Dinlemek üzerine: Bir Metin-Kemal Kahraman konseri
Dinlemek neden önemli? Ne oluyor canlı bir etkinlikte, ne hissediyoruz, nasıl buluyoruz kendimizi mesela? Bu yazıda, 1 Şubat'ta Kadıköy Halk Eğitim Sahnesi'nde gittiğim Metin-Kemal Kahraman konserinden anlatarak bu sorulara cevaplar arayacağım.
Aylin Demir
Bu içinden geçtiğimiz zor günlerin en çok etkilediği alanlardan birisi de canlı müzik etkinlikleri. Sayısız konser verme planı içinde olan müzisyenler veya sahne sanatları alanında çalışanlar bir bekleme sürecindeler. Belirsiz bir halin içinde...Bu performans alanlarının, sanatçıların kariyerleri ne olacak? Ne zaman ve nasıl dinleyicileri ile bir araya gelebilecekler gibi pek çok soru mevcut. Ben bu yazıda dinleyici perspektifinden bir cevap aramak niyetindeyim. Dinlemek neden önemli? Ne oluyor canlı bir etkinlikte, ne hissediyoruz, nasıl buluyoruz kendimizi mesela? Sanatçılar, müzisyenler, organizatörler ve bu alanda çalışan başka aktörler kadar dinleyicinin de bu soruları düşünmek zorunda olduğu kanaatindeyim. Sonuçta kendimizi konumlandırdığımız anlardan bahsediyoruz. İyileştiren, güçlendiren, dertlendiren... Öyleyse hatırlayalım! En son gittiğim konserlerden birini anlatarak cevaplar arayacağım bu yazıda.
1 Şubat'ta Metin-Kemal Kahraman’ı Kadıköy Halk Eğitim Sahnesi’nde dinledik. Bir süredir konserlerine gidemediğim için heyecanla beklediğim bir etkinlikti. Konser repertuarında beyitler, semahlar, methiyeler, Türkçe ve Zazaca şarkılar var. Bu türleri öyle bir sakinlikle icra ediyorlar ki dinlemek inanılmaz bir keyif. Kemal Kahraman incelikle parçaları tanımlıyor. Hızır ve Düzgün’e methiyelerle başlıyor program. Mahmut Yıldız’dan derledikleri bir semahla devam ediliyor. Bu performanslar Zazaca seslendiriliyor. Onların dilinden bu müzikleri dinlemek güçlü bir etki bırakıyor bende. Bu metinlerin seslendikleri kutsal figürler, onlara sesleniş ve yakarış biçimleriyle yakından ilgili.
Zazacadan Türkçeye bir “Muhammed methiyesi” ile geçiyoruz. Eseri Erzincan’ın Gırmana bölgesinden derlemişler. Bu konuda Kemal Kahraman bir açıklama yapıyor: “Geçtiğimiz yüzyılın başlarında Dersim, Erzincan, Maraş, Malatya tarafında etkili olan bir Alevi akımı var, Hakikatçi Alevilik.” Bunu özetle “artık zamanın gereklerine uymayan kurumları tartışmaya açan” bir akım olarak tanımlıyor. Bu methiyeyi ilk kez dinliyorum galiba kendilerinden. Fakat Hakikatçi Alevilik ile ilgili o kış birçok müzisyenden değiniler duydum. Kasım ayında Yenimahalle Belediyesi Dört Mevsim Salonu'nda bir anma programı yapılmıştı. “Hakikatler Meclisinde Bir Gönül Eri: Hacı Bayrak Anma Etkinliği” başlığıyla. Etkinlikte Hakikatler Meclisi'ni, burada çalan söyleyen kişileri, nasıl bir toplanma veya buluşma alanı sağladığını görme fırsatımız oldu. Metin-Kemal de kendi bölgelerinden bir çalışmayla bu yıl gündemde yer bulan Hakikatçi Aleviliği selamlayıp bir methiye seslendirdi.
Daha sonra Dersimlilerin pek iyi bildiği “bir aşk ve gurbet şarkısı” olan Cay Berbena’yı dinledik. Bu eserin kendi tarzlarında icralarını ilk defa 2014 yılında Büyük Buluşma konserlerinde dinlemiştim. Kemal Kahraman'ın 22 yıl sonra ülkeye dönüşünü selamlamak üzere Dersimli sanatçılarla beraber Ankara, İstanbul, İzmir’de üç buluşma düzenlenmişti. Şarkı, Ankara konserinde çaldıklarından bu yana enstrümantal olarak öyle bir olgunluk geçirmiş ki bıkmadan usanmadan bir eseri çalışmanın ne anlama geldiğini veya Metin-Kemal Kahraman’ın çalışma pratiklerinin bir şarkı üzerinden görünümüne tanık olduk belki.
