol bugünkü CHP ve sol partiler içerisinde önemli bir yer işgal eden, etkililik faktörü işgal ettiği hacimden daha yüksek Ortodoks Kemalist bir damar olarak tanımlanabilir. Solu sol yapan sorgulama, analiz, eleştiri, eşitlik, özgürlük gibi kavramlar metafizik sol için tali kavramlardır. En azından kendi yaslandığı değerler açısından böyledir. Bu kavramlar pek kullanılmaz da. Dokunulmazlık içeren bir tarafı vardır. Hiyerarşik bir temeli olması ve ekonomik eşitsizliğe duyarlılık düzeyinin düşük olması yönlerinden soldaki sağ gibi durur. Nevzuhur bir sağ. Metafizik sol aynı zamanda kendi varlığını doğrudan Mustafa Kemal Atatürk’ün varlığına izafe eder. İnsanların peygamberlere yüklediği bir kısmı doğru bir kısmı hurafe hemen hemen bütün özellikler abartılı bir şekilde Ulu Önder’in şahsında vücut bulur.
Dönemin edebiyatı Atatürk’ü doğaüstü güçlerle bezenmiş olarak tasvir eder.
İSLAM'A KARŞI DİN
Türkçü görüşlere sahip, 1921-1931 yılları arasında Edirne Milletvekilliği yapmış olan Şeref Aykut “Kemalizm” adlı kitabında altı oku dinleştirir ve Atatürk’e tapan nesillerin nasıl yetiştirileceği hakkında bilgi verir. Dinleştirme bir yorum değil bizzat müellifin iddiasıdır. Örneğin kitabının on beşinci sayfasında “Kemalizm, bir dindir ki, onun en büyük ve ana sıfatlarından birisi de devrimci olmasıdır” demekten imtina etmez. Behçet Kemal Çağlar Süleyman Çelebi’nin Hz.Muhammed için yazdığı Mevlid’i Atatürk’e uyarlamış ve Atatürk için bir mevlit yazmıştır. Çağlar’ın Atatürk’e çağıran ezan yazdığı da edebiyatımızda kayıt altındadır. Faruk Nafiz Çamlıbel ve Halil Bedii Yönetken aynı ekolden sayılabilir. Şunlar Yönetken’in dizeleridir:
Tanrı gibi görünüyor her yerde
Topraklarda, denizlerde, göklerde
Gönül tapar, kendisinden geçer de
Hangi yana göz bakarsa: Atatürk
Kısaca İslam’ın insandan Allah için istediklerinin bir benzerini Kemalizm insandan Atatürk için istemektedir. Örnekleri çoğaltılabilecek bu edebiyat bir dönemin halkı kuşatamayan dar bir çevredeki ruhunu yansıtmaktadır. İslam’ın güncellenmesi konusunu bir bardak su ister gibi talep edebilen Türkiye solu hem teorik tutarlılık açısından hem de toplumla girdiği karşıtlık açısından bu meseleyi yeterince tartışmamıştır. Bu tartışmanın özgür bir ortamda özellikle sol tarafından yapılmaması İslam üzerindeki tartışmaların önünde en azından psikolojik bir bariyer olarak kalacaktır. Bu tip tartışmalar etik açıdan ortak bir derdi, hakikat derdini ve tartışma ahlakını zorunlu kılar.
Hakikat derdi olanlarsa hemen hemen her zaman olduğu gibi sayıca azdır.
KEMALİZME KARŞI ERDOĞANİZM
Bugün benzer davranışları dindarlık iddiasına rağmen Recep Tayyip Erdoğan’ın çevresinde de gözlemleyebilmek dikkat çekicidir. Erdoğanizm bizlere tek parti iktidarı dönemini adeta tarihi geriye sararak bu kez tersinden yaşatmaktadır. Tek adam rejimi, parti devlet, varlığını / varoluşunu bir faniye izafe etmek, Erdoğan’ı peygamber olarak görmek, Erdoğan'ı Mehdileştirmek, aşırı merkeziyetçilik, dalkavuk edebiyatı gibi hususlar medyada ya da sosyal medyada her gün karşılaştığımız güncel örneklerdir. Erdoğan ve ekibi tek parti döneminin yarattığı travmayı hem İslam geleneğine hem de Aydınlanma'nın evrildiği bugünkü duruma uygun bir şekilde eşitliği öne çıkartarak aşmayı düşünmüyor. Bunun yerine çarpık hiyerarşik ilişkiyi koruyor ve sadece fail ile mefulün yerini değiştiriyor. Bu çarpık yaklaşımı hem Katolik Kilisesi ile Aydınlanma ilişkisinde hem de Türk Aydınlanması ile İslam ilişkisinde benzer şekilde görmekteyiz. Sonuçta yöntemsel açıdan çarpık olan bu yaklaşım hem İslam’ın hem de Aydınlanma’nın eşitlik ilkeleriyle açıkça çelişen bir durum ortaya çıkartıyor. Tıpkı tek parti dönemi uygulamalarında olduğu gibi.
