Cizre'deki hendekte de, Dink cinayetinde de aynı parmak izi (2)
20 gün Cizre'nin böyle bir sürecinde emniyet müdürlüğü yapan kişi Ercan Demir'di ve Hrant Dink şüphelisiydi. Demir, Dink cinayeti işlendiğinde Trabzon İstihbarat Şube'de amirdi.
Cizre'de görevdeyken Dink cinayetinden dolayı hakkında yurtdışına çıkış yasağı vardı ve soruşturma sürüyordu. Cizre Emniyet Müdürlüğü'nün 20. gününde de Hrant Dink cinayetinden tutuklanacaktı. İşin ilginci de yerine 20 gün önce görevden alınan eski Emniyet Müdürü Başurgan yeniden atanacaktı.
Demir, yaklaşık 18 ay tutuklu yargılandı ve birkaç ay sonra serbest bırakıldı.
İşte Cizre 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Demir'in Emniyet Müdürlüğü sırasında işlenen Kazanhan davasının duruşması yapılırken, aynı gün İstanbul'da 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Hrant Dink cinayetinin günlerce süren duruşmasının son celsesi yapılıyordu. Bu cinayetin tüm sorumluluğu FETÖ üzerine yıkılacak gibi görünen bu davadaki sanıklardan biri de Ercan Demir'di ve çapraz sorgusu yapılıyordu aynı gün.
Bu oluşan durumla ilgili olarak Taraf Gazetesi'nin polis kökenli yazarı Emre Uslu 6 Şubat 2015'te ilginç bir yazı yayınladı köşesinde:
"Adını net koyalım.. Ergenekon operasyonları başladıktan sonra Türkiye'de cinayetler bıçakla kesilir gibi kesildi. Ergenekoncular serbest kaldı. Türkiye'de cinayetler yeniden başladı. En son Cizre'de yaşananlara tesadüf deyip geçemeyiz.. (...) Dink cinayeti döneminde Veli Küçük'ün Trabzon'da birtakım faaliyetler yürüttüğü kitaplara, mahkemelere konu olmuştu. Cinayet hazırlıkları döneminde Trabzon'da dikkat çeken iki kritik kişi vardı. Trabzon Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ve ekibi, dönemin Trabzon İstihbarat Şube''den Ercan Demir.. (....) Kaynağımın iddiasına göre Ercan Demir, Hrant Dink cinayeti öncesi Veli Küçük ile tam 26 kez telefon görüşmesi yapmış. Yine kaynağımın iddiasına göre, o dönemde Ercan Demir kendi personelinin jandarma bölgesinde ve özellikle Ogün Samast'ın oturduğu Pelitli beldesinde istihbarat toplanmasına izin vermeyen görevliydi. (...) Ercan Demir'in Cizre'ye göreve başlaması sonrası toplumsal olaylarda ciddi artışlar yaşandı. Çıkan olayları birlikte izledik. (...) Ancak ben 2007 yılı sonunda Ergenekon içerideyken bıçak gibi kesilen olayların birdenbire patlamasını, Güneydoğu'da çocukların polis kurşunuyla öldürülmesini, bunun bizzat Başbakan ve İçişleri Bakanı tarafından saklanmasını tesadüf olarak görmüyorum. (...) Bu dönemde Ercan Demir'in Cizre'de görevlendirilmesi tesadüf mü. Belki de Demir'in hiç bu olaylardan haberi yoktur, adamın başına birileri bir şey sarıyordur. Mahkeme araştırmalı."
Bu noktada sorulması zorunlu bir soru akla geliyor; Hrant Dink cinayeti şüphelisi olan, hakkında yurtdışına çıkış yasağı konulan bir polis şefini, hem de en kanlı süreçte Cizre gibi kritik bir kente kim ya da kimler, neden Emniyet Müdürü olarak atıyor?