Bu akış içinde seyirciyi en çok coşturan iki şarkıya değinmeden geçmek olmaz. Bunlardan biri Kaybolan Kentin Eskicisi, diğeri de Deniz Koydum Adını. Ben ikincisinden bahsedeceğim. Zira ne zaman dinlesem etkilendiğim bir şarkıdır. Metin Kahraman’ın sesinden şarkının her tekrarında yitip gideni yeniden hatırladık. Böylelikle o an’ı sürekli yeniden kurucu bir niteliği var şarkının. İlk mısranın sözlerini hatırlarsak “Nerde o kendini bilmez çocuklar/ Bir sabah ansızın çekip gittiler”. Ardından devam eden “vuruldu şehirler soluksuz kaldık” mısrası, bir yitiklik duygusu, keder.
Metin-Kemal Kahraman 2015’te Beşiktaş Kültür Merkezi’nde Şahmaran isimli albümünü sergilemişti. Büyüleyici bir performanstı. Zor zamanlardan geçiyorduk yine. Derin bir sessizlik içinde izlemiştik. Etrafımdaki birçok insan ağlamıştı, hatırlıyorum. Bu konser de, benzer bir sessizliğe büründü yer yer. Bilhassa bu şarkılar söylenirken. Tuhaf zamanlarda birlikte hatırlamanın rahatlığıyla bıraktık kendimizi onların sazına sözüne. Ahmet Tirgil’in keman performansının bu etkileri yaratmadaki rolünü de hatırlatayım!
Tia De Nora “Hatırlamak estetik olarak yeniden pozisyonlanmadır” der. Müzik üzerinden mental bir sürecin içinde olmayı bedeni içeren eylemle beraber tanımlar (After Adorno:Rethinking Music Sociology isimli eserinde): “Gözyaşları, kalp ritmi, ısı, kan basıncı ve hal.”
Hatırlamak, der aynı eserde, duygusal ve bedensel olarak kendini yeniden adapte etmektir. İşte bu dinleme esnasında “geçmiş” o anda yeniden deneyimleniyor. O tekrar tekrar dinleyip içine girdiğimiz hallerde kendimizi yeniden konumluyoruz. Bazen nefesimizi tutmuş derin bir sessizliğin içinde dinlerken, bazen konser sırasında ağlarken.
Bu şarkıda Kemal Kahraman‘ın seslendirdiği bir şiir var: “Düştük yola güzel şeyler bulmak umuduyla/ Işıklarıyla büyük şehirler yol oldu bize/ İz sürdük yalnızlığa”. Etrafımdaki dinleyicilerle öyle bir empatik halin içinde olduğumu hayal ediyorum ki yalnız hissetmiyorum bu dinleme anlarında kendimi. Bir kolektif hatırlama ediminin içindeyim. Bir tür iyileşme gibi. Birlikte hatırlamanın dayanılmaz hafifliği! Buna ihtiyacımız var her zaman. Hele ki bugünlerde!
Bu şarkının yarattığı etki Dewrano ile bir güzel tamamlanmıştı. “Dewran o, no dewr, dewr o vergû vêsanan o/ Dewran o, no dewr, dewro vergû têsanan o/ Cêrayime verû la-lawu unciya ma rê zulumkar o/ Dewran o dêm dano/Dewran o çerxdano” “Devrandır bu devir aç kurtların devridir/ Devrandır bu devir susuz kurtların devridir/ Dönüp yalvardık/ Hey yine de bize zulümkardır/ Devrandır dönüyor devrandır çark ediyor...”
Kemal Kahraman, konserleri esnasında bu şarkıyı genellikle mağduriyet yaşayan birilerine ithaf eder. Bugünden bakınca düşünüyorum acaba şiddet sarmalında dönüp duran kadınlara da ithaf edilebilir mi? Veya bu müziğin yarattığı türden estetik duygulanma anları kadına şiddet saçan eylemlere karşı da bir birliktelik duygusuna imkan verebilir mi?
İşte böyle bir akışın içinde Metin-Kemal Kahraman’ın Zazaca-Türkçe performanslarının büyüsüyle baş başaydık. Bugün baktığımda yeniden o duygu hallerini anımsıyorum. Diyorum ki bunu hatırlamaya ihtiyacımız var. Birlikte dinlediğimiz, duygulandığımız ve şifalandığımız o anları geri çağıralım!