2001 tarihli “Maymunlar Cehennemi: Başlangıç” filminin finalinde, bilimsel araştırmaların kobayı, hayvan barınağının tutsağı olan maymunların ayaklanmasına liderlik eden Caesar bir ağacın tepesine çıkarak şehre doğru bakıyordu. Bu sahne bir veda içeriyordu kuşku yok ki ama bir o kadar da meydan okuma vardı kahramanın gözlerinde. Bugün vizyona giren “Jurassic World: Yıkılmış Krallık”ın Blue’su da buna benzer bir poz kesiyor. 1993’te Steven Spielberg tarafından milyonlarca yıllık uykularından uyandırılan dinozorların yolculuğunda yeni bir aşamaya geldiğimizi işaret ediyor film. Spielberg’in “Jurassic Park”ının üzerinden 25 yıl geçti. Dünya bambaşka yerlerde ve karakterin de serüveninde yeni duraklar olması çok normal. İlk üçlemenin ardından yeni bir seri için harekete geçen yapımcılar, orijinal serinin adasına geri dönme kararı almışlardı. 2015’de izlediğimiz “Jurassic World”, Nublar adasındaki dinozor şovunun ilgi çekiciliğini kaybetmeye başlaması üzerine açgözlü kapitalistler ve hırslı bilim insanlarının ‘doğada olmayan’ yepyeni bir tür ortaya çıkarmasını ve kontrolden çıkan bu yeni canlının adayı cehenneme çevirmesini anlatıyordu.
“Yıkılmış Krallık”, dört yıl sonrasına götürüyor seyirciyi. Tehlike atlatılmış, dinozorlar adada tutsak kalmıştır. Fakat adadaki yanardağın faaliyete geçmesi üzerine uluslararası bir tartışma başlar. Dinozorlara diğer canlılar gibi muamele yapıp adadan kurtarmak gerekli midir? Yoksa zaten tarihe karışmış olmaları gereken bu canlıları kaderlerine mi terk etmeli? İlk filme hırslı bir işletmeci olarak başlayıp finale doğru değişime uğrayan Claire tavrını dinozorların kurtarılmasından yana koyar. Ama uluslararası kamuoyu onları adada terk etmeye karar verince, iyi niyetli olduğunu düşündüğü bir girişimcinin yardımıyla kurtarma operasyonu yapmayı kabul eder. Tabii ki, ilk filmde flörtleştiği “dinozorlara fısıldayan adam’ Owen Grady'yi de kendisine yardıma ikna eder. Jurassic Park evrenin alametifarikası olarak her daim hazırda tutulan çocukların yerini ise bu kez iki genç alır ve adaya yolculuk başlar. Sonrası, açgözlü kapitalistler, hırslı bilim insanları, insanın doğayı kontrol etme rüyası ile doğanın kontrol edilemezliği arasındaki çelişki…
MAYMUNLAR CEHENNEMİ’NİN İZİNDE
İspanya’da çektiği 2007 tarihli “Yetimhane” ile dikkatleri üzerine çeken, “Kıyamet Günü” ve “Canavarın Çağrısı” ile Hollywood sularına açılan Juan Antonio Bayona’nın yönetmen koltuğuna oturtulduğu film, benzer üçlemelerin ikinci filmi olma sıkıntısını yaşıyor haliyle. Bir yanıyla tamamen eğlencelik olma iddiasıyla tasarlanmış ilk filme ‘felsefi’ bir derinlik katma zorunluluğu, öte yanıyla da üçüncü film için seyircinin ilgisini diri tutacak parlak fikirler gerekiyor. Bu noktada ilk filmin senaryo ekibinde de yer alan Colin Trevorrow ve Derek Connolly ikilisi devreye giriyor. “Yıkılmış Krallık” bir yandan ilk filmin yarattığı eğlence ve korku duygusunu vermeye çalışırken asıl olarak bugüne kadar seride bir korku unsuru olarak kullanılan dinozorlara yüklenen anlamı değiştiriyor. İlk filmde özel bir dinozor olduğunu anladığımız ‘Blue’nin kat ettiği mesafeye ve filmin senaryo dinamiğine baktığımızda “Maymunlar Cehennemi” ile paralellikler hayli şaşırtıcı. Owen ile Blue arasındaki ilişkinin giderek “Maymunlar Cehennemi”nin Caesar- Will dinamiğine benzerliği, finalin hemen öncesindeki sahne, hikayenin gelip bağlandığı yer bu benzerliği daha da artırıyor açıkçası.
CANAVARLAR, CANAVARLIKTAN ÇIKIYOR MU
The Guardian yazarı Steve Rose, “Yıkılmış Krallık” ile ilgili yazısında “Kong: Kafatası Adası”, “Canavarın Çağrısı” gibi filmleri de kastederek “canavarların korku unsuru olmaktan çıkarılmalarına” vurgu yapıyordu. Onların birer korku öznesi olarak kalmalarının insanın/kapitalizmin ortaya çıkardığı sonuçlarla yüzleşmek için önemli olduğunun da altını çiziyordu. “Yıkılmış Krallık”ın yönetmeninin “Canavarın Çağrısı”nı çekmiş olmasının, senaristinin de “Kong: Kafatası Adası”nı yazmasının burada da benzer bir yaklaşım sergilenmesinde payı var mı bilinmez ama Rose’un haksız olduğunu söylemek zor.
Ancak bu tartışmadan hareketle, canavarların korku unsuru olmaktan çıkmasının işlevlerini yitirmekten çok değiştirdiğini söylemek de mümkün pekâlâ. Frankenstein’dan bu güne canavar külliyatı aynı zamanda sınıfsal okumaların parçası haline geldi. Peki ya insanoğlunun aç gözlülükle yarattığı, üzerinden para kazandığı ama aynı zamanda korku öznesi haline getirdiği bu canavarlar ‘bilinçlenip’ harekete geçiyorsa. “Maymunlar Cehennemi” yalnızca fantastik bir bilimkurgu değil, aynı zamanda bir alt sınıf kalkışması da anlatıyordu. “Yıkılmış Krallık”ın bittiği yerden ve yarattığı beklentiden hareketle böyle bir kapı araladığını söyleyebiliriz ama bunun dinozorlarla ne kadar gerçekleşebileceğini bekleyip göreceğiz sanırım. Bu serinin yeni bitirilen video oyununun adının “Evrim” olarak konulmuş olması bir fikir veriyor!
‘Canavar’ mitinin, korku türünün teknolojinin evrimiyle yakından bağlantısı var. Bilimin her adımının yaratacağı olası distopik sonuçlar hem edebiyatın hem de sinemanın her zaman ilgi alanında oldu. Dünya keşfedilirken devasa balinalar, uzay araştırmaları yükselince bir anda ortaya çıkar yaratıklar, dijital çağda dünyanın sonunu getiren yok ediciler ve nihayetinde genetik çağının kapısını araladığımız bir dönemde doğasıyla oynanmış maymun ve dinozorlar dehşet görüntüsünün malzemesi haline gelebiliyorlar. Tanrı olmanın en büyük dilemması yarattığınız şeyin kontrolünüzden çıkmasıdır. “Yıkılmış Krallık”, dinozorlarını bu kapının eşiğine getirip bırakıyor.
ORİJİNAL ADI: Jurassic World: Fallen Kingdom
YÖNETMEN: Juan Antonio Bayona
OYUNCULAR: Chris Pratt, Bryce Dallas Howard, Rafe Spall, Justice Smith, Daniella Pineda, James Cromwell, Toby Jones, Isabella Sermon
YAPIM: 2018 ABD
SÜRE: 128 dk.