MESELE KÜRTLERSE GERİSİ TEFERRUATTIR
İşte geçtiğimiz haftanın son iş günü Cizre'de Kazanhan'ın katil zanlısı polis yargılanırken, aynı saatlerde Hrant Dink cinayetiyle ilgili dava sürüyordu. Yine aynı günlerde, Hrant Dink cinayetine karıştıkları zannıyla özellikle jandarmadan yeni tutuklamalar yapılıyordu.
İşin ilginci 15 Temmuz başarısız darbe girişiminden sonra garip bir hız kazanmıştı Hrant Dink davası. Yeni sanıklar ekleniyordu dosyaya.
Bu hızlanan soruşturmada gözaltına alınanlardan biri de eski Uzman Jandarma Yusuf Bozca'ydı.
Adli kontrol tedbiri uygulanarak serbest bırakılan eski uzman jandarma Bozca, emniyet ifadesinde Dink cinayetinin FETÖ/PDY üyelerince organize edildiğini ve darbe girişiminin temellerinin bu cinayetle atıldığını iddia ediyordu Anadolu Ajansı'nın servis ettiği haberde:
"Bu cinayet FETÖ/PDY'ye mensup kişilerce organize edildi ve cinayetin işlenmesine göz yumuldu. Bu cinayet sonrasında jandarmada ve emniyet birimlerinde tasfiyeler başladı. Bu tasfiyelerden sonra Fetullahçı yapılanmaya mensup kişiler, tasfiye edilen kişilerin yerlerine görev aldı. Bu olaydan sonra Ergenekon ve Balyoz operasyonları Fetullahçı yapı tarafından yapılarak, ordu ve emniyet içerisindeki FETÖ/PDY'ye mensup olmayan birçok kişi tasfiye edilerek yerlerine de kendi yapılanmalarına mensup kişiler getirildi. 2007 yılından gelmiş olduğumuz süreç göz önüne alındığında, 15 Temmuz günü gerçekleşen darbe girişiminin temellerinin bu cinayetle atıldığını düşünüyorum."
Eğer iddia edildiği gibi 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin temelleri, 2007'deki Dink cinayetiyle atıldıysa, hendekler ve barikatlar bahane edilerek ilan edilen sokağa çıkma yasakları, kentleri yakıp yıkmalar ve sonuçta bölgede savaşan askerlerin ağırlıkta olduğu bir darbe girişiminin neresinde duruyor acaba 2015'te Cizre'de işlenen cinayetler?
Görüldüğü gibi, işlenen her cinayet, yapılan her soruşturma, açılan her dava, teşebbüs edilen her başarısız darbe girişimi olsa olsa içinde bulunduğumuz karanlığın zifiriliğini daha da arttırıyor.
Ancak, geçen gün Tuğrul Türkeş'in söylediği gibi, arabasının amortisörünün patlamasından bile FETÖ'yü sorumlu tutan yaygın anlayış ancak ortaklaşa bulaşılan kirli işlerin suçundan elini yıkayıp çıkma telaşıdır.
Ne Dink cinayeti, ne Roboski katliamı, ne Ceylanpınar'da iki polisin öldürülmesi, ne Rus uçağının düşürülmesi, ne de 15 Temmuz darbesi gibi "karanlık işler" siyasi bir desteği olmadan gerçekleştirilebilecek ve sonuç alınabilecek suçlar değildir.
Görünen o ki, geçmişten 15 Temmuz başarısız darbesine kadar yaşadığımız süreç ne tek başına "gerçek" Ergenekon'la ya da ne tek başına FETÖ ile açıklanabilir. Bütün bu yapıları kullanan daha "derin" bir organizasyonun parmak izleriyle karşı karşıyayız.
Bir zamanlar "birbirlerine paralel" olup suç ortaklığı yapanlar, 17/25 Aralık'tan sonra birbirlerine kılıç çekenler, yoksa mesele Kürtler olunca aynı hedefe nişan almayı sürdürdüler mi? Malum, bu memlekette mesele Kürtlerse gerisi teferruat oluyor!