Tek parti rejimi devam ediyor.
AYİN
Kemalist çevrelerde Atatürk’e doğaüstü bir anlam yükleme gayretleri hâlâ gözlerimizin önünde cereyan etmektedir. Atatürk profilindeki bulut fotoğrafları, yılın belli günlerinde bir vadideki kaya gölgesinin Atatürk’ün suretini andırması mucizevi bir muamele görmektedir. Rejimi tehlikede görmenin tepkisi demokratik bir hak kullanarak miting yapmak olmuyor. Genellikle Anıtkabir ziyareti yaparak Atatürk’ten yardım istemekle son buluyor. Bu durum Atatürk ilkelerine bağlılığı tartışılamayacak bir şahsiyet olan Mümtaz Soysal tarafından da yakınma tarzında dile getirilmişti. Bugün de Türkçe ezanı hasretle yad edenler hatta önerenler cami cemaati ile hemen hemen hiç alakası olmayan kanaat önderleri. Halk Tv’de haftada bir geniş izleyici kitlesi huzurunda yapılan bir program var ki bir ayini andırıyor. Bir anlamda iman tazeleniyor. Örnekler çoğaltılabilir.
Önemli olan bu kutsallıkların Aydınlanma’nın hedefleriyle ne derecede örtüştükleridir.
Bu çarpık metafizik anlayışların hem yakın tarihimizde hem de bugün pozitivizm ile kol kola gitmesi de ayrı bir tutarsızlık. Hatta hayrete şayan. Tutarsızlık olması bir ihtiyacın, açıkçası ruhsal bir ihtiyacın farklı bir şekilde dillendirilmesinin önünü kesemiyor. Pozitivizmin sadece din ile değil insan zihni / insan ruhu ile ilişkisi dikkatle incelendiğinde bunun bir yoksunluğu telafi, bir ikame gayreti olduğu da söylenebilir.
2 x 2 SİYASET
Tarihimizde Aydınlanma’nın pozitivizm anlayışıyla, sekülerliğin de mutlak bir din, özelde İslam karşıtlığı şeklinde vücut bulması başarısız bir Aydınlanma kopyası ile karşı karşıya kalmamızın başlıca nedenidir. Kemalizm olarak özetleyebileceğimiz bu durum hem dindarlardan hem de seküler ve Aydınlanmacı kesimlerden; sonuçta iki ana damardan tepki almıştır. İslami kesimden verilen tepkiler de kendi içerisinde farklılaşır. Topyekûn ret yanında İslam değerleri ile Aydınlanma değerlerini incelemeye, objektif bir analize tabi tutan, bilgiyi bir bütün olarak ele alan, eleştirel yaklaşan bir kesim de mevcuttur. Seküler kesimin bir cenahı ise Aydınlanma’nın veya 'Batı düşüncesi’nin farklı versiyonları, zaman zaman da yereli merkeze koyan sosyolojik bir yaklaşım üzerinden Kemalizm’i yani soldaki sağı eleştiriye tabi tutmuştur.
En nihayetinde daima devlet korumasında olmuş Kemalizm’e veya Türk Aydınlanması’na verilen tepkiler bizde iki katmanlı bir siyasete yol açmıştır. Dindarların Kemalizm’den uzak siyaseti, kendi içerisinde geleneksel İslam’ın tutumu ve kabaca ilke ve siyaset arayışında olan İslamcılık ile temayüz ederken seküler kesimin siyaseti Kemalizm karşısındaki tutum üzerinden ayrışmıştır. Buradan farklı yoğunlukta potansiyel veya manifest Kemalist özellikler taşıyan aydınlatmacı sol yanında eleştirel bir dili şiar edinmiş özgürlükçü sol çıkmıştır.
Sola bakıldığında aydınlatmacı karakterinin baskın olduğu tartışmadan uzaktır.
Türkiye’de İslam başlığının dindar kitle tarafından sağlıklı bir şekilde tartışıl(a)maması dindarların kendisine tehdit olarak gördüğü Kemalizm’in hâlâ tedavülde olmasıyla, soldaki ağırlıklı kesimin Kemalist ve aydınlatmacı sol şeklinde hayatiyetini sürdürmesiyle yakından ilgisi vardır.
***